30 Aralık 2019

Tarihsel Haritalarda Gösterilen Bilgiler Durağan Değildir

Dilara Kahyaoğlu
Aralık, 2019

Okullarda verilen derslerde ve en önemlisi ders kitaplarında kullanılan haritaların (tabloların, grafiklerin vb.) hiç değiştirilmeden yıllarca kullanıldığını bilirsiniz ve bunu gayet olağan karşılar bir çoğumuz. Oysa olağan değildir. Tarih ve sosyal bilimler  dinamik derslerdir. Her yeni bulgu yeni bir bilgi getirir. Arkeolojik ve antropolojik araştırmalarda elde edilen yeni bulguların yanı sıra  geliştirilen yeni teknikler sayesinde, geçmiş bulgular üzerinde o zamana kadar hiç bilinmeyen veya gözden kaçmış bir çok yeni bilgi ediniyoruz. Bütün bunlar bilgiyi hareketli kılıyor. Tablolar, haritalar, açıklama ve yorumlar; sürekli değişiyor, gelişiyor. Nasıl 2019 yılına ait ekonomik verileri 2020 yılı için kullanamıyorsak -bu kadar hızlı olmasa da-  haritaları, tabloları ve grafikleri de kullanamayız.  Çok hızlı bir değişim var. Bu hızlı değişime rağmen öğrenim materyalleri çok yavaş değişiyor veya hiç değişmiyor. Bu çok sakıncalı bir durumdur.
Bakın bu haritadaki bilgiler her zaman güncelleniyor.
Bir müddet sonra bu haritaya baktığımızda daha farklı yerler ve tarihler göreceğiz.
Görsel Kaynak: Sapiens İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi, Yuval Noah Harari
Bir kere öğrenci tarih ve sosyal bilimler çalışırken bu değişime tanık olma şansını kaçırıyor. Hem yanlış ve/veya eksik bilgi öğreniyor hem de değişmez, sabit bir geçmiş algısıyla donanarak mezun oluyor. Bu çok tehlike bir yaklaşım. Bu durum, eleştirel düşünme becerisinin gelişmesinin, yeni fikirlere açık olmanın, bilimsel merak ve araştırmanın; önüne set çeken bir yaklaşımdır. Öğrencilere yapılan kötülükleri saya saya bitiremeyiz aslında. Ezber eğitim, anlamlı olmayan öğrenme dediğimizde tam olarak bunları kast ettiğimizden emin olalım. Çünkü çoğu insan, ezber eğitim denilince, bir makine gibi eldeki bilginin anlamını bilmeden ezberleme ve bunu sınavlarda aynen söyleme olarak anlıyor. Bu işin en basit yönü. Ezber eğitim, anlamlı olmayan öğrenme; devasa bir kara deliktir. O nedenle ezber eğitimi anlatırken biz de ezberden bir şeyler söylemesek iyi olacak.

İki harita arasında fark var.
Bu farkların neler olduğunu bulunuz?
Görsel Kaynak: World History, William J. Duiker & Jackson J. Spielvogel, 2014



NOT

Milattan Sonra (MS) için kullanılan kısaltmalar
AD: (Anno Domini), latince bir kelimedir ve in the year of our Lord anlamına gelir. Yani İsa, kastedilerek Efendimiz'in Yılı anlamında kullanılmaktadır. Türkçe'de Milattan Sonra anlamında kullanıyoruz. Kısaltarak; MS (M.S.) olarak yazıyoruz. İS (İ.S.) şeklinde de kullanılır (İsa'dan Sonra).

Yahudi tarihçiler ve/veya bu din odaklı kısaltmaya karşı çıkanlar;

CE: (Common Era) yani Bilinen Dönem anlamına gelen CE kısaltmasını kullanırlar.  Bu kısaltma Türkçe tarih yazımına yerleşmemiştir.

Şu önemli: Milattan Sonra için hiç bir kısaltma kullanılmaz. Doğrudan tarih yazılır. Ama bazen vurgulamak için bazen de Milat'a yakın bir dönem veya iki dönemi de aynı anda yazmak söz konusuysa karışıklığı önlemek için  kısaltma kullanılır.

Milattan Önce için kullanılan Kısaltmalar

BC (Before Christ) ise İsa'dan önce anlamına gelmekte ve 'Milattan Önce' anlamında kullanılmaktadır. Türkçe'de MÖ (M.Ö.) veya İÖ (İ.Ö.) şeklinde kısaltıyoruz.

Yahudi tarihçiler ve/veya bu din odaklı kısaltmaya karşı çıkanlar;

BCE: (Before Common Era) kullanıyor. Bu kısaltmanın açılımı Bilinen Dönemden Önce anlamına gelmektedir. Türkçe'de yine  MÖ (M.Ö.) veya İÖ (İ.Ö. -İsa'dan Önce anlamına gelmektedir-.) kısaltmasını kullanıyoruz. 

Milat: Arapça olan bu kelimenin anlamı doğumdur.  Tarih yazımında İsa'nın doğduğu yıl kastedilir ve "0" olarak kabul edilir.

Bir de Günümüzden Önce anlamında kullanılan kısaltmalar vardır. Burada hesaplama "0" noktasına yani milata göre değil günümüzden kaç yıl önceye ait olduğunu belirtmek için kullanılır.

Göbeklitepe'nin Yapılışı..................................0..........................................Günümüz
y.  10. 000 ...................................................... +............................................2 000

Göbeklitepe'nin günümüzden 12. 000 yıl önce kurulmuş olduğu düşünülmektedir. Bu iddia yaklaşık bir tahmindir (y).
Bunun İngilizce olarak kısaltması;"Günümüzden Önce" (BP)'dir. BP 12. 000 gibi. BP (Before Present). Bu tür kısaltmalar daha çok arkeometrik sonuçlarla elde edilen çok daha eski dönemlere ait tarihler için kullanılır. Bu laboratuvar ölçüm tarihleri sürekli olarak düzeltilmektedir. Eğer düzeltmiş bir tarih kullanılıyorsa o zaman da Kalibre sözcüğünün kısaltması olan "C" veya "cal." kısaltması ile bu durum belirtilir. c. BP 12.000 gibi.


şu kaynaklara da bkz.

https://www.arkeolojikhaber.com/haber-milat-common-era-milattan-once-ve-milattan-sonra-kisaltmalari-16914/

https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2020/01/arkeoloji-bir-buluntunun-yasn-nasl.html

27 Aralık 2019

Bir Komplo Teorisinin Analizi: Türk Piramidi Değil, İmparator Wudi'nin Mozolesi

Dilara Kahyaoğlu
2019 Kasım


[Yazıyı sade, dolayısıyla rahat okunur kılmak için açıklamaları ve kaynakları; dipnotlarda gösterdim. Lütfen onlara bakmayı ihmal etmeyiniz. Kanıtları orada topladım.]




"Komplo teorisyenlerinin belli bir piramitten ziyade piramit fikrine sarıldığını unutmayalım. Aslında hiç var olmayan bir piramit efsanesine bel bağlamış durumdalar."

Beyaz Piramit de denilen İmparator Wu'nun anıtsal mezarı

Uzunca bir müddettir Çin'in Xi'an (Şian) bölgesinde bulunan, insanlar tarafından yapıldığı bilinen büyük bir tepe için; İnternet aracılığıyla büyüyen buranın eski Türklere ait bir piramit olduğu hatta bu bölgede çok sayıda Türk piramidi olduğu iddialarını[1] duymuş olabilirsiniz. Saptayabildiğim kadarıyla bu söylenceyi ilk başlatan Kazım Mirşan[2] isminde bir kişi.

Bunları ilk okuduğumda biraz araştırma yaparak bu iddiaların bir komplo teorisi[3] olduğu sonucuna varmış, dünya tarihi derslerimde; Çin, Orta Asya ve Türklere de değinildiği için bu konu üzerinde çalışmıştım  çünkü çeşitli komplo teorilerini  gündeme getiren, soru soran öğrenciler her zaman bulunur.[4] Daha sonra "uygarlıklar tarihi" kaynak kitabının Çin bölümünü yazarken de araştırmış ama buna ayrı bir sayfa ayırmayı gerekli görmemiştim.[5] Yine de komplo teorilerine dikkat çekmek istediğim her durumda, verdiğim örneklerden biri de bu olmuştur. Daha çok örnek var ama bu, en çarpıcı en saçma olanlardan biridir. 

O zamandan beri, doğruluğu kesinlikle yadsınamaz karşı-kanıtlara rağmen bu iddiaların hala var olduğunu görmek aslında şaşırtıcı değil. Evet, şaşırtıcı değil çünkü bir kesim insan sadece bu tip yazılar okuyor -ve ne yazık ki tarih okuduklarını, tarihi bildiklerini düşünüyorlar-  ve bu tür iddialara inanma ihtiyacı içindeler. Bunun en önemli nedeni milliyetçilik.[6] Geçmişten günümüze kadar ulaşmış bazı kalıntı ve eserleri, uygun mitlere bağlayarak, bilinmeyen bir zamanda var olmuş bir altın çağ yaratma ihtiyacı bu türden pseudo bilimlerin[7] yolunu açtı, açmaya da devam edecek. Bu sadece bizim topraklara  (burada Türkler kastediliyor) özgü bir durum değil. Her etnik grupta, her ulusta görülebilen  saptırmalar bunlar.

Uluslaşma sürecine girmiş etnik grupların, halkların hemen hemen hepsinde; kendi halklarının geçmişini büyük bir uygarlığa dayandırma, büyük bir uygarlık yaratmış atalarla bağlantılı bir ulus olduklarına inanma ve çevrelerini özellikle rakiplerini buna inandırma, ihtiyacı var. Bu "biz"i,  günümüzün kavramıyla söylersek; "ulus"u yaratma araçlarından biri hatta en belirgin, en kullanışlı olanı.[8] Arkeolojik kazıların ve o güne kadar görülmemiş olağanüstü eserlerin ortaya çıkarılmasıyla birlikte özellikle 19. yüzyılda birçok ulus-devletin buna başvurduğunu hatta bu yüzden arkeolojik araştırmaları kendi geçmişlerinin "icat" edilmesini kolaylaştıran eserlere ve zamana dönük yaptıklarını, diğerlerini ihmal ettiklerini biliyoruz.

19 Aralık 2019

Tarım Havzası Mumyaları - Tarim Basin Mummies

Dilara Kahyaoğlu

[Türkiye'de kaynak bulunmayan bir konuda yazdım. Birinci elden kaynaklardan yararlandım. Görselleri kaynaklardan taradım, nereden aldığımı tek tek belirttim. Bu ülkede (ve dünyada) komplo teorilerine maruz bırakılan bu konuda okumak istiyorsanız metne bir göz atınız.]


***
Kurumuş derisi ve çökük göz boşlukları dışında uyuyan bir adama benzeyen kişiye bakınca garip bir duyguya kapıldım ve böylece çağımızın çok eski yüzyıllarında bu kasvetli Lop bölgesine yerleşmiş ve herhalde buradan hoşlanmış olan yerli halkın bir temsilcisiyle karşı karşıya olduğumu  hissettim. 
Aurel Stein, 1928
Zaghunluk'ta bulunan bu kişinin mumyalaşma yaşı MÖ 1000 ile 600 arasında tarihleniyor.
Yüzüne aşı boyasıyla dövme yapılmış olan bu kişinin ağzı açılmasın diye bağlanmış.
Tarım Mumyalarını ilk keşfeden kişiler İsveçli Sven Hedin, Alman Albert Von La Coq ve İngiliz Aurel Stein'dir. 20. yüzyılın başında bu kişiler İpek Yolu üzerinde bulunan vaha kentlerini araştırmak için buralara gelmişlerdi. Bu sefer sırasında mumyaları bulmuş, fotoğraflarını çekip, tanımlamışlardı.
Çinli arkeologların son yıllarda yaptığı araştırmalar sırasında ortaya çıkan mumyalar ise bu konuyu hem ilgi hem de tartışma odağı haline getirmiştir. Çinlilerin bulduğu mumyaların bir kısmı çok daha eski bir döneme aittir, çok az bozulmuştur ve fiziksel yapıları Çinlilerden ve/veya o bölgede şu anda ikamet edenlerden farklıdır. Batılı araştırmacılar bunların Hint-Avrupa kökenli olduğunu söylerken Çinliler bu konunun sadece bu yönüyle dile getirilmesini eleştiriyor.
a1. Aşağıdaki mumyalaşmış kadın bu şekilde bulunmuş, Zaghunluk Mezarlığı
[Görselin Kaynağı: Wang Binghua]

a2. Tarım'da bulunan mumyalardan birinin sarı saçları var. Günümüzden bir sanatçı bu kişinin
yaşarken nasıl göründüğünü hayal etmiş (sağ)
Yalnız dikkat! Kadının yüzünde dövme var ve yeniden çizimde bu ihmal edilmiş.
Esas onlarla birlikte bu yüzün nasıl göründüğünü hayal etmek lazım. Bu haliyle modern bir
kadın izlenimi veriyor ve bu da yanlış bir algı oluşmasına neden oluyor. 
Tarihi canlandırdığını iddia eden görseller daima eleştirel
bir gözle incelenmeli.


15 Aralık 2019

Knossos Sarayındaki Duvar Resimleri Ne Kadar Gerçek? Yazılı Kanıtlarla Desteklenmeyen Görsellerde Yorumlama Sorunu

Dilara Kahyaoğlu

[Bu yazıda yazılı kaynakların olmadığı veya az sayıda olduğu dönemlere ait görsellerin, buluntuların  yorumlanmasında ne derece gerçeğe yaklaşılmaktadır, eski görseller bize ulaşırken bozulmaya uğruyor mu, kanıt nedir, inanç nedir, teori nedir, kuşku iyi bir şeydir ama nereye kadar kuşku duyulmalı gibi konuları tartışıyor, soru soruyorum.]
Knossos Sarayı'ndan Bir Duvar Resmi, Girit.  
Orijinallerin parçaları şuradadır: Ulusal Arkeoloji Müzesi, Atina, Yunanistan / Bridgeman Sanat Kütüphanesi.

Minoslu sanatçılar bina duvarlarını canlandırmak için sıva üzerine canlı renklerle boyanmış büyük duvar resimleri yapmışlardır. Bu resim Knossos'taki sarayda, havada takla atmakta olan bir gencin bir boğanın üzerinde gerçekleştirdiği akrobatik performansı gösteriyor. Bazı bilim insanları bu tehlikeli sıçramanın dinsel bir nedeni olduğunu düşünüyor. Yani onlara göre bu gösteri bir dinsel ritüel. Bir kısım bilim insanı ise bu gösterilerin sadece eğlence amacıyla yapıldığını, sirkteki gösterilerden bir farkı olmadığını dile getiriyor.

İşin doğrusu amaçlarının ne olduğunu bilemiyoruz. Sadece tahminde bulunuyoruz çünkü elimizde bunu neden yaptıklarını bize anlattıkları bir yazılı belge yok. Sadece görsellerden yola çıkarak yapılan yorumların yüzde yüz doğru olduğunu düşünmek hatalı bir yaklaşımdır hatta bu konularda yorum yapanların dili tartışılmaz bir kesinlik taşısa bile yine de bir kuşku payı bırakmalıyız çünkü bu resimleri günümüzün bakış açısıyla yorumluyoruz. Gerçekte binlerce yıl önce yaşamış bu insanların kültürüne tam anlamıyla nüfuz edebilmiş değiliz. Bu yorum, yazılı belgeleri hiç olmayan veya az sayıda olan kültürler için söz konusu.  Oysa Mısırlılar ve Sümerlerden bize ulaşan; kendilerini ifade ettikleri, kültürlerini anlattıkları o kadar çok yazılı belge var ki. Bu nedenle bu uygarlıkların görsellerini doğru yorumlamakta oldukça başarılıyız. O yorumlara güvenebiliriz çünkü onlar yazılı kanıtlarla, bilimsel bulgularla desteklenmektedir.

07 Aralık 2019

Mezar Tepeleri Geleneği Üzerine: Hektor'un Cenaze Töreni

Dilara Kahyaoğlu

Tümülüs geleneğinin Trakya ve Anadolu'da (ve dünyanın bir çok yerinde) oldukça eski dönemlere ait olduğunu gösteren yazılı, yazısız belgelere, mitlere/efsanelere sahibiz. Bakın Homeros, İlyada'sında bu geleneği nasıl anlatmış.

Pergamon Antik Kenti’nin batısındaki ovada yer alan
tümülüslerin en büyüğü olan Yığma Tepe'nin havadan görünüşü

Hektor'un Cenaze Töreni
Sonra yaşlı Priamos seslendi adamlarına:
“Haydi, Troyalılar, şimdi odun getirin kente,
korkmayın pusu kurar diye Argoslular;
Akhilleus kara gemilerden buraya gönderirken beni,
on ikinci şafak sökmeden size bir şey yapmam, dedi.”

Yaşlı Priamos böyle konuştu.
Dokuz gün odun taşıdılar yığın yığın.
Ölümlülere parlayan şafak sökünce onuncu günü,
Gözyaşı içinde götürdüler Hektor’un ölüsünü,
Koydular yığınların tepesine, verdiler ateşe.