17 Aralık 2018

Gundestrup Cauldron - "Kelt Kazanı"

Dilara Kahyaoğlu
2018
Gundestrup Cauldron (kazanı)
Çap: 69 cm, Yükseklik: 42 cm, toplam ağırlığı 9 kilodan az
Kopenhag'daki Danimarka Ulusal Müzesinde sergileniyor
Dış levhalar b, g ve e görünüyor
1891 yılında Danimarka'nın Gundestrup mezrasına yakın bir turba bataklığında bulunan bu tasın hangi döneme ait olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Zengin simgesel sahnelerle süslü gümüş kabın geniş zaman diliminde MÖ 200 ile MS 300 (dar zaman diliminde MÖ 1. yüzyılın II. yarısı) arasında üretildiği sanılmaktadır. Önce kazanın bulunduğu bölgenin bir zamanlar kuru bir arazi olduğu daha sonra kademeli olarak turbanın yayılmış olabileceği düşünülmüş ama 2002'de yapılan araştırmalar kazanın turba arazisi mevcutken oraya saklandığını göstermiştir. Eğer bu doğruysa yani kazan doğrudan doğruya bataklığa atılmışsa bundan tek bir anlam çıkar: Kazan geri dönüşü olmayacak bir şekilde yok edilmiştir. Parçalanmış bir şekilde bulunmuş olan kazan uzmanlar tarafından sonradan birleştirilmiştir. Bu konuda da tartışmalar var çünkü bazı uzmanlar kazanın bu birleşiminin yanlış olduğunu savunuyorlar. [1]

11 Aralık 2018

Öğrencinin Sınıf İçi Performansını Ölçme, Değerlendirme Kriterleri ve Rubrik

Dilara Kahyaoğlu
2006

Önemli: Aşağıya uygulamaya ve dikkat edilmesi gereken noktalara ilişkin notlar da yazdım. Lütfen onlara da bkz.

A- Öğrencilerin grup ve sınıf çalışması sırasındaki bireysel etkinliklerinin değerlendirilmesi 
(40 puan)

Beklenir/Kriter
İyi
Orta
Yetersiz


Konuşma- Tartışma
Her zaman söz alır, konuşur, canlıdır, fikir üretir, yaratıcıdır, argüman üreterek tartışır.

Ara sıra söz alır. Zaman zaman konsantrasyonu kaybolur. Canlı olduğu anlarda fikir üretir. Argümanla yanıt vermeyi ara sıra ihmal eder.
Nadiren söz alır. Çoğu zaman başka şeylerle ilgilenir. Sık sık uyarı vermek gerekir. Argümanla yanıt vermeyi çok sık ihmal eder. Kendi doğrularını ileri sürer, kabul ettirmeye çalışır.

*Notlara bkz.

Dinleme
Etkin dinler, beden dili dinler, fikir üretmek için dinler, canlıdır. İleri sürülen argümanların farkındadır.
Dinleme anında zaman zaman konsantrasyonu kaybolur, ileri sürülen argümanlara ara sıra dikkat etmez.
Dinleme anında çok sık olarak konsantrasyonu kaybolur, ileri sürülen argümanlara çoğu zaman dikkat etmez.

*Notlara bkz.


İşbirliği
Birlikte çalışır, canlıdır, zevk alır, malzemelerini paylaşır, destek verir, destek alır, Arkadaşlarının ve öğretmeninin uyarılarını dikkate alır.
Canlı olduğu anlarda işbirliğinden zevk alır. Ara sıra destek alır ve verir. Arkadaşlarının ve öğretmeninin uyarılarını zaman zaman ihmal eder.
Nadiren işbirliği içinde çalışmaktan zevk alır. Nadiren destek alır ve verir. Arkadaşlarının ve öğretmeninin uyarılarını sık sık ihmal eder.

*Notlara bkz.

Sorumluluk


Görev alır, gönüllü olur, işini zamanında ve istenilen şekilde yapar, sonuçlandırır.
Ara sıra gönüllü olur. İşi zamanında ve istenilen nitelikte yapmayabilir. Uyarı vermek gerekebilir.

Nadiren gönüllü olur. Görev almak istemez. Aldığında ise, işi zamanında ve istenilen nitelikte yapması için çok sık uyarmak gerekir.

*Notlara bkz. 



Demokratik İlkeler
   Söz kesmez, ayrımcılık yapmaz, küçümseyici ve aşağılayıcı ifadeler kullanmaz. Eşit davranır, adildir. Kendi hakkını da başkasının haklarını bilir, korur. Bunlara uygun davranmaya her zaman dikkat eder.
Zaman zaman söz kesebilir. Küçümseyici ve aşağılayıcı ifadelere başvurabilir. Kendi haklarının bilir ama karşısındakinin de aynı haklara sahip olduğunu unutabilir. Uyarıları alır. Özür diler.
Çoğu zaman söz keser. Küçümseyici ve aşağılayıcı ifadelere başvurabilir. Ayrımcı ifadeler kullanabilir. Kendi haklarını bilir ama karşısındakinin de aynı haklara sahip olduğunu çok sık unutur. Uyarılara direnç gösterebilir.

*Notlara bkz.

10 Aralık 2018

Sınıf Çalışması ve Sınıf Yönetimi


Sınıf çalışması, bütün sınıfın birlikte çalışması demektir. Çalışma sözcüğü etkin bir duruma işaret etmek için kullanılmıştır. Çünkü bir öğrencinin veya öğretmenin sadece anlattığı, diğerlerinin dinlediği bir durum söz konusu değildir.

Büyük grup” adını özellikle kullanmadım çünkü sınıf  “büyük grup” değildir, sınıfın tamamından, bütün kitleden bahsedilmektedir. Büyük grup, iki küçük grubu birleştirerek yapılabilir ve bu durumda ona “büyük grup” demek daha doğru olacaktır. Bir başka neden de bu tür etkin çalışma yöntemlerine verilen isimler, daha çok okul dışındaki kurum personellerinin eğitimleri sırasında ortaya çıkan literatürün etkisi altında verilmiş isimlerdir. O tür çalışmalarda ortada “sınıf” olmadığı için “sınıf” kelimesi kullanılmamış ve “büyük grup” denilmiştir. Ama bizler sınıfta çalışma yapmaktayız ve sınıf sözcüğü öğrenciye de öğretmene de yakın duran, tanıdık gelen ve hemen kavranan bir sözcüktür. Bu nedenle basit bir yola başvurulmuş gruplar çalışıyorsa “grup çalışması” ama bütün sınıf birlikte çalışıyorsa “sınıf çalışması” denilmiştir. İki kişi çalışıyorsa “ikili çalışma”, tek kişi kendi kendine çalışıyorsa da “bireysel çalışma”…

09 Aralık 2018

Sunum Kriterleri, Göstergeler ve Rubrik



Dilara Kahyaoğlu 

(öğrencilerin ilgili bir konuda, topluluk karşısında bir konuyu aktarırken; uyması gereken kriterler,  göstergeler ve derecelendirilmiş puan cetveli)

Lütfen aşağıdaki notlarıma da bkz. Önemlidir.

KRİTERLER
GÖSTERGELER
HİÇ (0)
ORTA (1)
TAM (2)

ZAMANA UYMA

Zamanı doğru kullanma ve içeriği verilen zamanı kullanarak aktarma

Verilen süreye uyar. Sunumunu zamanında bitirir. Verilen süreyi eksik kullanarak içeriğin ve anlamanın eksik kalmasına yol açmaz.

(DİKKAT! Verilen süre eğer 10 dakika ise; o sürenin
 tamamını kullanmak ve doğru kullanarak sunum yapmak önemlidir. 10 dakika veya konuya göre 5 dakika veya yine konuya göre yarım saat boyunca konuşmak ve anlatmak, içeriği tam olarak iletmek; ancak iyi bir araştırma, planlı çalışma ile yapılabilir. Ne
eksik ne fazla esas kural budur.)
0
1
                     2            
Süreyi 5 dakika ve daha fazla aştı.
Veya sunumu, verilen sürenin yarısı kadar bir sürede tamamladı. İçerik çok eksik kaldı.
Süreyi 1-4 dakika kadar aştı. Veya sunumu verilen sürenin
¼ gibi bir sürede eksik tamamladı. İçerik eksik kaldı.
Zamanında bitirdi. Süreyi doğru kullandı. İçeriğin verilen süre içerisinde tam olarak aktarımını sağladı.
KAYNAK KULLANMA

Aynen aldıklarının (alıntıladıklarının) referansını verir.
Yararlandığı kaynakları gösterir.
0
1
                     2            

Hiç Kaynak göstermedi.

Bir tane kaynak gösterdi.

Birden çok kaynak gösterdi.

Finlandiya Eğitim Sistemini Başarılı Kılan Özellikler Üzerine (2)

Rahime Çobanoğlu
Koray Kasapoğlu

[Konu Finlandiya'daki eğitim. Bunun üzerine gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmayan çok şey yazıldı, yazılmaya da devam ediyor. Bu makaleyi de diğeri gibi yıllar önce okumuş ve beğenmiştim. Burada da Fin eğitim sistemi, kaynaklara dayanarak ana hatlarıyla oldukça başarılı bir şekilde aktarılmıştır. Blogda okumaya uygun hale getirmek için biçimiyle oynadım: başlıklar koydum, kimi yerleri koyulaştırdım, referansların fontunu küçülttüm, başlıkların fontunu büyüttüm, yeni paragraflar yarattım vb. Makalenin başında yer alan; özet, anahtar sözcükler, giriş (1. bölüm) ile uzun kaynakça kısmını bloga almadım. 
Aldığım bölümler, makalenin birebir aynısıdır (belirtilen biçim değişiklikleri hariç).
İsteyen aşağıda belirtilen kaynağa giderek makalenin özgün halini okuyabilir, kaynakça kısmını inceleyebilir.
Sayfa sonundaki notumu da okuyunuz lütfen. DK]

....

2. Finlandiya ve Eğitim Sistemi 
Avrupa’nın kuzeyinde, Baltık Denizi kıyısında yer alan Finlandiya, 5.34 milyon nüfusa (2009 tahmini) sahip bir İskandinav ülkesidir (Population Register Centre [PRC], 2009). 1995 yılından itibaren Avrupa Birliği’ne üye ülkeler arasında yer alan Finlandiya, endüstrisi ve hizmet sektörü yaklaşık % 90 işgücü kullanan gelişmiş bir Batı ülkesi olmakla birlikte (Finlandiya Büyükelçiliği, 2007) Doğu ile Batı arasında sınır oluşturan coğrafî konumundan ötürü yönetimsel geleneklerden genetik mirasa kadar hemen her yerde Doğu kültürüne ait bazı unsurları barındırmakta ve diğer İskandinav ülkeleriyle karşılaştırıldığında kültürel olarak daha otoriter, totaliter ve kolektivist kalmaktadır (Simola, 2005).

06 Aralık 2018

Finlandiya Eğitim Sistemini Başarılı Kılan Özellikler Üzerine (1)


[Konu Finlandiya'daki eğitim. Bunun üzerine gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmayan çok şey yazıldı, yazılmaya da devam ediyor. Bu makaleyi yıllar önce okumuş ve beğenmiştim. Fin eğitim sistemi, kaynaklara dayanarak ana hatlarıyla oldukça başarılı bir şekilde aktarılmıştır. Blogda okumaya uygun hale getirmek için biçimiyle oynadım. Başlıklar koydum ve kimi yerleri koyulaştırdım. Makalenin orijinal haline müdahale etmedim. Uzun kaynakça kısmını buraya almadım. İsteyen aşağıda belirtilen kaynağa giderek makalenin özgün halini okuyabilir. Sayfa sonundaki notumu da okuyunuz lütfen. DK]


 Finlandiya’nın PISA’daki Başarısının Nedenleri: 
Türkiye için Alınacak Dersler 
Yrd. Doç.Dr. Ali ERASLAN
2009

"Uluslararası karşılaştırmalı çalışmalardan biri olan PISA projesinde Finli öğrencilerin matematik, fen bilimleri ve okuma becerisi konu alanlarında 2000, 2003 ve 2006 da göstermiş oldukları üstün başarı tüm dünyada özellikle bu çalışmalarda alt sıralarda yer alan diğer OECD ülkelerinde büyük dikkat çekmiştir. Bu yüzden bu çalışmanın amacı yazarın Finlandiya’daki gözlemleri ve ilgili literatürü kullanarak, Finli öğrencilerin elde ettiği bu başarının arkasındaki eğitim sisteminde öne çıkan dört ana faktörü açıklamak ve bunların farklı bir eğitim sistemi ve sosyo-ekonomik yapıya sahip Türkiye’deki durumla karşılaştırarak Finlandiya örneğinden ne gibi dersler çıkarabileceğimizi tartışmaktır.

Bu dört ana faktör şu şekildedir:

(1) öğretmen yetiştirme programı,
(2) geleneksel okul yaşamı,
(3) kültürel olarak öğretmenlik mesleğine bakış ve
(4) hizmet içi öğretmen eğitimi.

İskenderiye Kütüphanesini Kim Yaktı?

Dilara Kahyaoğlu
2014
Canlandırma resimde İskenderiye Kütüphanesi… 19. yy,  O. Von Corven
Antik yazarlar, dünyanın ilk büyük kütüphanesinin İskenderiye Kütüphanesi olduğunu yazarlar. Bugün bu kütüphane yoktur ve nasıl yok olduğu tam olarak bilinmemekle birlikte; kütüphaneyi yok eden devlet ve kişi adlarının yer aldığı bir şüpheliler listesi vardır. Bu efsanevi kütüphanenin yok olmuş olması; özellikle ilk çağ ile ilgili araştırma yapan kimseleri derinden etkileyen bir konudur çünkü eskiçağa ait birçok yazma eser yok olup gitmiştir. Eğer onlar elimizde olsaydı ilkçağ tarihi ile ilgili çok daha fazla şeyler bileceğimiz kesindir. Bugün elimizde o çağlardan kalma çok az eser vardır çoğu da orijinal kaynaktan yapılan özetler veya göndermelerdir. Tarih disiplini, yazılı kaynakların incelenmesi ile başlamıştır (“tarih yazıyla başlar”). Bu tür belgelerin eksikliği veya yokluğu ilkçağ tarihini inceleyenleri zorlayan koşullar yaratır.

Belge fetişizmi “modern tarihçilik” açısından doğru bir yaklaşım olmasa da, [1] tarih yapmak için elbette belge şarttır. Hiçbir belgenin olmadığı tarihsel dönemler için başvurulacak ana kaynak arkeolojik bulgular olmakta; onlar da olayların/olguların; tarihlerini, yerlerini, kişi isimlerini, nedenlerini ve sonuçlarını bildirme konusunda yetersiz kalmaktadır. Kısacası İskenderiye kütüphanesindeki eserlerin yok olmuş olması; araştırmacılar için paha biçilemeyecek değerde bir hazinenin kaybı anlamına gelir.

Peki, gerçekte böyle bir kütüphane var olmuş mudur? Bazı antikçağ yazarlarına bakarsak evet… Ama bugüne kadar kütüphanenin bir zamanlar var olduğunu gösteren arkeolojik kalıntılar henüz bulunamamıştır.

02 Aralık 2018

Ortaçağ ile İlgili Konuların Linkleri, Kaynakça, Sözlük ve Sınav Soruları

Dilara Kahyaoğlu
2018-Aralık
Kaynak: Ortaçağ Tarih Atlası
11. yüzyıl insanlarının (okumuşların, bilginlerin, ilgilenenlerin) dünyalarının sınırları bu kadardı,
Dünya'yı böyle algılıyorlardı.
Avrupa merkezli bakış olduğunu da ayrıca belirtelim

Konuların Linkleri

01 Aralık 2018

Haçlı Seferleri

Dilara Kahyaoğlu
1998-2018
1135 yılını gösteren  Ortadoğu Haritası
Birinci ve İkinci Haçlı Seferleri arasındaki siyasi durum...


Haçlı Seferleri; Batılı Hıristiyanların Kudüs’ü ve öteki kutsal yerleri Müslümanların elinden almak için düzenledikleri askeri seferlerdir. Tarihsel olarak ifade etmek istersek 1095 ile 1270 arasına denk düşer. Bu süre zarfında batıdan doğuya sekiz ana sefer ve 1291’den sonra da bir dizi küçük sefer düzenlenmiştir.

Haçlı seferlerine neden olan tarihsel koşullar
1. Biliyorsunuz 11. yüzyılın sonlarında Batı Avrupa bir dizi feodal krallıktan oluşuyordu. 9. yüzyıldan itibaren Avrupalılar tarım alanlarını genişletmeye başladılar - ki bunu daha çok ormanları yakarak yapmışlardır- Bu durumda artan tarım ürünlerinin etkisi ile Avrupa’da 10. yüzyılda büyük bir nüfus patlaması yaşandı. Bu durumda Avrupalıların önünde çözmeleri gereken iki ana sorun var. Biri artan tarım ürünlerini satacak başka pazarlar bulmak, ikincisi artan nüfusun yarattığı istihdam ve geçim sorunu.   O sıralarda Akdeniz ticareti İtalyanların elindeydi ama diğer Avrupa krallıkları bu durumdan göreceli bir şekilde daha az yararlanıyorlardı. Aslında gerek kıta Avrupa'sı için gerekse İtalyanlar için ana sorun Akdeniz ticaretinin daha ileri noktalara yani Doğu'ya taşınamamasıydı, çünkü Doğu ticareti Müslümanların elindeydi. Demek ki kavramamız gereken halka mallarını satmak istiyorlar, Doğu ticaretine ulaşmaya çalışıyorlar ama bu noktada önlerinde bir engel var: Müslümanlar…

30 Kasım 2018

Feodalizm veya Derebeylik

Dilara Kahyaoğlu
1998-2018
Harold, Dük William'a bağlılık yemini ediyor.
Sahne (23) Bayeux Goblen'ninden (halı) alınmıştır.
Konunun tarihçesini ve belli başlı özelliklerini anlatmadan önce sürekli kullanacağımız bazı kavramları açıklayarak konuya giriş yapacağım. Aslında Feodalizme özgü bu kavram ve terimleri açıklamaya çalışırken konuya odak noktasından girmiş olacağız.

Önce ana kavramımız olan Fief (tımar) ile başlayalım. Fief (Latincesi Feodum ya da feudum); Hizmet karşılığında bağışlanmış mülk anlamına gelir, anlaşıldığı gibi Feodalizm kelimesi de zaten bu sözcükten türetilmiştir. Demek ki ilk kavramamız gereken halka, belli bir hizmet karşılığında mülk edinilmesi… Yalnız dikkat ediniz bu mülk parayla satın alınmıyor, bağışlanıyor.
Soru: Kim bağışlıyor? Neden bağışlıyor? Hangi hizmetler karşılığı bağışlama işlemi yapılıyor?

İşte bunlar ilk anda aklımıza gelmesi gereken sorular. Konu ilerledikçe bu soruların cevabını bulmaya çalışacağız.

Hristiyanlık, Kilise ve Papalık

Dilara Kahyaoğlu
1998-2018
https://www.wdl.org/en/item/4108/view/1/7/
Nürnberg Chronicle'da Meryem Ana, Çocuk İsa ile birlikte resmedilmiş.
Kitap bu görselle başlatılmış. 
Hıristiyanlık;  İsa’nın yaşamını kişiliğini, öğretilerini temel alan din olarak tanımlanabilir. Hıristiyanlık, Filistin'deki Yahudi toplumu içinde bir muhalif akım olarak ortaya çıkmıştır. İsa ve havarileri birer Yahudi idi ve Yahudilik inanışına göre beklenen “Mesih” (kurtarıcı, kutsanmış anlamında üzerine yağ sürülmüş demektir) İsa’nın kendisinden başka bir şey değildi. Elbette bu inanışa İsa ve havarileri sahipti, diğer Yahudi toplumu üyeleri ise bu inanışı öfke ve tepkiyle karşılamışlar, İsa’nın, Mesih olduğunu kabul etmemişlerdir (Mesih'in Yunancası “Hristos”tur. Hıristiyanlık kelimesi de buradan yaratılmıştır).

29 Kasım 2018

Ortaçağ'da Avrupa-Giriş

Dilara Kahyaoğlu 
1998-2018
Ortaçağ'da Floransa Kaynak: Nürnberg Chronicle

Tarihsel bir dönem olarak “Orta Çağ” terimi “Kavimler Göçü” sonrasına denk gelen bir dönemdir. Yüzyıllarla ifade edecek olursak 4.yüzyıl ile yaklaşık 15. yüzyıl arasına denk gelir.

Soru: Bu dönem, neden yeni bir Çağ olarak kabul edilmiş olabilir? Örnekler vererek açıklayınız.

İlkçağ denilen dönemin (MÖ 4000 (?) - MS 375/476) son yüzlerce yılında Güney Avrupa’ya ve tüm Akdeniz çevresine egemen tek bir devlet/imparatorluk vardı: Roma İmparatorluğu..
Roma’dan önceki uygarlıkların hiç biri böylesine bir bütünsellik sağlayamamıştı Güney Avrupa’da. Güney Avrupa coğrafi terimini özellikle kullanıyoruz çünkü tüm bu gelişmeler olurken Kuzey Avrupa halkları güneyden farklı olarak görece bağımsız ve savaşçı göçebeler (kır toplumları) olarak yaşıyorlar ve Roma tarafından “barbar” olarak isimlendiriliyorlardı. Roma’dan önce İtalya’da Etrüskler vardı ayrıca bugünkü Yunanistan'a ve Batı Anadolu kıyılarına serpilmiş durumda Yunan şehir devletleri, Akdeniz kıyılarına serpilmiş durumda Yunan kolonileri ve Fenike kolonileri vb. bulunuyordu. Bu konuları geçen sene işlediğinizi düşünerek kısaca hatırlatmak istedik.

24 Kasım 2018

Sorular Eşliğinde İç Asya'da Sözlü ve Yazılı Kültür

Dilara Kahyaoğlu
1998-2018


Sözlü Kültür, Yazılı Kültür 
El Castillo mağarasından (İspanya) simgesel bir resim. Diğer mağara resimlerinden
 farklı olarak burada somut bir varlık resmedilmemiş. Bu işaretler, yazının olmadığı dönemde
 insanların iletişim için kurdukları bir sistem olabilir diyor uzmanlar.
Anlamını bilmesek de yazının icadını hazırlayan ihtiyacı gösteren (iletişim?)
bir duruma işaret ettiği açıktır.
https://www.donsmaps.com/castillo.html
Giriş
Yazı günümüzden yaklaşık 6000 yıl önce bulunmuştur. Yazıya alışkın olan, modern toplumda yaşayan bizler, öğrendiğimiz bilgilerin çoğunu kitaplardan okumuşuzdur. Unutmamak, unutturmamak için anılarımızı yazarız, geçmiş dönemlerden günümüze kadar ulaşmış olan bilgiler, düşünceler, kitaplarda saklıdır –şimdilerde bilgisayarda ama o da sonuçta yazıyla yapılan bir saklama/kayıt işlemidir- kimi zaman da duygularımızı dile getirmek için şiirler yazarız veya okuruz, okuma- yazma faaliyetini yürütmediğimiz neredeyse bir günümüz geçmez.

Soru: Peki yazının hiç olmadığı eski çağlarda insanlar ne yapıyorlardı? Önce yanıtlayıp sonra aşağıdaki paragrafla devam ediniz.

21 Kasım 2018

Göç, Göçebelik, Sınıflar, Demokrasi vb. Üzerine Tartışma

Dilara Kahyaoğlu
1998-2018



Kaynak*
Bozkır savaşçı göçebelerinin ve **diğer savaşçı toplulukların; çıkış noktaları (anayurt),
göçleri,  yayılış yönleri
**Sadece, Keltler, Medler, İskitler, Masagetler (İranlı bir halk) bu haritada gösterilmiştir.
Önce şu soruyla başlayalım: Eski Türklerin göçebe bir yaşam tarzını benimsediklerinden sürekli olarak bahsettik. Ama Göç ile Göçebelik aynı şey mi?

1. Göç; “Kişinin yeni koşullara daha iyi uyum sağlayabilmek amacıyla ya da doğal, ekonomik, siyasal vb. zorunluluklar sonucunda yaşadığı topluluğu değiştirmesi” olarak tanımlanır. Göçü öteki toplumsal yer değiştirmelerden ayıran başlıca ölçüt göç edenin eski toplumsal ilişkilerini değiştirmesi, yeni yerleşim yerinde, yeni toplumsal ilişkiler kurmasıdır. Bu nedenle kısa süreli ve mevsimlik yer değiştirmeler göç sayılmaz.

İnsanlık, çağlar boyunca çeşitli göçlere tanık olmuştur, örneğin;
*Avcı ve toplayıcı toplumların göçleri; Özellikle tarihin ilk dönemlerinde insanlar, yiyecek bulmak için, daha çok da av hayvanlarının peşinden, dünyanın dört bir tarafına dağılmışlardır.
*Denizci toplumların göçleri; Özellikle Akdeniz havzasında Yunanlıların, Fenikelilerin göçleri ve gittikleri yerlerde koloniler kurmaları.
*Göçebe otlatıcıların göçleri; Avrasya Bozkırları, Afrika, Orta Doğu Savanları’nda görülen göç hareketleridir. Bu kesimin özellikle tarımla uğraşan toplumlara karşı askeri üstünlükleri vardır.
*12. yüzyıldaki Dor, Frig, Aka göçleri
* MS 4.yüzyılda görülen Kavimler Göçü
*Yeniçağ'da Amerika kıt'asına yapılan büyük göçler vb.

19 Kasım 2018

Sorularla İç Asya'da Şamanlık, Manicilik, Budacılık ve Daha Fazlası

Dilara Kahyaoğlu
1998-2018

Kaynak için bkz. *

Din nedir? İnanç Nedir?
Önce, “din nedir?” sorusu ile işe başlayalım; Geniş anlamıyla yaşam biçimi , hayatın nasıl yönlendirilmesi gerektiği konusunda benimsenen düşünce, inanç, ilke ve değerler bütünü anlamına gelen din, dar anlamda ise evrendeki düzeni ve hayatı ancak yaratıcı bir tanrının varlığı ile anlamlandırarak insanlığı kurtuluşa davet eden çağrılardan her biri anlamına gelmektedir. İki temel sınıfa ayrılır ki bunlar; insanlar tarafından konulmuş olan belli ilkeler çerçevesinde oluşturulan “beşeri dinler” ile vahiy yolu ile peygamberler tarafından iletilmiş olduğuna inanılan “semavi dinler”dir.

İnanç ise; sorgulama düzleminin dışına çıkarılmış bilgi anlamına gelir (Dikkat: bu din ile aynı şey demek değildir). Bir şeyin öyle olduğuna ilişkin doğrudan, belirli nedenlere indirgenemeyen peşin kabul, önkabul anlamında kullanılmaktadır.

16 Kasım 2018

Eski Türk Tarihiyle İlgili Tarihçilik Sorunları

Dilara Kahyaoğlu
1999-2018

1240 yılında Moğollar tarafında yapılan Kiev şehrinin kuşatılmasından temsili
bir resim. Ortada duran kubbe şeklindeki devasa eşya komuta eden kişinin obasıdır.
Seyyar olarak savaş meydanına kadar getiriliyor ve karargah görevi de görüyordu.
Savaşçı göçebeler tahmin edilebileceği gibi bozkır yaşantısına uygun bir siyasi örgütlenme geliştirmişlerdi. Bir boyun kuvvetli bir şef önderliğinde diğer boyları kendisine bağlaması şeklinde ortaya çıkan bu siyasi yapılanmaya genellikle “Boylar Birliği” veya “Boylar Konfederasyonu” denmektedir. Bu tür bir örgütlenme hızla bir araya gelmeyi kolaylaştırdığı gibi hızla dağılmayı da kolaylaştırdığından eski Türk [1] kabile birliklerinin de çok çabuk dağıldığını biliyoruz.

Bu konuyla ilgili bazı sorunlarımız var. Öncelikle şu noktayı açalım:
1. Türklerde “tüm ülke hükümdar ailesinin ortak malı” idi, ders kitaplarında bu konu “Veraset Sistemi” [2] olarak geçer. Ülke toprakları derken kastedilen şey boylar birliğinin hakim olduğu sınırları çok belirgin olmayan alanlardır. Burada esas sorun “toprağın mülkiyeti kimindir?” sorunu değildir. Sorun, bu toprakları “kimin yöneteceği, kimin önderlik edeceği?” sorunudur. Ülke topraklarının tüm aileye ait olmasının anlamı hükümdar öldüğü zaman ortaya çıkar çünkü ölen hükümdarın yerine ailenin tüm erkek üyelerinin ülkeyi yönetme hakkı vardır. Bir daha tekrarlamak pahasına; “hükümdar ölünce kimin başa geçeceği belli değildir!”.

15 Kasım 2018

Kültür Nedir, Uygarlık Nedir, Uygarlık Çarpması Nedir?

Tenochtitlan, Diego Rivera
1. Kültür

Konunun ayrıntılarına girmeden önce sürekli kullandığımız bazı kavramların içeriğini ve tarihsel gelişimini kısaca inceleyecek olursak; “ kültür” Bir halkın ya da bir toplumun maddi ve manevi alanlarda oluşturduğu ürünlerin tümü; yiyecek, giyecek, barınak, korunak gibi temel ihtiyaçların elde edilmesi için kullanılan her türlü araç gereç, uygulanan teknik; fikirler, bilgiler, inançlar; geleneksel, dinsel, toplumsal, politik düzen ve kurumlar; düşünce, duyuş, tutum, ve davranış biçimleri; yaşama tarzı vb. örneklerle açıklanabilir.

Veya en geniş anlamı ile ; yeryüzünde beşeri hayatın başlangıcından bu güne kadar insanoğlu tarafından üretilmiş olan herşey.

Konuyla ilgilenen yazarların kültür ile ilgili olarak yazdıklarını incelediğimizde birçoğunun farklı farklı fikirler savunduğunu görürüz. Örneğin bir yazara göre kültür davranışlarla öğrenilen bir olgudur, bir diğerine göre kültürel gelişme olamaz çünkü tarih döngüsel olarak meydana gelen gelişmeler dizinidir.

Çoban Topluluklar

 William H. Mcneill


Tarla açma tarımı yayıldıkça ve bu yaşam biçimine bağlı kişilerin sayısı arttıkça, ilk çiftçilik yöntemlerinde yapılan iki değişiklik büyük bir önem kazandı. Tarımın ilk başladığı dağlık ve tepelik alanın kuzeyinde bulunan Avrasya’nın büyük bozkır bölgesinde az ağaç ve bu nedenle tarla açma tarımına doğal olarak uygun az yer vardı. Öte yandan bozkıra özelliğini veren geniş otlaklar evcilleştirilmiş hayvan sürülerinin yaşamasına uygun yerlerdi. Bu durumda bozkırın avcıları ilk çiftçilerce geliştirilen bir dizi uğraşı ile karşılaştıklarında, tahıl tarımının gerektirdiği yorucu ekme biçme işlerini benimsemeyip, hayvan evcilleştirmeyi benimseyerek, coğrafi çevrelerine etkin bir uyum gösteriyorlardı.

Böylece, tarımın ne olduğunu bilen, ama onu hor gören kendine özgü bir çoban yaşam biçimi ortaya çıktı. Dağların güneyinde, daha sıcak ve daha kurak olmakla birlikte, otlakların, Arap Yarımadası’nın büyük yayı boyunca çölü renklendirdiği, kuzeyin bozkırlarına benzer bir çevre vardı. Bu bölgede de çobanlık, neolitik çiftçilik tekniklerinin bir çeşitlemesi olarak gelişti. Güney bölgesinde evcilleştirilen hayvanların çeşitleri, kuzeyde yeğlenen iri hayvanlardan farklıydı. Koyunlar, keçiler ve eşekler, yarı çöl ikliminde yaz ayları çekilen yem kıtlığına, iri yapıları kuzey bozkırının soğuk kışlarını ölmeden geçirmelerinde yardımcı olan sığırlardan ve atlardan daha iyi dayanabildiler.

03 Kasım 2018

Kırgızlar, Sibirler, Hazarlar, Avarlar, Oğuzlar ve Daha Fazlası...



Dilara Kahyaoğlu
1998
Kaynak
Kırgızlar
İlk Yaşadıkları bölgenin Baykal Gölü civarındaki İrtiş nehri dolayları olduğu sanılıyor. Önceleri Hiung-nu boylar birliğine bağlı olarak yaşadılar. Uygurların dağılması üzerine Ötüken bölgesinde bağımsız bir Kırgız Birliği kurdular (840). 1207 tarihinde Cengiz Han’ın kurduğu Moğol Devletine ilk bağlanan kavim Kırgızlar olmuştur. Günümüzde yaşayan en eski "Türk" kavimlerinden biridir. Ünlü Manas Destanı Kırgızlar tarafından meydana getirilmiştir.

01 Kasım 2018

Hiung-nular veya Asya Hunları Üzerinde Farklı Konuları Tartışma

Dilara Kahyaoğlu 
1998

Sınırlar için aşağıdaki tartışmaya bkz.
"Hun" adı ilk kez Çin kaynaklarında karşımıza çıkar ( M.Ö 318 yılına ait bir yazılı antlaşmada), yalnız orada “Hiung-nu” olarak geçmektedir.
Yaşadıkları esas bölge; Orhun ve Selenga ırmakları civarıdır.
Bilinen ilk hükümdarları  Teoman'dır (Tu-man).
En parlak dönemlerini Mete (Mao-dun)* zamanında yaşamışlardır.
Dikkat: Avrupa Hunları ile Asya Hunlarının aynı etnik kökene sahip oldukları tartışmalı bir konudur.

25 Ekim 2018

Orta Asya'dan Göçler Üzerine...

Dilara Kahyaoğlu 1998

Orta Asya'dan ilk göçleri (?) gösteren harita

Göç nedenlerini genellersek, her yerde aşağı yukarı benzer nedenlerin olduğunu görürüz. Banlar:
*İklimde meydana gelen değişiklikler sonucu, anayurt alanının, yaşamı devam ettirecek özelliklerini yitirmesi
*Nüfus artışı sonucu temel maddelerin dağılımında daralma yaşanması
*Hayvan hastalıkları sonucu yiyecek kıtlığının baş göstermesi
*Göçebe boyları arasındaki siyasi anlaşmazlıklar (daha çok savaşçı göçebelere özgü bir durum)
*Dış baskılar sonucu yerlerinden sürülen grupların başka alanlara yönelmesi
*Yeni ülkeler fethetme, yeni yurt arayışları (bu şık elbette ki diğerlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkar) ...

24 Ekim 2018

Yerleşik–Göçebe Çatışmasında Savunma ve Saldırı Stratejileri

Dilara Kahyaoğlu
1998
Avrasya bozkır kuşağı 
Önce belli başlı noktaları gözden geçirelim:

*Göçebeydiler, Konar-Göçer bir yaşantı sürüyorlardı. Yaşamları ata bağlı olduğu için bu yaşam tarzlarına “Atlı Göçebe Kültür" de denmiştir.

*Hayvancılık ile uğraştıklarından “Çoban Toplum" isimlendirilmesi de verilmiştir. Zaten hayvancılık göçebe toplumların en önemli geçim kaynaklarından biridir.

09 Eylül 2018

Çalışma: Türklerin Anayurdu Orta Asya veya İç Asya

Dilara Kahyaoğlu
1998


.

Türklerin, ilk olarak ortaya çıktıkları yer Orta Asya’dır (İç Asya).
Orta Asya’nın sınırları: Kuzeyde, Sibirya; Güneyde, Himalaya dağları; Batıda, Hazar denizi ve Aral gölü; Doğuda, Kingan Dağları bulunur.

Son Arkeolojik, filolojik ve tarihi araştırmalara göre ilk ana yurdun; Altay Dağları ile Ural Dağları ve Aral gölü arasında olduğu ileri sürülmüştür.


SORU:  Harita üzerinde bu yerleri bulup inceleyiniz.

08 Ağustos 2018

Çalışma: Türk ve Türkiye İsmini Tartışmak

Dilara Kahyaoğlu
1998


Birinci Dünya Savaşını gösteren bu haritada Osmanlı  değil,
 (Ottoman) Türkiye ismi kullanılmış.
                                                          
SORU: Bunun nedenleri üzerinde tartışınız.



TÜRK ADI ÜZERİNE..
Türk kelimesinin anlamını bulmaya çalışan birçok araştırmacı veya yazardan bazılarının yorumu şunlardır: 
Wamberly, 1879’da Türk kelimesinin anlamını, “Türemek” olarak açıklarken; 
Kaşgarlı Mahmut, Divanı Lügat it Türk adlı eserinde Türk kelimesinin anlamını, “Olgunluk çağı” olarak ifade etmiş; 
Ziya Gökalp ise “Töreli” anlamına geldiğini belirtmiştir.

Türk adı, Orhun kitabelerinde, iki heceli bir şekilde “Türük” olarak geçer. Bu kelime zamanla tek heceli Türk kelimesine dönüşmüştür.

Görüldüğü gibi Türk kelimesinin anlamı konusunda ortak bir görüş yoktur. Ama bir çok yazar, başlangıçta sadece bir boyun ismi olan Türk kelimesinin, Göktürkler zamanından başlayarak, tüm “budun”un adı olarak kabul edilmiş ve böylece yerleşmiş olduğunu düşünür.

30 Temmuz 2018

Cumhuriyet Döneminde Milli Kimlik Meselesi

Dilara Kahyaoğlu
1998

Yeni harflerin tanıtımı amacıyla yapılan gösterilerden bir sahne
Osmanlıca aynı harflerle yazılan Gül, Gel ve Kel kelimelerinin, yeni harflerle nasıl farklı yazıldığı gösterilmiş.

1. İlk dönemlerde Türk kimliği meselesi

Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkçülük yani milli kimlik meselesi pek gündeme gelmez. O anda asıl mesele olan “kurtuluşa” kilitlenmiştir savaşın önderleri. Hatta Türkçülükten daha çok Müslümanlık ön plana çıkarılır. Yunanlılar özelinde Hristiyan alemine karşı yapılan bir savaşa karşı seferber edilmiş gibidir Anadolu halkı. Lozan görüşmeleri ve sonunda imzalanan Lozan Antlaşması bu açıdan ilginç bir yaklaşım örneği olarak araştırmaya değer sonuçlar içermektedir.

29 Temmuz 2018

Tanzimat Dönemi ve Sonrasında Türk Kimliği Meselesi: Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük


Dilara Kahyaoğlu
1998


Kaynak: Didar-ı Hürriyet, Kartpostallarla II. Meşrutiyet,
Sacit Kutlu İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s. 107
1839 Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği yıllar Avrupa’da milletlerin oluşmaya başladığı ve buna paralel olarak milliyetçi ayaklanmaların görüldüğü tarihsel bir dönemdir. Nitekim Osmanlı'ya bağlı bir çok etnik grup da Osmanlı’dan ayrılmak için ayaklanmalar çıkardılar. Bu ayaklanmaların hem içsel hem de dışsal nedenleri vardır ama bu mesele konumuzun ana ekseni dışında kaldığı için burada ayrıntılara girmeden sadece bir hatırlatıp geçiyoruz.

Bu parçalanma sürecini önlemek isteyen Osmanlılar ilk kez Tanzimat fermanı ile çıkarlar Osmanlı halklarının karşısına. Balkan uluslarına ve diğer etnik azınlığa verecekleri tavizlerin Osmanlı’yı parçalanmaktan kurtaracağını düşünürler. İşte bu birliği sağlamak adına benimsenen ideoloji “Osmanlıcılık” olur. Burada amaç tüm Osmanlı halklarını “Osmanlı Kimliği” altında birleştirmek ve Osmanlı Ulusu yaratmaktır. Ama sonuç başarılı olmaz, dağılma ve parçalanma hızla sürer.