Dilara Kahyaoğlu
2012
![]() |
Kleopatra'nın büstü. Berlin Müzesi |
Kleopatra (VII. Kleopatra, MÖ 69 - ö. 12 Ağustos
MÖ 30) Ptolemaios (Ptolemy) hanedanın
son üyesi son Mısır hükümdarıdır. Babalarının ölümü üzerine kardeşi ile
birlikte tahta çıktı. Kleopatra, kardeşi
XIII. Ptolemaios’un hem kardeşi
ham karısıdır. Tarihte, bu tür iç evlilikler [1] hanedanlar
veya soylu aileler arasında sıkça görülmüştür. Amaç ailenin saflığını korumak
olabileceği gibi doğrudan politik de olabilir. Örneğin firavunlar aile içi
prenseslerle evlenerek kan saflığını korumak istemişlerdir. Veya Ptolemaioslarda
görüldüğü gibi taht veya mülk üzerinde hak iddia edenlerin; birliği bozmaması,
ülkeyi veya mülkü parçalamaya kadar götürecek çatışmalara girmemesi için bulunmuş
politik bir çare olabilir.
Bilindiği üzere, Ptolemaios hanedanlığı Mısırlı
değildi onlar Yunan kültürü/Helenistik kültür içinde görülebilecek Makedonyalı
bir hanedandı. Mısır’a hükmettikleri yıllar boyunca Mısır kültürü ile kendi Helenistik
kültürlerini bağdaştırmaya çalıştılar. Serapis (Serapeum) tapınağında
geliştirilen kült bu amaçla icat edilmişti. Yunanca konuşmaya devam ettiler. Mısır
dilini öğrenen tek kişinin Kleopatra olduğu söylenir.
Kleopatra, baştan çıkarıcı,
hırslı ve entrikacı kadın tipinin (Femme Fatale) Antik Çağ’daki en meşhur
figürüdür. Yine de onun hakkında
yazılanların belki de çoğunun önyargıyla kaleme alınmış yazılar olduğunu
unutmamak gerekir. Kleopatra ile ilgili bilgiler Romalı tarihçi ve yazarlardan
bizlere kadar ulaşmıştır. Onların da anlaşılır nedenlerle (!) Kleopatra’yı çok
sevmedikleri açıktır.
Sezar’ın, Pompeius ile iç
savaş yürüttüğü sıralarda Kleopatra da kardeşleri ile taht mücadelesine girmiş
ve saraydan sürülmüştü. Sezar, Pompeius’u takip ederek Mısır’a geldiğinde saray
görevlileri, Pompeius’un başını ona sunarak bu beladan kurtulmaya çalıştılar.
Sezar, İskenderiye sarayında 21 yaşındaki Kleopatra ile tanıştı. Söylentiye
göre bir halı içinde saraya girebilmiş ve Sezar’ın karşısına bu yolla
çıkabilmişti. Kleopatra, Sezar’ı etkileyerek ondan kardeşlerine karşı destek
aldı, XIII. Ptolemaios öldürüldü, kız kardeşi yakalandı, kendisi de diğer
erkek kardeşi XIV. Ptolemaios ile evlenerek tahta çıktı.
Sezar ile
Kleopatra’nın birlikte olduklarını biliyoruz. Çünkü bir müddet sonra
Kleoptra’nın Sezar’dan bir oğlu olduğu ilan edildi. Kleopatra oğlunun ismini Kaisarion
(Caesarion - Kaisar-Kayzer-Sezar) koymuştu.
Birbirlerine gerçekten âşık
olup olmadıklarını bilmiyoruz. İki güçlü hükümdarın politik bir birliği olarak
da görülebilir bu ilişki… Yine de Sezar Roma’ya dönerken yanında Kleopatra ve
oğlunu da getirdi. Roma’da dört gün süren zafer alayı yapıldı. Bu alay
sırasında Kleopatra’nın kızkardeşi ve iç savaştaki düşmanı Arsinae de halka
teşhir edildi. Sezar Kleopatra’yı Tiber
nehri kıyısındaki villasına yerleştirdi. Venüs Genetrix Tapınağına altın
heykeli dikildi. Sezar’ın Kaisarion’u kendi çocuğu olarak resmen ilan ettiği
söylense de bazı kaynaklar bu çocuğun Sezar’dan olduğuna dair bir kesinlik
olmadığını belirtirler. Kleopatra’nın Roma’ya giriş sahnesi Kleopatra filminde
(1963) görkemli bir şekilde verilmiştir. Sezar’ın senatoda uğradığı suikast ve
ölümü üzerine Kleopatra’nın Roma’daki hayatı sona erdi, oğlunu da alıp tekrar
İskenderiye kentine geldi.
Sezar’ın ölümünden sonra Roma
karıştı. Octavianus, büyük amcası Jül Sezar tarafından evlat
edinilmiş ve Sezar'ın öldürülmesinin ardından onun varisi olmuştu. Sezar’ın
ölümünden sonra suikastçılara karşı savaş açan Marcus Antonius , Marcus Aemilius Lepidus ve Octavianus birlikte güç birliğine giderek "İkinci üçlü hükümdarlık" olarak
bilinen yönetimi oluşturdular.
![]() |
Marcus Antonius |
Marcus
Antonius (d. MÖ 83 - ö. MÖ 30) Sezar'ın Galya'daki ordusuna katılarak askerlik hayatına başlamıştı
ve Sezar’ın en yakınındaki kişilerden biriydi. Üçlü hükümdarlık döneminde Doğu
bölgelerinin yönetimini alarak Tarsus’a geldi burada Kleopatra ile buluştu.
İkisinin de politik hedefleri vardı, özellikle Kleopatra doğuda kaybettiği
toprakları geri almak istiyordu. Antonius da Partlara karşı yapacağı saldırı
(İran) için Kleopatra’ya güveniyordu. Antonius, karısı Fulvia’yı adeta unutarak
Kleopatra ile İskenderiye’de yaşamaya
başladı. Bağımsız bir hükümdar gibi davrandı.
MÖ 40’da Antonius, Roma’ya döndü,
karısı ölmüştü. Bunun üzerine Octavianus’un kızkardeşi Octavia ile politik bir
evlilik yaparak Octavianus ile uzlaştı ama Mısır’a döner dönmez Kleopatra ile
evlendi. Octavianus ve Octavia bunu kendilerine hakaret kabul ettiler ve Roma
yasalarına göre de bu evlilik meşru değildi.
***
Hirodes
(d. MÖ 74 – ö. MÖ 4 Kudüs), aynı
zamanda I.Hirodes veya Büyük Hirodes adıyla bilinen
ve Roma İmparatorluğu tarafından Yahudiye eyaletine
atanan Yahudi Kralı.MÖ 6’da Hirodes, Mesih'in doğuşunu haber veren Farisilere karşı savaştı. Kral Hirodes'ten Matta İncili'nde
"masumların katli" olarak bilinen bölümde çok kısa bahsedilir.
Yeni Ahit'e
göre; İsa'nın doğumundan kısa bir süre
sonra, doğudan gelen müneccimler, Hirodes'i "Yahudilerin kralı olmak için
doğmuş olanın" nerede olabileceğini sormak için ziyaret ettiler, çünkü
onun yıldızını doğuda görmüşlerdi ve ona saygılarını sunmak istiyorlardı.
Kendisi Yahudiye kralı olan Hirodes, hemen kendi saltanatını tehdit eden bu
bebeğe karşı teyakkuza geçti.
Toplanan rahipler ve
yazıcılar, Hirodes'e peygamberin sözünü ettiği "kutsal yağla meshedilmiş
olan" Mesih'in (Yunanca: ho
christos) Yahudiye'deki Beytüllahim'de doğduğunu söylediler. Bunun üzerine
Hirodes, çocuğu bulmasını sağlamaları için müneccimlere "gidin, ve çocuk
hakkında iyi araştırın; onu bulduğunuz zaman bana haber verin ki, ben de gelip
ona secde kılayım"(Matta 2:8) diyerek Beytüllahim'e gönderildi.
Müneccimler İsa'yı buldular,
ancak rüyalarında Hirodes'e bilgi vermemeleri için uyarılınca onun yanına
uğramadan memleketlerine döndüler. Yusuf da rüyasında Hirodes'in İsa'yı
öldürmek istediği hakkında uyarıldı, böylece Yusuf ve ailesi Mısır'a kaçabildi.
Hirodes, müneccimler tarafından aldatıldığını anladığında, Beytüllahim
çevresinde iki yaş ve altı tüm erkek çocukların öldürülmesini emretti. Yusuf ve
ailesi Hirodes ölene kadar Mısır'da kaldılar, sonra Hirodes'in oğlu
Archelaus'un oğlundan kaçmak için El Halil'deki Nasıra'ya
gittiler.
Bu anlatılanların tarihsel
doğruluğu, o dönemden başka bir belgenin böyle bir katliamdan bahsetmemesi
nedeniyle kuşkuludur. Her hâlükârda, Beytüllahim küçük bir taşra kasabasıydı ve
öldürülmüş olan çocukların sayısı 5 veya 6'dan fazla olamazdı. http://tr.wikipedia.org/wiki/Hirodes
***
![]() |
Antonius ve Kleoptara
için basılan paralar
|
Bu sıralarda Antonius, İran’a karşı
sefere çıkacaktı, Kleopatra’dan maddi destek istedi ama Kleopatra bunu
reddetti. İran seferi çok pahalıya patlasa ve önemli bir başarı elde edilemese
de Antonius için İskenderiye’ye dönüşünde görkemli bir tören düzenlendi (MÖ
34). Bu törende Antonius, Casairion’u Sezar’ın yasal varisi ve “Kralların
Kralı”, Kleopatra’yı da “Kralların Kraliçesi” ilan etti. Karısı Octavia’dan
boşandı. Bu sıralarda Octavianus, Vesta
Rahibeleri'nin kutsal mabedini basarak başrahipten Antonius’un gizli vasiyetini
zorla elde etti. Vasiyete göre Antonius, Romalıların fethettiği toprakları
oğullarının yönetimine bırakıyor, karısı ve kendisi için İskenderiye'de
öldükten sonra konulmaları için bir mezar planlıyordu.
İşte bu noktadan itibaren yıllardır
tek başına iktidara gelmek için savaş veren, her türlü yolu deneyerek Antonius’u
tasfiye etmeye çalışan Octavianus güç kazandı. Senatoyu kendi yanına çekti. Antonius
ve Kleopatra, Octavianus’un Sezar’ın yasal varisi oluşuna karşı açıkça
saldırıya geçerek bu fırsatı ona vermişlerdi. Senato, Kleopatra’ya karşı savaş
ilan etti. Antonius'un konsül yetkilerini
resmen feshetti (MÖ 31).
![]() |
Aktium Savaşının haritası |
Octavianus ile Aktium Savaşı'nı yapan
Antonius, büyük bir yenilgiye uğradı (MÖ 31). Savaş sırasında Kleopatra’nın
savaşı yarım bırakarak savaş meydanından ayrıldığı ve Antonius’u yalnız bıraktığı
iddia edilmiştir. Yine iddialara göre, yenilen Antonius, Kleopatra’nın gemisine
sığınır. Üç gün boyunca konuşmadıkları ama İskenderiye’ye dönene kadar
barıştıkları da söylenenler arasındadır.
![]() |
Octavianus |
Octavianus, peşlerini bırakmadı ve
İskenderiye’ye geldi. Kleopatra kendisi için yaptırdığı anıtmezara çekilerek
öldüğü haberinin Antonius’a ulaştırılmasını istedi. Bunu neden yaptığı çok anlaşılmıyor
ama yine bazı yazarlar, Antonius’tan kurtulmak ve bu sefer de Octavianus’a
yanaşmak için bu işi yaptı derler. Antonius bu haberi duyunca kılıcını göğsüne
saplar ve Kleopatra’nın yanında ölmek üzere anıtmezara taşınmasını ister. Ama
heyhat! Kleopatra yaşamaktadır ve Antonius orada, onun yanında ölür, ölmeden
önce Octavianus ile barış yapmasını telkin eder.
Octavianus ile karşılaşan Kleopatra,
onu etkilemeye çalıştı ama başarılı olmadı, derler. Octavianus’un niyetinin
kendini ve çocuklarını İskenderiye sokaklarında teşhir etmek olduğunu anlayınca
bu sefer gerçekten intihar eder, bir engerek yılanına kendini sokturur. Bu arada
son mektubu da Octavianus’a ulaşmıştır. Mektubunda Antonius ile birlikte
gömülmek istediğini dile getirir. Octavianus bu dileği yerine getirir, birlikte
gömülürler.
Ama annesi tarafından Kızıldeniz kıyısındaki
Berenike’ye kaçırılan Kaisarion’u Octavianus,
İskenderiye’ye getirttir ve öldürtür. Antonius ve Kleopatra’nın üç tane
çocukları olmuştur (Alexander Helios, Kleopatra Selene II ve Ptolemy Philadelphus). Octavianus onların hayatını bağışlar.
Bütün yazı boyunca ismi geçen
Octavianus kim? Jül Sezar’ın yeğeni ve yasal varisi olduğunu biliyoruz. Başka? Octavianus,
ilk Roma İmparatoru Augustus’tur. Büyük Roma İmparatorluğunu kuran veya daha
doğru bir ifadeyle Roma’nın “imparatorluk Çağı”nı başlatan kişidir.
İşte Kleopatra ve Mısır biterken;
Roma İmparatorluğu da bu sıralarda böyle doğmuştur.
Tarihçi Plutarkhos, Kleopatra’nın
sesinin “çok telli bir çalgıyı andırdığını”
söylemiştir. Elimizdeki sikkelerden anlayabildiğimiz kadarıyla keskin yüz
hatları ve uzun burnu ile belki de günümüz güzellik ölçütlerine uymamaktadır
(!). Ama yine Plutarkhos şunu da yazmış: “Platon
insanları kendi yanına çekmenin dört yolundan söz eder. O, binlercesini bilmektedir.”
Tarihçi, Dio Cassius ise; “dönemindeki en büyük iki Romalıyı büyüledi ve
üçüncüsü yüzünden kendini yok etti” demiştir.
Kleopatra ile ilgili bilgilerin
çoğunu tarihçi Plutarkhos, Josephus, Dio Cassius’tan öğreniyoruz. Vergilius’tan
başlayarak Romalı şairler de Kleopatra’yı olumsuz olarak yansıtmışlardır.
Edebiyat eserleri arasında Kleopatra ile ilgili en önemli yapıt şüphesiz
Shakespeare’in “Antonius ile Kleopatra” isimli oyunudur. Bernard Shaw, ise “Sezar
ile Kleoptara” isimli bir oyun yazarak külliyata katkıda bulunmuştur. Günümüz
popüler kitaplar yazarları da bu konuda yazmayı sürdürmektedir fakat
yazılanların ve çekilen dizi ve filmlerin hemen hepsi Kleopatra’nın gerçek
kişiliğini yansıtmaktan uzaktır. Bütün bu listenin yanında Shakespeare’in eseri
diğerlerinden apayrı yerde durmakta ve Shakespeare’in farkını bir kere daha
ortaya koymaktadır.
İskenderiye Şehri
![]() |
Canlandırma: Eski İskenderiye şehri
ve feneri |
Şehir MÖ 331 yılında Büyük İskender tarafından kurulmuştur. İskender’in baş mimarı Dinocrates projeyi geliştirdi. İskender, zengin Nil Vadisi ile Yunanistan arasında ticaretin rahatlıkla yapılabileceği Helenistik Mısır’a merkezlik yapabilecek bir yer hayal etmişti. Nitekim öyle de oldu. İskenderiye zaman içinde büyümüş bir ara Roma’dan sonra ikinci büyük şehir bile olmuştur.
İskenderiye bir zamanların en fazla Yunanlı halka sahip şehri olmakla birlikte, bir zamanların en büyük Yahudi cemaatini de barındırıyordu. Yahudilere ait özel bir mahalle vardı.
Şehir 646’da Arapların eline geçti. Araplar kara ulaşımını tercih ettikleri için Fustat’ı (kahire) merkez yapınca İskenderiye ikinci plana düştü. Pharos Adası’nı ana karaya bağlayan dalgakıranın olduğu bölüm zamanla doldu ve bir km genişliğinde bir kıstak meydana geldi. Şehir, 1517 yılında Osmanlıların eline geçti. Yıllar sonra canlanması Mısır Hıdivi Mehmet Ali Paşa zamanında olmuştur. Coğrafi Keşifler zamanında; Hindistan’a giden yeni yollar bulunduğundan ticari önemini kaybetmiş ama Süveyş Kanalı açıldıktan sonra Akdeniz’in en önemli liman kentlerinden biri olmuştur. Bu nedenle şehre çok sayıda Avrupalı tüccar ve spekülatör yerleşmişti. Bu zümre, hem Hindistan’a yapılan taşımacılıkta hem de pamuk ihracatında ayrıcalıklar elde etmişti. İngilizler, 1882’de; Mısır’ı Osmanlıların elinden alarak işgal etti. I. Dünya Savaşı’nda burası İngilizlerin (İtilaf Devletlerin) Doğu Akdeniz’deki üssü konumundaydı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra nihayet 1922’de bugünkü bağımsız Mısır devleti ortaya çıkabilmiştir. Şehir, en son II. Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından birçok kez bombalanmıştır.
![]() |
Günümüzde İskenderiye Şehri |
Defalarca
deprem ve başka doğal felaketler atlatan; savaş, yıkım ve katliam gören Antik
şehirden neredeyse hiçbir şey kalmamıştır. Kalanların da çoğu Roma dönemine
aittir.
[1]
Endogami: kardeş veya yakın akrabalarla evlenme
Yazar adı belirtilmeden, link verilmeden kullanılamaz, alıntılanamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder