31 Aralık 2015

Tarih Öncesi ve Tarih Çağları

Dilara Kahyaoğlu
1997

Tarih çağları genel kabul gören şekliyle, yazıdan sonraki dönem sayılsa da tarih bilimi insanla ilgili olan, insanın etki ettiği her şeyle ilgilendiğinden yazıdan önceki devirler de tarihin konusu içine girer. Tarihten Önceki Dönemler (Prehistoria) o dönemdeki insanların teknik gelişimi, ekonomik ve sosyal yaşantısına göre sınıflandırılmıştır.

1.Tarih Öncesi Çağlar

Buna göre tarih öncesi;
Paleolitik Çağ (Yontma Taş Devri)
Mezolitik Çağ (Orta Taş Devri )
Neolitik Çağ (Yeni Taş Devri/Cilalı Taş Devri)
Kalkolitik Çağ (Bakır Taş Devri) dönemlere ayrılmıştır.

Ayrıca bunlar da kendi içlerinde çeşitli bölümlere/devirlere ayrılmıştır. Bu dönemlerden sonra
Tunç Çağı (kalay ve bakır madenlerinin karışımı ile elde edilirdi) ve Demir Çağı başlar ki bu dönemler Tarih Çağları yani insanlığın II. Büyük aşamasının başladığı “uygar” toplum denilen becerikli ve karmaşık toplumların ortaya çıktığı dönemlerdir.
Altamira mağarasındaki resimlerin çizimi, 1880 yılında M. Sanz de Sautuola tarafından yayımlanmıştır. https://en.wikipedia.org/wiki/Cave_of_Altamira

29 Kasım 2015

Leakey Ailesi, İnsanın Kökenini Araştırıyor

Dilara Kahyaoğlu 
2013

Darwin, insanın kökeninin Afrika’da olduğuna inanıyordu. Bu iddia Evrim Teorisi’ne sıcak bakan bazı beyazları tedirgin etse de, birçok araştırmacı bu tezin kanıtlarını bulmak için kolları sıvamıştı bile. 

1924 yılında antropolog  Raymond Arthur Dart, Güney Afrika’nın Kalahari çölü yakınlarında yeni fosilleşmiş bir kafatası buldu. Yeni bir fosil bulunduğunda bunların kayıtlara hangi isimle geçirileceği fosili bulana bırakılmıştı. Dart da bu fosile Australopithecus Africanus (Güneyli İnsansı Maymun- Austral: Latince Güneyli demektir) dedi.  Ama kafatası Taung’da bulunduğu için daha çok Taung Kafatası diye anıldı. O yıllarda bu konudaki tartışma çok şiddetliydi ve birçok araştırmacı insanın kökeninin Asya’da olduğuna inanıyordu. Dart’ın kafatasının bir insansıya ait olduğuna inanılmadı hatta dalga geçilerek karikatürlere, müzikallere konu oldu. Bütün bunlardan yılan Dart çalışmayı bıraktı ve ancak yıllar sonra Dart’ın bulduğu kafatasının değeri anlaşılacaktı.

Dr Louis Leakey ve eşi Mary Leakey, 1959 yılında bir Zinjanthropus adını verdikleri kafatası ile görülüyor.
İşte tam bu sıralarda 21 yaşında olan Louis Leakey  (1903-1972) Tanzanya’da dinozor fosili arama çalışmalarına katıldı. Louis Leakey, İngiliz misyonerleri olan annesi ve babasının Kikuyu halkı arasında çalıştığı Kenya'da doğmuş, Cambridge Üniversitesi'nde arkeoloji eğitimi görmüş ve 13 yaşında arkeolog olmaya karar vermişti. Çocukluğu Kenya’da geçtiği için bu bölgeyle doğrudan bağlantısı vardı, insanın kökeninin Afrika’da olduğuna inanıyor, bunu ispat edeceğini söylüyordu. Cesur, hırslı, yakışıklı ve son derece kendisine güvenen biriydi.

28 Kasım 2015

Barbarları Beklerken (iki farklı çeviri)


Constantino KAVAFİS

http://www.poetryfoundation.org/bio/c-p-cavafy

BARBARLARI BEKLERKEN

Neyi bekliyoruz böyle toplanmış pazar yerine?

            Bugün barbarlar geliyormuş buraya.

Neden hiç kıpırtı yok senatoda?
Senatörler neden yasa yapmadan oturuyorlar?

            Çünkü barbarlar geliyormuş bugün.
            Senatörler neden yasa yapsınlar?
            Barbarlar geldi mi bir kez, yasaları onlar yapacaklar.

İskender ve Nibelungen Efsanelerinde Attila ve Hunlar

Dilara Kahyaoğlu 
2012


Efsane Deyip Geçmeyin...
Fritz Lang'in yönettiği 1924 yapımı Nibelungen filminden bir sahne.
http://www.imdb.com/title/tt0015175/?ref_=md_ph_tt1

Süryanilere (bkz. Süryaniler ve Ermeniler) ait “Süryani Büyük İskender Hıristiyan Efsanesi"nde Hunların  adının geçtiğini görünce şaşırabilirsiniz. Büyük İskender (MÖ 4.yy) ile Hunların (4. -5. yy) Avrupa’da görülmesi arasında yaklaşık yedi yüz yıllık bir zaman farkı var. Ama bu iki ismin aynı anlatıda yan yana gelmesinin, eğer efsaneler söz konusu ise; imkânsız olmadığını biliriz. Adı üstünde, efsane işte…

Adı geçen efsanede şunlar anlatılır :

Muhteşem seferleri sırasında İskender’in yolu Ermenistan’a düşer Muşaş Dağını aşarak, Bahl-Lepta ovasına varır. Ovanın etrafı büyük aşılmaz dağlarla kaplıdır. Ova halkı İskender’i karşılamaya koşar, aralarında tüccarlar da vardır. Onlar İskender’e şöyle derler: Ey İskender, sayende burada huzur içinde yaşıyoruz etrafımızdaki dağları henüz aşmayı başaran olmadı ama duyduk ki dağların ötesinde Hunlar yaşamaktaymış, onların krallarının Ye’cüc, Me’cüc gibi Yafes oğullarının kralları oldukları söyleniyor.”

Göbekli Tepe ve Stonehenge

Dilara Kahyaoğlu
2015


KARŞILAŞTIRMA: Göbekli Tepe ile Stonehenge'i karşılaştırarak benzerlik ve farklılıkları not ediniz. Bu konuda tartışınız. Daha fazla ayrıntı için araştırma yapınız.



27 Kasım 2015

Açıklamalı Kronoloji: Orta Asya’dan Anadolu'ya Türk Tarihi


 Dilara Kahyaoğlu 2004


Kemer bağı: "paired felines attacking ibexes", m.ö. 3'ncü-2'nci yüzyıllardan kalma Hiung-Nu sanatı,
Moğolistan ya da Güney Sibirya.
Altın; 2 5/8 x 3 1/8 in. (6.7 x 7.9 santim), J. Pierpont Morgan, "Metropolitan Museum of Art" müzesine,
1917 yılında bağışlamış. (17.190.1672)
https://tr.wikipedia.org/wiki/Hiung-nu

a) İslamiyet’ten önce Türkler

MÖ 318           Hun adı ilk kez Çin kaynaklarında bu tarihte karşımıza  çıkar.  Bu tarihte Çinlilerle bir antlaşma imzalanmıştır. Belgede bu antlaşmadan bahsetmektedir. Yalnız orada bizlerin Hun dediği siyasi birliğe  Çinliler “Hiung- Nu” demektedirler. Orta Asya tarihinde en büyük mücadele kuzeyde yaşayan atlı-savaşçı göçebe birlikleri ile yerleşik bir devlet olan Çin arasında olmuştur.

Selçuklu Devletleri

Dilara Kahyaoğlu 2002


Oğuzlar, Orhun yazıtlarında da adı geçen bir göçebe/savaşçı “Türk” topluluğudur. Önce Göktürklere daha sonra da Uygurlara bağlı olarak yaşadıklarını biliyoruz. 10. yüzyılda tam da bilemediğimiz  nedenlerle dolayı Seyhun ırmağı, Aral ve Hazar Gölünün kuzey kısımlarına göç ederek yerleşirler.

*Orhun Yazıtlarının önemini hatırlayıp, yazınız.
*Söylenilen yerleri harita üzerinde bulunuz.

Bu yüzyılda yine sebebini tam bilemediğimiz bir nedenden dolayı Oğuzlardan bir boy Selçuk Bey önderliğinde (bu aşiretin Oğuzların Kınık boyu/aşireti olduğu söylenir) Güneye inmeye başlarlar. Başlarındaki Beyden dolayı Selçuklular olarak adlandırılan bu göçebeler Müslüman olurlar ve göçlerini Horasan bölgesine kadar sürdürürler. O sırada o bölgede  Gazneliler adında güçlü bir devlet vardır. Gazneliler egemenlik alanlarına giren Selçuklular ile savaşırlar. Bu savaşın adı Dandanakan Savaşıdır ve fillerle savaşan Gazneliler,  atlarla savaşan Selçuklulara  yenilir. Böylelikle Selçukluların o sırada başlarında olan Tuğrul Bey önderliğinde Büyük Selçuklu Devletinin  kurulmasının önündeki engel ortadan kalkmış  olur (1040).

*Horasan’ı haritada bulunuz. Filleri kullandıkları bilgisinden yola çıkarak Gazne Devleti’nin nerelerde kurulmuş olabileceğini tahmin ederek yazınız, sonra araştırınız. Bulgularınızı tartışacağız.

Kronoloji: Asya'dan Avrupa'ya

Dilara Kahyaoğlu 
2002

Zaman Çizelgesi/ Kronoloji  

Mö 318           Hiungnu “Asya Hun”ları - Çin antlaşması

MS 58             Hiungnu’lar Batı ve Doğu olarak ikiye bölündü

MS 38             Batı Hunları Çinliler tarafından dağıtıldı

MS 48             Doğu Hunları da  Kuzey ve Güney olarak ikiye bölündü

374                  Asya’nın batısına kayan dağınık “Hun” boyları Batıya göç etmeye başladı

375                  Hunların “Germenleri”  Avrupa içlerine sürmeye başlamasıyla   
                        KAVİMLER GÖÇÜ başladı.

395                  Roma İmparatorluğu Doğu ve Batı Roma olarak ikiye ayrıldı

434-453          Avrupa Hun siyasi birliğini  Attila yönetti, Attila’nın ölümüyle Avrupa Hunları dağıldı

476                  Batı Roma İmparatorluğu Germen saldırıları sonucu yıkıldı

Orta Asya'dan Anadolu'ya Kısa Tarihçe

Dilara Kahyaoğlu 2002

 “uygarlık ve ‘barbarlık’ ” kuşağı



Elimize  Avrasya’yı gösteren bir harita aldığımızda aşağı yukarı 45. Kuzey Paralelinin kuzeyinde yer alan  devasa bir coğrafi bölge  görürüz. Bu bölge esas olarak soğuk ılıman ve soğuk kuşakta yer alır, en kuzey kısımları ise artık kutup ikliminin görüldüğü yerlerdir.
İşte bir zamanlar (aslında Asya kısmında şimdi de)  “bu insana uygun olmayan alanlarda çoban halklar”[1] yaşamaktaydı. “Türkler, Türkmenler, Kırgızlar ve Moğollar... Atlılar topluluğu... şiddete yatkın, yağmacı, gaddar, delice cesur... Yerleşik halklar –bu çoban/ savaşçı göçebelere – ancak XVII. Yüzyılın sonunda top barutu sayesinde ”[2] egemen oldular...

Devlet Nedir?

Dilara Kahyaoğlu
1998

Tarih I kitabına göre devlet tanımı; Bir milletin belli sınırlara sahip bir toprak parçası üzerinde kendi istiklalini elinde bulundurup teşkilatlanmasıyla ortaya çıkan kurumdur. Bir devletin olabilmesi için halk, toprak (ülke), bağımsızlık ve siyasi örgütlenme yani devlet yönetiminin bulunması gerekir.

Diğer devlet tanımları;

*Belli bir ülkede meşru egemenlik iddiasıyla o ülkede yaşayan bütün insanların hak, görev, sorumluluk ve davranışlarının kontrolünü elinde tutan siyasal kurum

*Bir toplumdaki bütün siyasal kurumların soyut düzeyde toplamını ifade eden kavram.

*Sınıflı toplumlarda egemen sınıfların alt sınıflar üzerindeki sömürüsünü meşrulaştıran, hâkim sınıfın ideolojisini savunup onun çıkarlarını korumaya yarayan temel aygıtlardan biri.

DİKKAT; Bazı tarihçiler eski Türk toplumlarını ve/veya daha genel bir ifade ile bozkır halklarının oluşturduğu “Kabileler Birliğini / Boylar Konfederasyonu’nu” Devlet olarak kabul etmezler. Burada sorun 1- Sınırları belli toprak parçası tanımında 2-Siyasal örgütlenme tanımında karşımıza çıkar.

***Bozkır halklarında ülke sınırı olarak belirtilen çerçeveyi, günümüz devletlerinin ve/veya tarihte “yerleşik devlet “olarak isimlendirilen devletlerin sınırları ile karşılaştırıp aradaki farkları belirleyiniz.

Buradan çıkartacağınız sonuç, birinci sorunun cevabını verecektir.

Tarihsel Karikatürleri Analiz Etmek


Dilara Kahyaoğlu
2012


Öncelikle Şunları Yapınız...

Karikatürün tarihine mutlaka bakın. Kaç tarihinde yayımlanmış (üzerinde tarih yazmıyorsa araştırmak gerekir).

VE düşünün...

O tarihlerde:

1- Konularımız bağlamında neler olmuştu? Bilgiyi hatırlayın….

2-  Karikatürü kim çizmiş ve yayımlamış? Türk mü? Yabancı mı? Muhalif mi? vb.

3- Görüntüyü, figürleri inceleyin. Kıyafetlere bakın. Kullanılan sembollere bakın (varsa).

4 - Yazılı bir karikatür ise yazıyı dikkatle okuyup, -kesinlikle tarihsel bağlamı düşünüp (yani bilgiyi hatırlayın, o tarihlerde neler oldu?) karikatürün mesajını anlamaya çalışın...

5- VE her tarihsel karikatürün, o andaki tartışmalarla/konularla ilgili olduğunu unutmayın…

Buna göre aşağıdaki karikatürü analiz edelim…



1. 18 Ekim 1923’te yayımlanmış. Bu tarihte daha Cumhuriyet ilan edilmemişti ama Lozan Antlaşması kabul edilmiş… Padişahlık kaldırılmış ama halifelik duruyor… Bilgiyi hatırla!

2. Yayımlayan bir Türk mizah dergisi (isminden anlaşılıyor)…

3. İki civciv var (yani “yeni yetme”lik durumu var), biri kabuğundan yeni çıkmış. Duruşlarından karşılıklı konuştuklarını anlıyoruz.

4. Belli ki bir tartışma var… İlk satırdaki “açıklama” gibi cümlede İttihat Terakki’den bahsediliyor. O zaman hemen İTC’nin kim/ne olduğunu hatırlıyoruz… Yani yine bilgi gerekiyor… Diyalogu okuyoruz. Kabuktan çıkan civcive (ki bu civciv Mustafa Kemal ve arkadaşları oluyor, Kuvayı Milliyeciler oluyor vb.) İTC’den doğduğu şeklinde eleştiri yapılıyor. O da, ne önemi var içinden çıktıktan sonra o kabuğun, diyor. Yani “İTC’nin bir önemi kalmadı artık” diyor. Kuvayı Milliyecilerin, İTC ile bağlantılarına dair gelen eleştirilere bu şekilde yanıt verilmiş. Onlar artık yeni bir şeydir, başka bir şeydir deniyor. Bilindiği üzre Birinci Dünya Savaşı sonunda İTC, nefret edilen bir parti konumuna düşmüştü… Muhaliflerin en büyük eleştirileri (M.Kemal vd. için) bunlar İTC’lidir, eleştirisidir, yaftasıdır. Kuvayı Milliyeciler, ilk dönemlerde sürekli bundan kurtulmaya çalışıyorlar 
(başlangıçları açısından doğru bile olsa). Bu da BİLGİ..

GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ, BİR KARİKATÜRÜ ANALİZ ETMEK İÇİN;

bilgiye,

iyi incelemeye,

görmeye,

dikkatli okumaya

ve AKIL YÜRÜTMEYE

ihtiyaç var…

BU BİR “YORUM” SORUSU DEĞİLDİR…


Yazar adı belirtilmeden kullanılamaz, alıntı yapılamaz.

Kimlik: Millet, Milliyetçilik Konusuna Giriş


Dilara Kahyaoğlu
2000-2015


[Bu konunun yeni düzenlenmiş hali şurada: https://tarihegitimi.blogspot.com.tr/2018/04/kimlik-benbiz-kimiz.html?q=Millet+ve+Milliyet%C3%A7ilik]



https://chloehenderson.files.wordpress.com/2012/01/my-identity.jpg

Türkçe “kimlik” kavramı oldukça yenidir.  Eskiden Osmanlıca hüviyet” denirdi.  Hüviyet anlamında  kimlik sözcüğü  bugün de vardır,  -kimliğiniz? diye sorulduğunda,   hüviyet cüzdanımızı çıkartıp gösterir ve kendimizi  tanıtırız.
Hepimizin hüviyet cüzdanında yazan bir adı, hangi aileye ait veya dahil olduğumuzun belirtisi olarak taşıdığımız bir soyadı ve cinsiyetimizi belirten bir hane, doğar doğmaz edindiğimiz kimliğimize dair işaretlerdir. Bilindiği gibi bazı  devletlerde, kişinin hangi dine veya mezhebe mensup olduğu bile yazılır. Bazı kimlikleri de toplum içindeki rollerimize göre sonradan kazanırız.
Anne olmak, öğrenci olmak, Galatasaraylı olmak, yönetici olmak  gibi.

Tarih Bilimine Giriş

Dilara Kahyaoğlu
1997

1. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TARİH YAZICILIĞININ TARİHÇESİ
Olayların yer ve zaman gösterilerek kaydedilmesinin uygarlıkların ve devletlerin ortaya çıktığı dönemlere denk gelmesi şaşırtıcı değildir. Çünkü yazı keşfedilmiş, geliştirilmişti ayrıca halk ile saray ve tapınak arasında derin uçurumların bulunduğu bu ilk dönemlerde “tarih yazıcılığı” yalnızca devletin, hükümdarların askeri zaferlerinin öyküsünü anlatmak için kullanılıyordu. Ve elbette bu öyküler, mitlerle/efsanelerle iç içeydi.

Herodotos. guvii.com
Tarihin mitolojiden koparak bir “bilim”* kimliği kazanması; ilkçağlarda eski Yunanistan’da tarihçi Herodotos’la başlar (MÖ yaklaşık 460 -yaklaşık 395). Herodotos’un tanrıların savaşlarından değil de Med Savaşları’ndan bahsetmesi yani araştırılıp doğrulanabilir olaylardan söz etmesi bu başlangıcın ilk adımı sayılır. Herodotos’un eserlerinde görülen mitolojik yaklaşımın son izlerini de tarihçi Thukydides silmiştir. Buna rağmen tarih “bilim”in kesintisiz geliştiği söylenemez.
Örneğin, Ortaçağ’ın düşünce ürünleri; “geçmişe, geleneklere ve tarihteki örneklere göndermelerle dolu ve eleştirel tutarlılıktan yoksundu.” Herhangi bir iddiayı desteklemek için uydurulmuş tutanakların ve sahte belgelerin çokluğu da bununla açıklanabilir. Ama bu durumdan ortaçağ tarihçilerinin sadece önemsiz eserler verdikleri sonucunu çıkartmamalıyız.

Ortaçağ tarihçilerinde eksik olan “eleştirel yöntem”in yaratıcısı ise Hümanistler olmuştur. Bunun en çarpıcı örneği de 1440’da İtalyan hümanist Lorenza Valla’nın, Papalık yetkilerinin kaynağı olarak gösterilen belgenin sahte olduğunu ispatlamasıdır. Halbuki bu belgenin gerçekliği 600 yıl boyunca sorgulanmamıştı. Hümanist yaklaşım, kuşaktan kuşağa aktarılmış bilgileri süzgeçten geçirdi ve eleştirel yöntemi yarattı.

Millet Nedir Üzerine Bir Tartışma

Dilara Kahyaoğlu- 2000


Millet (Ulus) Nedir, Üzerine Bir Tartışma

Giuseppe Mazzini https://tr.wikipedia.org/
wiki/Giuseppe_Mazzini
*Aşağıya üç ayrı millet (Nation) tanımı yazılmıştır, anlaşılacağı üzere bu tanımlardan yola çıkarak milli kimliği belirleyen temel unsurlar ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla milletin nasıl tanımlandığı önemlidir. Bu o devletin (söylemin) milli kimliği oluştururken neleri temel aldığının göstergesidir. Bu tanımları  karşılaştırarak aralarında ne gibi farklar bulunduğunu belirleyiniz.

**“Tarihsel olarak  imparatorlukların çözülmesiyle ortaya çıkan ve aralarında ortak dil, din ve kültür bağı bulunan, ortak bir ülkü etrafında birleşmiş, aynı kaderi paylaşan ve bağımsız bir siyasal kimlikle aynı topraklar üzerinde yaşayan insan topluluğu”.                                                                                
Sosyal Bilimler Sözlüğü- Vadi Yayınları

Çin Resimlerinin İlham Kaynağı

Dilara Kahyaoğlu 
2014

Yangtze Nehri’nde gün batımı

Sarı Dağ




Çin uygarlığının doğduğu topraklardan biri olan Yangtze nehri dünyanın üçüncü büyük nehridir.  Nehir, olağanüstü vahşi bir güzellik sunan üç boğaza ve kireçtaşı muazzam uçurumlara ev sahipliği yapar. Sarı Dağ, nehrin son dönemecini yaptığı yerde, en güneye doğru uzanır.  Bütün tepeler granit kayalardan oluşmuştur. Çinli şair ve ressamlar Sarı Dağ’da dört sonsuz güzellik olduğunu söylemişlerdir: 

72 tepeden oluşan Sarı Dağ Çin’in beş kutsal dağı arasında sayılmaz.   Ortaçağ gezgini Xu Xiake bu dağa şöyle bir övgü düzmüştür:  “Beş kutsal dağdan dönerken insan alışılmış dağlara bakmak istemez,  insan Sarı Dağ’dan dönerken beş Kutsal Dağ’a bakmak istemez.”