26 Nisan 2019

Klasik Osmanlı Düzeninin Çöküşü

Dilara Kahyaoğlu
1997-2003/....
Osmanlılar açısından dönüm noktası bir olay: Avrupa'nın keşifleri, yayılması
ve yeni tip bir sömürgeciliğin başlaması


Tarihçilerimiz Osmanlı tarihini genellikle “Kuruluş”, “gelişme”, duraklama” ve “gerileme”dönemleri biçiminde dönemselleştirmişlerdir. Bu dönemselleştirme siyasi, hatta daha ziyade askeri gelişmelere göre yapılmış bir dönemselleştirmedir.

Osmanlı devletinin kuruluşundan İstanbul’un alınarak bir imparatorluk haline gelişine kadarki dönem “kuruluş dönemi” (1299-1453), İstanbul’un alınışından Sokollu Mehmet Paşa’nın ölümüne kadar geçen, imparatorluğun hemen hemen en geniş sınırlarına ulaştığı dönem “yükseliş dönemi” (1453-1579), bu tarihten siyasi sınırların daralmaya başladığı 1699 yılına kadar geçen dönem “duraklama dönemi” (1579-1699) ve bu tarihten imparatorluğun büyük parçalar halinde parçalanmaya başladığının düşünüldüğü Küçük Kaynarca Antlaşmasına veya Yaş antlaşmasına kadar “gerileme dönemi” (1699 - 1774/1792/1878), bu tarihlerden itibaren I. Dünya Savaşı’nın bitiş tarihi olan 1918 yılına kadar olan dönemde “parçalanma ve çöküş dönemi (1774/1792 veya 1878-1918)” olarak adlandırılmakta veya bazı tarihçiler 1699’dan 1918’e kadar olan çok geniş bir süreyi “gerileme dönemi” olarak düşünmektedirler.

Bu dönemlendirmenin sağlıksız olduğu açıktır, hatta başlama ve bitiş tarihlerinde bile tam bir anlaşma söz konusu değildir. Bütün bunlar bir yorum meselesidir ve tarihçiden tarihçiye değişebilmektedir. Ayrıca bir ülkenin tarihini yalnızca askeri gelişmelere göre yorumlamak çok yetersizdir. Örneğin, askeri alanda gerileyen bir ülke başka alanlarda gelişme gösterebilir. Kendi tarihimizi düşünecek olursak; Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde yaşananları “gerileme”olarak yorumlamak doğru mudur? Can ve mal emniyetinin sağlanması, dinine ve diline bakılmaksızın insanlara eşit haklar verilmesi, anayasa yapılması, meclis açılması gerileme olarak yorumlanabilir mi? Ama diğer taraftan bu yıllar Osmanlı’nın en fazla toprak kaybettiği yıllardır.

23 Nisan 2019

II. Bayezit Dönemine Genel Bir Bakış

Dilara Kahyaoğlu

[Metnin sonunda Bayezit isminin yazılış problemiyle ilgili bir not var. Bkz.]

II. Bayezit Camii
Şehzadeliğinde Amasya-Sivas-Tokat bölge valiliği görevini yürüten Bayezit[1]padişah olana kadar 27 yıl Amasya kentinde oturmuştur. Arada seferlere katılmış ve babasının koyduğu vergileri bu bölgelerde uygulamaması nedeniyle halkın sempatisini toplamış, Amasya’da yarı mistik, yarı şairane saray muhitinde afyon ve içki bağımlısı olmuştur. Bu yüzden Fatih, onu sefahate alıştıran Abdurrahman Efendi’nin öldürülmesini emretmiş ama Bayezit, onun kaçıp gizlenmesini sağlamıştır. Bütün bunların yanında Otlukbeli Savaşında beceriksizlik göstermesi, iyice gözden düşmesine neden olmuştu. Sonuç olarak taht umudunu yitiren ve gözden düşen Bayezit’e şans rüzgarı gülmüş ve Cem Sultan’dan önce İstanbul’a gelerek tahta oturmuştur. Bu tahta geçiş öyküsün ardında saray içinde dönen iktidar mücadelesinin etken olduğunu unutmamak gerekir.

21 Nisan 2019

Avrupa Tarihi: Dinde Reform Hareketleri

Dilara Kahyaoğlu
Saint-Barthelemy Katliamı
Fransa'da Katoliklerin Protestanları katletmesi
Bu olaydan sonra Fransa Katolik kalmış, Protestanlık ana akım olamamıştır.
"Kanlı Düğün"
Reform; kelime anlamı olarak ıslahat, yenilik, düzeltme demektir ama aynı zamanda bir döneme damgasını vurmuş olan, dinsel yenilik hareketleri anlamında yani tarihsel terim bir olarak da kullanılır. Kısacası burada söz konusun olan; 16. Yüzyılda Batı Kilisesi’nde (Katolik Mezhebi) gerçekleşen dinsel devrime verilmiş bir ad olarak “Reform Hareketi”dir.

Bu dinsel devrim o dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik koşullarının da körüklemesiyle Hristiyanlığın üç ana kolundan biri olan Protestanlığın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu devrimin en büyük önderleri Martin Luther ve Jean Calvin’dir.

Şimdi dinde yenilik arayışlarının neden başladığını inceleyelim.

Avrupa Tarihi: Antikitenin Keşfi, Hümanizm ve Rönesans

Dilara Kahyaoğlu
Raphael'ın Atina Okulu adlı tablosu
Bu tablo Hümanizm ve Rönesans temasına çok yakışıyor
Hümanizm'e yol gösteren Antik yazarların en önemlilerini bu tabloda görmek mümkün
14. yüzyıldan 16. Yüzyıl sonlarına kadar, Batı Avrupalılar yalnız okyanusların ötesindeki ülkeleri keşifle yetinmemiş; edebiyat, sanat ve düşün alanlarında önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir. Bu ilerlemelerin tümüne “Rönesans”[1] adı verilir. Bu dönemin en belirgin özelliği eski Yunan ve Roma kültürünün canlandırılmasıdır. Bu yüzden kelime anlamı olarak Rönesans yeniden doğuş -yeniden bulunan, yeniden doğan- demektir. Ama İlkçağ düşünürlerinin çoğu, gerçekte Ortaçağ'da da biliniyordu. Dolayısıyla bu tanımdan yola çıkarak Batı'da; edebiyat, sanat veya düşünce hayatının hiç yoktan doğduğu anlamı çıkarılmamalıdır. Olan sadece eski antik kültürün yeniden canlandırılması ve yeniden yorumlanmasıdır.

Ortaçağ Avrupa'sının da kendine özgü bir edebiyat, sanat ve düşünce hayatı (skolastik felsefe) vardı. Kısacası; “Rönesans” modernizmin öncüsü olduğu kadar Ortaçağ'ın da mirasçısıdır.  Rönesans'ın kökleri Ortaçağ'ın sonlarında (12. yüzyıl) başlayan bir dizi siyasal, toplumsal dönüşümde yatmaktadır. Şimdi bunların belli başlılarının neler olduğuna bakalım.

20 Nisan 2019

Avrupa Tarihi: Bilim ve Teknikte Gelişmeler, Coğrafi Keşifler

Dilara Kahyaoğlu
Kaptan Cook'un keşif seferlerini gösteren bir harita

15. yüzyılın ortalarından 16. yüzyılın sonlarına kadar olan dönem Osmanlının en parlak dönemidir. Bugünkü Batı’nın yükselişini bu dönemde meydana gelmiş olan gelişmeler hazırlamıştır.

Bilim ve teknikteki gelişmeler, Avrupa, keşiflere hazırlanıyor… 

Bizanslar beş yüz yıla yakın bir zaman reçine, güherçile ve kükürdü karıştırarak elde ettikleri maddeyle (grejuva) gemileri ve kuşatma araçlarını yakmışlardı. Avrupalılar, 13. yüzyılda bu karışımdaki reçine yerine, kömür kullanarak barut elde ettiler, bu madde artık düştüğü yeri yakmıyor, patlayabiliyordu. Böylelikle mermiler ve toplar yapmaya başladılar.

Aslında barut Batı’ya has bir buluş değildir, Çinliler de binlerce yıldır barutu bilir ve kullanırlardı. Haçlı seferleri sırasında Ortadoğu’ya gelen Haçlılar, bu tekniği Müslümanlardan (onlar da Çinlilerden öğrenmişti) öğrenip Avrupa’ya taşımıştır diyor bir çok tarihçi.

Topun kullanılması 14. yüzyılda genelleşince derebeylik rejimini yıkmak krallar için daha kolay bir hale geldi. Merkezi krallıklar güçlendi.

19 Nisan 2019

Klasik Dönemde Osmanlılarda Eğitim ve Öğretim


Dilara Kahyaoğlu
 Saraçhane’deki Amcazâde Hüseyin Paşa Medresesinden bir görünüm
Fatih - İstanbul

GİRİŞ;
Osmanlı toplumunun genelinde birey, yaparak öğrenirdi. Gerekmedikçe okuma yazma öğrenmesi şart değildi. Osmanlı klasik döneminde esas eğitim kurumu medreselerdi. Özel eğitim görmeyen kişiler için öğrenme yolu, bulundukları  grup içinde geleneklerin, bilgilerin kendilerine aktarılması yoluyla öğrenme idi. Meslek öğrenmek için de aynı şey söz konusuydu. Burada çırak- usta ilişkisi çerçevesinde eğitim yapılırdı.

Klasik Osmanlı döneminde belli başlı eğitim, öğretim kurumları şunlardı;
c) Enderun
d) Askeri Eğitim
e) Dini eğitim

18 Nisan 2019

Osmanlılar: Klasik Dönemde Devlet Yönetimi

Dilara Kahyaoğlu
II. Mahmut'un Tuğrası, her renk bir kelimeyi gösteriyor
GİRİŞ
Osmanlılarda Devlet Anlayışı ve Veraset Sistemi 

Osmanlılarda klasik devlet düzeni; öncelikle İslam hukukuna dayanmakla birlikte, iç Asya geleneğinin ve ele geçirilen yerlerdeki (örneğin Bizans, İran) eski kültürlerin de izlerini taşıdığından, diğer İslam devletlerinin yönetim anlayışından epeyce farklı özellikler de taşımaktadır.

İç Asya geleneğinde devleti yöneten hükümdar kutludur ve yönetme hakkını tanrıdan almıştır (kut almak). Ama göçebe sosyo-ekonomik yapısı üzerinde yükselen bu anlayış doğal olarak tüm aileyi de kapsadığından kutlu olan sadece hükümdar değil tüm ailedir. Buna göre kutlu aileden herhangi bir kimsenin hükümdar öldükten sonra başa geçme hakkı vardır. Bu durumun kardeşler arasında çeşitli çatışmalara yol açtığını biliyoruz.

İşte başa geçecek olan kişinin net bir şekilde belli olmaması ilkesi, Osmanlılarda da 17. yüzyıla kadar devam eden bir gelenektir. Bu durumda başa geçecek olan kişinin belirlenmesinde devlet yönetiminde etkili olan kişiler, yani ümera ve ulema sınıfından olan kişiler önemli rol oynuyordu. Bu kişiler seçtikleri kişiye “biat” ederlerdi. Şehzade ancak kendisine biat edilirse padişah olurdu. Fatih, “Kanununname”sinde bu geleneğe de yer vermiş ve aslında uygulanmakta olan kardeş katlini, yasa haline getirmiştir.

17 Nisan 2019

Klasik Dönemde Osmanlı Ordusu

Dilara Kahyaoğlu
İzmir sokaklarında bir yeniçeri devriyesi
Sanatçı: Alexandre-Gabriel Decamps

Kara ordusu üç bölümden oluşurdu
a) Kapıkulu Ocakları ve Merkez Ordusu 
b) Eyalet askerleri (Tımarlı Sipahiler)
c) Özel kuvvetler ve Yardımcı Kuvvetler 

Ve deniz gücünden de bahsetmek gerekir: Osmanlı Donanması 

a) Kapıkulu Ocakları ve Merkez Ordusu
Osmanlı Devleti’nin hassa ordusudur. Padişah I. Murat zamanında oluşturulmuştur. Fakat kesin tarih belli değildir. İlk zamanlarda İslam hukukuna göre savaş esirlerinin beşte biri hükümdara ayrılır ve bunlara pençik oğlanı denilirdi. Zamanla bu esir çocukların sayısı arttı ve bunlardan daimi ve düzenli bir ordu oluşturuldu. Bu şekilde yabancı askerlerden oluşturulan, köle sistemine tabi orduların oluşturulması usulü Osmanlıların özel bir buluşu değildir. Tarihin çeşitli devirlerinde buna benzer örnekler çoktur. Kapıkulu Ocakları oluşturulduktan sonra sadece savaş esirleri asker kaynağı olarak yeterli olmadığından Devşirme usulü denilen bir düzen kurulmuş ve yabancılar buna göre toplanarak Müslüman yapılmış, Türk adet ve gelenekleri öğretilerek sarayda ya da askeri birliklerde görevlendirilmişlerdi. Bunlar maaşlı askerlerdi ve yaya (kapıkulu piyadeleri) ve atlı (kapıkulu sipahileri) olarak iki temel sınıfa ayrılırlardı.

Klasik Dönemde Osmanlı Toplum Yapısı ve Daire-i adliye

Dilara Kahyaoğlu
Çeşitli meslek grupları geçit töreninde
Surname-i Hümayun


GİRİŞ

Osmanlı’da yönetim, devlet felsefesi (adalet çemberi veya daire-i adliye veya hakkaniyet çemberi)
*(Bu konuda yazdığım notu okumak için metnin sonuna bkz.)

Doğu devletlerine has bir yönetim felsefesi olan kısaca hakkaniyet çemberi diye isimlendirilen bu yönetim anlayışına göre; Tanrı insanları farklı farklı yaratmıştır ve bu yüzden toplumda herkes farklı görevler üstlenmiştir. Herkesin görevini yerine getirmesi toplumun düzeni için şarttır. Bunu sağlamak ancak adaletli bir sistemle olabilir bu da ancak bir otorite yani devlet varsa yapılabilir.

Dolayısıyla; devletin egemenliğini, otoritesini sürdürebilmesi için güçlü bir orduya ihtiyacı vardır. Ordunun varolabilmesi de ancak servetle sağlanabilir, bu serveti sağlayacak olan kesim de halk yani reayadır. Reayanın bu geliri devlete aktarması için bolluk ve refah içinde olması gerekir o da ancak adaletle sağlanabilir. Adaleti sağlayacak olan güç ise devlet veya adil ve güçlü bir hükümdardır. [Ayrıca ek 1'e bkz.]

16 Nisan 2019

Klasik Dönemde Osmanlı Ekonomisi ve Toprak Yönetimi


 Dilara Kahyaoğlu


Kasapların resmi geçidi
Surname-i Hümayun
GİRİŞ
Osmanlı Devleti’nin ekonomik anlayışına genel bir bakış

Genel olarak çeşitli tüketim mallarının üretilmesi ve bunların dağıtımının sağlanması için geliştirilen örgütlenmelerin tümü ekonomik etkinliklerden sayılır. Bu etkinlikler, insanın içinde yaşadığı dönemin anlayışına ve teknolojik düzeyine bağlı olarak gerçekleştirilir. Bir toplumun ekonomik etkinlikleri genel olarak üç bölüme ayrılır tarım, sanayi ve ticaret.
Osmanlılarda klasik dönem dediğimiz 17. yüzyıla kadar olan süre içinde temel ekonomik anlayış sıkı sıkıya devlet anlayışına bağlıdır. Bu nedenle Osmanlı Devletinin işleyişini, örgütlenmesini anlayabilmek için bu bölüm özellikle baş tarafa yerleştirilmiştir. Osmanlı Devleti’nin örgütlenişi bu bölüm açıklanmadan tam olarak anlaşılamaz.

Osmanlı ekonomisinin doğal kaynakları; insan yani vergi veren halk anlamında kullanılan “reaya” ve topraktır.

Osmanlı’da yaşayan insanların sayısını 1831 den önce tam olarak bilemiyoruz. Bu konuda tek ipucu verecek durumda olan belgeler, vergi vermekle yükümlü erkek nüfusun kaydının düşüldüğü “tahrir defterleridir”.

14 Nisan 2019

Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu: Bütün Yönleriyle Fatih Dönemi

Dilara Kahyaoğlu
Eski bir fotoğrafta Rumeli Hisarı
Hisar, İstanbul'un fethinin ilk adımlarından biriydi.
Görsel Kaynak
1. İstanbul’un Fethi (1453) 
Sultan Mehmet tahta çıktığında ülkenin iki kanadını birleştirme gereği çoktan ortaya çıkmıştı. Osmanlılar, kuvvetli bir donanmaya sahip olamadıkları sürece bir yakadan diğer yakaya geçmenin zor olduğunu biliyorlardı. Üstelik Bizans ne kadar zayıf ve yaşlanmış olursa olsun Marmara ve Boğazlar’da gemilerini dolaştırarak Osmanlı ülkesinin bütünlüğünü zedeliyordu.

Tahta çıkan Sultan Mehmet’in yaptığı ilk iş, Anadolu'daki kıpırdanmaları bastırmak ve Batı ile barış politikası izlemekti. II. Mehmet, İstanbul’u almayı öncelikli bir hedef olarak önüne koyduğu için böyle bir siyaset izlemiş ve devletin tüm gücünü bu amacı doğrultusunda yönlendirmiştir.

1452 yazında Anadolu Hisarı’nın karşısına büyük bir hızla Rumeli Hisarı yapıldı. Bu arada Gelibolu Tersanesi’nde gemi yapımına hız verilmiş ve Osmanlı donanması 400 parçaya kadar çıkmıştı. Ünlü İstanbul surlarını yıkacak büyüklükteki toplar Edirne’de dökülüyor, ordu güçlendiriliyordu.

Kostantiniyye’nin alınmasında sultanın tutumunun, estirdiği havanın önemi büyüktür.

Balkanlarda Sarsılan Hakimiyeti Pekiştirme Çabaları: II. Murat Dönemi 1421-1451



Sultan II. Murat ok atarken
Hünername
Bu dönemde Karamanoğulları cephesi sakin kalmıştır. Çünkü beylik içi sorunlarla uğraşıyorlardı. İşte bu durum Osmanlılara, uzun zamandır ihmal ettikleri Balkanlara yeniden dönmeleri için fırsat vermiştir.

Çelebi Sultan Mehmet çağında komşulara ödün verme zorunluluğu yüzünden Balkan cephesi  sakin geçmiş ve Macarlar ile ciddi bir çatışma yaşanmamıştı. 1430 yıllardan itibaren II. Murat’ın Balkanlardaki  faaliyetini arttırması, özellikle Selanik’i alması üzerine Balkanlardaki gerilim arttı.

Macar-Osmanlı rekabeti özellikle Sırbistan üzerinde yoğunlaşıyordu. 1437 de Macar kralı ölünce ve yeni kralın seçimi uzayınca Murat, Sırbistan’ı alarak kendine bağlamıştı. 1441 yılında Balkanlardaki durumunu güçlendirmek isteyen Osmanlılar, Belgrat’ı da almaya kalkınca Osmanlı’nın talihi dönmeye başladı ve iki yıl üst üste bir çok yenilgi aldılar, Hünyadi Yanoş önderliğindeki Haçlılar Filibe’ye kadar olan yerleri ele geçirdiler. Sultan Murat bu zor durumda barış yapmaya karar verdi. 1444 ilkbaharında Edirne’ye gelen Macar elçileri  ile anlaşabilmek için II. Murat Sırbistan’ı bırakmak zorunda kaldı. Anlaşma yapıldıktan sonra Macar Kralı’nın onaylaması için bu seferde Osmanlı elçileri Segedin’e yollandılar.

13 Nisan 2019

Osmanlı'nın Anadolu Siyaseti Değişiyor: "Maniyi Gazaya Gaza, Gazayı Ekberdir"

Ankara Savaşı'na kadar Osmanlı Toprakları
… İşte Osmanlı Tarihinde “Yıldırım” lakabıyla tanınan I. Beyazıt tahta çıktığında (1389) Osmanlı Balkanlarda iyice yerleşmiş durumdadır. Peki asıl kurulduğu yer olan Anadolu’da…? Yıldırım Beyazıt’a kadar Anadolu’da planlı bir fetih siyaseti izlememiştir Osmanlı. Bu demek değildir ki, Osmanlı bu zamana kadar Anadolu’da hiç genişlemedi. Evet, Anadolu’da da topraklarını genişletmiştir, ama bunu genellikle barışçıl ya da diplomatik yollardan yapmıştır Osmanlı saray tarihçilerinin dediğine göre. Çevresindeki beyliklerden Karesi (Orhan zamanında), Germiyan ve Hamit beyliklerini hep diplomatik yollardan topraklarına katmıştır. Karesi örneğinde taht kavgalarından yararlanmış, Germiyan örneğinde Germiyan Beyliğini çeyiz olarak almış (bu arada ne gariptir ki, aynı sıralarda kızını Karaman beyine veren I. Murat karşılığında hiç böyle toprak cinsinden bir çeyiz vermemiştir). Acaba Anadolu beylikleri arasında gerçekten böyle bir gelenek var mıydı? Yoksa olayın iç yüzü başka türlü müydü? ... Hamit Beyliği ise para karşılığı Osmanlıya geçmişti.

Osmanlılar Yeniden Toparlanıyor: Çelebi Mehmet Dönemi ve Şeyh Bedrettin

Dilara Kahyaoğlu

Mehmet Çelebi Dönemi Belli Başlı Olayları
*Diğer kardeşlerini bertaraf eden Mehmet Çelebi tek başına iktidara sahip olmayı başardı.
*İzmir’i Saruhanoğullarından aldı, Karaman üzerine sefer düzenledi ve bu sefer sonucu Akşehir ve Beyşehir'i ele geçirerek Anadolu’da kaybolan Osmanlı otoritesini yeniden kurmaya çalıştı.

*Rumeli seferlerine çıkıldı ve Eflak kuvvetleri yenilgiye uğratıldı, Eflak vergiye bağlandı.
*1416 yılında Venedikliler ile ilk deniz savaşı yapıldı, bu savaş sonucunda Osmanlılar yenilmiştir.

*Şeyh Bedrettin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ayaklanması çıktı. Bu konu ayrıntılı olarak aşağıda yer almaktadır.

*Timur tarafından esir olarak tutulan Mustafa Çelebi, Timur ölünce geri gelerek tahtta hakkı olduğunu iddia ederek ayaklandı ama başarısız olunca Bizans’a sığınmak zorunda kaldı.

Şeyh Bedrettin (1358? – 1420)
Sol yakada Simavna (Sarıhıdır) kasabası görünüyor. Bugünkü adıyla Kyprinos

Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedrettin olarak da bilinir. Tarihsel kaynaklarda soyu ve yaşamıyla ilgili birbirinden çok farklı bilgiler vardır. Torununun yazdığı Menakıba göre babası Simavna kadısı İsrail, annesi ise Simavna[1] tekfurunun kızıdır ve sonradan Müslüman olarak Melek Hatun adını almıştır. 

Dönemin tanınmış bilginlerinden fıkıh, astronomi ve mantık dersleri alan Bedrettin 1383 yılında Mısır’a gider. Orada ünlü bilginlerin derslerini izlerken bir taraftan da Memluk sultanının oğluna ders verir. Mısır’da bulunduğu sıralarda Şeyh Ahlat ile tanışan Bedrettin ona bağlanarak tasavvufla ilgilenmeye başlar. Bir ara davet üzerine Timur’un sarayına giden ve oradaki tartışmalara katılan Bederettin, büyük başarılar elde eder ve ünü yayılır.

11 Nisan 2019

Osmanlı Devletinin Kuruluşu: Hızlı Büyümeden Parçalanmaya

Dilara Kahyaoğlu
I. Bayezit'in cülus töreni
Osmanlılar 1355 yılında Avrupa kıt'asına ayak bastıktan sonra Balkanlarda hızla ilerlemişlerdir. Balkan devletlerinin birleşerek Osmanlılara karşı koyma ve onları Anadolu’ya geri atma çabaları sonuç vermemişti. Sırp Sındığı (1364), Çirmen (1371), Kosova (1389) ve Niğbolu (1396) savaşları aslında birleşik Balkan devletlerinin Osmanlıyı Balkanlardan atma girişimlerinin sonucu olan savaşlardır ve hepsinin sonucu da Osmanlı lehine olmuştur.

Yıldırım, başlangıçta Anadolu'yu hakimiyeti altına alsa da, Timur'un gelişiyle bu durum hızla değişecek ve Osmanlı Devleti parçalanacaktır.


Yıldırım Bayezit Döneminin belli başlı olayları 

*I. Murat'ın savaş meydanında öldürülmesinden sonra tahta oğlu Beyazıt geçmişti ki hemen arkasından beyliklerin isyan dalgası geldi. İlk mücadele I. Murat’ın ölümünü fırsat bilerek harekete geçen Anadolu Beyliklerine karşı oldu. Saruhan, Aydın, Menteşe ve Germiyanoğlu beyliklerinin toprakları ele geçirildi (1390) ve buralarda Osmanlı idari teşkilatı oluşturularak Kütahya merkez olarak Anadolu Beylerbeyliği oluşturuldu. Daha sonra Hamitoğullarının toprakları da ele geçirilince (1392) Karamanoğulları herekete geçti, I. Bayezit Karamanoğulları’nın üzerine yürüdü ama sonuçta iki beylik arasında antlaşma yapıldı. Aynı yıl Candaroğulları beyliğinin Kastamonu kısmı da ele geçirildi.

Osmanlı Devletinin Kuruluş Döneminde Fetihler, Araçlar, Sorunlar, Yöntemler

Dilara Kahyaoğlu
Yeniçeriler daimi ve profesyonel bir ordu olarak I. Murat zamanında kurulmuştur.
Minyatürde, yeniçerileri Rodos kuşatması sırasında görüyoruz.  
Osmanlı Devleti’nin yüzyıllar boyunca genişlemesi, sürekli toprak kazancı ile uğraşması olağan sayılır. Ama öncelikle; modern çağ öncesi dönemlerde "bir devlet neden sürekli bir biçimde topraklarını genişletmeye çalışırdı" sorusunu cevaplamalıyız.

Yakın zamanlara kadar, yani sanayi ve teknolojinin geliştiği 1800’lere kadar, bir devletin gücü, topraklarının genişliği ile doğru orantılıydı. Devletin topladığı vergi gelirlerinde ticaretin payı önemli olmakla birlikte, toprağa, tarıma dayalı vergiler devletin temel gelirini oluşturuyordu. Bu yüzden Venedik gibi temel uğraşı ve kazanç kaynağı ticaret olan bir devlet bile, yiyecek maddelerinin ve diğer bazı ham ürünlerin kesintisiz sağlanması amacıyla, toprak fethine girişmekten geri kalmıyordu.

Bu yüzden, Osmanlı gibi ekonomisi toprağa bağımlı bir devletin tarihinde; savaşların, fetihlerin kapsadığı alan, diğer devletlere kıyasla daha fazla sayılabilir. Osmanlı Devleti’nin bir uç boyu toplumundan başlayarak büyümesi, akıncılığı gaziliğe dönüştürmesi, kendilerine özgü bir yayılma siyaseti ve yönetimi oluşturmalarına da yol açmıştır.

10 Nisan 2019

Anadolu Beyliklerinden Önceki Dönemin Belli Başlı Olguları


Dilara  Kahyaoğlu

8. yüzyılda; Talas savaşı’ndan sonra, Türkler arasında Müslümanlık yayılmaya başladı. İlk Müslüman Türk boyu “Karluklar” olarak bilinir. Müslümanlık, diğer Türk boylarına çok daha geç yayılmıştır.
                                                                            
11. yüzyılda; Oğuzlar, geleneksel bölgelerinden Batı'ya doğru göçe başlarlar. Oğuzlar arasında Müslümanlığın yayılışı, işte bu olaydan sonra olacaktır.
                                                                                   
Anadolu’ya gelen göçebeler, özellikle Doğu ve Orta Anadolu’da “beylik” denilen siyasi birlikler oluştururlar. Bunlar esas olarak aşiret temelinde örgütlenen birliklerdir.

Selçuklu hanedanından  önce Süleyman Şah (1077) daha sonra oğlu I. Kılıç Arslan, Anadolu Selçuklu  Devleti’ni kurdu. Bu devlet, Anadolu’da Türkler tarafından oluşturulmuş, ilk siyasi birliktir.

Selçukluların Anadolu’ya egemen olduğu bu dönemde, Bizans İmparatorlu’ğu  iyice küçülür
ve Batı Anadolu’ya doğru çekilir.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluş döneminde (1096),  Batılı/Katolik  Hristiyanlar, Kudüs'ü Müslümanların elinden almak için Haçlı Seferleri’ni başlatırlar. Anadolu,  Haçlıların Ortadoğu’ya inerken kullandıkları bir geçiş yoludur artık. Bu durum bir yüzyıl kadar devam eder.

Anadolu Selçuklu Devleti, 12. yüzyılın tamamını yer yer Haçlılarla, Bizanslarla ve  Türk beylikleriyle  mücadele içinde,  zaman zaman da birbirlerine karşı çeşitli ittifaklar içinde birleşerek  geçirirler.

13. yüzyılın başlarında Haçlılar artık, Anadolu’yu doğrudan geçiş yolu olarak kullanmaktan vazgeçmiştir. Bizans iyice zayıflamış ve  bir çok Türk beyliği ortadan kaldırılmış olduğundan  Selçuklular “yükselme dönemi” denilen süreci yaşarlar. Bu dönemde ciddi ölçüde ticarete de dayanan bir ekonomik yapı yaratmayı başarırlar. Ama bu dönem kısa sürecektir.

13. yüzyılın hemen başlarında Asya’da önemli gelişmeler olmaktadır. 1205 yılında Cengiz Han, Moğol Konfederasyonu’nu oluşturur. 1206-1215 arasında Asya toprakları Cengiz Han’ın büyük toprak fetihlerine sahne olacaktır. İşte tam bu aşamada Moğollar’ın egemenliğine girmek istemeyen Türk boyları ve diğer gruplar hızla Anadolu’ya girmeye başlarlar.

Osmanlı Devleti'nin Doğuşu: I. Murat Dönemi

Dilara Kahyaoğlu
I. Murat'ı öldüren Miloş'un ve diğer esirlerin
öldürülmesi sahnesi
Arka planda yaralı I. Murat görünüyor.
Nakkaş Osman'ın çizimi
Hünername
Avrupa’ya geçişi sağlayan Orhan Bey olmakla beraber, burada asıl fetihleri yapan ve Osmanlı egemenliğini kalıcılaştıranlar ise I. Murat ve Yıldırım Beyazıt’tır. Osmanlılar,  Balkanlarda gerçekten de çok hızlı ilerledi. Kuşkusuz bunda Balkanlardaki siyasi parçalanmışlığın rolü büyüktü. Ama bu ilerlemeyi kalıcı kılmak yalnızca idari ve askeri önlemlerle mümkün olamazdı, toplumsal önlemler de almak gerekiyordu.

I. Murat’tan itibaren başlayan başlıca iki toplumsal önlem göze çarpıyor: sürgünler ve vakıflar. Sürgün siyaseti (tehcir ve iskan siyaseti) Balkanların demografik açıdan Osmanlılaşması/İslamlaşmasına katkıda bulunurken vakıf siyaseti özellikle kentsel merkezlerde Osmanlı kültürünün yerleşmesine yardımcı oluyordu. Osmanlı/İslam kültürünü biraz heterodoks bir anlayışla da olsa kırsal kesimlerde yaygınlaştırmakta dervişlerin ve tekkelerin rolünü de unutmamak gerekir.
...

09 Nisan 2019

Beylikten Devlete: Orhan Bey Dönemi

Görselin kaynağı

Osmanlı devletini adı bilinmez olmaktan kurtaracak olan Orhan’ın ilk başarısı iki yıllık bir kuşatmadan sonra Bursa kentini ele geçirmesidir. Orhan’ın tek önemli fethi bu değildir. Onun zamanında (1324-1360) Osmanlı devleti İstanbul Boğazına kadar Marmara bölgesinin Anadolu tarafındaki bütün kısımlarını fethettiği gibi, Gelibolu yarımadası ve civarını ele geçirerek Avrupa kıt'asına da geçmiştir. Ancak tarihçiler Orhan’ın bu yönüyle fazla ilgilenmezler. Avrupa’ya geçiş dışında fethedilen yerler aslında Osmanlıyı hala büyük bir devlet haline getirmemiştir. Diğer beyliklerle karşılaştırıldığında Osmanlı toprak açısından en büyük değildir henüz. Tarihçilerin Orhan’ın ön plana çıkardıkları yönü onun Osmanlıda kurumlaşma yönünde attığı adımlardır.

Osmanlı Devletinin Kuruluşu: Osman Bey (1281-1324)

Görselin kaynağı

Osmanlı devletinin kuruluşu kalın bir sis perdesi ile örtülüdür. Kuruluş tarihi üzerinde bile tarihçiler arasında tam bir uzlaşma yoktur. Bunun nedeni bu dönemle ilgili bilgimizin çok az oluşudur. Bu çok az bilgiyi de özellikle Bizans ve Osmanlı kaynaklarından derlemektedir tarihçiler. Yalnız Bizans ve Osmanlı kaynakları arasında çok önemli bir fark vardır. Bizans kaynakları olaylara bizzat tanıklık eden kaynaklardır, Osmanlı kaynakları ise çok sonraki yıllarda kaleme alınmıştır. Bu anlamda daha güvenilir görünse de, Bizans kaynakları Osmanlıya dışarıdan bakan ve bize çok az ayrıntı veren kaynaklardır. Bu yüzden tarihçiler, yine de daha çok Osmanlı kaynaklarına başvurmak zorunda kalmışlardır. Çünkü bu kaynaklar daha ayrıntılı bilgi verir.

Osmanlıların İlk Kuruluş Yıllarında Anadolu, Ortadoğu, Balkanlar ve Avrupa

Dilara Kahyaoğlu
1997...
1299/1300 yıllarında, yani 14. yüzyılın hemen başlarındayız. 
Harita 1346 yılına aittir


1. Anadolu 


a. Siyasi Durum 

Beylikler
Anadolu Selçuklu Devleti, İlhanlılara bağımlı bir şekilde bir süre varlığını korur ama son hükümdar III. Mesut’un 1308 yılında ölmesiyle resmen sona erdiği kabul edilmektedir. Çeşitli zamanlarda Anadolu’ya yerleştirilen aşiretler, özellikle uçlarda, İlhanlı Devleti’nin denetiminden kaçabildikleri her yerde, “beylikler” kurarlar, bunlar da görünüşte İlhanlılara bağımlı durumdadır.

Bu beyliklerin en önemlileri;
Osmanoğulları; Bizans sınırında, Söğüt civarında
Germiyanoğulları; Kütahya ve civarında
Karesioğulları; Bizans sınırında, Balıkesir civarında
Aydınoğulları; denizden Bizans vd. Sınırında, İzmir civarında
Saruhanoğulları; Manisa ve civarında
Menteşeoğulları; denizden Hristiyan dünyası ile sınırdaş, Muğla ve civarında
Karamanoğulları; Konya ve civarında
Hamitoğulları; Isparta ve civarında
Candaroğulları; Sinop ve civarında
Eretna devleti; Trabzon Rum İmp’u ile komşu, Tokat, Amasya, Kayseri, Sivas vb. civarında
Ramazanoğulları; Adana ve civarında, Memluk Devleti ile komşu
Dulkadiroğulları; Maraş ve civarında, Memluk Devleti ile komşu