02 Ocak 2016

Roma Krallığı ve Roma Cumhuriyeti


Dilara Kahyaoğlu
2012

İlk Dönemlerde Roma

Roma’nın ilk dönemlerine ilişkin bilgileri; arkeolojik buluntulardan, efsanelerden ve daha sonra yaşamış olan Livius gibi tarihçilerden öğreniyoruz.  Roma kenti, İtalya’nın Latium bölgesinin, Tiber ırmağına bakan bir kaç tepesinde doğmuştur.   Lİvius; Romus, Romulus efsanesini temel alarak Roma’nın başlangıcını şöyle anlatır:

Romus ve Romulus Efsanesi
Romus ve Romulus’un, Alba Longa Kralı Numitor’un kızı Rhea’nın oğulları olduğuna inanılır. Efsaneye göre kardeşi Numitor’u tahtan indiren Amulius, taht üzerinde hak iddia edecek varislerin doğmasını engellemek amacıyla yeğeni Rhea’ya bekâret yemini ettirir ama Rhea savaş tanrısı Mars’tan hamile kalır. Böylece Romalılar kökenlerini Tanrı Mars’a bağlayarak diğer halklardan üstün ve kutsal olduklarını göstermek istemişlerdir.
Romus ve Romulus adı verilen ikizlerin doğumunda sonra Rhea, onların Tiber nehrine atılmasını buyurur. Burada peygamber Musa’dan da bildiğimiz mucize ortaya çıkar, bebekleri taşıyan sandık suda sürüklenerek Roma’nın kurulacağı yere gelir ve bir incir ağacının altında durur.  Burada ikisi de Mars’a adanmış bir dişi kurt ile bir ağaçkakan; bebekleri emzirip, besler. Daha sonra ikizleri bir çoban bulur evine getirir, karısı ile birlikte çocukları büyütürler.
İkizler, gençlik yıllarında kendileri gibi maceracı gençlerden oluşan bir grubun başına geçince giderek güçlenirler. Sonunda Amulius’u öldürerek büyükbabalarını yeniden tahta çıkarırlar. Daha sonra kurtarıldıkları yörede bir şehir kurarlar. Şehrin etrafını surlarla çeviren Romulas’un bu yaptığını kabul etmeyen Romus, surlardan atlayarak savaş başlatır ve Romulus tarafından öldürülür. Romulus giderek güçlenir,  şehir onun adıyla anılır.  Efsaneye göre bir gün komşu Sabin kabilesini bir şenliğe davet ederek Sabin kadınlarına el koyar ve onları kendi adamları ile evlendirir. Daha sonra Sabinlerle antlaşma yapılır ve Roma şehri Romulus ile Sabin Kralı Titus Tatius tarafından yönetilir. Titus, erkenden ölünce Romulus, tek kral olur uzun yıllar şehri yönetir. Efsaneye göre Romulus bir fırtına sırasında gizemli bir şekilde kaybolur. Romalılar onun bir tanrıya dönüştüğüne inanmış ve Tanrı Quirinus adıyla ona tapmışlardır.  MÖ 4. Yüzyılda ortaya çıktığına inanılan bu efsane 3. Yüzyılda yazıya geçirilmiştir.


 Roma’nın kuruluşu ile ilişkilendiren ikinci mitolojik hikâye, Aeneis Destanı’dır, Romalı şair Vergilius, değişik efsaneleri birleştirerek 10 kitaptan oluşan bu destanını, MÖ y. 29-19 arasında yazmıştır.

Aeneis Destanı
Aeneas (Aineias), Troya’da savaşan soylu gençlerden biridir. Troya’nın düşmesinden sonra yanına ailesini ve adamlarını alarak Batı’ya doğru kaçar. Troya’dan kaçarken o karışıklıkta karısını kaybeder ama karsının hayali yolculuğu boyunca ona yol gösterecektir. Trakya, Girit Adası ve Sicilya’dan geçerek, Kartaca yakınlarına gelir, burada gemisi kazaya uğrar ve yolculuğu şimdilik son bulur. Kartaca’yı dul kraliçe Dido yönetmektedir. Aeneas, Dido’ya başından geçenleri anlatır ve Dido’nun yanında yaşamaya başlar. Birbirlerine aşık olurlar ama Tanrı Mercurius (Merkür), Aeneas’ı rahat bırakmaz, ona asıl hedefinin Roma olduğunu hatırlatır. Aeneas, Dido’yu terk eder, İtalya’ya doğru yola çıkar. Dido kendini öldürür. Aeneas, İtalya’nın Tiber kıyısına ulaşır. Bu bölgede yaşamakta olan kral Latinius onu çok iyi karşılar. Kızı Lavinia, Rutulların önderi Turnusla nişanlıdır. Buna rağmen kızını Aeneas ile evlendirmek ister. Bu nedenle Troyalılar ile Rutullar arasında savaş çıkar. Savaşı Troyalılar kazanır. Aeneas, Lavinia ile evlenir ve Lavinium kentini kurar. Önce Alba Longa ve daha sonra Roma kenti Lavinium üzerine kurulmuştur. Bu efsane ile Romalılar kökenlerini, Latinlerin yanı sıra Troyalılara da bağlamaktadır. Julius Caesar ve Augustus, Aeneas’ın soyundan geldiklerini iddia ediyorlardı. 

Romulus’tan sonra gelen krallar döneminde Roma dini ve askeri yapılanma temel özellikleri ile ortaya çıkmış olsa da Roma hala küçük bir köyler topluluğu görünümündeydi. Romanın gerçek bir kent haline gelmesi Etrüsklerin buraya gelişinden sonra başlamıştır.


Etrüsklerin (Etruscans) kökeni çok iyi bilinmiyor. Büyük bir ihtimalle Anadolu’dan kopup gelen bir topluluktu. Yazıları ve dilleri tam olarak çözümlenmemiştir. Bununla birlikte tarihçiler Akdeniz kökenli bir halk olduğunun kesin olduğunu söylerler. Başlangıçta İtalya’nın kuzeyinde yerleşme ve yayılma olanağı buldular. 7. Yüzyıl sonlarına Roma’ya doğru yayılmaya başladılar. MÖ 616- 509 arasında Roma ve çevresini Etrüsklü krallar yönetti.  MÖ 509’da Etrüskler, Roma’dan sürüldüler. Daha sonra devam eden Etrüsk kentleri ile Roma arasındaki çatışmalar, Romalıların üstünlüğü ile son buldu.  Etrüskler güçlü bir ticaret ve tarım uygarlığı kurmayı başarmıştı. Sanat alanındaki en önemli başarıları freskler ve mezarlarda ele geçen terra cotta portre heykelciklerdir. Yunan alfabesinden geliştirdikleri düşünülen yazı sistemler vardı ama ele geçen buluntuların çoğu, kısa cümlelerden ibaret birbirine çok benzeyen mezar yazıtlarıdır. Etrüsk dili ve yazısı eldeki verilerin az olması nedeniyle çözümlenememiştir.  Romalılar da Etrüsk dili ve edebiyatı hakkında hemen hemen hiçbir bilgi aktarmamıştır.

Etrüsk kültürünün yadsınamaz etkisiyle (alfabe, ölçü birimleri, güzel sanatlar, para, Yunan tanırlarına denk düşen kurumsallaşmış devlet dini vb.)  güçlenen Romalılar, Latinceyi ana dilleri olarak koruyarak zamanla Etrüsklerden bağımsız kurumlar geliştirmeyi başardılar. 

Roma Cumhuriyeti
Roma toplumunun temel dayanağı Gens adı verilen ortak bir ataya bağlanan klanlardı. Gensler, Familia adı verilen alt birimlerden oluşuyordu (aile, soy, sülale).   Zamanla yönetici genslerin üyeleri Patrici denilen ayrıcalıklı sınıfı oluşturdu. Gens örgütlenmesinin dışında kalan ve Plep adını alan geniş bir kesim ise ayrıcalıklardan yoksun ikinci bir sınıf durumuna geldi. Genslerin oluşturduğu siyasal birliklerin adı Curia idi ve onun içinden seçilen Comitialar halk meclisi niteliğindeydi ve kralı seçiyordu. En nüfuzlu familia üyeleri senatoyu oluşturuyordu. Senato kralın seçimini onaylayan organ görevini yapıyordu. Bu haklar tamamen erkeklere has haklardı. Kadınlar burada adı geçen politik birimlerde yer alamazdı.
Etrüskleri kovan Romalılar yukarıda belirtilen sisteme dayanarak ve onu geliştirerek cumhuriyet yönetimi kurdular. Cumhuriyetle birlikte kralın yerini görev süresi bir yıl olan iki konsül aldı. Bunalım dönemlerinde ülkeyi dictator yönetiyordu. MÖ 367’den itibaren de plep ailelerinden de konsüller seçilmeye başlandı. Cumhuriyet döneminde esas güçlenen organ ileri gelen patrici ailelerin ve eski üst yöneticilerin (magistra) oluşturduğu, ömür boyu görev yaptıkları senatoydu.
Başlangıçta uzun yıllar plep-patrici mücadelesine tanık olunan cumhuriyet döneminde bu ayırım zamanla silindi. Böylelikle pleplerin askeri gücü harekete geçirildi ve bu da Roma’nın İtalya’da yayılmasını kolaylaştırdı. İtalya’ya yayılan Roma daha sonra gözünü Batı Akdeniz’e çevirdi. O sırada Kartacalılar Sicilya’yı ele geçirmeye çalışıyordu.   Birinci Pön Savaşı (MÖ 264-241) bu nedenle çıktı. Donanmasını güçlendiren Roma Cumhuriyeti savaştan başarı ile çıktı. Hannibal döneminde çıkan II. Pön Savaşı da en nihayetinde Roma’nın zaferi ile bitti. Daha sonra gözünü Balkanlara ve Anadolu’ya diken Roma, buralarda da yayılmasını sürdürdü.  Kartaca’nın yeniden güçlenmesi ile başlayan III. Pön savaşında da  Kartaca’yı yenen Roma, o tarihten itibaren burayı bir Roma eyaleti haline getirdi (MÖ 149-146).
 
 Yazar adı belirtilmeden, link verilmeden kullanılamaz, alıntılanamaz.                                                         

Hiç yorum yok: