24 Ocak 2016

Fransız Devrimi


AnaBritannica 


1789 DEVRİMİ olarak da bilinir. 1787'den başlayarak Fransa'yı sarsan, ilk doruk noktasına 1789'da ulaşan ve değişik aşamalardan geçerek 1799'a değin süren devrimci hareket. Fransa'da Ancien Regime'e (eski rejim) son vermiş ve Avrupa tarihinde yeni bir çağ açmıştır.

Devrime yol açan nedenler konusunda farklı görüşler bulunmakla birlikte, genel olarak üzerinde durulan başlıca etkenler şunlardır:
1) Avrupa'nın en kalabalık ülkesi olan Fransa'da yaşam koşullarının giderek kötüleşmesi, 2) gelişmekte olan varlıklı burjuvazinin başka ülkelerdekinden daha sistemli bir biçimde siyasal iktidarın dışında tutulması, 3) köylülerin, üzerlerinde ağır bir yük oluşturan çağdışı feodal sisteme duyduğu tepkinin güçlenmesi, 4) toplumsal ve siyasal reformu savunan düşünürlerin Fransa'da, başka yerlere göre daha yaygın bir etki uyandırması, 5) Fransa'nın Amerikan Bağımsızlık Savaşı'na sağladığı yoğun mali ve askeri destek yüzünden devletin iflasın eşiğine gelmesi.

Aristokratların başkaldırısı (1787-89). Fransız maliyesini düzene sokmakla görevlendirilen Charles-Alexandre de Calonne, Şubat 1787'de üst düzey din adamları, büyük soylular ve yüksek yargıçlardan oluşan İleri Gelenler Meclisi'ni toplantıya çağırarak bütçe açığının kapatılması için ayrıcalıklı kesimlerin vergi yükümlülüğünü artıracak reformlar önerdiğinde, Fransa'da devrimin ilk kıpırdanmaları başladı. Meclis, reformları reddederek ruhban sınıfı, soylular ve halkın temsilcilerinden oluşan ve 1614'ten beri toplanmamış olan Etats-Generaux'nun  toplantıya çağrılmasını talep etti.
Calonne'dan sonra Fransız maliyesini yönetenlerin, direnişe karşın reformları uygulama yolundaki çabaları, aristokratik kurumların, özellikle de Mayıs 1788'de çıkarılan yasa ile yetkileri kısıtlanmış olan parlement'ların  başkaldırısına yol açtı. 1788'in bahar ve yaz aylarında Paris, Grenoble, Dijon, Toulouse, Pau ve Rennes'de huzursuzluklar baş gösterdi. Ödün vermek zorunda kalan Kral XVI. Louis, Jacques Necker'i maliyenin yönetimine getirdi ve Etats- Generaux'yu 5 Mayıs 1789'da toplayacağını açıkladı. Kralın basın özgürlüğüne de göz yummasıyla Fransa bir anda devlet yapısının yeniden düzenlenmesine ilişkin tasarıları içeren kitapçıklarla doldu taştı. Ocak- Nisan 1789 arasında yapılan Etats-Generaux seçimleri, kötü geçen 1788 hasadının neden olduğu karışıklıklarla aynı zamana rastladı. Temsilcilerini belirlemekte herhangi bir kısıtlamayla karşılaşmayan üç toplumsal zümre de kendi sorunlarını ve isteklerini dile getiren dilek listeleri ya da "şikâyet defterleri" (cahiers de doleances) hazırladılar. Tiers Etat (Halk Meclisi) için 600, soylular ve ruhban kesimlerinin her biri için de 300 temsilci seçildi. Kırsal alanlarda iki, kentlerde ise üç dereceli seçimler sonunda belirlenen Tiers Etat temsilcileri bütünüyle burjuvalardan oluşuyordu.

1789 olayları. 5 Mayıs 1789'da Versailles'da toplanan Etats-Generaux, daha başlangıçta, oylamaların toplam temsilci sayısına mı, yoksa etat esasına göre mi yapılacağı konusunda ikiye bölündü. Bu yöntem sorunu üzerindeki şiddetli mücadelede, Tiers Etat temsilcileri, çok geçmeden çoğu halk kökenli küçük papazların da desteğini kazandı. Ardından krala da meydan okuyarak Jeu de Paurne salonunda toplandı (20 Haziran) ve Fransa'ya yeni bir anayasa getirilinceye değin kesinlikle dağılmayacağına ant içti.
XVI. Louis bu duruma istemeyerek boyun eğdi ve ruhban kesimiyle soyluları Kurucu Meclis'i oluşturmak üzere Tiers Etat’ya katılmaya çağırdı; bir yandan da Meclisi dağıtmak üzere asker toplamaya girişti. Gıda maddesi sıkıntısının doruk noktasına ulaştığı bir döneme rastlayan bu iki aylık kaçamak dövüş, kentlerde ve taşrada kızgınlıklar yaratmaya başladı. Ayrıcalıklı kesimlerin kralla anlaşarak Kurucu Meclis’i dağıtacak bir "aristokratlar komplosu" hazırladığı söylentileri, Temmuz 1789'da köylülerin arasında Büyük Korku denen (Grande peur) paniğe neden oldu. Askeri birliklerin kralın emriyle Kurucu Meclis'in çevresini sarması ve Necker'in görevinden alınması meclisin tepkisine, kralın buna kayıtsız kalması da Paris halkının ayaklanmasına yol açtı. Silahlanan Paris halkı 14 Temmuz 789'da krallık baskısının simgesi olarak gördüğü Bastille'i ele geçirdi. Bu hareketle, ayaklanma devrime dönüştü. Yeniden boyun eğen kral, kentte dolaşırken krallığın beyaz renginin yanı sıra Paris'in renkleri olan mavi ve kırmızıyı da içeren üç renkli kokart takarak halkın egemenliğini tanıdığını gösterdi.

Taşrada Büyük Korku köylülerin de feodal beylere karşı ayaklanmalarına ve şatoları hedef alan saldırılara girişmelerine yol açtı. Soylular ve burjuvazi dehşete kapıldı. Kurucu Meclis, köylüleri denetim altına almak için 4 Ağustos'ta feodal vergi ve ayrıcalıkları ortadan kaldırdı. Ardından İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ilan edilerek (26 Ağustos) “özgürlük”, “eşitlik”, “mülkiyet dokunulmazlığı” ve “baskıya karşı direnme” haklar tanındı.

Kral, toplumsal yapıyı altüst eden 4 Ağustos kararları ile İnsan ve Yurttaş Haklan Bildirisi'ni onaylamayı reddetti. Bunun üzerine Paris'te halk kitleleri yeniden ayaklanarak 5 Ekim'de Versailles'a yürüdü. Ertesi gün, kraliyet ailesi Paris' e getirilerek Tuileries Sarayı'nda oturmak zorunda bırakıldı. Kurucu Meclis de Paris'te yeni anayasa üzerinde çalışmalarını sürdürdü.

Yeni rejim. Kurucu Meclis, feodalizmin tasfiyesini sürdürerek eski zümreleri (ordre) kaldırdı, sömürgelerde köleliğe son vermemekle birlikte en azından Fransa'da yurttaşlar arasında eşitliği sağladı ve kamu görevlere girişteki eşitsizliklere son verdi. Kamu borçlarının ödenmesi amacıyla kilise topraklarının devletleştirilmesi kararını mülklerin yaygın bir biçimde yeniden dağıtılması izledi. Bundan en çok yararlanan, burjuvaziyle, toprak sahibi köylüler oldu; ama bazı topraksız köylüler de arazi satın alabildi. Kiliseyi mal varlığından yoksun bırakan Kurucu Meclis, ardından yeni bir düzenlemeye girişerek Fransız Kilisesi Temel Yasa'nı çıkardı. Yasa, papa ve Fransız ruhban sınıfının çoğunluğu tarafından reddedildi; ortaya çıkan ayrılık, çekişmelerin şiddetini artırdı.
Kurucu Meclis, ancien regime'in karmaşık yönetsel sistemini yıkarak yerine seçilmiş meclislerce yönetilen il (departement), ilçe (arrondissement), kanton (canton) ve bucak (commune) bölünmesine dayalı akılcı bir sistem geçirdi. Adalet mekanizmasının temelini oluşturan ilkeler de köklü bir biçiminde değiştirildi ve sistem yeni yönetsel birimlere uyarlandı; yargıçların da seçilerek göreve gelmesi ilkesi kabul edildi.

Kurucu Meclis'in çerçevesini çizdiği yeni düzen, yasama ve yürütme güçlerinin kralla meclis arasında paylaşıldığı bir monarşiyi öngörüyordu. Ama bütünüyle aristokrat danışmanlarının etkisi altında olan XVI. Louis ülkeyi yeni güçlerle birlikte yönetme yolunu seçmedi. 20-21 Haziran 1791'de ülkesinden kaçma girişiminde bulunduysa da Varennes'de yakalanarak Paris'e geri getirildi.

Fransa ve Avrupa' da devrim ve karşıdevrim. Fransa'daki olaylar, birkaç yıl önce Felemenk Cumhuriyeti, Belçika ve İsviçre'de yenilgiye uğratılmış olan devrimcilere yeni umutlar verdi. Bunun yanı sıra İngiltere, İrlanda, Almanya, Avusturya ve İtalya'da değişiklik isteyen çevreler de devrimi, sempatiyle karşıladı. Bu ülkelerin tümünde devrimci kulüpler oluşturuldu.

Çok sayıda Fransız karşıdevrimci ise (soylular, din adamları ve bazı burjuvalar), ülke içinde mücadeleden vazgeçerek dışarıya kaçtı. Fransa'nın kuzeydoğu sınırlarına yakın yerlerde silahlı gruplar oluşturan bu devrim göçmenleri (émigré'ler), Avrupalı yöneticilerden yardım sağlamaya çalıştılar. Önceleri Devrim'e karşı kayıtsız kalan Avrupalı yöneticiler, Kurucu Meclis'in her halkın kendi kaderini belirleme hakkına sahip olduğunu ilan etmesi üzerine, kaygı duymaya başladılar. Papalık egemenliğindeki Avignon, 13 Eylül 1791'de bu ilkeye dayanarak Fransa ile yeniden birleşti. Fransa ile Avrupa'nın geri kalan bölümü arasındaki uçurum genişlerken, Fransa dışında, topluca Jakobenler olarak adlandırılan Devrim yanlılarına yapılan baskılar arttı. Sonunda Fransa, 20 Nisan 1792'de Avusturya ve Prusya'ya savaş ilan etti.

Savaş, kralın idamı ve Terör Dönemi. Savaşın ilk aşaması (Nisan-Eylül 1792) Fransa'ya bir dizi yenilgi getirdi; Avusturya-Prusya orduları, sınırı geçerek hızla Paris'e doğru ilerledi. Kralın ve aristokratların kendilerine ihanet ettiğine inanan Fransız devrimcileri, 10 Ağustos 1792'de ayaklanarak, XVI. Louis'nin bulunduğu Tuileries Sarayı'nı işgal ettiler; kraliyet ailesi Le Temple'da hapsedildi. Parisli kitleler eylül başında hapishanelere girerek soylularla din adamlarını kıyımdan geçirdi. Bu arada uyanan milliyetçilik duygularının etkisiyle gönüllüler yığınlar halinde orduya yazılmaya başladı. 20 Eylül 1792'de Fransız kuvvetleri son bir çabayla Prusya ordusunu Valmy'de durdurdu. Aynı gün yeni bir meclis olan Konvansiyon toplandı. Konvansiyon 21 Eylül'de monarşiyi kaldırarak cumhuriyetin kurulduğunu ilan etti.

Savaşın ikinci aşaması (Eylül 1792-Nisan 1793), Devrim hükümetinin başarılarına sahne oldu. Avusturya Felemenk’i (bugün Belçika), Ren bölgesi, Savoie ve Nice'i işgal eden Fransız orduları buralarda feodal düzene de son verdi. Fransa'da Konvansiyon, Jirondenler ile Montagnard'lar (Dağlılar) arasında ikiye bölündü. Jirondenler, Fransa'da bir burjuva cumhuriyeti kurmak ve devrimi bütün Avrupa'ya yaymak istiyorlardı; Montagnard'lar ile Robespierre ise alt sınıfları siyasal ve ekonomik açılardan daha da güçlendirmeyi, ayrıca devrim hareketini Fransa ile sınırlamayı savunuyordu. Jirondenlerin bütün çabalarına karşın, XVI. Louis Konvansiyon tarafından yargılanarak vatana ihanetten ölüme mahkûm oldu ve 21 Ocak 1793'te idam edildi.

1793 ilkbaharında savaşın üçüncü aşaması başladı ve Fransa yeni yenilgiler aldı. Avusturya, Prusya ve İngiltere, Avrupalı yöneticilerden çoğunun da desteklediği bir koalisyon (sonradan Birinci Koalisyon olarak adlandırıldı) oluşturdu. Fransa, Belçika ile Ren bölgesini yitirdi; ilerleyen Koalisyon orduları Paris'i tehdit eder duruma geldi. Durumun Fransa aleyhine dönmesi, 1792'de olduğu gibi aşırı uçların güçlenmesine neden oldu. Jirondenler Konvansiyon'dan atıldı ve cumhuriyet yanlısı olan işçiler, zanaatçılar, küçük esnaf, küçük çiftçiler ve tarım işçilerinin desteğini elde eden Montagnard'lar, iktidarı ele geçirerek 9 Thermidor II.Yıl'a (27 Temmuz 1794) değin yönetimde kaldı. Montagnard'lar da Jirondenler gibi burjuva liberalleriydi. Ama bir yandan cumhuriyetçilerin baskısı, öte yandan savunma gereksinimleri altında radikal ve ilerici bir ekonomik ve toplumsal politika benimsediler. Bu dönemde fiyatlara tavan getiren Maximum yasası çıkarıldı, varlıklılar vergilendirildi, yoksullarla sakatlara destek sağlandı. Eğitim ücretsiz ve zorunlu hale getirildi. Ocak 1792'ye değin ülkeye dönmeyen emigre'ler gıyaplarında idama mahkûm edilerek mülklerine el kondu. Bu olağanüstü önlemler, şiddetli tepkilere yol açtı. Vendee Savaşları (1793-96), Normandiya ve Provence'ta "federalist" başkaldırılar, Lyon ve Bordeaux ayaklanmaları ve Bretanya'da Chouans isyanı gibi bir dizi devrim karşıtı hareket, Terör Dönemi uygulamalarıyla bastırıldı. En az 300 bin şüpheli kişi tutuklandı; bunlardan 17 bini ölüme mahkûm edildi. Daha çok sayıda kişi ise cezaevlerinde öldü ya da hiçbir biçimde yargılanmaksızın öldürüldü. Aynı dönemde Devrim hükümetinin topladığı asker sayısı 1 milyonu aştı. 1794 ilkbaharından başlayarak dördüncü aşamasına giren savaşta, Fleurus'de Avusturyalılara karşı kazanılan parlak zaferle (26 - Haziran 1794), Belçika yeniden Fransız kuvvetlerinin eline geçti. Zafer, Terör Dönemi ile ekonomik ve toplumsal kısıtlamaların varlık nedenini ortadan kaldırdı. Terör Dönemi'ne damgasını vuran Robespierre, 9 Thermidor II. Yıl'da (27 Temmuz 1794) iktidardan düşürüldü, ertesi gün de giyotine gönderildi. Kısa bir süre sonra da Maximum kaldırıldı, toplumsal içerikli yasaların uygulanmasına son verildi ve ekonomik eşitliğe yönelik çabalardan vazgeçildi. Karşıdevrimci hareket yeniden güç kazanmaya başladı. Konvansiyon'un yeni bir anayasa üzerinde görüşmelere başladığı sırada, batı ve güneydoğuda kralcı "Beyaz Terör" patlak verdi. Kralcılar, Paris'te iktidarı ele geçirmeye çalıştılarsa da, 13 Ven de miaire  IV. Yıl' da (5 Ekim 1795) genç general Napoleon Bonaparte tarafından bozguna uğratıldılar. Bundan birkaç gün gün sonra Konvansiyon dağıldı.

Direktuvar ve devrimci yayılma. Konvansiyon'un onaylamış olduğu III. Yıl Anayasası, yürütme yetkisini beş üyeden oluşan Direktuvar'a, yasama yetkisini ise Conseil des Anciens (Yaşlılar Meclisi) ile Conseil de  Cinq-Cents'dan (Beş Yüzler Konseyi) oluşan yasama organına (Corps Legislatif) veriyordu. Avrupa genelinde devrimciler ile, karşıdevrimciler arasında süren şiddetli mücadele, Direktuvar ile yasama organı arasındaki çelişkileri giderek artırdı. Bu anlaşmazlıklar, iki hükümet darbesine yol açtı. V.Yıl'da 18 Fructidor Darbesi'yle (4 Eylül 1797) kralcılar Direktuvar'dan ve konseylerden atıldı; III. Yıl'daki 18 Brumaire Darbesi'yle (9 Kasım 1799) ise, Direktuvar'ın kendisi kaldırıldı. Bu arada Fleurus zaferinden sonra Fransız ordularının Avrupa'daki ilerlemesi sürdü. Ren bölgesi ve Felemenk toprakları işgal edildi. 1795'te Felemenk, Toscana, Prusya ve İspanya barış görüşmelerine oturdu. Bonaparte komutasındaki Fransız ordusu İtalya'ya girdiğinde (1796), Sardinya da boyun eğdi. Barışa yanaşan en son ülke Avusturya oldu (Campo Formio Antlaşması, 1797). Fransız ordularının işgal ettiği ülkelerin çoğu Fransa'yı örnek alan kurumlarla "kardeş cumhuriyetler" olarak örgütlendi. Avrupa kıtasında sağlanan barış,
"devrimci yayılmayı” sona erdirmedi. Direktuvar içinde yer alanların çoğu, devrimi bütün Avrupa'ya yayma konusunda Jirondenlerin geleneğini izleyerek Fransa dışındaki Jakobenlerin çağrılarına kayıtsız kalmadı. Fransız birlikleri 1798 ve 1799'da İsviçre, Papalık Devletleri ve Napoli'ye girerek; İsviçre, Roma ve Parthenopea cumhuriyetlerini kurdu. Fransa ile savaş hali süren İngiltere’ye asker çıkarma düşüncesini uygulamaya koyamayan Direktuvar, Bonaparte'ın talebi üzerine Mısır'ı işgal edip Hindistan kozunu kullanarak İngiltere’yi zorlamaya karar verdi. Bonaparte'ın komutasındaki Fransız ordusu, Malta ve Mısır'ı kolayca işgal etti; ama orduya destek olan küçük donanma, I Ağustos 1798'de Horatio Nelson'ın filosu tarafından Ebu Kir Körfezindeki Nil Çarpışması’nda yok edildi. Bu çarpışma devrimin yayılmasından çekinen devletler arasında İkinci Koalisyon'un oluşturulmasına da zemin hazırladı: Avusturya, Rusya, Osmanlı Devleti ve İngiltere’den oluşan bu koalisyon, 1799 ilkbahar ve yazında büyük başarılar kazanarak, Fransız, ordularını sınır bölgelerine geri sürdü. Bonaparte, askeri yenilgiler sonunda hükümetin zor duruma düşmesinden yararlanmak amacıyla Fransa'ya döndü. 18 Brumaire'deki hükümet darbesiyle Direktuvar rejimine son vererek konsüllük dönemini başlattı. Devrimin sona erdiğini ilan eden Bonaparte, daha sonra devrimi yeni biçimler altında bütün Avrupa'ya yaymayı sürdürdü.


Fransız Devrim ve Napoleon Savaşları,
1792-1815 arasında Fransa'yı öteki Avrupa devletlerinin değişen ittifaklarıyla karşı karşıya getiren ve Avrupa'nın büyük bir bölümü üzerinde kısa süreli bir Fransız hegemonyası kurulmasını sağlayan bir dizi savaş. Başlangıçta Fransız Devrimi'ni savunma ve devrimin kazançlarını yayma amacını temel alan savaşlar, Napoleon'un mutlak iktidarı ele geçirmesinden sonra Fransa'nın nüfuz ve topraklarını genişletme hedefine yönelmiştir.

Napoleon, Cumhuriyet Takvimi'ne göre VIII. Yıl'da 18 Brumaire Darbesi'yle (9 Kasım 1799) konsül olduğunda, Devrim'e yönelik yabancı müdahale tehdidi büyük ölçüde ortadan kalkmış bulunuyordu. 1800'de Marengo'da Avusturya'ya karşı kazanılan zafer ve bunu izleyen Luneville Antlaşması (1801), Fransa'ya kara Avrupa'sında üstünlük sağladı. Sonraki iki yıl boyunca yalnızca güçlü bir donanması olan İngiltere Napoleon'a karşı koyabildi. Nelson'ın Trafalgar'daki ezici  zaferi (21 Ekim 1805) İngiltere’yi işgal etmeye yönelik Fransız tehdidini ortadan kaldırdı. 1805'te; İngiltere, Rusya ve Avusturya arasında Üçüncü Koalisyon kuruldu. Napoleon 1805'te Ulm ve Austerlitz'de Avusturya'ya, 1806'da da Jena, Auerstadt ve Lübeck'te Koalisyona yeni katılan Prusya'ya karşı büyük zaferler kazandı. Ardından imzalanan Tilsit Antlaşması'yla (1807) Prusya, Elbe'yi temel alan bir sınırla ikiye ayrıldı ve Polonya'nın bir bölümünü yitirdi. Avusturya'daki kısa süreli bir ayaklanmadan sonra 1809'da imzalanan Schönbrunn Antlaşması Avusturya'yı zayıflatan toprak düzenlemeleri getirdi. Böylece Manş denizinden Rus sınırına kadar Portekiz, İsveç, Sardinya ve Sicilya dışındaki bütün Avrupa topraklan ilhak, denetim ya da ittifaklar yoluyla Fransız hegemonyası altına girmiş oldu.

Fransa'nın denetimindeki limanlarını kullanarak İngiltere'yi abluka altına almak isteyen Napoleon, 1806'da  Berlin Kararnamesi'ni yayımlamıştı. İngiliz limanlarına uğradıktan sonra Fransa denetimindeki limanlara gelen gemilere el konmasını öngören ve Kıta Ablukası (Blocus Cantinental) olarak adlandırılan bu politika, başarılı sonuçlar vermedi. İngiltere’nin misilleme olarak Fransız limanlarına giden gemilere el koymasıyla Avrupa ticaretinde başlayan genel duraklama ve Fransız hükümetinin İngiltere’yle ticaret yapmak için Fransız tüccarlarına ruhsat verirken izlediği kayırmacı politika, Napoleon'un siyasal desteğini önemli ölçüde yitirmesine yol açtı. Öte yandan Avrupa'daki güçlüklere karşın sömürge pazarlarını genişletmeyi başaran İngiltere, ticaret savaşından zenginleşmiş olarak çıktı.

Napoleon'un askeri başarıları, ordularını hızlı bir biçimde harekete geçirerek çoğu kez beklenmedik darbeler indirmeye dayanan saldırı stratejisinden kaynaklanıyordu. Böylece karşısındaki kuvvetlerin eşgüdüm sağlamasına zaman tanımadan onları birer birer yenilgiye uğratıyordu. Özellikle de hızlı harekete geçmenin ikmal bağlantılarını güçleştirdiği ve harekât alanındaki kaynaklara zorla el koymayı zorunlu kıldığı bu strateji, savaş alanının çok iyi tanınmasını gerektiriyordu. Napoleon'un karşısındaki kuvvetler bu stratejiye karşı, eşgüdüm sağlanıncaya değin çatışmadan kaçınmaya dayanan bir oyalama stratejisi geliştirdiler. Güçlü ikmal hatları bulunan Müttefik ordularının, kendilerini izleyen Napoleon birliklerinin ikmal bağlantısını yitirerek sorunlarla karşılaşmasından sonra saldırıya geçmelerini öngören bu strateji, ilk kez 1811'deki Yarımada Savaşı sırasında uygulandı. Portekiz'den geçen ikmal yollarını kullanan Wellington dükü İspanya’da Fransız kuvvetlerini geriletmeyi başardı. Napoleon'un 1812 Rus seferinde, Rus ordularına komuta eden Barclay de Tolly ve Bagration aynı stratejiyle çarpıcı başarılar elde ettiler. Paralel bir hat Üzerinde sürekli geri çekilen Rus kuvvetleriyle 7 Eylül'de Borodino'da giriştiği büyük çaplı çarpışmada kesin bir zafer kazanamayan Napoleon, sonunda geri çekilmek zorunda kaldı. Tam bir felaketle sonuçlanan bu seferde Napoleon 500 bin askerini, müttefiklerinin güvenini ve düşmanları üzerindeki moral üstünlüğünü yitirdi.

1813'te yeni bir koalisyon kuruldu ve Fransız ordusundan daha kalabalık ordular toplandı. Müttefikleri birer birer teslim olan Napoleon, 1813'ün sonlarında Ren'in gerisine çekilmek zorunda kaldı. 1814 başlarında Fransa'ya giren Koalisyon kuvvetleri, martta Paris'e ulaştı; Napoleon 6 Nisan'da imparatorluk tahtından çekildi. Ama Elba Adasında bir yıla yakın sürgün kaldıktan sonra, Mart 1815'te Fransa'ya dönerek yeni bir ordu topladı. Bu kez karşısında İngiltere, Rusya, Prusya ve Avusturya'nın katıldığı bir koalisyon vardı. Napoleon, Fransa'ya ayrı kollardan giren Wellington komutasındaki İngiliz ve Felemenk kuvvetleri ile Blücher komutasındaki Prusya kuvvetlerinin birleşmesini önleyemeyerek, 16- 18 Haziran 1815'te Waterloo'da kesin yenilgiye uğradı. Napoleon'un 22 Haziran'da ikinci kez çekilmesinden kısa bir süre sonra, XVIII. Louis'nin başa geçmesiyle Bourbon monarşisi yeniden kuruldu.


AnaBritannica, Cilt:9,  S:116-118

Tarafımdan kısaltılmıştır. DK

Hiç yorum yok: