09 Ocak 2016

Mussolini ve Faşizm


Dilara Kahyaoğlu

2000-2011

Giuseppe Garibaldi (d. 4 Temmuz 1807 – ö. 2 Haziran 1882) İtalya Devleti'nin kurulmasına öncülük etmiştir. İtalyanlar tarafından İtalya'nın en büyük kahramanı ve yurtseverlerinden biri olarak kabul edilir. Kişisel olarak pek çok askeri mücadeleyi yönetti ve birleşik İtalya düzenini getirdi. İki Dünyanın Şövalyesi yapıldı.
1860’larda resmen siyasi birliğini kuran İtalya bir taraftan toplumun birliğini sağlamaya, İtalyan ulusunu yaratmaya çalışırken bir taraftan da uluslararası planda Avrupa devletleri ile ekonomik ve siyasi açıdan rekabet etmek durumundaydı. Sanayileşmede geç kalmıştı, önemli siyasi ve ekonomik sorunları vardı, özellikle yoksul “Güney İtalya” ile zengin “Kuzey İtalya” arasındaki fark çok çarpıcıydı ve sorunların çözümü önündeki engellerden biri de buydu. 


Böyle karışık bir ortamda ilk gelişen siyasi akım anarşizm olmuştur. Özellikle İtalyan anarşistler, göçmen özellikleri ile diğer anarşistlerden farklıydılar, Avrupa’nın birçok yerinde eylem yapıyorlardı. 19. yüzyılın sonunda Avrupa; İtalyan anarşistlerin öldürme eylemleri ile çalkalanıyordu. Fransa Cumhurbaşkanı Sadi Carnot (1894), İspanya Başbakanı Antonio Canovas (1897),  Avusturya imparatoriçesi Elizabeth (1898),  İtalya Kralı Umberto (1900) da öldürülenler arasındaydı.
Bilgi Penceresi
Anarşizm, (Antik Yunanca'da an "-sız, olumsuzluk eki" ve archos "yönetici" sözcüklerinden türetilmiştir, yöneticisiz anlamına gelir) toplumsal otoritenin, tahakkümün, erkin ve hiyerarşinin tüm biçimlerini bertaraf etmeyi savunan çeşitli politik felsefeleri ve toplumsal hareketleri tanımlayan sosyal bir terimdir. Anarşizm, her koşulda her türlü otoriteyi reddetmektir.
Bu hareketler genellikle, merkezi politik yapılar, üretim araçlarının özel mülkiyeti ve ekonomik kurumlar yerine toplumsal ilişkilere dayanan gönüllü etkileşim ve özyönetimi savunur, özgürlük ve otonomi ile karakterize edilen bir toplumu arzular. Bu felsefeler, anarşi terimiyle özgür bireylerin gönüllü etkileşimine dayanan bir toplumu, bireylerin ve toplulukların alınan kararlardan etkilendikleri ölçüde söz sahibi olması düşüncesini ifade eder.   
***

İtalya’da sanayi ve özellikle otomobil sanayinin hızla büyüdüğü bu ortamda bir taraftan işçi sınıfı gelişirken ve örgütlenirken diğer taraftan da İtalyan Devleti’nin sömürgecilik eğilimleri de gelişiyordu. Bu durumun bir sonucu olarak, Afrika’da sömürgecilik hareketlerine başladılar. Sömürgeciliği hem İtalya’nın gerçek siyasi birliğini kurmak için yeni bir yol hem de ekonomik olarak güçlenmek, içerideki sorunların üstesinden gelmek için çare olarak görüyorlardı.

İtalyan işçi sınıfı üzerinde, sendikalardan daha çok  “CAMERA”  denilen işçi odaları daha etkiliydi. Bunlar her zaman için sendikalardan daha önemli olmuşlardır. Bu yüzden İtalya’daki siyasi güçlerin hedefi buraları ele geçirmek ya da etkisiz hale getirmek olmuştur.
Böyle bir ortamda sosyalistler de örgütlenmişlerdi. 1895’de “İşçi Partisi” meclise 12 milletvekili sokmuştu. 1900 yılında kralın anarşist Bresci tarafından öldürülmesi kamuoyunda başlayan sola yönelişe darbe indirdi ise de yine de 1900 seçimlerinde sosyalistler 33 milletvekili ile meclise girerek kitle partisi olduklarını gösterdiler. 1904 yılında Sardinya işçilerinin katledilmesi üzerine İtalya tarihinin ilk genel grevi patlak verdi. İşçiler hızla örgütlenip ve İtalyan tarihinde önemli bir rol oynarlarken, sol içinde de önemli mücadeleler sürüyordu.

Bu ortamda çıkan Libya savaşı (1911- Trablusgarp Savaşı)   işçi ve köylülerin savaşa karşı ayaklanmasına yol açtı.

İtalya, hala özünde köylü toplumuydu özelikle 1908’den itibaren büyük bir ekonomik bunalım başlamıştı.  Okuma yazma bilmeyenlerin oranı kuzeyde örneğin: Piyomente’de % 11 iken bu rakam Güney İtalya’da % 90’a kadar varıyordu. Yurt dışına göç, özellikle güneyden devam ediyordu ve 1913’de 873 bin kişi yurt dışına gitmişti.

Libya Savaşına karşı çıkan sosyalistler arasında sendikalist gazetelere yazı veren Forlili İlkokulu öğretmeni Benito Mussolini de vardı. Bu olaylar Türk basınında saygıdeğer birer girişim olarak nitelendi, “İkdam”, “Tanin” gibi gazetelerde,  sosyalistlere teşekkür yazıları yazıldı. Sosyalist parti içinde hızla yükselen Mussolini, “Avanti” (İleri) gazetesinin yöneticiliğine getirildi.

Sol gelenekli bir ailenin oğlu olan Benito Mussolini 1883’de doğmuştu. Libya savaşına karşı giriştiği eylemeler O’nu sosyalist partinin şahinler kanadının lideri yapmıştı. Bu arada Emperyalist amaçla hareket eden ve gizli antlaşmalar imzalayan İtalya, savaşa Fransa ve İngiltere’nin yanında katılınca sol çevrelerde tartışma başladı ve aralarındaki bağlar kopma sürecine girdi.

1914’de Mussolini, Avanti’de “Kahrolsun Savaş ne bir adam, ne bir kuruş” derken bir yıl sonra savaştan yana tavır aldı.
 Savaş, İtalya’da çelişkileri büyük ölçüde arttırdı. 21 ağustos 1917’e savaşa karşı ayaklanan Torino halkından 50’si öldürüldü, 800 anarşist ve sosyalist tutuklandı, 200 kişi zorla cepheye gönderildi.
24 Ekim- 4 Kasım arasında ise İtalya, savaştaki en büyük yenilgisini aldı.

Savaşı izleyen yıllarda bütün Avrupa; iktisadi, politik ve diplomatik buhranın içine sürüklendi. Kuşkusuz iktisadi buhranın en ağır yaşandığı ülke, toprakları işgal altında olan Almanya idi. Ama kazanan ülkeler arasında en az gelişmişi olan İtalya’nın durumu neredeyse Almanya’nınkine yakındı.   Ayrıca İtalya’nın birliğini çok geç kurmuş olması,  yerel rekabetlerinin anısının çok taze olması,  feodal ilişkileri hala koruyan Güney ile sanayileşmiş Kuzey arasındaki çıkar çatışması; İtalya’nın toplumsal dokusunun iyice seyrelmesine yol açıyordu.

Bu karışıklıklarda bölünen sosyalist partinin ardından 1920’de artan enflasyon; yeni grev dalgalarına yol açtı. Genel grev, en son 1922 yılında yapılabildi. Bu faşizme karşı son örgütlü direnişti.

Mussolini ve O’na bağlı faşistler, 27 Ekim 1922 günü ünlü yürüyüşlerine başladılar. Resmi binaları işgal ederek Roma üzerine yürüdüler. Kral, 30 Ekim günü hükümeti kurma görevini Mussolini’ye verdi. Yürüyüş ve güç gösterisi çok kısa sürede başarıya ulaşmıştı.
  
Ulusal faşist Partisinin 2,5 milyon üyesi vardı. Her kademeden memurlar, öğretmenler ve yüksek düzeydeki görevliler, subaylar; fiilen parti üyesi olmak zorundaydı. Resmi sendikalar da işyerlerinde işçileri örgütlemişti. Bu ve buna benzer kurumlar insanları boş zamanlarında bile yalnız bırakmıyorlar; tatil, spor ve kültürel faaliyetleri düzenliyorlardı. Burada asıl amaç insanı biçimlendirmekti, özellikle faşist ruha göre biçimlendirilecek olan gençlik üzerinde yoğun çabalar vardı. Çocuklar 4 yaşında “yavrukurt” oluyor, 8 yaşında “Balilla” (Antik Roma’da bir çocuk kahramanın adı) veya “Piccole İtaliane” (küçük İtalyanlar) örgütüne geçiyorlardı. 14 yaşında Avanguardisti veya Giovani İtaliane, 18’inde ise Faşist Gençlik örgütüne alınıyorlardı. Öğrencileri içine alan başka gençlik örgütleri de vardı.  Bu şekilde örgütlenmiş gençlerin sayısı 1939’da 8 milyonu buluyordu.

II. Dünya savaşından önce 1936 yılında İtalya, Habeşistan’ı ilhak etti. İspanyadaki faşist generallere yardım etti, peş peşe önemli yenilgiler alan İtalya,  Almanya’nın Avusturya’yı ilhakına ses çıkaramadı, Milletler Cemiyeti’nden ayrıldı, Çekoslovakya’nın parçalanmasını destekledi, Antikomintern Paktı’na üye oldu. Mussolini, 1940’da, yakın çevresinin itirazlarına rağmen Almanya yanında II. Dünya savaşına katıldı. Ama savaş İtalya için peş peşe alınmış yenilgiler ile sonuçlandı. Bu başarısızlıkların ardından 1943 yılında rejim çöktü. Garda Gölü üzerinde Almanların yardımı ile Mussolini yapay bir devlet kurdu.” “Salo Cumhuriyeti” adı verilen bu devlet Nisan 1945’e kadar sürdü. İtalyan direnişçilerinin, Mussolini’yi sevgilisiyle birlikte idam etmeleri döneme damgasını vuran son trajik olaydı. 45 000 ÖLÜ, 20 000 yaralı veren İtalyan direniş örgütü, II. Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkmış birçok ulusal direniş örgütlerinin en önemlilerinden biri olarak görülür.

Faşizmin “ İNAN, İTAAT ET, SAVAŞ”  çağrısı 1930’lar Türkiye’sinde de benzer çağrılara ilham kaynağı olmuştur. “ ÖĞÜN, ÇALIŞ, GÜVEN”  sloganları,   faşist üslupla gerçekleştirilmiş anıtsal heykellerin kaidelerine kazınmıştı. Avrupa’nın faşist olmayan öteki ülkelerinde de faşist hareketler iktidara gelmeseler bile İtalyan ve Alman modellerine göre yapılanmalar kurmaya girişmişlerdi. İngiliz Faşistler Birliği 1932’de kurulmuş gamalı haç amblemini Almanlardan,  ilkelerini İtalyanlardan almışlardı. Ancak hiç bir zaman bir kitle hareketi haline gelemediler. Naziler ve faşistlerden sonra en etkili hareket İspanyol falanjistleri idi, onlar iktidarı ele geçirip uzun süre elinde tutan tek parti olmuştur.

Kısacası liberal demokrasinin sağlam temellere oturmadığı, toplumsal reformların çok geciktiği, üretkenliğin sınırlı kaldığı ya da Almanya gibi sanayileşmiş olsa bile yarı- feodal devlet yapısının öteki ülkelere yetişmeyi engelleyen bir ayak bağına dönüştüğü bu ülkelerde; faşizm, çeşitli bunalımları aşmak için bir umut olarak belirmiştir.



Yazar adı belirtilmeden, link verilmeden kullanılamaz, alıntılanamaz.

Hiç yorum yok: