30 Mayıs 2019

Islahat Fermanı (1856) ve Ardından Çıkan Olaylar

Dilara Kahyaoğlu
Alman uzmanların hazırladığı bu harita 1860 yılı Ortadoğu'sunu gösteriyor
Harita 1860 yılında yayımlanmış
kaynak
Viyana’da kabul edilen önkoşullardan biri de Osmanlı Devleti’nin Hristiyanlara tanımış olduğu hakları yeniden ve “kendiliğinden” bir şekilde onaylamasıydı. İşte bu gereği yerine getirmek üzere 18 şubat 1856 tarihinde Islahat Fermanı ilan edildi. Yalnız bu haklar eski hakları teyit etmenin çok ötesine gidiyordu. Buna göre;

*Müslüman olmayanlar da askeri ve sivil tüm okullara girebilecekti.
*Müslüman ve Müslüman olmayanlar arasındaki ceza ve ticaret davalarına laik mahkemeler bakacak (muhtelit divan) bunlar için yeni kanunlar hazırlanacaktı.
*Müslüman olmayanlar bedelini ödemek şartıyla askerlik yapmayabilecekti.
*Yerli mevzuata uymak şartıyla yabancılara da gayrimenkul edinme hakkı tanınıyordu.
*İltizam Usulü'ne son verilecekti (ki bu benzeri maddeler Tanzimat Fermanı'nda da aynen yer alıyordu).
*Müslüman olmayanların cemaat kurumlarında da demokratikleşme ve laikleşme sağlanmaya çalışılıyordu.

29 Mayıs 2019

Kırım Savaşı (1853-1856) ve Paris Antlaşması (1856)

Dilara Kahyaoğlu
Franz Roubaund'un yağlı boya tablosuSivastopol kuşatması(1904)
bkz. 
Kırım harbinin çıkmasına neden olan sorunlardan bir tanesi Kudüs’teki kutsal yerler meselesiydi. Kudüs, üç büyük tek tanrılı dinin kutsal saydığı bir yerdir. Bunun nedeni de tahmin edilebileceği gibi söz konusu olan dinlerin (Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık) doğduğu topraklar buralarıydı. Bu üç dine de ait olan kutsal eserler de buradaydı. Özellikle o yıllarda Hristiyanlığın iki mezhebi olan Ortodoks ve Katolikler buraya sahiplenmek konusunda birbirleriyle çekişme halindelerdi. Osmanlı yönetiminde olan bu topraklar Osmanlı’nın zayıflaması ile her iki tarafın da kendi siyasi meselelerini çözmek, burada kazanacakları prestiji, iç ve dış siyaset arenasında bir malzeme olarak kullanmak istemelerinden kaynaklanıyordu. Bu sıralarda Osmanlıların yarı bağımlı durumda olması bu tip müdahaleleri olanaklı kılabiliyordu.

O sırada Napolyon, Fransız Katolik köylülerinin oyları ile cumhurbaşkanı sonra da imparator olmuştu. Bu yüzden Fransız hükumeti bu davaya yeniden sarılma ihtiyacı duydu. Ruslar da konumları gereği Ortodoks dünyasının hamiliğini üstlenmişlerdi ve izledikleri Ortodoks yanlısı, onların haklarının savunan bir politika ile Ortdoks dünyasında prestij ve siyasi güç sağlayacaklarını böylelikle Balkan halkları üzerindeki nüfuzlarını arttıracaklarını düşünüyorlar ama özellikle o tarihlerde bu mesele Ruslar açısından daha acil bir gündemdi çünkü mülteciler meselesi yüzünden kaybettikleri denetimi Balkanlardaki Ortodoks halklar üzerinde yeniden sağlamayı planlıyorlardı.

Tanzimat Fermanı ve Tanzimat Dönemi Islahatları

Dilara Kahyaoğlu
Dikilmeyen Tanzimat Âbidesi’nin 8 Eylül 1855 tarihli L’Illustration dergisinde
yayımlanan gravürü
kaynak

Bu belgeye Gülhane’de okunduğu için Gülhane Hatt-ı Hümayunu da denilir. Fermanın çıkarılmasında Hariciye Nazırı olan ve İngiliz yanlısı olarak bilinen Mustafa Reşit Paşa’nın önemli bir payı vardır. Aynı zamanda Londra elçisi de olan Reşit Paşa, Abdülmecit’in cülusunu kutlamak üzere Ağustos başlarında İstanbul'a geldi ve Tanzimat Fermanı için çalışmaya başladı.

Ferman 3 kasım 1839 tarihinde ilan edilmiştir. Fermandaki maddeler kısaca şöyle özetlenebilir;
a. Can, mal, ırz güvenliğinin sağlanması… Bununla müsadere ve siyaseten katl, resmen kalkıyor ve Mustafa Reşit Paşa kendisi ve kendisi gibi olanların hayati çıkarlarını güvence altına almış oluyordu.
b. Vergi herkesin kudretine göre belirlenecek ve bundan fazlası alınmayacaktı.
c. Askere alınmalar düzene sokulacak tarım ve ticaret işlerinin aksamasına yol açmadan bu işlemler yürütülecek ve askerlik süresi 4-5 yıl ile sınırlı tutulacaktı. Bu düzenlemeden Müslümanlar ve Müslüman olmayanlarda yararlanacaktı. Böylelikle bu maddeyle Müslüman ve Müslüman olmayanlar, hukuk önünde eşit statüde kabul ediliyorlardı.
d. Şeriat kanunlarına aykırı davrananların cezalandırılması için bir ceza kanunnamesi yapılacak ve yayınlanacaktı.
e. Kanunlar Meclis-i Ahkam-ı Adliye tarafından yapılacak ve bu kanunlara uygun davranılacağına dair başta padişah olmak üzere ulema ve vekiller yemin edeceklerdi.
f. Memurların maaşları yetecek hale getirilecek ve rüşvetin önüne geçilmeye çalışılacaktı.
g. Fermanın sonunda ise garip bir şekilde bu fermanın dost devletlerin elçilerine de resmen bildirileceğinden söz ediliyordu. Yani bunu yapmakla bu devletlere bir çeşit “garantör” işlevi yükleniyorlardı. Başka bir deyişle Tanzimat'ın yaptırımı Avrupa devletleri yoluyla oluyordu.

Balta Limanı Ticaret Antlaşması

Dilara Kahyaoğlu
Mustafa Reşit Paşa
1838 Ticaret Antlaşması olarak da bilinir. Osmanlı Devleti 16. yüzyılda tanınan ve sonraki yıllarda yenilenen kapitülasyonlarla Osmanlı pazarlarına serbestçe giren Batılı ülkelerin mallarına 1802'de kısıtlamalar koymuş, yabancı ülkelerin Osmanlı ülkesinden ihraç ettikleri mallar için ödedikleri vergiyi arttırmış, 1826’dan itibaren de zeytinyağı, tahıl, yün, haşhaş, meyankökü gibi ürünlere yed-i vahit usulünü (Tekel: Osmanlı devletinde zorunlu gereksinim denilen türden ürün ve malların, üretildiği yerden, satılacağı pazara kadar; devletin denetiminde olması uygulamasının genel adı) uygulamaya koymuştu.

1830’larda kara Avrupa'sı gümrük duvarlarını yükseltip çeşitli mallara kısıtlamalar getirince, İngilizler yeni pazarlar bulmak için Ortadoğu ve Uzakdoğu’ya yöneldiler. Osmanlı ülkesinde serbest ticaretin uygulanabilmesi için yed-i vahit usulünün kaldırılmasını teklif ettiler. Başlangıçta bunu reddeden Osmanlılar, Mehmet Ali Paşa’ya karşı İngiltere’nin desteğini sağlamak gündeme geldiğinde  İngilizlerle anlaşmak zorunda kaldılar. Balta Limanı Antlaşması uzun süren gizli görüşmeler sonucunda Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa ile İngiliz elçisi Ponsonby tarafından, Mustafa Reşit Paşa’nın Balta Limanı’ndaki konağında imzalandı.

28 Mayıs 2019

Mısır'ın Osmanlı'dan Kopuşu ve Dönüm Noktası Sözleşmeler

Dilara Kahyaoğlu
Muhammed Ali, Memluk liderlerini, Arabistan'a askeri bir sefer yapacak olan oğlu Tosun Paşa'nın onuruna
Kahire Kalesi'ndeki bir kutlamaya davet etti . Etkinlik, 1 Mart 1811'de yapıldı. Memlükler, kalede toplanınca etrafları Muhammed Ali'nin birlikleri tarafından sarıldı ve hepsi orada öldürüldü. Daha sonra Mısır içindeki geri kalan Memluk askerleri bulunup yok edildi. Mehmet Ali'nin tek güç haline gelmesi böyle başlamıştır.
Sanatçı: Horace Vernet
Mehmet Ali, Kavala’da doğmuştu ve ayan ailesine (dayısı Hüseyin Ağa Kavala ayanı idi) mensuptu. Mısır’ın Fransızlar tarafından işgali sırasında asker olarak Mısır’a gönderilen gruptaydı ve kısa sürede yükselerek kendisini vali olarak kabul ettirdi. Bu sırada Arabistan’da Vahabi ayaklanması patlak verdi. (Vahabilerin amacı İslamiyeti saf şekline döndürmekti onlara göre türbe inşa etmek, kandil yakmak, evliyaya adak adamak, tütün içmek, musuki dinlemek, çalmak, tesbih çekmek vb. yasaktı) Bu ayaklanmayı Mehmet Ali’nin gönderdiği kuvvetler bastırınca Mehmet Ali, Kızıldeniz’e ve kısmen de Basra körfezi’ne hakim olmuştu.

Mehmet Ali’nin bu gücüne nasıl kavuştuğunu anlamak için biraz daha derinlemesine inceleme yaparsak şunları görürüz.

Mısır’da toprak kağıt üzerinde devletin malıydı ama fiilen öyle değildi. Mehmet Ali müsadere sistemi ve koyduğu ağır vergiler yoluyla on yıl gibi kısa bir sürede Mısır arazisini fiilen devletleştirdi. Yurt dışına öğrenci gönderdi. Nizamı Cedid benzeri ordu kurdu. Kanallar, bentler ve köprüler yaptırarak pamuk üretimini arttırdı. Bu pamukların bir kısmı M. Ali’nin kurdurduğu fabrikalarda işlendi. Avrupa’dan yüzlerce uzman getirtti. Ordusunu yetiştirmek içi Fransız subaylarından yararlandı. Yönetim dili 1854 yılına kadar Türkçe'ydi daha sonra Arapça oldu. Ordunun ve devletin yüksek mevkilerinde Arnavut, Türk ve beyaz köleler vardı.

24 Mayıs 2019

Vakayı Hayriye ve II. Mahmut'un Islahatları

Dilara Kahyaoğlu
Kıyafet devriminden sonra II. Mahmut
Athanasios Karantz(ou)las'un yağlı boy tablosu
Yunan isyanı sırasındaki yeniçerilerin başarısızlığı ile askeri alanda ıslahat yapma sorunu yeniden gündeme geldi. Daha önceki deneylerin bilincinde olan padişah öncelikle yeniçeri ocağına kendi adamlarını yerleştirmekle işe başlamıştı. Daha önceki isyanlarda ulema sınıfından yeniçerilere destek geldiği için bu sınıfın içine de kendi adamlarını yerleştirdi. Güvenmediklerini azletti veya sürdü. Kendisinin de dine önem veren bir padişah olduğu izlenimini vermek için camiler açtırdı, vakıflar kurdurdu, mahalle mekteplerindeki öğrenim süresini uzattı. III. Selim gibi frenkperest bir padişah olduğuna dair bir izlenim yaratmamaya çalıştı.

Bunlardan sonra II. Mahmut, Mısır ordusunun başarısını ileri sürerek, yeni bir askeri sınıf kurmak üzere harekete geçti (eşkinci ordusu). Devletin ve ocağın ileri gelenleri ile toplantı yaptı bu arada ocağın kilit adamlarını para, hediye vb. yollarla elde etmişti. Eşkinci ordusu talim yapacak, daha fazla para alacak ve yeniçerilerden seçilerek oluşturulacaktı. Ama Batı tipi bir ordu görünümünde olmamasına da dikkat edildi. Örneğin kıyafetleri Nizamı Cedid’in kıyafeti gibi değildi, tüfekleri de yoktu. Talimler başladıktan üç gün sonra yeniçeriler yine kazan kaldırdı (15 haziran 1826). Ayaklanmaya vesile olan olaysa talim yaptıran bir muallimin bir askeri dövmesiydi. Ama bu ayaklanma beklenen, hatta istenen bir ayaklanmaydı ve bu sefer devlet hazırlıklıydı. Ayaklananlar yeniçeri ağası Celaladdin Ağa’yı öldürmek istediler, Mısır valisinin kethüdasının konağını tahrip ettiler.

Osmanlı'yı Sarsan Bir Milliyetçilik Hareketi: Yunan Ayaklanması ve Savaş

Dilara Kahyaoğlu
Yunanistan'ın zaman içinde genişlemesi
Kaynak

Daha önce başlamış diğer Milliyetçi hareket olan Sırp İsyanı'nı etkileyen etmenler Yunan isyanı içinde geçerlidir. Yalınız bazı ek gözlemlerde bulunulabilir. Yunan Burjuvazisi, daha çok uluslararası bir burjuvaziydi. Başta Odesa olmak üzere Marsilya, Triyeste ve Londra gibi yerlerde Rum tüccar kolonileri oluşmuştu. Selanik ticaretinde de Rumların önde gelen bir yeri vardı ve buradan başlayan ticaret ağı Balkanlara, Doğu Avrupa’ya doğru yayılmaktaydı. Rum armatörleri Avrupa çapında iş yapıyordu. Örneğin 1816 senesinde bu armatörlerin 600 kadar ticaret gemisi bulunuyordu. Napolyon savaşları sırasında bu gemiler kaçak ticaretten çok ciddi paralar kazanmıştı. Diğer taraftan gerçekte ticaret gemisi olan bu gemiler silahlıydı da. Bunun en büyük nedeni Akdeniz'de hala devam eden ve kaynağını Kuzey Afrikalıların oluşturduğu korsanlıktı.

Öte yandan Rönesans'la birlikte Yunan uygarlığına karşı Avrupa’da büyük bir hayranlık uyanmıştı. Avrupa, Rumlara, antik Yunan uygarlığının torunları olarak bakıyordu.

Son olarak da Rum Ortodoks kilisesinin etkisinden ve gücünden söz etmek gerekir. Çünkü Osmanlı devleti Ortodoksları milliyetleri ne olursa olsun Rum Ortodoks kilisesine bağlı saymıştı. Bu yüzden kilisenin oldukça geniş bir alana yayılan etkinliğinden söz etmek gerekir. Ortodoks kilisesine mensup olan Fenerli Rum aileler Osmanlı devlet örgütünde tercümanlık, Eflak ve Boğdan voyvadalıkları gibi çok önemli görevlere getiriliyorlardı.

23 Mayıs 2019

II. Mahmut, Ayanlar ve Senedi İttifak

Dilara Kahyaoğlu
1998
Beylikçi Mehmed İzzet’in istinsah edip onaylamış olduğu Sened-i İttifak’ın tam metni
(BA, HAT, nr. 35242) kaynak

Ayanlar
Klasik Osmanlı yönetim anlayışına göre bir eyaletin yönetimi; eyalet valileri, sancak beyleri, subaşılar, kadı ve naipler tarafından yürütülürdü. Bunlardan başka her şehir ve kasabada halk tarafından “ayan” namıyla tanınan kimseler bulunurdu. Vergilerin, bölgenin masraflarının dağıtılması ve tahsil edilmesi konularında resmi yöneticiler bu ayanlarla ilişkide bulunurlardı. Ayanlar belli bir bölgenin zengin ve nüfuzlu kişileri olmaları dolayısıyla Osmanlı yönetiminin bozulmaya başladığı aşamada yöneticilere büyük iltimaslar sağlayarak bulundukları bölgelerde güçlerini ve yetkilerini arttırdılar. Zamanla Ayanlık da saltanatlık haline geldiler ve zamanla bulundukları yerlerde bağımsız davranmaya başladılar. Hatta zamanla eyalet valileri, güçlü ayanların menfaatleri doğrultusunda davranarak ancak bölgede varlıklarını sürdürebildiler.  Senedi İttifak, ayanların gücünün en somut göstergesi olması bakımından önemlidir. Ayanlarla en ciddi mücadeleyi II.Mahmut yürütmüştür.

II. Mahmut Dönemi Olaylarının Kronolojisi

Dilara Kahyaoğlu
Auguste Couder'in tablosunda 
Mehmet Ali Paşa 1841
Kendisi modern Mısır devletinin kurucusu olarak kabul edilir.
➤1804 Sırp isyanı
Sırpların bağımsızlık hareketlerinde üç etkenden söz edilebilir. Birincisi, Sırp toplumunda burjuvazinin doğmasına yol açan toplumsal ve ekonomik gelişmeler. İkincisi, soysuzlaşmış Osmanlı yönetiminin haksızlık ve keyfilikleri, üçüncüsü ise Avusturya, Rus ve Fransız kışkırtmalarıydı. Avusturyalıların ve Rusların özellikle dinsel yönden, Fransızların ise ulusçuluk ve demokrasi yönünden propaganda yaptıkları söylenebilir. (Sırp İsyanı'ndaki gelişmeler için kronolojiye bkz.)

➤1805 Mısır’da Mehmet Ali zorla vali olur, Osmanlı bu durumu tanımak zorunda kalır.

➤1806 Osmanlı- Rus savaşı başlıyor.

➤1807 İngiliz donanması İstanbul’a geldi, Rusya ile anlaşma yapılmasını istiyorlar. Amaç Rusya ile savaşı önlemek ve Fransa ile Osmanlı ittifakını bozmak. Donanma, dönüşte Mısır’a başarısız bir saldırı girişiminde bulunuyor.

➤1807 III. Selim, Kabakçı Mustafa İsyanı ile tahtan indirilir ve öldürülür.

21 Mayıs 2019

Osmanlılarda Gerileme Dönemi: 18. Yüzyıl Gelişmeleri ve Lale Devri

Dilara Kahyaoğlu
Lâle Devri’nde Sâdâbâd Sarayı ve Kâğıthane mesiresini gösteren gravür
D’Ohsson, Tableau générale de l’Empire Ottoman, II, lv. 84)

A
. Neden “gerileme”?
B. Sınırların küçülmesinin başlangıcı: Karlofça Antlaşması(1699)
C. Değişik bir reformcu: Amcazade Hüseyin Paşa.
D. Değişik bir Tahttan İndirme Olayı: Edirne Vakası (1703). İlk kez Osmanlı hanedanının değiştirilmesi düşünülüyor.
E. Çorlulu Ali Paşa: Barış içinde reform (1706-1710)
F. Karlofça kayıplarını geri alma çabası: Prut (1711), Venedik ve Avusturya ile savaş (1713-1717) ve Pasarofça Antlaşması (1718)
G. Barış ve Batıya açılış: Lale Devri (1718-1730)
H. Lale Devrin'den Sonraki Gelişmeler


A. Neden “gerileme dönemi”?
Osmanlı tarihi dönemselleştirmesinin mantığı: sınırlar küçülüyor, o halde geriliyoruz.

B. Sınırların küçüldüğünün belgesi: Karlofça Anlaşması (1699).
1) Macaristan ve Erdel Avusturya’ya bırakılıyor, Temeşvar Osmanlıda kalıyor.
2) Avusturya imparatoruna Osmanlı ülkesindeki Katolikler üzerinde koruma hakkı tanınıyor.
3) Avusturya ve Osmanlı tüccarlarının birbirlerinin ülkelerinde ticaret yapabilmeleri garanti altına alınıyor
Böylece, Avusturya
a) Osmanlı içindeki Hıristiyan uyrukları kışkırtma,
b) Osmanlıyı ticari açıdan sömürme olanağına kavuşuyor
4) Podolya ve Ukrayna Lehistan’a veriliyor.
5) Mora ve Dalmaçya'nın büyük bölümü Venedik’e veriliyor. Venedik Osmanlı ülkesindeki ticari ayrıcalıklarını korumak için birkaç adayı Osmanlıya bırakıyor.

17. Yüzyılda Islahat Çabaları

Dilara Kahyaoğlu
Surname-i Vehbi'den iki sayfa 
Duraklama dönemi yukarıda belirttiğimiz gibi merkezi yönetimde, yani sarayda padişahın otoritesinin zayıfladığı ve bundan kaynaklanan otorite boşluğunu harem ve kapıkulu çevrelerinin doldurduğu, ama bu durumda da yönetim için mücadele eden grupların ortaya çıktığı ve merkezi yönetimin bozulduğu bir dönemdi. Duraklama döneminin büyük bölümü, valide sultanların, lalaların, yeniçeri ağalarının v.b. yönlendirmesi altında kalan, güçsüz ve etkisiz padişahların iktidarda olduğu bir dönemdi. Yüksek mevkilere kimin atanacağına, dolayısıyla devleti kimin yöneteceğine bu gruplar karar veriyordu. Yönetimde istikrar yoktu. Dönemin geneline baktığımızda bir yıldan fazla makamında kalmış ve eceli ile ölmüş sadrazam yok denecek kadar azdı. Diğer yüksek yönetim görevlerinde de durum aynıydı. Görevler rüşvetle satın alınıyordu ve hiçkimse görevinde ne kadar kalacağını bilmediğinde görevi süresince kesesini mümkün olduğunca fazla dolduruyordu. Bu en küçük mültezimden en yüksek devlet görevlisine kadar böyleydi.
Bu genel görüntüye istisna teşkil eden üç dönemi ayırt edebiliyoruz. Bu üç dönem yönetimden maliyeye kadar tüm alanları kapsayan tüm bu bozulmaya karşı köklü önlemler almaya çalışılan, bir bakıma düzeltme ya da rehabilitasyon dönemleri diyebileceğimiz dönemlerdir.

17. Yüzyıl Osmanlı'sında İsyanlar

Dilara Kahyaoğlu
Minyatür resimde Sultan II. Osman (genç Osman) Veziri Davud Paşa ile birlikte resmedilmiş
Kaynağa da bkz. 
Osmanlı İmparatorluğunun Duraklama dönemi olarak adlandırılan bu döneminin büyük bölümü içeride bunalımlar ve iç çalkantılarla geçmiştir. Bunun en bariz göstergesi İsyanlardır. Osmanlı tarihinin son dönemleri hariç devletin tarihinde bu dönemdeki kadar çok isyan herhalde hiç görülmemiştir. İsyanların nedenlerini şöylece özetleyebiliriz:
Merkez ve taşra yönetiminin bozulması. Bu bozulmanın temelinde;
a. padişahın merkezi konumunun sarsılması,
b. kapıkulu ve tımar sisteminin bozulması yatıyordu. Veraset sisteminin değişmesiyle padişahların niteliğinin düşmesi sonucu ortaya çıkan otorite boşluğu, merkez yönetiminde saray çevresinin, özellikle harem ve kapıkullarının iktidarı ele geçirmesine sürekli değişen ittifaklara dayalı bir iktidar mücadelesinin başlamasına ve sonuç olarak merkezi yönetimde bir yozlaşmaya neden olmuştu. Kapıkulu sisteminin bozulması, kapıkulunun asıl işlevi olan askerliği geri plana atıp iktidar mücadelelerinde bir aktör haline gelmesine, bununla da kalmayıp ticari işlere esnaflığa atılmasına yol açmıştı. Tımar sisteminin bozulması ise taşradaki yönetim krizinde etkili oldu, çünkü tımarlı sipahinin bir önemli görevi de taşrada asayişi sağlamaktı.
c. Bunların yanında ekonomik sebepleri de unutmamak gerekir. Paranın değerinin sürekli düşmesi kentlerde esnafı olumsuz etkilerken, uzun süren savaşların getirdiği olağanüstü mali yükün ağır vergiler biçiminde köylünün üzerine yüklenmesi de köylüyü olumsuz yönde etkilemiştir. (Bu konulara  Duraklama'nın nedenleri anlatılırken uzun uzadıya değinilmişti. bkz. https://tarihegitimi.blogspot.com/2019/04/klasik-osmanl-duzeninin-cokusu.html )

Duraklama dönemindeki isyanları iki başlık altında incelemek mümkündür: Başkent İsyanları ve Taşra İsyanları. Şu kaynağa da bkz. https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2019/01/selcukludan-osmanlya-halk-ayaklanmalar.html

01 Mayıs 2019

"Duraklama Dönemi" Uluslararası Olayları 1577-1700


SAVAŞLAR ve ANTLAŞMALAR


Harita; Merkeze bağlı eyaletleri, bağlı hükümet ve beylikleri (vassal)
ve buralarda 1683 öncesi (Kutsal İttifak öncesi) yaşanan toprak kayıplarını gösteriyor

a. Osmanlı - İran Savaşları ve Antlaşmaları
İran ile 1577 ile 1639 yılları arasında aralıklarla süren yıpratıcı bir savaş dönemi yaşanmıştır. Bu savaşların altında Kafkasya, Doğu Anadolu ve Irak üzerinde hakimiyet mücadelesi yatmaktadır. Din bu savaşların meşrulaştırılmasında bir araç olarak kullanılmıştır. İran Şiiliğin koruyucusu rolünü üstlenirken Osmanlı da Sünniliğin savunucusu olarak göstermiştir kendini.

1577-1590 Savaşları 
Osmanlının galibiyetiyle sonuçlanır. Gürcistan, Azerbaycan, Dağıstan Osmanlı hakimiyetine geçer. Osmanlı doğuda en geniş sınırlarına ulaşır (Ferhat Paşa Antlaşması 1590).

1603-1611 Savaşları

Savaş, İran’ın üstünlüğü ile sona erer. İran bir önceki savaşta kaybettiği yerleri geri alır. Bu sırada Osmanlı Avusturya ile de savaştığı için İran’a güçlü bir karşılık verememiştir (Nasuh Paşa Antlaşması 1611).  
1622-1639 Savaşları
Önce İran Doğu Anadolu’nun bir bölümünü ve Bağdat’ı işgal eder. Daha sonra IV. Murat iki sefer ile (Revan ve Bağdat Seferleri) buraları geri alır. İran’la yapılan anlaşma ile Osmanlı-İran sınırı büyük ölçüde bugünkü Türkiye-İran sınırı ile örtüşen bir biçimde çizilir (Kasr-ı Şirin Antlaşması 1639).

Altmış yıldan fazla süren bu uzun ve yıpratıcı savaşlar dönemi sonunda başlanılan noktaya geri dönülmüş, sonuçta her iki devlet de bir kazanç sağlayamamıştır.