Yeniçağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yeniçağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Kasım 2019

Kaynakları Sorgulamak: Haritalara Dikkat!

Dilara Kahyaoğlu

12. ve 15. yüzyıllar arasında Avrupa'da kurulan üniversiteleri gösteren harita
İlk üniversite 1180 yılında Kuzey İtalya'da kurulmuş olan Bologna Üniversitesi diye bilinir ama
haritada ondan daha önce kurulmuş üniversiteler de gösterilmiş. Aslında burada bir bilgi yanlışı var
çünkü Bologna üniversitesinin kuruluşu 1180 değil, 1080 olmalı. İnceleyiniz.
Üniversitelerin açıldığından beri kesintisiz olarak çalışmış olması da dikkate alınması gereken en önemli faktör.
Kaynak: Norman Bancroft Hunt, Living in the Middle Ages , Thalamus Publishing, 2009, s. 71

Şu kaynağa da bkz. Burada oldukça farklı bilgiler var. Karşılaştırınız.

Dikkat! Bu durumdan çıkartılması gereken en önemli sonuçlardan biri, gördüğümüz herhangi bir belgeyi, bir kaynağı, mesela bir haritayı sorgulamadan doğru olarak kabul etmeyelim. 



21 Mayıs 2019

Osmanlılarda Gerileme Dönemi: 18. Yüzyıl Gelişmeleri ve Lale Devri

Dilara Kahyaoğlu
Lâle Devri’nde Sâdâbâd Sarayı ve Kâğıthane mesiresini gösteren gravür
D’Ohsson, Tableau générale de l’Empire Ottoman, II, lv. 84)

A
. Neden “gerileme”?
B. Sınırların küçülmesinin başlangıcı: Karlofça Antlaşması(1699)
C. Değişik bir reformcu: Amcazade Hüseyin Paşa.
D. Değişik bir Tahttan İndirme Olayı: Edirne Vakası (1703). İlk kez Osmanlı hanedanının değiştirilmesi düşünülüyor.
E. Çorlulu Ali Paşa: Barış içinde reform (1706-1710)
F. Karlofça kayıplarını geri alma çabası: Prut (1711), Venedik ve Avusturya ile savaş (1713-1717) ve Pasarofça Antlaşması (1718)
G. Barış ve Batıya açılış: Lale Devri (1718-1730)
H. Lale Devrin'den Sonraki Gelişmeler


A. Neden “gerileme dönemi”?
Osmanlı tarihi dönemselleştirmesinin mantığı: sınırlar küçülüyor, o halde geriliyoruz.

B. Sınırların küçüldüğünün belgesi: Karlofça Anlaşması (1699).
1) Macaristan ve Erdel Avusturya’ya bırakılıyor, Temeşvar Osmanlıda kalıyor.
2) Avusturya imparatoruna Osmanlı ülkesindeki Katolikler üzerinde koruma hakkı tanınıyor.
3) Avusturya ve Osmanlı tüccarlarının birbirlerinin ülkelerinde ticaret yapabilmeleri garanti altına alınıyor
Böylece, Avusturya
a) Osmanlı içindeki Hıristiyan uyrukları kışkırtma,
b) Osmanlıyı ticari açıdan sömürme olanağına kavuşuyor
4) Podolya ve Ukrayna Lehistan’a veriliyor.
5) Mora ve Dalmaçya'nın büyük bölümü Venedik’e veriliyor. Venedik Osmanlı ülkesindeki ticari ayrıcalıklarını korumak için birkaç adayı Osmanlıya bırakıyor.

17. Yüzyılda Islahat Çabaları

Dilara Kahyaoğlu
Surname-i Vehbi'den iki sayfa 
Duraklama dönemi yukarıda belirttiğimiz gibi merkezi yönetimde, yani sarayda padişahın otoritesinin zayıfladığı ve bundan kaynaklanan otorite boşluğunu harem ve kapıkulu çevrelerinin doldurduğu, ama bu durumda da yönetim için mücadele eden grupların ortaya çıktığı ve merkezi yönetimin bozulduğu bir dönemdi. Duraklama döneminin büyük bölümü, valide sultanların, lalaların, yeniçeri ağalarının v.b. yönlendirmesi altında kalan, güçsüz ve etkisiz padişahların iktidarda olduğu bir dönemdi. Yüksek mevkilere kimin atanacağına, dolayısıyla devleti kimin yöneteceğine bu gruplar karar veriyordu. Yönetimde istikrar yoktu. Dönemin geneline baktığımızda bir yıldan fazla makamında kalmış ve eceli ile ölmüş sadrazam yok denecek kadar azdı. Diğer yüksek yönetim görevlerinde de durum aynıydı. Görevler rüşvetle satın alınıyordu ve hiçkimse görevinde ne kadar kalacağını bilmediğinde görevi süresince kesesini mümkün olduğunca fazla dolduruyordu. Bu en küçük mültezimden en yüksek devlet görevlisine kadar böyleydi.
Bu genel görüntüye istisna teşkil eden üç dönemi ayırt edebiliyoruz. Bu üç dönem yönetimden maliyeye kadar tüm alanları kapsayan tüm bu bozulmaya karşı köklü önlemler almaya çalışılan, bir bakıma düzeltme ya da rehabilitasyon dönemleri diyebileceğimiz dönemlerdir.

17. Yüzyıl Osmanlı'sında İsyanlar

Dilara Kahyaoğlu
Minyatür resimde Sultan II. Osman (genç Osman) Veziri Davud Paşa ile birlikte resmedilmiş
Kaynağa da bkz. 
Osmanlı İmparatorluğunun Duraklama dönemi olarak adlandırılan bu döneminin büyük bölümü içeride bunalımlar ve iç çalkantılarla geçmiştir. Bunun en bariz göstergesi İsyanlardır. Osmanlı tarihinin son dönemleri hariç devletin tarihinde bu dönemdeki kadar çok isyan herhalde hiç görülmemiştir. İsyanların nedenlerini şöylece özetleyebiliriz:
Merkez ve taşra yönetiminin bozulması. Bu bozulmanın temelinde;
a. padişahın merkezi konumunun sarsılması,
b. kapıkulu ve tımar sisteminin bozulması yatıyordu. Veraset sisteminin değişmesiyle padişahların niteliğinin düşmesi sonucu ortaya çıkan otorite boşluğu, merkez yönetiminde saray çevresinin, özellikle harem ve kapıkullarının iktidarı ele geçirmesine sürekli değişen ittifaklara dayalı bir iktidar mücadelesinin başlamasına ve sonuç olarak merkezi yönetimde bir yozlaşmaya neden olmuştu. Kapıkulu sisteminin bozulması, kapıkulunun asıl işlevi olan askerliği geri plana atıp iktidar mücadelelerinde bir aktör haline gelmesine, bununla da kalmayıp ticari işlere esnaflığa atılmasına yol açmıştı. Tımar sisteminin bozulması ise taşradaki yönetim krizinde etkili oldu, çünkü tımarlı sipahinin bir önemli görevi de taşrada asayişi sağlamaktı.
c. Bunların yanında ekonomik sebepleri de unutmamak gerekir. Paranın değerinin sürekli düşmesi kentlerde esnafı olumsuz etkilerken, uzun süren savaşların getirdiği olağanüstü mali yükün ağır vergiler biçiminde köylünün üzerine yüklenmesi de köylüyü olumsuz yönde etkilemiştir. (Bu konulara  Duraklama'nın nedenleri anlatılırken uzun uzadıya değinilmişti. bkz. https://tarihegitimi.blogspot.com/2019/04/klasik-osmanl-duzeninin-cokusu.html )

Duraklama dönemindeki isyanları iki başlık altında incelemek mümkündür: Başkent İsyanları ve Taşra İsyanları. Şu kaynağa da bkz. https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2019/01/selcukludan-osmanlya-halk-ayaklanmalar.html

01 Mayıs 2019

"Duraklama Dönemi" Uluslararası Olayları 1577-1700


SAVAŞLAR ve ANTLAŞMALAR


Harita; Merkeze bağlı eyaletleri, bağlı hükümet ve beylikleri (vassal)
ve buralarda 1683 öncesi (Kutsal İttifak öncesi) yaşanan toprak kayıplarını gösteriyor

a. Osmanlı - İran Savaşları ve Antlaşmaları
İran ile 1577 ile 1639 yılları arasında aralıklarla süren yıpratıcı bir savaş dönemi yaşanmıştır. Bu savaşların altında Kafkasya, Doğu Anadolu ve Irak üzerinde hakimiyet mücadelesi yatmaktadır. Din bu savaşların meşrulaştırılmasında bir araç olarak kullanılmıştır. İran Şiiliğin koruyucusu rolünü üstlenirken Osmanlı da Sünniliğin savunucusu olarak göstermiştir kendini.

1577-1590 Savaşları 
Osmanlının galibiyetiyle sonuçlanır. Gürcistan, Azerbaycan, Dağıstan Osmanlı hakimiyetine geçer. Osmanlı doğuda en geniş sınırlarına ulaşır (Ferhat Paşa Antlaşması 1590).

1603-1611 Savaşları

Savaş, İran’ın üstünlüğü ile sona erer. İran bir önceki savaşta kaybettiği yerleri geri alır. Bu sırada Osmanlı Avusturya ile de savaştığı için İran’a güçlü bir karşılık verememiştir (Nasuh Paşa Antlaşması 1611).  
1622-1639 Savaşları
Önce İran Doğu Anadolu’nun bir bölümünü ve Bağdat’ı işgal eder. Daha sonra IV. Murat iki sefer ile (Revan ve Bağdat Seferleri) buraları geri alır. İran’la yapılan anlaşma ile Osmanlı-İran sınırı büyük ölçüde bugünkü Türkiye-İran sınırı ile örtüşen bir biçimde çizilir (Kasr-ı Şirin Antlaşması 1639).

Altmış yıldan fazla süren bu uzun ve yıpratıcı savaşlar dönemi sonunda başlanılan noktaya geri dönülmüş, sonuçta her iki devlet de bir kazanç sağlayamamıştır.

26 Nisan 2019

Klasik Osmanlı Düzeninin Çöküşü

Dilara Kahyaoğlu
1997-2003/....
Osmanlılar açısından dönüm noktası bir olay: Avrupa'nın keşifleri, yayılması
ve yeni tip bir sömürgeciliğin başlaması


Tarihçilerimiz Osmanlı tarihini genellikle “Kuruluş”, “gelişme”, duraklama” ve “gerileme”dönemleri biçiminde dönemselleştirmişlerdir. Bu dönemselleştirme siyasi, hatta daha ziyade askeri gelişmelere göre yapılmış bir dönemselleştirmedir.

Osmanlı devletinin kuruluşundan İstanbul’un alınarak bir imparatorluk haline gelişine kadarki dönem “kuruluş dönemi” (1299-1453), İstanbul’un alınışından Sokollu Mehmet Paşa’nın ölümüne kadar geçen, imparatorluğun hemen hemen en geniş sınırlarına ulaştığı dönem “yükseliş dönemi” (1453-1579), bu tarihten siyasi sınırların daralmaya başladığı 1699 yılına kadar geçen dönem “duraklama dönemi” (1579-1699) ve bu tarihten imparatorluğun büyük parçalar halinde parçalanmaya başladığının düşünüldüğü Küçük Kaynarca Antlaşmasına veya Yaş antlaşmasına kadar “gerileme dönemi” (1699 - 1774/1792/1878), bu tarihlerden itibaren I. Dünya Savaşı’nın bitiş tarihi olan 1918 yılına kadar olan dönemde “parçalanma ve çöküş dönemi (1774/1792 veya 1878-1918)” olarak adlandırılmakta veya bazı tarihçiler 1699’dan 1918’e kadar olan çok geniş bir süreyi “gerileme dönemi” olarak düşünmektedirler.

Bu dönemlendirmenin sağlıksız olduğu açıktır, hatta başlama ve bitiş tarihlerinde bile tam bir anlaşma söz konusu değildir. Bütün bunlar bir yorum meselesidir ve tarihçiden tarihçiye değişebilmektedir. Ayrıca bir ülkenin tarihini yalnızca askeri gelişmelere göre yorumlamak çok yetersizdir. Örneğin, askeri alanda gerileyen bir ülke başka alanlarda gelişme gösterebilir. Kendi tarihimizi düşünecek olursak; Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde yaşananları “gerileme”olarak yorumlamak doğru mudur? Can ve mal emniyetinin sağlanması, dinine ve diline bakılmaksızın insanlara eşit haklar verilmesi, anayasa yapılması, meclis açılması gerileme olarak yorumlanabilir mi? Ama diğer taraftan bu yıllar Osmanlı’nın en fazla toprak kaybettiği yıllardır.

23 Nisan 2019

II. Bayezit Dönemine Genel Bir Bakış

Dilara Kahyaoğlu

[Metnin sonunda Bayezit isminin yazılış problemiyle ilgili bir not var. Bkz.]

II. Bayezit Camii
Şehzadeliğinde Amasya-Sivas-Tokat bölge valiliği görevini yürüten Bayezit[1]padişah olana kadar 27 yıl Amasya kentinde oturmuştur. Arada seferlere katılmış ve babasının koyduğu vergileri bu bölgelerde uygulamaması nedeniyle halkın sempatisini toplamış, Amasya’da yarı mistik, yarı şairane saray muhitinde afyon ve içki bağımlısı olmuştur. Bu yüzden Fatih, onu sefahate alıştıran Abdurrahman Efendi’nin öldürülmesini emretmiş ama Bayezit, onun kaçıp gizlenmesini sağlamıştır. Bütün bunların yanında Otlukbeli Savaşında beceriksizlik göstermesi, iyice gözden düşmesine neden olmuştu. Sonuç olarak taht umudunu yitiren ve gözden düşen Bayezit’e şans rüzgarı gülmüş ve Cem Sultan’dan önce İstanbul’a gelerek tahta oturmuştur. Bu tahta geçiş öyküsün ardında saray içinde dönen iktidar mücadelesinin etken olduğunu unutmamak gerekir.

21 Nisan 2019

Avrupa Tarihi: Dinde Reform Hareketleri

Dilara Kahyaoğlu
Saint-Barthelemy Katliamı
Fransa'da Katoliklerin Protestanları katletmesi
Bu olaydan sonra Fransa Katolik kalmış, Protestanlık ana akım olamamıştır.
"Kanlı Düğün"
Reform; kelime anlamı olarak ıslahat, yenilik, düzeltme demektir ama aynı zamanda bir döneme damgasını vurmuş olan, dinsel yenilik hareketleri anlamında yani tarihsel terim bir olarak da kullanılır. Kısacası burada söz konusun olan; 16. Yüzyılda Batı Kilisesi’nde (Katolik Mezhebi) gerçekleşen dinsel devrime verilmiş bir ad olarak “Reform Hareketi”dir.

Bu dinsel devrim o dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik koşullarının da körüklemesiyle Hristiyanlığın üç ana kolundan biri olan Protestanlığın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu devrimin en büyük önderleri Martin Luther ve Jean Calvin’dir.

Şimdi dinde yenilik arayışlarının neden başladığını inceleyelim.

Avrupa Tarihi: Antikitenin Keşfi, Hümanizm ve Rönesans

Dilara Kahyaoğlu
Raphael'ın Atina Okulu adlı tablosu
Bu tablo Hümanizm ve Rönesans temasına çok yakışıyor
Hümanizm'e yol gösteren Antik yazarların en önemlilerini bu tabloda görmek mümkün
14. yüzyıldan 16. Yüzyıl sonlarına kadar, Batı Avrupalılar yalnız okyanusların ötesindeki ülkeleri keşifle yetinmemiş; edebiyat, sanat ve düşün alanlarında önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir. Bu ilerlemelerin tümüne “Rönesans”[1] adı verilir. Bu dönemin en belirgin özelliği eski Yunan ve Roma kültürünün canlandırılmasıdır. Bu yüzden kelime anlamı olarak Rönesans yeniden doğuş -yeniden bulunan, yeniden doğan- demektir. Ama İlkçağ düşünürlerinin çoğu, gerçekte Ortaçağ'da da biliniyordu. Dolayısıyla bu tanımdan yola çıkarak Batı'da; edebiyat, sanat veya düşünce hayatının hiç yoktan doğduğu anlamı çıkarılmamalıdır. Olan sadece eski antik kültürün yeniden canlandırılması ve yeniden yorumlanmasıdır.

Ortaçağ Avrupa'sının da kendine özgü bir edebiyat, sanat ve düşünce hayatı (skolastik felsefe) vardı. Kısacası; “Rönesans” modernizmin öncüsü olduğu kadar Ortaçağ'ın da mirasçısıdır.  Rönesans'ın kökleri Ortaçağ'ın sonlarında (12. yüzyıl) başlayan bir dizi siyasal, toplumsal dönüşümde yatmaktadır. Şimdi bunların belli başlılarının neler olduğuna bakalım.

20 Nisan 2019

Avrupa Tarihi: Bilim ve Teknikte Gelişmeler, Coğrafi Keşifler

Dilara Kahyaoğlu
Kaptan Cook'un keşif seferlerini gösteren bir harita

15. yüzyılın ortalarından 16. yüzyılın sonlarına kadar olan dönem Osmanlının en parlak dönemidir. Bugünkü Batı’nın yükselişini bu dönemde meydana gelmiş olan gelişmeler hazırlamıştır.

Bilim ve teknikteki gelişmeler, Avrupa, keşiflere hazırlanıyor… 

Bizanslar beş yüz yıla yakın bir zaman reçine, güherçile ve kükürdü karıştırarak elde ettikleri maddeyle (grejuva) gemileri ve kuşatma araçlarını yakmışlardı. Avrupalılar, 13. yüzyılda bu karışımdaki reçine yerine, kömür kullanarak barut elde ettiler, bu madde artık düştüğü yeri yakmıyor, patlayabiliyordu. Böylelikle mermiler ve toplar yapmaya başladılar.

Aslında barut Batı’ya has bir buluş değildir, Çinliler de binlerce yıldır barutu bilir ve kullanırlardı. Haçlı seferleri sırasında Ortadoğu’ya gelen Haçlılar, bu tekniği Müslümanlardan (onlar da Çinlilerden öğrenmişti) öğrenip Avrupa’ya taşımıştır diyor bir çok tarihçi.

Topun kullanılması 14. yüzyılda genelleşince derebeylik rejimini yıkmak krallar için daha kolay bir hale geldi. Merkezi krallıklar güçlendi.

19 Nisan 2019

Klasik Dönemde Osmanlılarda Eğitim ve Öğretim


Dilara Kahyaoğlu
 Saraçhane’deki Amcazâde Hüseyin Paşa Medresesinden bir görünüm
Fatih - İstanbul

GİRİŞ;
Osmanlı toplumunun genelinde birey, yaparak öğrenirdi. Gerekmedikçe okuma yazma öğrenmesi şart değildi. Osmanlı klasik döneminde esas eğitim kurumu medreselerdi. Özel eğitim görmeyen kişiler için öğrenme yolu, bulundukları  grup içinde geleneklerin, bilgilerin kendilerine aktarılması yoluyla öğrenme idi. Meslek öğrenmek için de aynı şey söz konusuydu. Burada çırak- usta ilişkisi çerçevesinde eğitim yapılırdı.

Klasik Osmanlı döneminde belli başlı eğitim, öğretim kurumları şunlardı;
c) Enderun
d) Askeri Eğitim
e) Dini eğitim

18 Nisan 2019

Osmanlılar: Klasik Dönemde Devlet Yönetimi

Dilara Kahyaoğlu
II. Mahmut'un Tuğrası, her renk bir kelimeyi gösteriyor
GİRİŞ
Osmanlılarda Devlet Anlayışı ve Veraset Sistemi 

Osmanlılarda klasik devlet düzeni; öncelikle İslam hukukuna dayanmakla birlikte, iç Asya geleneğinin ve ele geçirilen yerlerdeki (örneğin Bizans, İran) eski kültürlerin de izlerini taşıdığından, diğer İslam devletlerinin yönetim anlayışından epeyce farklı özellikler de taşımaktadır.

İç Asya geleneğinde devleti yöneten hükümdar kutludur ve yönetme hakkını tanrıdan almıştır (kut almak). Ama göçebe sosyo-ekonomik yapısı üzerinde yükselen bu anlayış doğal olarak tüm aileyi de kapsadığından kutlu olan sadece hükümdar değil tüm ailedir. Buna göre kutlu aileden herhangi bir kimsenin hükümdar öldükten sonra başa geçme hakkı vardır. Bu durumun kardeşler arasında çeşitli çatışmalara yol açtığını biliyoruz.

İşte başa geçecek olan kişinin net bir şekilde belli olmaması ilkesi, Osmanlılarda da 17. yüzyıla kadar devam eden bir gelenektir. Bu durumda başa geçecek olan kişinin belirlenmesinde devlet yönetiminde etkili olan kişiler, yani ümera ve ulema sınıfından olan kişiler önemli rol oynuyordu. Bu kişiler seçtikleri kişiye “biat” ederlerdi. Şehzade ancak kendisine biat edilirse padişah olurdu. Fatih, “Kanununname”sinde bu geleneğe de yer vermiş ve aslında uygulanmakta olan kardeş katlini, yasa haline getirmiştir.

17 Nisan 2019

Klasik Dönemde Osmanlı Ordusu

Dilara Kahyaoğlu
İzmir sokaklarında bir yeniçeri devriyesi
Sanatçı: Alexandre-Gabriel Decamps

Kara ordusu üç bölümden oluşurdu
a) Kapıkulu Ocakları ve Merkez Ordusu 
b) Eyalet askerleri (Tımarlı Sipahiler)
c) Özel kuvvetler ve Yardımcı Kuvvetler 

Ve deniz gücünden de bahsetmek gerekir: Osmanlı Donanması 

a) Kapıkulu Ocakları ve Merkez Ordusu
Osmanlı Devleti’nin hassa ordusudur. Padişah I. Murat zamanında oluşturulmuştur. Fakat kesin tarih belli değildir. İlk zamanlarda İslam hukukuna göre savaş esirlerinin beşte biri hükümdara ayrılır ve bunlara pençik oğlanı denilirdi. Zamanla bu esir çocukların sayısı arttı ve bunlardan daimi ve düzenli bir ordu oluşturuldu. Bu şekilde yabancı askerlerden oluşturulan, köle sistemine tabi orduların oluşturulması usulü Osmanlıların özel bir buluşu değildir. Tarihin çeşitli devirlerinde buna benzer örnekler çoktur. Kapıkulu Ocakları oluşturulduktan sonra sadece savaş esirleri asker kaynağı olarak yeterli olmadığından Devşirme usulü denilen bir düzen kurulmuş ve yabancılar buna göre toplanarak Müslüman yapılmış, Türk adet ve gelenekleri öğretilerek sarayda ya da askeri birliklerde görevlendirilmişlerdi. Bunlar maaşlı askerlerdi ve yaya (kapıkulu piyadeleri) ve atlı (kapıkulu sipahileri) olarak iki temel sınıfa ayrılırlardı.

Klasik Dönemde Osmanlı Toplum Yapısı ve Daire-i adliye

Dilara Kahyaoğlu
Çeşitli meslek grupları geçit töreninde
Surname-i Hümayun


GİRİŞ

Osmanlı’da yönetim, devlet felsefesi (adalet çemberi veya daire-i adliye veya hakkaniyet çemberi)
*(Bu konuda yazdığım notu okumak için metnin sonuna bkz.)

Doğu devletlerine has bir yönetim felsefesi olan kısaca hakkaniyet çemberi diye isimlendirilen bu yönetim anlayışına göre; Tanrı insanları farklı farklı yaratmıştır ve bu yüzden toplumda herkes farklı görevler üstlenmiştir. Herkesin görevini yerine getirmesi toplumun düzeni için şarttır. Bunu sağlamak ancak adaletli bir sistemle olabilir bu da ancak bir otorite yani devlet varsa yapılabilir.

Dolayısıyla; devletin egemenliğini, otoritesini sürdürebilmesi için güçlü bir orduya ihtiyacı vardır. Ordunun varolabilmesi de ancak servetle sağlanabilir, bu serveti sağlayacak olan kesim de halk yani reayadır. Reayanın bu geliri devlete aktarması için bolluk ve refah içinde olması gerekir o da ancak adaletle sağlanabilir. Adaleti sağlayacak olan güç ise devlet veya adil ve güçlü bir hükümdardır. [Ayrıca ek 1'e bkz.]

15 Nisan 2016

Ortaçağ'ın Gotik Katedrali Notre Dame'ı Kim Kurtardı?

Dilara Kahyaoğlu
2014


Amaç: Gotik sanatı görseller ve metinler aracılığıyla incelerken Victor Hugo ile bağlantılı olarak kültürel miras ve onların korunmasındaki sorumluluklarımız üzerine düşünür, tartışır. 


Kilit Beceriler: Görsel Okuma, Analiz, Değerlendirme

****


NOT: Resimlerin altındaki linklere tıklayınca ayrıntıları görecek şekilde büyüme sağlanmaktadır.


Kaynak 1: 
Gotik katedrallerin en ünlüleri arasında bulunan Paris Notre Dame Katedrali Paris’in gururu ve ekonomik özgürlüğün sembolü olarak yerel tüccarlar tarafından Meryem Ana’ya ithafen yaptırılmıştır. 1163-1345 yılları arasında tamamlanan katedralin inşası uzun yıllar sürdüğünden yapıda çok sayıda mimar çalışmış ve üslup değişiklikleri ortaya çıkmıştır. 
Resimde Katedralin ünlü “batı cephesi” (krala ait giriş bölümü) görülmektedir. http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/a/a4/NotreDameDeParis.jpg

24 Ocak 2016

Fransız Devrimi


AnaBritannica 


1789 DEVRİMİ olarak da bilinir. 1787'den başlayarak Fransa'yı sarsan, ilk doruk noktasına 1789'da ulaşan ve değişik aşamalardan geçerek 1799'a değin süren devrimci hareket. Fransa'da Ancien Regime'e (eski rejim) son vermiş ve Avrupa tarihinde yeni bir çağ açmıştır.

Devrime yol açan nedenler konusunda farklı görüşler bulunmakla birlikte, genel olarak üzerinde durulan başlıca etkenler şunlardır:
1) Avrupa'nın en kalabalık ülkesi olan Fransa'da yaşam koşullarının giderek kötüleşmesi, 2) gelişmekte olan varlıklı burjuvazinin başka ülkelerdekinden daha sistemli bir biçimde siyasal iktidarın dışında tutulması, 3) köylülerin, üzerlerinde ağır bir yük oluşturan çağdışı feodal sisteme duyduğu tepkinin güçlenmesi, 4) toplumsal ve siyasal reformu savunan düşünürlerin Fransa'da, başka yerlere göre daha yaygın bir etki uyandırması, 5) Fransa'nın Amerikan Bağımsızlık Savaşı'na sağladığı yoğun mali ve askeri destek yüzünden devletin iflasın eşiğine gelmesi.

Aristokratların başkaldırısı (1787-89). Fransız maliyesini düzene sokmakla görevlendirilen Charles-Alexandre de Calonne, Şubat 1787'de üst düzey din adamları, büyük soylular ve yüksek yargıçlardan oluşan İleri Gelenler Meclisi'ni toplantıya çağırarak bütçe açığının kapatılması için ayrıcalıklı kesimlerin vergi yükümlülüğünü artıracak reformlar önerdiğinde, Fransa'da devrimin ilk kıpırdanmaları başladı. Meclis, reformları reddederek ruhban sınıfı, soylular ve halkın temsilcilerinden oluşan ve 1614'ten beri toplanmamış olan Etats-Generaux'nun  toplantıya çağrılmasını talep etti.

01 Ocak 2016

Sömürgeciliğin Zihin Haritası

Dilara Kahyaoğlu
2009

Şunları yapınız...

1. Aşağıda benim yaptığım bir zihin haritası var.  Bu harita Sömürgecilik metninde yer alan bütün bilgileri  kapsamıyor. Onu inceleyiniz. Nelerin eksik olduğunu maddeler halinde yazınız.
http://tarihegitimi.blogspot.com.tr/2016/01/somurgecilik-uzerine-calsma.html

2. Buna göre Sömürgecilik metnini kullanarak yeni bir zihin haritasını SİZ oluşturunuz.





Yazar adı belirtilmeden, link verilmeden kullanılamaz, alıntılanamaz.

Sömürgecilik Üzerine Çalışma

  Dilara Kahyaoğlu
2000                                            
                                                       

Karayiplerde Avrupalılarla ilk temas resmedilmiş. museum.wa.gov.au
15.yüzyılın sonunda başlayarak çeşitli Avrupa devletlerinin dünyanın geniş alanlarını keşif, fetih, ilhak ve iskân etmeleriyle ortaya çıkan siyasal ve ekonomik süreç, olgu.[1]
               
HATIRLA! Yukarıda siyahla işaretlenmiş kavramların anlamını hatırlayınız. Bilmediklerinizi araştırıp ve defterinize yazın.

Bugünkü Avrupa ülkeleri -şu an için de geçerli olan- zenginliklerini sömürgeciliğe borçludurlar. Batı, sömürgeleri sayesinde dünyadaki doğal zenginliklere, hazır servetlere el koymuş, sömürgelerdeki ucuz işgücü depolarını (insan emeği) kullanmıştır. Bu durum Avrupa’yı zenginleştirirken, sömürge haline getirilen ülkelerin yerel maddi kaynaklarını tüketmiş, kültürel kaynaklarının ciddi ölçüde zarar görmesine yol açmıştır.

Aydınlanma Üzerine Çalışma


Dilara Kahyaoğlu
2011


İngilizce, “Enlightenment”; Fransızca, “Siécle de Lumières” (Aydınlık Çağı); Almanca, “Aufklärung. (Bunları ezberlerseniz işinize yarayabilir.)
Aydınlanma; 17. (Akıl Çağı) ve 18. Yüzyıllarda, Avrupa’da ortaya çıkan bir düşünce akımıdır.
Madame Geoffrin'in, filozofların, entelektüellerin, Fransız sosyetesinin toplanıp tartıştığı meşhur salonunu;
Anicet Charles Gabriel Lemonnier resmetmiş.1755.
 https://en.wikipedia.org/wiki/Marie_Th%C3%A9r%C3%A8se_Rodet_Geoffrin

YAZ!

Zamana Dikkat (zaman): Hangi yüzyıllarda ortaya çıkmış?..........
Nerede ortaya çıkmış? (yer) .........................
Neymiş? (nitelik)…………………………………………

LÜTFEN YUKARIDAKİ BOŞLUKLARI DOLDURUN VE YAZDIKLARINIZI UNUTMAYIN!!!

DÜŞÜN: Düşünce Akımı ne demek? Araştırırsanız çok iyi olur. Felsefe öğretmeninize de sorabilirsiniz.

 “Tanrı”, “akıl” (us) ve “insan” kavramları yeni bir senteze, birleşmeye ulaşmıştı. Buna neden olan koşulları kısaca inceleyeceğiz. Ama önce şunu belirtelim: bu yeni sentez Avrupa’da sanat, felsefe ve siyaset alanlarında gerçekten de “devrimci” gelişimlere yol açtı.

DÜŞÜN VE YAZ: Devrimci gelişme derken ne kastediliyor, olabilir? “Devrim”, “devrimci kavramlarını araştırın ve aşağıdaki boşluğa YAZIN! İnkılap kelimesini de bu arada hatırlayın… Unutmayın dersimizin adı kısaca: ”İnkılap Tarihi”