01 Mayıs 2018

Tanzimat Öncesi Osmanlı Devleti'nde Türk kimliği Meselesi

Dilara Kahyaoğlu
1998
 Illustration from Brockhaus and Efron Encyclopedic Dictionary (1890—1907)
Bir Rus ansiklopedisinde Osmanlı Toplumu görsel olarak böyle betimlenmiş. (19. yüzyıl)
Yukarıda iletilen perspektif (bir önceki yazı) Osmanlı toplumuna bakarken de kullanmamız gereken bir perspektiftir. Başlangıçta “Kayı boyu aşireti” etrafında örgütlenmiş olan Osmanlılar, zamanla devletten imparatorluğa dönüşmüştür.

Tarihsel açıdan “imparatorluk” kavramının nasıl bir anlam içerdiğini inceleyecek olursak şöyle tanımlarla karşılaşırız; “kendi topraklarında oturan çeşitli ulusları egemenliği altında toplayan devlet biçimi”. Bu tanımı biraz daha açarak düşündüğümüzde; bu tip devletlerin içinde bir çok farklı dillerin konuşulduğunu, farklı etnik ve kültürel yapıya sahip bir çok grubun bir arada olduğunu ve bu grupların tek bir yönetim içinde yer aldığını anlıyoruz.


İşte Osmanlı İmparatorluğu da adından anlaşıldığı gibi bu tip özelliklere sahip bir devletti.

Osmanlı’nın İmparatorluk serüveni aşağı yukarı 15. yüzyılda başlamış ve 20. yüzyılın başlarında bitmiştir. Herhangi bir tarihi olayı veya olguları incelerken o olay ve/veya olguların hangi tarihte veya tarihler arasında meydana gelmiş olduğunu bilmek çok önemlidir. Çünkü ancak ve ancak tarihini bildiğimiz olayların meydana geldiği tarihsel koşulları, o tarihlere denk düşen siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmeleri bilebiliriz. Bu bilgi/bilebilme sayesinde araştırmamızı o tarihsel koşullar içinden yola çıkarak yapabileceğimiz için doğruya yakın yorum yapma veya olanı anlama konusunda şansımız artar, zaten başka türlü tarihçilik yapmak da mümkün değildir, yapılırsa da ona kabaca “hikayeci tarihçilik” deriz. Bu önemli ve kesin bir kuraldır, hatta incelediğimiz olguyla ilgili olarak sadece o ülkeye, o tarihsel coğrafyaya ilişkin koşulları bilmemiz de yetmez, dünyanın geneli ve oralarda olup biten gelişmeler, o tarihsel dönemin verili “sosyo-ekonomik” durumu hakkında da yeterli bilgimiz olmalıdır ki karşılaştırarak inceleme yapabilelim. Bu şekilde yapılmayan araştırma ve yorumların ayakları yere basmıyor demektir.

Bu temel yaklaşımlardan söz ettikten sonra esas meseleye gelelim; o dönemlerde yaşayan grupların kimliğini belirleyen temel faktör kişilerin bağlı oldukları din ve içinde doğup, ölene kadar yaşadıkları dine göre şekillenmiş olan cemaatlerdi. Din; Ortaçağ ve Yeniçağ Avrupa'sında önemli olduğu kadar Osmanlı’da da çok önemliydi. Dil ise; çok önemli olmakla birlikte o zamanlar kimlik oluşturmada ikincil bir etkendi. İşte bugün ulus anlamında kullanılan Millet kelimesinin o zamanlar farklı bir anlamı vardı. Kelimelerde insanlar gibi yaşarlar, süreç içerisinde eski anlamlarının yanına yeni anlamlar yüklenerek bambaşka anlamlar içeren yepyeni kelimelere dönüşürler. Bazen de bizzat kelimenin kendisi unutulup gider yani ölür, veya eski anlamı unutulup gider sadece yeni anlamıyla o kelimeyi kullanırız. Ayrıca günümüzde o zamana kadar kullanılmamış yepyeni kelimelerin doğuşuna da tanık oluyoruz.

Osmanlılar’da “millet”; din ve mezheplere göre ayrılmış topluluklar anlamına geliyordu ki buna “cemaat” diyoruz. Ermeni Katolik cemaati, Yahudi cemaati, Müslüman cemaati, Rum Ortodoks cemaati vb.

Buna göre; Osmanlı toplumu dinlere ve mezheplere göre bölünmüş adına cemaat denilen, parçalanmış, birbirinden soyutlanmış adeta kompartımanlara bölünmüş bir yapıya sahipti. İşte bu sisteme yaygın deyişle “Osmanlı Millet Sistemi” denir. Her cemaat kendi kuralları, kendi gelenekleri içinde yaşardı. Ama bu sadece özel hayat için geçerliydi. Kamusal alanda ise Osmanlı yasaları geçerliydi.

Bu durumdan Müslümanların diğer dinlere sahip cemaatlerle eşit seviyede olduğu sonucu çıkarılmasın. Müslümanlar “hakim millet” konumunda idi. Devletin resmi görevlisi olmak için Müslüman olmak gerekiyordu. İkinci koşul ise Osmanlıca öğrenmek ve Türkçe konuşmaktı. Müslüman olmayanlar “Tanzimat” reform hareketine kadar birinci sınıf “tebaa” olarak görülmediler.

SORU: Yurttaş kelimesini kullanmadım, “tebaa” yazdım, bunun nedeni üzerinde düşününüz.
***
Ve bkz.

1998 yılında bir bölümünü yazdığım "Genel Türk Tarihi Ders Notları"ndan.. Zamanında ders saati fazlalığıyla da dikkat çeken Genel Türk Tarihi böyle de yapılabilirdi.  Nitekim yapıldı.

Kaynak gösterilmeden, aktif link verilmeden kullanılamaz.

Hiç yorum yok: