15 Kasım 2018

Kültür Nedir, Uygarlık Nedir, Uygarlık Çarpması Nedir?

Tenochtitlan, Diego Rivera
1. Kültür

Konunun ayrıntılarına girmeden önce sürekli kullandığımız bazı kavramların içeriğini ve tarihsel gelişimini kısaca inceleyecek olursak; “ kültür” Bir halkın ya da bir toplumun maddi ve manevi alanlarda oluşturduğu ürünlerin tümü; yiyecek, giyecek, barınak, korunak gibi temel ihtiyaçların elde edilmesi için kullanılan her türlü araç gereç, uygulanan teknik; fikirler, bilgiler, inançlar; geleneksel, dinsel, toplumsal, politik düzen ve kurumlar; düşünce, duyuş, tutum, ve davranış biçimleri; yaşama tarzı vb. örneklerle açıklanabilir.

Veya en geniş anlamı ile ; yeryüzünde beşeri hayatın başlangıcından bu güne kadar insanoğlu tarafından üretilmiş olan herşey.

Konuyla ilgilenen yazarların kültür ile ilgili olarak yazdıklarını incelediğimizde birçoğunun farklı farklı fikirler savunduğunu görürüz. Örneğin bir yazara göre kültür davranışlarla öğrenilen bir olgudur, bir diğerine göre kültürel gelişme olamaz çünkü tarih döngüsel olarak meydana gelen gelişmeler dizinidir.


Antropologlar Ne Diyor? Kültür, kimilerine göre belli bir elit zümrenin yarattığı bir şeydir, kimileri için madde temelli, kimileri için ise düşünce ve ruhbilimsel temellidir.

a. Polonya asıllı İngiliz “insanbilimcisi” (antropolog) Malinovski (1884-1942) kültürü insan doğasının bir işlevi saymakta ve kültürün oluşumunu insanın biyolojik gereksinmelerine dayandırmaktadır. Malinovski; “Her kültür insanın yaşamsal gereksinimlerini karşılamak zorundadır. Her kültürel başarı dolaylı ya da dolaysız, bedensel bir gereksinmenin giderilmesi ile ilgili insan psikolojisinin araçsal bir gelişimidir” der.

Bazıları, kültürü davranışçılık açısından ele alırlar, onlara göre kültür; kuşaktan kuşağa öğrenme yolu ile aktarılan davranışlardır.

b. Alman düşünür Oswald Spangler (1880-1936) ise söyle diyor: “Kültürel gelişme yoktur, toplum daima başladığı noktaya geri döner. Tarih tekrardır, hareket çevrimseldir. Her kültür, bireylerin yaş aşamaları gibi belli aşamalardan geçer yani doğar büyür ve ölür. Ölüm, kültürün kendi doğasında vardır, dış koşullar bu ölümün nedeni olamaz. Her kültür biriciktir, ancak o kültürün insanları tarafından anlaşılır, kendine yabancı olan herkese kapalıdır. Bu yüzden yabancı bir ortama aktarılamaz, yayılamaz, ancak sezgisi güçlü olanlar yabancı bir kültürü sezgisel olarak kavrayabilirler.”  
c. İngiliz Tarihçi Arnold Toynbee (1889-1975) de büyük ölçüde Spangler’e katılır: “Tarih bir yinelenmeden ibarettir. Kültür/tarih doğuş, ilerleyiş, çöküş ve yok oluş evrelerinden doğal olarak geçer. Tarihte hiç bir yenilik yoktur, bundan böyle de olmayacaktır. Tanrı tarih içindedir ve daima etkendir. Tarihi ve kültürü yaratıcı bir azınlık, seçkin insanlar yaparlar. Dolayısıyla ancak böyle bir azınlığa sahip olan toplumlar kültür yaratabilirler. Zaten kültürlerin çökmesinin nedeni de işte bu yaratıcı azınlığın soysuzlaşmasıdır." 
d. Rus asıllı Amerikan toplumbilimcisi Prof. Pitirim Aleksandroviç Sorokin (1889-1968) ise kültürün sadece anlamdan ibaret olduğunu söylüyor: “İnorganik olgular; fiziksel ve kimyasaldır yani tek ögelidir. Organik olgular; Fiziksel-kimyasal ve biyolojik olarak iki ögelidir. Toplumsal- kültürel olgular ise süperorganik olarak yukarıdakilere eklenen madde dışı ögeyle var olurlar. Örneğin bir sopaya geçirilmiş bir bez parçası anlamı varsa bayrak olur ve uğrunda can verilen bir nesne durumuna gelir..

Soru ve Tartışma: Fark edileceği gibi kültürün ne olduğu konusunda toplumbilimciler fikir birliği içinde değil, bu veya buna benzer tartışmalar bugün de devam etmektedir. Yukarıdaki düşünceleri karşılaştırarak tartışınız. Şuna dikkat! Fikirlerden birini benimsemek zorunda değilsiniz. Tartışma için aşağıdaki kriterleri yol gösterici olarak kabul etmek yararlı olacaktır.

-Aralarındaki farklara dikkat edip bunları belirleyin.
- İfade edilen görüşleri örneklendirmeye çalışın. 
-Her bir düşünürün iddiasının arkasında bulunan ideolojik arka planı keşfetmeye çalışın.
-Sizce, en aykırı görüşe sahip olan düşünür hangisidir? Neden?

Dil ve Kültür İlişkisi"…Karıncalar, Olağanüstü karmaşık yeraltı sarayları kurabilir ve gelişmelerinin belli bir evresinde –ki bu doğada kendiliğinden ortaya çıkmaz- karıncalar için uygun bir yiyecek olan mantarı yetiştirecek kadar ileri tarım biçimleri ile uğraşabilirler. Yine de ne olursa olsun hayvan soyuna dahildirler. Ama karşılıklı mesaj gönderebilseydik, onlarla tartışabilseydik, durum çok farklı olurdu. Bu doğal değil,  kültürel bir olay olurdu…"
Claude Levi Strauss, Irk, Tarih ve kültür, say;175

Soru: Yazar doğal olay ile kültürel olayı birbirinden hangi ölçüte dayanarak ayırmaktadır? Bir tane örnek de siz bulun.


2. Uygarlık
Tanım: Değişik coğrafyalarda yaşayan insanların ürettikleri bilgi, teknoloji, yapı, kurum, inanç, sanat eseri vb. maddi manevi ürünlerin belirli bir zaman kesitindeki genel adı; yerleşik hayata geçiş ile başlayan insanlığın gelişim evresi.

Soru: Kültür tanımı ile uygarlık tanımını karşılaştırarak inceleyiniz, sizce aralarındaki temel ayırım (bu tanımlara göre) neden kaynaklanmaktadır?


Uygarlık sözcüğü yukarıda verilen bu tanıma karşılık tarih içinde çok farklı içerikle de kullanılmıştır. Önceleri; sadece “ilkellik” ve “göçebe” karşıtı olarak kullanılıyordu. Örneğin “Uygar Avrupalı", “İlkel Afrikalı” veya "Uygar Batı”, "Barbar halklar” gibi. Bugün artık “ilkel” deyimi yerine daha politik doğruculuğa uygun kavramlar kullanılmaktadır: “yazıyı bilmeyen halklar” veya “doğal halklar” gibi.

Böylece karşımıza yeni bir kavram daha çıkmış oldu: “ilkel”. Uygarlık, kültür gibi kavramlar üzerinde düşünen bazı toplumbilimciler doğaldır ki “ilkel” kavramı üzerinde de düşünmüşler. Onlara göre, bir topluluğu “ilkel” olarak niteleyen belli başlı ölçütler şunlar:

*Doğaya sıkı sıkıya bağlılık, araç ve gereçlerin, tekniğin yetersizliği
*Yazının bilinmemesi
*Terbiye ve eğitimde geleneğin rol oynaması
*Politik örgütlenmenin akrabalığa dayanması
*Kolektif düşünce tarzı

Soru: “ilkel” sözcüğü sizde nasıl bir çağrışım yapıyor? Olumlu mu, olumsuz mu? Örneklerle açıklayınız.

Kimi toplumbilimciler de uygarlık ile kültürü özdeş olarak kullanmışlardır. Yani onlara göre uygarlık ve kültür aynı şeydir. Toplumbilimci Ziya Gökalp bu özdeşliğe karşı çıkar, O; Uygarlığı uluslararası, kültürü ise ulusal olarak değerlendirmiştir. Örnekleyecek olursak O’na göre Batı uygarlığından bahsedebiliriz Batı kültüründen değil. 

Bazı toplumbilimciler ise, çağdaş insanın eski zamanlardan önemli ölçüde farklı yaşadığını ileri sürerek bugün yaşanan ekonomik ve toplumsal farklılığa “uygarlık” derken, bir kısım araştırıcı ise uygarlığın iyi mi, kötü mü olduğunu tartışmıştır.

Soru: Bu metindeki tanımdan yola çıkarak düşününüz. Siz ne düşünüyorsunuz? Uygarlık iyi mi, kötü mü? Örneklerle açıklayınız.

Uygarlık Çarpması: “İleri" bir uygarlık ile ilişkiye giren "ilkel" uygarlık üyelerinin, başlangıçta içine düştükleri ve kendi uygarlıklarının çözülmesine dek götürülebilen şiddetli ruhsal çatışma durumudur.

Soru: Bu önemli bir konu... Gerçekten de böyle bir durumun oluşabileceğini düşünebilir miyiz? Nasıl? Neden? Bu durumun var olabileceğini en iyi anlamanın yolu uygarlık çarpmasına uğramış halklardan/toplumlardan örnek vermek olabilir. Bir kaç örnek düşünün, bakalım bulabilecek misiniz? Bilgileriniz yeterli gelmezse araştırınız.

Kaynak göstermeden kullanılamaz.
(Alıntıları kullanarak başka bir çalışma daha yapmıştım)

Hiç yorum yok: