11 Haziran 2016

Mezopotamya Uygarlıkları

Dilara Kahyaoğlu
1997-2004
Kasım 2017


Nehir Vadisi Uygarlıkları - İlk Uygarlık Merkezleri- Su Uygarlıkları
http://www.amherstschools.org/webpages/mgoss/index.cfm?subpage=27043
Mezopotamya terimi, yunanca kökenli olup “iki nehir arası” anlamına gelir. Araplar ise bölgeye
“El-Cezire” demektedir. Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan bu verimli topraklar bugün Irak Devleti’nin sınırları içindedir. Nehirlerin akış yönüne göre ilkçağda (günümüzde de) Toroslar ile Bağdat şehri arasında kalan bölgeye Yukarı (Kuzey), Bağdat ile Basra (İran) Körfezi arasında kalan bölgeye Aşağı (Güney) Mezopotamya denilmekteydi(dir).

Mezopotamya Uygarlığının kurucusu kabul edilen Sümerlerin MÖ 4000’de Orta Asya’dan geldiklerini düşünenler olduğu gibi İran yöresinden veya kuzeyden geldiklerini düşünenler de vardır. Bunların göçebe çoban topluluklar olduğu tahmin edilmektedir. Dünya uygarlık ve kültürünün temellerinin atıldığının düşünüldüğü bu bölgede, ilkçağ boyunca; Sümer, Elam, Babil, Akad (aşağı), Asur (yukarı) devletleri kurulmuştur.

09 Haziran 2016

Tarihin Diğer Bilimlerle/Disiplinlerle İlişkisi

Dilara Kahyaoğlu
1997...


Tarihin en önemli yardımcılarından biri de arkeolojidir. Resimde arkeologları
 "Kilise Tepe  Arkeoloji Projesi"nde çalışırken görüyoruz.
http://www.beu.edu.tr/IcerikDetay.aspx?zcms=1551
Tarih, yazılı ve yazısız belgelere genellikle başka disiplinlerin yardımıyla ulaşır. Örneğin; eğer o kaynaklar toprak altındaysa ancak kazı yapan bir bilim olan arkeoloji sayesinde yazılı ve yazısız kaynaklara ulaşılabilecektir. Çoğu zaman bir tarihçi, ne belgelere tek başına ulaşabilir ne de onları tek başına çözümleyebilir. Belgeleri anlaşılır bir biçimde elde edebilmenin dışında başka nedenlerle de tarihin yardımcı disiplinlere ihtiyacı vardır; hiç bir olayın tek bir nedeni ve tek bir sonucu olamaz, örneğin Osmanlı Devleti’nin Batı’ya yaptığı seferlerin elbette ki ekonomik, toplumsal, siyasi, psikolojik vb. bir sürü nedeni vardır. Bu yüzden tarihçi araştırdığı konuyu bütün girdileri ve sonuçları ile birlikte kavramak ve yorumlamak istiyorsa; diğer disiplinlerle çalışmak/onlardan öğrenmek durumundadır.
Unutulmaması gereken konulardan biri de şudur: Bu bilimler/disiplinler sadece tarihe yardımcı olmaları için ortaya çıkmamışlardır. Çoğu tarihten bağımsız olarak bir işleve, amaca sahip disiplinlerdir.

Tarihin Tanımı ve Yöntemi

Dilara Kahyaoğlu
1997...



Tanımı
Yukarıda anlatılanlardan da tahmin edilebileceği gibi tarihe bakış zamanla büyük değişim gösterdiğinden tarihin tanımı da bu süreçle beraber değişmiştir. Tarih bilimi için genel olarak “İnsanlığın ve toplumların geçmişi ile ilgili bilgileri ve gelişmeleri ele alan inceleyen “bilim dalı”dır diyebiliriz. Tarihçi ise, tarih üzerine araştırmalar yapan ve tarihle ilgili eserler yazan kişidir (müverrih).



Konusu ve Yöntemi


Konusu:
Eskiden sadece kralların, kahramanların, tanrıların, devletlerin savaşlarını, ilişkilerini anlatan ve diğer gelişmeleri bu merkezler çevresinde ele alan tarih biliminin ilgilendiği alanda çok önemli değişimler olmuştur. Bugünkü tarih biliminin en önemli özelliği giderek çok çeşitli bilim dalları ile işbirliği yapması ve artık hemen hemen her konuyu ilgi alanı içine katmış olmasıdır, bunda özellikle filozof Michel Foucault’un etkisi büyük oldu. Böylece 20. yüzyıl tarihçileri daha önceki tarihçilerin ilgisini çekmeyen ama önemli bilgiler sağlayan birçok konuya eğildiler. Örneğin; halkın beslenme koşulları, günlük yaşamı, eğlence yerleri, okuma alışkanlıkları vb.

Tarih Yazıcılığı Kısa Özet


Dilara Kahyaoğlu
1997 ...


Annales Okulunun kurucularından tarihçi March Bloch. Fransız direniş hareketi içinde yer aldığı için
 Gestapo tarafından vurularak öldürülmüştür.
Olayların yer ve zaman gösterilerek kaydedilmesinin uygarlıkların ve devletlerin ortaya çıktığı dönemlere denk gelmesi şaşırtıcı değildir. Çünkü yazı keşfedilmiş, geliştirilmişti ayrıca halk ile saray ve tapınak arasında derin uçurumların bulunduğu bu ilk dönemlerde “tarih yazıcılığı”  yalnızca devletin, hükümdarların askeri zaferlerinin öyküsünü anlatmak için kullanılıyordu. Ve elbette bu öyküler mitlerle/efsanelerle iç içeydi.

Tarihin mitolojiden koparak bir “bilim”[1] kimliği kazanması; ilkçağlarda eski Yunanistan’da tarihçi Herodotos’la başlar (MÖ yaklaşık 460 -yaklaşık 395). Herodotos’un tanrıların savaşlarından değil de Med Savaşları’ndan bahsetmesi yani araştırılıp doğrulanabilir olaylardan söz etmesi bu başlangıcın ilk adımı sayılır. Herodotos’un eserlerinde görülen mitolojik yaklaşımın son izlerini de tarihçi Thukydides silmiştir.  Buna rağmen tarih “bilim”in kesintisiz geliştiği söylenemez.

Örneğin, Ortaçağ’ın düşünce ürünleri; “geçmişe, geleneklere ve tarihteki örneklere göndermelerle dolu ve eleştirel tutarlılıktan yoksundu.”  Herhangi bir iddiayı desteklemek için uydurulmuş tutanakların ve sahte belgelerin çokluğu da bununla açıklanabilir. Ama bu durumdan ortaçağ tarihçilerinin sadece önemsiz eserler verdikleri sonucunu çıkartmamalıyız.

08 Haziran 2016

Kabakçı Mustafa İsyanı


Derleyen
Dilara Kahyaoğlu


II. Selim’in saltanat kafilesinin önüne ot arabası konulduğu tarihten başlamak üzere kesin ve açık bir şekilde anlaşılmıştı ki bu dik başlı ve asi askerler gerçekte yağma ve talan amacıyla savaşırlar fakat çıkarları ortadan kalktığında isyanlar ve ihtilaller yaparlardı. Osmanlı siyaseti bu kanlı azgınlıklara sadece bir çözüm bulmuş ve onunla kalıcılığı sağlayabilmişti: Para.

Fakat paranın kaynağı, zenginliğin dayanağı savaş idi. Ganimet, devletin başlıca kaynaklarından biriydi. Bu şekilde Osmanlı orduları başarılı oldukça, Padişahlar zevk ve eğlencelerinden ayırdıkları para ile yeniçerilerin karınlarını doyurdukça, isyanlara meydan vermemek mümkün olmuştu. Fakat bir zaman sonra öyle bir dönem geldi ki Osmanlılar aymazlık içinde uyurlarken, komşuları askerlik açısından gelişmeye, Osmanlıları yenmeye başlamışlardı. İşte o zaman, zafer ve ganimetten yoksun, eğitimin yararlarına boş vermiş, iç güvenliği bozuk olan Osmanlı Devleti, yeniçerilerin isyan ve eşkıyalık sürülerini besleyememeye başlamış ve o andan itibaren felaket ve yenilgiler birbiri izlemiştir.

Edirne’de II. Sultan Mustafa’yı tahtan indiren Çalık Ahmet ile İstanbul’da I.Mahmud’u tahta çıkaran Patrona Halil ve III. Selim’in düşmesine neden olan Kabakçı Mustafa, hep aynı tabakaya, aynı sınıfa mensup aşağılık kişilerdi. İsyana katılan rezillerin büyük bölümü, ağır suçlara yatkın serseriler, hamal, esnaf, baldırı çıplak, içki ve eğlenceyle akılları karışık işsiz güçsüzlerdi.

05 Haziran 2016

Padişah Anaları/Valide Sultanlar






Ana kaynak olarak Sicill-i Osmani kullanılmıştır. Soylarını gösteren parantezlerde bulunan soru işaretleri başka kaynaklarda farklı bilgiler bulunduğunu veya hiç bir bilgi bulunmadığını gösterir. Bazı farklı bilgiler açıklamalarda da gösterilmiştir. Kaynaklar aşağıda belirtilmiştir.


Adı (ve Soyu)                                     Oğlu                                      Validesultanlığı/Yıl

1. ? (?Türk)                                        Osman?                                   yok
Hayma Ana (?), Türbesinin bulunduğu iddiaları var...

2. Mal Hatun (Türk)                          Orhan Bey                             yok                 
Türkmen Ömer Bey 'in kızı (Malhon)

3. Nilüfer (Rum)                                Murad Bey                             yok
Yarhisar tekfurunun kızı (Halofira) esir edilir, Orhan’la evlendirilir, kaynaklarda Orhan Bey'in adı ilk kez bu olayla geçer.

4. Gülçiçek (Rum)                              I. Bayezid (?)                         yok

5. Devletşah (Türk ?)                         I. Mehmed                              1402-1411 (9)
Germiyanoğlu Süleyman Şah'ın kızı olduğu iddialarına rağmen adına düzenlenen vakfiyede adı "Devlet bint Abdullah" olarak yazılmış, bu durum onun sonradan Müslüman olduğunu gösteriyor.