15 Nisan 2018

Toplumsal Yapıların Tarihsel Serüveni

Dilara Kahyaoğlu
1998
Keşifler
Önümüzdeki konulara girmeden önce toplumların hangi sosyo-ekonomik ve/veya siyasal sistemlerden geçtiğine kısaca bir göz atmakta yarar var.

a) Avcılık- toplayıcılık dönemi; (Tarih Öncesi Dönem) “İlkel toplum” da denilen bu dönemde ekonominin temelini avcılık ve toplayıcılık oluştururdu. Ortaklaşa bir yaşamın var olduğu, “kabile” tarzı toplumsal örgütlenmenin sürdüğü bu dönemde göçebelik çok sık görülen bir olgudur, yaşam alanlarındaki geçim kaynaklarının tükenmesi küçük gruplar veya yığınlar halinde yapılan göçlere neden olmuştur. Bu dönem klasik ders kitaplarında “Paleolitik Dönem” veya “Yontma Taş Devri “ olarak geçmektedir.


b) Kır Toplumları, Tarım Toplumları
Bu dönemin ardından uygun yerlerde yerleşik hayata geçenler olduğu gibi uzun müddet göçebe yaşam tarzını benimseyen topluluklar da olmuştur.

“Günümüzden yaklaşık yirmi bin yıl önce kimi avcı ve toplayıcı gruplar yaşamlarını sürdürebilmek için evcilleştirilmiş hayvanları yetiştirmeye ve belirli toprak parçalarını ekmeye başladılar. Bunlar yaşadıkları çevreye bağlı olarak sığır, koyun, keçi, deve ya da at yetiştirdiler. Böyle toplumlara yaygın bir deyimle “Kır toplumları” adı verilmektedir. Günümüz dünyasında özellikle Afrika, Orta Doğu ve Orta Asya’daki bölgelerde yoğunlaşan pek çok kır toplumu hala varlığını sürdürmektedir.

Bu toplumlar genellikle sık çayırlık, çöl ya da dağlık bölgelerde bulunurlar. Bu bölgeler tarımdan daha çok hayvan yetiştirmeye elverişlidir. Bunlar genellikle mevsim değişikliklerine göre farklı alanlara göç ederler. Hayvanları taşıma aracı olarak kullanabildiklerinden avcı- toplayıcı toplumlardan daha uzak mesafelere göç edebilirler. Onlar için olağan olan bu göç eyleminden dolayı çok fazla maddi varlık biriktiremezler. Sayıları avcı- toplayıcı gruplardan daha fazladır hatta bazen çeyrek milyonu bulabilir veya bu sayıyı bile aşabilir.

Geniş toprak parçaları üzerinde dolaştıkları için diğer topluluklarla çok sıkı bir ilişki içindedirler. Bu yüzden bunlar sıklıkla ticaret ve savaş yaparlar. Yalnız bir çok kır toplumu yalnızca kendi hayvanları ile ilgilenen tören ve ayinleri ile uğraşan topluluklardır. Ama diğerleri büyük ölçüde yaşamlarını hayvan yetiştirmenin yanı sıra fetih ve yağmayla sürdüren sırf bu yüzden birbirleri ile bağlaşıklıklar kuran savaşçı toplumlar olmuşlardır. Kır toplumları avcı- toplayıcı toplumlardan daha büyük servet ve güç eşitsizlikleri sergilerler. Özellikle şefler, kabile önderleri ya da savaşçılar genellikle büyük kişisel güç sahibidirler.

Yerleşik yaşama geçenler ise “Tarım toplumları” olarak isimlendirilir. Kır toplumları ile Tarım toplumları aşağı yukarı aynı zamanlarda ortaya çıkmışlardır. İki yaşam tarzının birbirinden böylesine ayrılmasının en önemli nedeni tahmin edebileceğiniz gibi coğrafi koşullardır. Elverişli su kenarları, bitki örtüsü ve iklime sahip olanlar tarımı başlattılar. Bu dönem klasik söyleyişle “Neolitik dönem” veya diğer bir deyişle “Cilalı Taş devri” olarak anılır.

Bu gruplar göç etmedikleri için kır toplumlarından daha fazla maddi varlık biriktirebilirler. Gruplar bir kez belli bir bölgeye yerleştiğinde birbirinden ayrı köyler arasında düzenli ticari ve politik bağlar kurabilirler. Savaş sanatında çok usta değillerdir ama bu onların savaşmadıkları veya şiddet uygulamadıkları anlamına gelmez. Tarım küçük bahçelerde, ilkel aletlerle yapılır. Bahçeler farklı ailelere aittir, her ailenin birden fazla bahçesi/tarlası bulunabilir. Bütün aile üyeleri buralarda çalışır. Değiş tokuşa dayalı ticaret yapılır. Avcı- toplayıcı toplumlara kıyasla daha fazla eşitsizlik vardır, kadın ve erkeğin görevleri ayrılmıştır.

c) İlkçağ Uygarlıkları Dönemi ; Klasik anlayışa göre genellikle geçen sene incelediğiniz Sümerler ve Mısırlılar ile başlatılır bu dönem. Yakındoğu ve Akdeniz civarında başlayıp gelişmiş olan bu uygarlıklarda tarım ve ticaret yapılırdı. Devletin ilk biçiminin bütün kurumlarıyla ortaya çıktığı, halkın sınıflara bölündüğü, uygarlıkların hepsinde köleciliğin görüldüğü için bu dönem “köleci toplum” olarak da isimlendirilmiştir.

Yalnız, tarihin hiçbir devrinde bu tür gelişmeler aynı sıra ile ve aynı tarihsel dönemlerde, yani aynı anda yaşanmamıştır. Örneğin İlkçağ uygarlıkları Akdeniz , Çin, Hindistan ve Uzakdoğu gibi yerlerde yaşanırken dünyanın başka yerlerinde bu tip gelişmelerin hiçbiri yaşanmıyordu. Oralarda hala avcılığa ve toplayıcılığa devam eden, göçebe bir yaşantı süren yerleşik hayata geçmemiş, yazılı kültür geliştirmemiş, savaşçı kabileler, “bozkır halkları /kır toplumları” vardı ki bu iki ayrı dünyanın bir arada olması, kısacası “uygar - ilkel” ikilemi, iki taraf arasında yoğun çatışmalara neden olmuş, göçebe/savaşçıların zaman zaman yerleşik uygarlıklara büyük kitleler halinde saldırdıkları ve hatta bu tip uygarlıkları tarihten sildikleri çok sık görülmüştür. Buna rağmen Avrupalılar tarafından “barbar” olarak isimlendirilen bu tip halkaların eninde sonunda yerleşik uygarlıklar tarafından “asimile” edildiklerini ve buradan yeni melez topluluk ve kültürlerin ortaya çıktığını biliyoruz.

ç) Feodal Dönem; İşte böyle büyük bir barbar göç saldırısının ardından başlayan uzun süreç içerisinde Avrupa’da yeni bir ekonomik- toplumsal bir sistem ortaya çıktı, buna da “feodalizm” diyoruz. Avrupa'nın göreceli olarak içe kapandığı, zenginlik olarak toprağa sahip olmanın önemli olduğu bu dönemde krallar merkezi otoriteyi,  güçlü feodal beylerle paylaşmak zorunda kalmışlardı. Himaye edilen ve himaye eden (Vasal- Süzeren) ikilemi üzerinde kurulan bu toplumsal yapıda,  kilise de güçlenmiş, Hıristiyanlık yayılmış ve Akdeniz toplumlarının köleleri, toprağa bağlı köle anlamına gelen “serf” durumuna düşmüşlerdir. Akdeniz limanları hariç ticaretin genel olarak yaygın olmaması, sürekli yapılan savaşlar ve saldırılar yüzünden güvensizlik ortamının varlığı, içe kapanmayı getirmiş, hizmet beklemek, bağlılık yaratmak, karşılıklı yapılan sözleşme ile sağlanmış, alınan hizmete karşılık olarak, verilmesi gereken para yerine, toprak bağışı yapılmıştır.

11. yüzyıldan itibaren başlayan yeni süreç, ekonomiye canlılık getirmiş, ticari canlılığın ardından bu ticari işleri yürüten yeni bir sınıf ortaya çıkmıştır. Bu sınıf yeni bir dönemin habercisidir ve bundan sonra “feodal ilişkiler” giderek çözülecek, “burjuva sınıfı” güçlenecek, zenginlik toprak sahibi olmakla değil değil para/servet sahibi olmakla ölçülecektir.

d) Kapitalist ekonomi dönemi; 15. ve 16. yüzyılllar, dünya tarihinin en önemli dönemeçlerinden birinin yaşandığı kilometre taşlarıdır. Pazar Ekonomisinin ortaya çıktığı bu dönemde her alanda büyük değişimler yaşanmış ve bunların sonucunda “Kapitalizm” veya “Pazar ekonomisi” gibi kavramlarla ifade edilen devir başlamıştır.

11. yüzyıldan itibaren neler olmuştu? Örneğin; “Coğrafi keşifler” yapılır, Bu yeni ticaret yollarının bulunması yeni yerlerin keşfedilmesi anlamına gelmektedir. Ama her şey bu kadar basit değildir. Keşfedilen yeni yerlerde ateşli silahlara sahip olmayan yerli halklar alelacele sömürgeleştirilir, bu durum Avrupa’yı zengin kılar. Toprak, zenginliğin ölçüsü olma değerini kaybeder onun yerini para alır. Artık üretim belli bir alıcı için değil “pazar” için, yani kimliği belli olmayan, önceden belirlenmemiş müşteriler için yapılmaktadır. Aynı anda Avrupa’da “Rönesans” denilen bir dönem yaşanmakta insanlar kendilerini feodalizme bağlayan geleneksel bağlardan koparmaya çalışmaktadır. “Reform”la beraber ortaya çıkan “Protestanlık“ gibi yeni mezhepler (ki bu olay, bir anlamda dinde yaşanılan rönesanstır) ise son olarak özgür yaşamak ve ticaret yapabilmek adına engel olarak gördükleri dinsel bağları da koparmaya yarar, İnsanların özgürleşme süreci alabildiğine hızla devam eder. Birbirlerine sıkı sıkıya bağlı cemaat yapısı çözülür, insan artık dünyada bağımsız bir birey olarak vardır. Bu öykü aynı zamanda günümüz insanın ortaya çıkış öyküsüdür.
***
Ve bkz.


1998 yılında bir bölümünü yazdığım "Genel Türk Tarihi Ders Notları"ndan.. Zamanında ders saati fazlalığıyla da dikkat çeken Genel Türk Tarihi böyle de yapılabilirdi.  Nitekim yapıldı.

Kaynak gösterilmeden, aktif link verilmeden kullanılamaz.

Hiç yorum yok: