Dilara
Kahyaoğlu
2012
Süryani
Kilisesinden St. Efraim, Urfa’ya kadar gelen (363-373) Hunları şöyle anlatıyor:
“Bu Allahsızların İsa’nın şerefine bina edilen kadın erkek keşiş
ikametgâhlarını alçaltmak için şehrin yükseklerine kadar nasıl tırmandıklarını
gördüm.“ Efraim’in kayıtları bu nedenle
önem taşır çünkü o olanlara bizzat tanıklık etmiştir. Aynı Efraim şunları da
söyler:
"[Bunlar] Hazkiyel Peygamber tarafından gelecekleri önceden kehanet
buyrulan Ye’cüc ve Me’cüc kavmidir. Çocuk eti yerler, kadın kanı içerler,
haykırmaları aslan kükremesini andırır. Küheylan üzerinde ufukta bir fırtına
gibi uçarlar."
Romalı
Tarihçi Amianus Marcellinus’un (322-400) Hunları
betimlemesi şöyle: "Sakalları çıkmadan
ihtiyarlarlar. Tıknaz, kuvvetli ve boyunları kalın insanlardır. Eğri ve
şekilsiz kimseler olup, iki ayaklı hayvanlar veya daha çok insan biçiminde
kabaca yontulmuş köprü tırabzanlarını süslemek için kullanılan ağaç gövdelerine
benzerler."
Yine Romalı
bir tarihçi olan Jordanes (6. Yüzyıl) ise şunları yazıyor:
"Yüzleri korkunç derecede siyah olup bir insan
tasvirinden ziyade işlenmemiş bir et yuvarlağıdır. Gözlerinin yerinde yalnız
noktalar görünür. Vücutça ufak yapılı iseler de mahirane hareket ederler ve
çevik atlılardır. Geniş omuzları vardır, ok atmağa her zaman hazır bulunurlar."
Sidonius
ise;
“Çocuklarının yüzü dahi korkunçtur. Kısa ve kalın vücutları dar bir başla
biter. Gözleri alnın altında birbirinden uzak iki çukurda bulunur. Yüzleri
geniştir, boyları ise yok gibidir” der.
Romalı
tarihçilerin Hunları betimlemeleri genellikle bu tür olumsuz yargı cümleleriyle
süslenmiş olmakla birlikte hepsinde çevikliklerinin, savaş yeteneklerinin ve özellikle
atları kullanma becerilerinin övüldüğü görülür.
Aşağıdaki
kaynakta daha fazla bilgi var. Ben sadece yukarıdakileri, bu kaynaktan derledim.
Kaynak: Attila
ve Hunları, Gyula Nemeth, DTC Fakültesi Yayınları, 1982, s: 53-55, içinde Peter Vaczy'nin makalesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder