Dilara Kahyaoğlu
2012
Alman Cumhuriyeti (Weimar Cumhuriyeti)
1919-1933
![]() |
Penguin Yayınları Haritası |
***
Sosyalist Enternasyonal: II. Enternasyonal olarak bilinir (1889-1916) hazırlıklarla geçen uzun yıllardan sonra sosyalist
partiler ve işçi
partileri tarafından uluslararası sosyalizm mücadelesini yürütmek amacıyla 1889`da kurulmuştur. Marks’ın döneminde kurulan (1866) ve 1876`da
dağılan Birinci
Enternasyonal`in görüşleri doğrultusunda, görece güçlü anarko-sendikalist hareket buraya kabul edilmemiş, 1916`ya kadar çalışmalarını sürdürmüştür. Dağılan İkinci
Enternasyonal`den sonra, 1919 Mart`ında Lenin ve Sovyetler
Birliği tarafından Üçüncü Enternasyonal kurulmuştur. http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0kinci_Enternasyonal
***
1917 yılına gelindiğinde Almanya için işler iyi gitmiyordu.
ABD, Almanya’ya karşı savaşa girmişti. Tam o sıralarda aslında işine çok
yarayacak bir gelişme oldu: Rusya’da devrim olmuş, Çarlık Rejimi yıkılmıştı
(Şubat Devrimi). Ama cephelerde işe yarayacak bu gelişme, Almanya’nın içerisini
karıştırdı. Rusya’daki gelişmelerden cesaret alan sol eğilimli akımlar
güçlendi. Artık savaşa karşı çıkışlar daha yüksek sesle ifade ediliyordu. Hatta merkez partisi lideri Erzberger bile
savaşa şiddetle karşı çıkıyordu.
Ruslarla imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması; Almanları Doğu Cephesinde
rahatlatmıştı. Bu antlaşma ile Ruslar 56
milyonluk bir nüfusu; demir üretiminin %79’unu; kömür üretiminin %89’unu
kaybetti. Savaşın sonucunu Batı’daki
zaferi kimin kazanacağı belirleyecekti.
Almanlar, 1918 Temmuzunda; imparatorun (II. Wilhelm) karşı
çıkmasına rağmen, Fransa’ya karşı saldırıya geçtiler. Saldırıyı başlatan
General Ludendorff’tu. İşte tam bu aralar Almanlar, Bulgaristan’ın çöktüğünü,
Avusturya Macaristan’ın da çökmek üzere olduğu haberini aldılar. Ludendorff
aceleyle ateşkes istedi, ABD Başkanı Wilson ile ilişkiye geçerek 14 İlkeden
yararlanabileceklerini umdular.
Almanlar, İtilaf devletleri gözünde Almanya’yı daha kabul
edilebilir kılmak, dolayısıyla daha anlayışlı bir antlaşma yapılmasını sağlamak
için meşruti monarşiye geçmenin gerekli olduğun inanmaya başlamışlardı. Bu
nedenle liberal olarak tanınan Baden Prensi Max’i 3 Ekim’de
şansölyeliğe(başbakan) getirdiler. Aynı gün askeri önderler, siyasi önderlere
savaşın kaybedildiğini bildirdi. Ludendorff 26 Ekim’de istifa etti.
![]() |
Alman-Fransız savaşı sonrasında Prusyalı askerler Brandenburg kapısında 1871 |
Sosyal Demokrat Philipp Scheidemann, Karl Liebknecht
önderliğindeki Spartakistlerin (Sovyet tarzı bir devrimi amaçlayan sosyalist
bir grup) bir sovyet cumhuriyeti ilan etmelerini engellemek için 9 Kasım’da bir
oldubitti yaparak cumhuriyeti ilan etti. Aslında bu sırada olanlar gerçekten de
trajikomikti. 9 Kasım’da halk Brandenburg kapısına (Berlin- Alman Parlamentosu
ve Başbakanlığının kapısı) doğru yürüye geçmişti. Genelkurmay şifreli bir
telgrafla, halkı yatıştırmak için; imparatorun tahtan çekilebileceğinin, söylenmesi
istemişti. Ama halka yapılan duyuru “imparator tahtan çekildi” şeklinde oldu. Gerçekte
imparator tam olarak böyle dememişti. İmparatorluğu bırakabileceğini
ama Prusya kralı olarak kalmaya devam edeceğini söylemişti. O sırada oraya gelen
Sosyal Demokrat partinin lideri Friedrich Ebert alelacele şansölye ilan edildi. Alman
Sosyal Demokratları bundan sonra ne yapacaklarını tartışmaya başladılar. Kimisi
Kayzer’in oğluna taç giydirip meşrutiyete geçmeyi savunurken, kimisi de
cumhuriyetin ilanını istiyor, bu arada halk da kapının önünde giderek artan
sayıda toplanmaya devam ediyordu. Tam bu noktada Sosyal demokratlardan Philipp
Scheidemann, pencereye çıkarak cumhuriyet ilan
edildiğini açıklayıverdi. İşte II. Wilhelm’in tahtını kaybetmesi, Alman
İmparatorluğu’nun sonu ve Almanya’da cumhuriyetin ilanı böyle oldu…
![]() |
Rosa Luksemburg konuşma yaparken… |
F.
Ebert, Hindenburg ile ordunun başında kalması ve devrime karşı durması
konusunda anlaştı. Ardından kurucu meclis çalışmaları başlatıldı. Buna karşı
çıkan Spartakistler önderliğinde sol gruplarla hükümet güçleri arasında Berlin
sokaklarında çatışmalar başladı. Liderleri Karl Liebknecht ile Rosa Luksemburg
başta olmak üzere çok sayıda kişi Freikorps’lar
tarafından öldürüldü.
Yeni ulusal meclis 6 Şubat 1919’da Weimar kentinde toplandı.
Weimar Cumhuriyeti adı bu nedenle yakıştırılmıştır. F. Ebert cumhurbaşkanı
seçildi. Philipp Scheidemann da şansölye seçilerek, sosyal demokratların ve
öteki partilerin desteklediği bir hükümet kurdu. Yeni anayasa ile federal yapı
korunmuş ama merkezi hükümet daha güçlendirilmişti.
Yeni Alman Cumhuriyeti, demokratikti ama sosyalist değildi.
Karteller ve büyük ortaklıklar, sanayiye egemendi; tarım alanında büyük mülk
sahipleri vardı. Bu şartlar altında işçiler sol muhalefeti arttırarak sürdürdü.
Bu durumdan hem sosyal demokratalar hem de cumhuriyetçiler zarar gördü. Ekonomik iktidar otoriter yönetim biçimlerini
yeğleyenlerin elindeydi.
Bu aralar imzalanan Versay Antlaşması gündeme bomba gibi
düştü. Antlaşmaya siyasi partilerin tümü karşı çıktı. Almanya, antlaşmayı imzalamak
istemedi ama işgal edilme tehdidi ile karşılaşınca imzalamak zorunda kaldı.
Küçük düşürücü bu antlaşmayı imzalayan cumhuriyet rejimi ciddi bir biçimde
itibar kaybetti. Alman ordusunun savaşı kaybetmediği, Almanya’nın oyuna getirilerek
ateşkes imzalattırıldığı, Alman ordusunun; cumhuriyetçiler, sosyalistler ve Yahudiler
tarafından arkadan vurulduğu efsanesi bu dönemde yaratıldı ve giderek artan bir
biçimde benimsendi, özellikle Hitler’in bir numaralı propaganda malzemesi oldu.
![]() |
Versay Antlaşmasını protesto
gösterileri ve Reichstag
|
1920-21 de iki işçi ayaklanması oldu. Ama gerçekte Sol
tehlike giderek azalıyordu. Bunun nedeni üzerlerindeki baskı ve kendi
aralarındaki bölünmelerdi. Cumhuriyete yönelik en büyük tehlike artık gittikçe
güçlenen sağdan geliyordu. Sağcı militer Wolfgang Kapp’ın, Freikorps
birliklerinden destek alarak gerçekleştirmeye çalıştığı, Mart 1920’deki askeri
darbe girişimini; işçiler ve sendikalar önledi. Alman Parlamentosu Reichstag’ta
milliyetçiler sürekli olarak cumhuriyetçilere saldırıyordu. Alman Irkçı Özgürlük Partisi ve Adolf Hitlerin
Münih’teki Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi için bunlar yeterli değildi.
Yahudi düşmanlığı, antikomünizm ve saldırgan, ırkçı milliyetçiliğin
birleştirdiği bu partileri destekleyen, cumhuriyeti yıkmaya çalışan paramiliter örgütler çığ gibi
büyüyordu. İşte bu silahlı çeteler (I. Dünya Savaşından sonra Almanya Weimar Cumhuriyeti'nde özellikle komünistlere
karşı devlet eliyle örgütlenen düzensiz silahlı birliklere Freikorps denilmiştir.) NAZİ
ideolojisinin yeşerdiği bereketli topraklar oldu. İşin diğer yanı da bütün
bunların hükümetin gözü önünde cereyan etmesi ama onlara karşı önleyici tedbir
veya yaptırımın neredeyse
hiç olmamasıdır.
![]() |
İkinci Dünya Savaşı sonrası
Reichstag
|
Almanya
Versay’ın dayattığı tazminat yükünden kurutulmaya çalışıyordu. Bu sıralar SSCB
ile bu amaçla bir dostluk antlaşması imzaladı her iki taraf da karşılıklı
olarak tazminatlardan vazgeçtiler ve karşılıklı ticaret anlaşması imzaladılar.
Hükümet bütçe açığını kapamak ve tazminatı ödemek için karşılıksız para basmaya
başlayınca işler çığırından çıktı. Almanya hiperenflasyon
denilen durumla karşı karşıya kalmıştı. 1922 yılında 1 ABD doları 162 mark iken
aynı yıl içinde 1 dolar 7 000 marka yükseldi. Ödemeler zamanında yapılmadığı
için Fransa, Ocak 1923’de Ruhr havzasını işgal etti. Buradaki fabrikalarda
çalışan Almanlar pasif direniş başlatınca işgal Ren bölgesine doğru
genişletildi. Bu bölge Almanya’dan kopartılarak ekonomik ambargo uygulandı.
1921 Plebisitinde Almanya Yukarı Silezya bölgesini kaybetti; böylece kömür
madeni ve sanayi açısında zengin bir bölgesini daha kaybetmiş oldu. Bütün bunla
gerçek bir felaketti. 1 Temmuz 1923’te 160.000 Mark olan 1 ABD doları, 20 Kasım
1923’de 4 200 000 000 000 Mark’a yükselmişti.
Komünistler 1923’te Hamburg’da ayaklandı. Bavyera yerel
hükümeti de federal hükümete karşı sert tavır almıştı. Bunu fırsat bilen Hitler,
Münih’te Birahane Darbesi ismi ile anılan girişimi gerçekleştirdi. Ama Bavyera
Hükümeti bu hareketi bastırdı. Hitler hapse girdi. İşte “kavgam” adını verdiği
kitabını oldukça rahat geçen (!) bu hapis sürecinde yazmıştır.
1920’lerin
ortalarından itibaren istikrar çabaları olumlu sonuçlar vermeye başlamıştı.
1928 seçimlerinden sonra sosyal demokrat Herman Müller şansölye oldu. Bu arada
yeni para birimi Reichsmark’ı piyasaya çıkardılar.
Yabancı yatırımcılar yavaş yavaş gelmeye başlamış, işgal kuvvetlerinin 1930’dan
itibaren çekileceği konusunda anlaşma sağlanmıştı. 1929 yılında tazminatın 59
yıl içinde taksitlerle ödenmesi şeklinde yeni bir düzenleme yapılması da hükümeti
rahatlattı ama Nazi partisi buna şiddetle karşı çıktı. Nazilerin yerel
mücadeleden, ulusal mücadeleye ilk çıktıkları an bu andır ve artık ulusal
olarak da tanınmaya başlamışlardı.
AMA… İşler iyi giderken her şeyi sil baştan süpüren büyük
olay gerçekleşti: 1929 EKONOMİK
BUNALIMI…
![]() |
Hindenburg ve Hitler |
Bunalım kendini en fazla Almanya’da
gösterdi. Almanya kredilerle ayakta duruyordu ve kriz başlayınca krediler geri
çekildi. Halk artık sağ ve soldaki “aşırı” partilere yönelmeye başlamıştı.
Müller kabinesi düştü. Ülke Hindenburg’un desteği ve olağanüstü kararnamelerle
yönetilmeye başlanmıştı. 1931 de büyük bir banka iflas etti. İşsizlik 6 milyon
rakamına dayandı. 1932 cumhurbaşkanlığı seçimi işte bu şartlarda yapıldı.
Hitler de cumhurbaşkanı adaylarından biriydi ama seçimi Hindenburg kazandı.
Cumhurbaşkanlığını kaybeden Hitler, şansölye olmak istiyordu. Prusya’da Naziler
seçimler sonucu birinci parti durumuna gelmişlerdi. Yine 1932’de Reichstag ‘da Naziler 230 sandalyeye kavuştular. Parlamentonun Naziler tarafından işlemez hale
getirildiği şartlarda Hitler mecburen şansölyeliğe getirildi. Bu şekilde onu
tatmin edeceklerini ve Nazileri dizginleyeceklerini düşünüyorlardı.
İşte 1933 yılında Hitler’in iktidara gelişi böyle olmuştur.
Artık ölene kadar iktidardaydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder