05 Ocak 2016

Weimar Cumhuriyeti

Dilara Kahyaoğlu
2012

Alman Cumhuriyeti (Weimar Cumhuriyeti) 1919-1933

Penguin Yayınları Haritası
Sosyalist partilerin üye olduğu Sosyalist Enternasyonal, Almanya savaşa girene kadar savaşın karşısında olduklarının propagandasını yapmışlardı. Savaş emperyalist bir savaştı ve eğer Almanya savaşa girerse “genel grev” ilan edeceklerdi. Ama savaş gelip çatınca, çoğunluğu bu sözlerini tutmadı. Hükümeti destekledikleri gibi, “partiler arası barış” ilan eden diğer partilere de katılanlar oldu. Böylelikle Sosyalist Enternasyonalin kararına uyulmamış oluyordu bu da Enternasyonal’in çöküşü anlamına geliyordu.
***
Sosyalist Enternasyonal: II. Enternasyonal olarak bilinir (1889-1916) hazırlıklarla geçen uzun yıllardan sonra sosyalist partiler ve işçi partileri tarafından uluslararası sosyalizm mücadelesini yürütmek amacıyla 1889`da kurulmuştur. Marks’ın döneminde kurulan (1866) ve 1876`da dağılan Birinci Enternasyonal`in görüşleri doğrultusunda, görece güçlü anarko-sendikalist hareket buraya kabul edilmemiş, 1916`ya kadar çalışmalarını sürdürmüştür. Dağılan İkinci Enternasyonal`den sonra, 1919 Mart`ında Lenin ve Sovyetler Birliği tarafından Üçüncü Enternasyonal kurulmuştur.  http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0kinci_Enternasyonal
***
1917 yılına gelindiğinde Almanya için işler iyi gitmiyordu. ABD, Almanya’ya karşı savaşa girmişti. Tam o sıralarda aslında işine çok yarayacak bir gelişme oldu: Rusya’da devrim olmuş, Çarlık Rejimi yıkılmıştı (Şubat Devrimi). Ama cephelerde işe yarayacak bu gelişme, Almanya’nın içerisini karıştırdı. Rusya’daki gelişmelerden cesaret alan sol eğilimli akımlar güçlendi. Artık savaşa karşı çıkışlar daha yüksek sesle ifade ediliyordu.  Hatta merkez partisi lideri Erzberger bile savaşa şiddetle karşı çıkıyordu.

Ruslarla imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması; Almanları Doğu Cephesinde rahatlatmıştı.  Bu antlaşma ile Ruslar 56 milyonluk bir nüfusu; demir üretiminin %79’unu; kömür üretiminin %89’unu kaybetti.  Savaşın sonucunu Batı’daki zaferi kimin kazanacağı belirleyecekti.
Almanlar, 1918 Temmuzunda; imparatorun (II. Wilhelm) karşı çıkmasına rağmen, Fransa’ya karşı saldırıya geçtiler. Saldırıyı başlatan General Ludendorff’tu. İşte tam bu aralar Almanlar, Bulgaristan’ın çöktüğünü, Avusturya Macaristan’ın da çökmek üzere olduğu haberini aldılar. Ludendorff aceleyle ateşkes istedi, ABD Başkanı Wilson ile ilişkiye geçerek 14 İlkeden yararlanabileceklerini umdular.

Almanlar, İtilaf devletleri gözünde Almanya’yı daha kabul edilebilir kılmak, dolayısıyla daha anlayışlı bir antlaşma yapılmasını sağlamak için meşruti monarşiye geçmenin gerekli olduğun inanmaya başlamışlardı. Bu nedenle liberal olarak tanınan Baden Prensi Max’i 3 Ekim’de şansölyeliğe(başbakan) getirdiler. Aynı gün askeri önderler, siyasi önderlere savaşın kaybedildiğini bildirdi. Ludendorff 26 Ekim’de istifa etti.

Alman-Fransız savaşı sonrasında Prusyalı askerler Brandenburg kapısında 1871
Sosyal Demokrat Philipp Scheidemann, Karl Liebknecht önderliğindeki Spartakistlerin (Sovyet tarzı bir devrimi amaçlayan sosyalist bir grup) bir sovyet cumhuriyeti ilan etmelerini engellemek için 9 Kasım’da bir oldubitti yaparak cumhuriyeti ilan etti. Aslında bu sırada olanlar gerçekten de trajikomikti. 9 Kasım’da halk Brandenburg kapısına (Berlin- Alman Parlamentosu ve Başbakanlığının kapısı) doğru yürüye geçmişti. Genelkurmay şifreli bir telgrafla, halkı yatıştırmak için; imparatorun tahtan çekilebileceğinin, söylenmesi istemişti. Ama halka yapılan duyuru “imparator tahtan çekildi” şeklinde oldu. Gerçekte imparator tam olarak böyle dememişti. İmparatorluğu bırakabileceğini ama Prusya kralı olarak kalmaya devam edeceğini söylemişti. O sırada oraya gelen Sosyal Demokrat partinin lideri Friedrich Ebert alelacele şansölye ilan edildi. Alman Sosyal Demokratları bundan sonra ne yapacaklarını tartışmaya başladılar. Kimisi Kayzer’in oğluna taç giydirip meşrutiyete geçmeyi savunurken, kimisi de cumhuriyetin ilanını istiyor, bu arada halk da kapının önünde giderek artan sayıda toplanmaya devam ediyordu. Tam bu noktada Sosyal demokratlardan Philipp Scheidemann, pencereye çıkarak cumhuriyet ilan edildiğini açıklayıverdi. İşte II. Wilhelm’in tahtını kaybetmesi, Alman İmparatorluğu’nun sonu ve Almanya’da cumhuriyetin ilanı böyle oldu…

Rosa Luksemburg konuşma yaparken…
F. Ebert, Hindenburg ile ordunun başında kalması ve devrime karşı durması konusunda anlaştı. Ardından kurucu meclis çalışmaları başlatıldı. Buna karşı çıkan Spartakistler önderliğinde sol gruplarla hükümet güçleri arasında Berlin sokaklarında çatışmalar başladı. Liderleri Karl Liebknecht ile Rosa Luksemburg başta olmak üzere çok sayıda kişi Freikorps’lar tarafından öldürüldü.

Yeni ulusal meclis 6 Şubat 1919’da Weimar kentinde toplandı. Weimar Cumhuriyeti adı bu nedenle yakıştırılmıştır. F. Ebert cumhurbaşkanı seçildi. Philipp Scheidemann da şansölye seçilerek, sosyal demokratların ve öteki partilerin desteklediği bir hükümet kurdu. Yeni anayasa ile federal yapı korunmuş ama merkezi hükümet daha güçlendirilmişti.

Yeni Alman Cumhuriyeti, demokratikti ama sosyalist değildi. Karteller ve büyük ortaklıklar, sanayiye egemendi; tarım alanında büyük mülk sahipleri vardı. Bu şartlar altında işçiler sol muhalefeti arttırarak sürdürdü. Bu durumdan hem sosyal demokratalar hem de cumhuriyetçiler zarar gördü.  Ekonomik iktidar otoriter yönetim biçimlerini yeğleyenlerin elindeydi.
Bu aralar imzalanan Versay Antlaşması gündeme bomba gibi düştü. Antlaşmaya siyasi partilerin tümü karşı çıktı. Almanya, antlaşmayı imzalamak istemedi ama işgal edilme tehdidi ile karşılaşınca imzalamak zorunda kaldı. Küçük düşürücü bu antlaşmayı imzalayan cumhuriyet rejimi ciddi bir biçimde itibar kaybetti. Alman ordusunun savaşı kaybetmediği, Almanya’nın oyuna getirilerek ateşkes imzalattırıldığı, Alman ordusunun; cumhuriyetçiler, sosyalistler ve Yahudiler tarafından arkadan vurulduğu efsanesi bu dönemde yaratıldı ve giderek artan bir biçimde benimsendi, özellikle Hitler’in bir numaralı propaganda malzemesi oldu.

Versay Antlaşmasını protesto gösterileri ve Reichstag
1920-21 de iki işçi ayaklanması oldu. Ama gerçekte Sol tehlike giderek azalıyordu. Bunun nedeni üzerlerindeki baskı ve kendi aralarındaki bölünmelerdi. Cumhuriyete yönelik en büyük tehlike artık gittikçe güçlenen sağdan geliyordu. Sağcı militer Wolfgang Kapp’ın, Freikorps birliklerinden destek alarak gerçekleştirmeye çalıştığı, Mart 1920’deki askeri darbe girişimini; işçiler ve sendikalar önledi. Alman Parlamentosu Reichstag’ta milliyetçiler sürekli olarak cumhuriyetçilere saldırıyordu. Alman Irkçı Özgürlük Partisi ve Adolf Hitlerin Münih’teki Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi için bunlar yeterli değildi. Yahudi düşmanlığı, antikomünizm ve saldırgan, ırkçı milliyetçiliğin birleştirdiği bu partileri destekleyen, cumhuriyeti yıkmaya çalışan paramiliter örgütler çığ gibi büyüyordu.  İşte bu silahlı çeteler (I. Dünya Savaşından sonra Almanya Weimar Cumhuriyeti'nde özellikle komünistlere karşı devlet eliyle örgütlenen düzensiz silahlı birliklere Freikorps denilmiştir.)  NAZİ ideolojisinin yeşerdiği bereketli topraklar oldu. İşin diğer yanı da bütün bunların hükümetin gözü önünde cereyan etmesi ama onlara karşı önleyici tedbir veya yaptırımın neredeyse hiç olmamasıdır.

İkinci Dünya Savaşı sonrası Reichstag
Almanya Versay’ın dayattığı tazminat yükünden kurutulmaya çalışıyordu. Bu sıralar SSCB ile bu amaçla bir dostluk antlaşması imzaladı her iki taraf da karşılıklı olarak tazminatlardan vazgeçtiler ve karşılıklı ticaret anlaşması imzaladılar. Hükümet bütçe açığını kapamak ve tazminatı ödemek için karşılıksız para basmaya başlayınca işler çığırından çıktı. Almanya hiperenflasyon denilen durumla karşı karşıya kalmıştı. 1922 yılında 1 ABD doları 162 mark iken aynı yıl içinde 1 dolar 7 000 marka yükseldi. Ödemeler zamanında yapılmadığı için Fransa, Ocak 1923’de Ruhr havzasını işgal etti. Buradaki fabrikalarda çalışan Almanlar pasif direniş başlatınca işgal Ren bölgesine doğru genişletildi. Bu bölge Almanya’dan kopartılarak ekonomik ambargo uygulandı. 1921 Plebisitinde Almanya Yukarı Silezya bölgesini kaybetti; böylece kömür madeni ve sanayi açısında zengin bir bölgesini daha kaybetmiş oldu. Bütün bunla gerçek bir felaketti. 1 Temmuz 1923’te 160.000 Mark olan 1 ABD doları, 20 Kasım 1923’de 4 200 000 000 000 Mark’a yükselmişti.

Komünistler 1923’te Hamburg’da ayaklandı. Bavyera yerel hükümeti de federal hükümete karşı sert tavır almıştı. Bunu fırsat bilen Hitler, Münih’te Birahane Darbesi ismi ile anılan girişimi gerçekleştirdi. Ama Bavyera Hükümeti bu hareketi bastırdı. Hitler hapse girdi. İşte “kavgam” adını verdiği kitabını oldukça rahat geçen (!) bu hapis sürecinde yazmıştır.

1920’lerin ortalarından itibaren istikrar çabaları olumlu sonuçlar vermeye başlamıştı. 1928 seçimlerinden sonra sosyal demokrat Herman Müller şansölye oldu. Bu arada yeni para birimi  Reichsmark’ı piyasaya çıkardılar. Yabancı yatırımcılar yavaş yavaş gelmeye başlamış, işgal kuvvetlerinin 1930’dan itibaren çekileceği konusunda anlaşma sağlanmıştı. 1929 yılında tazminatın 59 yıl içinde taksitlerle ödenmesi şeklinde yeni bir düzenleme yapılması da hükümeti rahatlattı ama Nazi partisi buna şiddetle karşı çıktı. Nazilerin yerel mücadeleden, ulusal mücadeleye ilk çıktıkları an bu andır ve artık ulusal olarak da tanınmaya başlamışlardı.

AMA… İşler iyi giderken her şeyi sil baştan süpüren büyük olay gerçekleşti: 1929 EKONOMİK BUNALIMI…

Hindenburg ve Hitler
Bunalım kendini en fazla Almanya’da gösterdi. Almanya kredilerle ayakta duruyordu ve kriz başlayınca krediler geri çekildi. Halk artık sağ ve soldaki “aşırı” partilere yönelmeye başlamıştı. Müller kabinesi düştü. Ülke Hindenburg’un desteği ve olağanüstü kararnamelerle yönetilmeye başlanmıştı. 1931 de büyük bir banka iflas etti. İşsizlik 6 milyon rakamına dayandı. 1932 cumhurbaşkanlığı seçimi işte bu şartlarda yapıldı. Hitler de cumhurbaşkanı adaylarından biriydi ama seçimi Hindenburg kazandı. Cumhurbaşkanlığını kaybeden Hitler, şansölye olmak istiyordu. Prusya’da Naziler seçimler sonucu birinci parti durumuna gelmişlerdi.  Yine 1932’de Reichstag ‘da Naziler 230 sandalyeye kavuştular.  Parlamentonun Naziler tarafından işlemez hale getirildiği şartlarda Hitler mecburen şansölyeliğe getirildi. Bu şekilde onu tatmin edeceklerini ve Nazileri dizginleyeceklerini düşünüyorlardı.

İşte 1933 yılında Hitler’in iktidara gelişi böyle olmuştur. Artık ölene kadar iktidardaydı.


  Yazar adı belirtilmeden, link verilmeden kullanılamaz, alıntılanamaz.      

Hiç yorum yok: