13 Ocak 2016

Roma Çökerken

Dilara Kahyaoğlu
2012 Temmuz
Marcus Aurelius'un heykelinden bir detay. Capitolini Müzesi. Roma.

Marcus Aurelius Antoninus Augustus (26 Nisan 121–17 Mart 180). 161-180 yılları arası Roma İmparatoru. 96-180 yılları arasında görev yapan "Beş İyi İmparator"dan sonuncusudur ve aynı zamanda en önemli Stoacı filozoflardan biri olarak kabul edilir. Adını ilk olarak Asya'da yeniden güçlenmeye başlayan Pers İmparatorluğu'na karşı ve limes Germanicus (Cermen sınırı) boyunca Cermen kabilelerle yaptığı savaşlar ve ardından Tuna nehrini aşmasıyla duyurur.
Marcus Aurelius'a ait Meditations (Kendimi Gözleyişim) adlı felsefi eser 170–180 arasında savaştayken yazıldı. Eser edebi bir başyapıt olarak günümüzde de saygı görür ve "mükemmel vurgusu ve sonsuz narinliği" ile övgüyü hak eder.
https://en.wikipedia.org/wiki/Marcus_Aurelius
Marcus Aurelius, Roma İmparatorluğunun son büyük hükümdarıdır. Deyim yerindeyse Filozof hükümdarın ölümünden sonra olanlar TUFAN’dır. İç sorunlar, iç savaş; Roma’da her zaman var olmuştur ama Aurelius’tan sonra olanlar benzersizdir ve Game of Thrones dizisindeki gibi, ardı arkası kesilmeyen dehşetengiz, akla hayale sığmayan, kanlı, şiddet dolu olaylar, ayaklanmalar, taht için yapılan savaşlar, ihanetler, suikastlar, komplolar ve daha çoğu… İşte bu dönem, ilgili ilgisiz herkesin adeta akıl tutulmasına uğradığı bir dönemdir.  Olanlar bu dönemle sınırlı kalmamış gerisi de gelmiştir. İşte Büyük Roma imparatorluğunun gerileyişi ve çöküşü burada anlatmaya çalışacağım olaylarla başladı. Önce “domino etkisi” yaratacak ilk taşı, yerinden oynatan Kommodus’la başlayalım.


Commodus, Hercules 
olarak betimlenmiş.
Capitoline Müzesi
Suikast Girişimi
Marcuc Aurelius’un iyi eğitilmiş ama diğer disiplinlerden daha çok savaş sanatından, dövüş talimlerinden zevk alan oğlu Kommodus; babasının ölümünden sonra tahta çıktı (180-192). İlk yıllarında zalim ve katil değildi. İlk üç yılının daha çok keyif ve eğlenceyle dolu olarak geçtiğini biliyoruz. Yaşadığı bir olay onda travmatik bir değişikliğe yol açtı. Hükümdar bir akşam amfiteatra gitmek için karanlık ve dar bir kemer altından geçerken, karanlıklar içinden biri elinde kılıçla fırladı ve şunları söyledi: “Senato, işte onu sana gönderiyorum”. Bu sözler, suikastçıya zaman kaybettirmiş olacak ki, Kommodus’u öldüremeden hemen oracıkta yakalandı ve bu işi planlayanın Kommodos’un kızkardeşi Lucilla olduğunu itiraf etti. Anlaşılan suikastçılar bu işi senatonun düzenlendiğinin zannedilmesini istiyorlardı.  Roma’da senato, cumhuriyet döneminden beri vardı ve imparatorluk döneminde gücünden çok şey kaybetmesine rağmen hala varlığını sürdürüyordu. Tahta çıkanların senatodan onay almaları bir gelenekti. Hanedanların hakim olduğu dönemde bu her ne kadar sembolik olarak işlese de diğer dönemlerde bu yetkiyi senato bol bol kullanmıştır.

Lucilla’nın bu işi neden yaptığına dair şöyle bir iddia vardır: ikinci planda kalmaktan
Lucilla, Tanrıça Ceres olarak betimlenmiş.
rahatsızdı ve Kommodus’un karısını kıskanıyordu. Lucilla, sürgüne gönderildi sonra da öldürüldü. Ama işte bu olay Kommodus’un ruhunda derin yaralar açtı, artık herkesi ve özellikle eski ailelerden gelen, güçlü kişileri tahtı için tehlike olarak görüyordu. İhbarlar aldı başını yürüdü ve ihbar edilen çoğu insan öldürüldü.

Kommodus, bütün işleri bakan olarak atadığı Perenis’e bırakmıştı. O da bu mevkiinin olanaklarını kullanarak büyük servetler edinmişti. Perenis’in yönetiminden memnun olmayan Britanya Lejyonları, aralarından 1500 askeri seçerek şikâyette bulunmak üzere Roma’ya gönderdiler onlar da Pretoryenleri (imparator muhafızları) ayaklandırdı. İsyancı Pretoryenler, Kommodus’tan Perenis’i öldürmesini istediler, istekleri hemen yerine getirildi, Perenis’in gövdesiz başı askerlere sunuldu. Olay kapandı. Şimdilik…

Roma’dan uzaklarda basit bir asker olan Maternus, asker kaçaklarını ve hırsız çetelerine etrafına toplayarak büyük bir güç oluşturmuştu. Hapishaneleri açarak mahkûmları serbest bıraktı. Galya’yı ve İspanya’yı yağmaladı, Kendisine karşı harekete geçildiğini öğrenince adamlarını dağıttı. Onlara, Alpleri geçerek; değişik kılıklar halinde ve dağınık olarak, Kybele bayramında Roma’ya girmelerini söyledi. Amacının ne olduğu tam olarak bilinmiyor ama bir adamının ihbarı ile mesele öğrenildi ve tam harekete geçecekleri sırada işe el konuldu.

Böyle ilginç gelişmeler olurken Kleandre, Perenis’in yerine geçmişti. Kleandre, Frigya’da doğmuştu, o da öncelinden farklı davranmadı. Senatörlük, konsüllük, patricusluk gibi unvan ve makamları para ile sattı. Adalet parayla satın alınır hale geldi. Kleandre’nin öncülü Perenis, mumla aranır hale gelmişti. Tam o sırada başlayan veba ve zaten hep var olan açlıkla birleşince önce fısıltıyla başlayan mırıldanmalar bir sirk gösterisinin sonunda genel bir halk ayaklanmasına döndü. İnsanlar kitleler halinde saraya doğru koştular. Kleandre’nin başını istiyorlardı. Kleandre, pretoryenleri  halkın üzerine sürdü, evlerin arasındaki sokaklara giren proteryenleri, insanlar üst katlardan taş ve mızrak atarak durdurdu. Pretoryenlerin bir kısmı halka katıldı, diğerleri kaçtı.  Halk saray kapılarına saldırırken Kommodus’un hiçbir şeyden haberi yoktu. Saraydakiler bu kötü haberi ona anlatmaya cesaret edemiyordu. Sadece iki kişi, ablası Fadilla (ki Marcus Aurelius’un kızıydı) ve gözdelerinden en sevdiği Marcia, imparatorun ayaklarına kapanarak durumu anlattılar. Kommodus hemen Kleandre’nin kanlı başını halka sunuverdi ve ayaklanma bitti.

Kommodus bütün bunlardan ders çıkarmayarak hemen az sonra sarayın içinde sürdürdüğü, bazı tarihçilerin vakanüvislerin ayrıntılarıyla anlattığı sefahat alemine dönüverdi. Bu arada en büyük zevki arenaya topladığı, dünyanın dört bir yanında zorlukla ve ciddi paralarla getirilen vahşi hayvanları (deve kuşu, panter, aslan, gergedan vb.) öldürmek ve gladyatörlerle dövüşmekti. Elbette kendisi de bir gladyatör rolündeydi. Hükümdarın 735 kez gladyatör olarak dövüştüğü söylenir. Tabii bütün dövüşlerden galip çıktığını ve dövüştüğü gladyatörleri öldürdüğünü söylemeye gerek yok sanırım. Kendine önce Roma Herkülü unvanını yakıştırdı sonra bunu beğenmedi, Sekutor Paulus (secutor- hafif zırhlı gladyatör) adını kullandı.

Sonunu saray mensuplarından bir grup getirdi çünkü sarayda uyguladığı şiddet gün geçerek artıyor, en yakınları bile her an öldürülme korkusu ile yaşıyordu. Bir gün avdan yorgun argın dönen Kommodus’a gözdesi Marcia bir bardak zehirli şarap sundu. Can çekişirken içeri güçlü kuvvetli biri girdi ve onu boğdu. Cesedi gizlice saray dışına taşındı. Bu komplonun içinde sarayın mabeyincisi ile pretuvar başkanı da (muhafızların başkanı) vardı (192).
Senatoya haber verildi (belki de bir kısmının haberi vardı) onlar da hemen yeni imparator olarak devlette önemli görevlerde bulunmuş olan Pertinaks’ı seçtiler ve gece yarısı evine giderek ona tacı sundular o da kabul etti. Ertesi günü senatoda yeni imparatorun seçimi onaylandı.

Pretoryenler Yönetilemiyor
Pertinaks, senatörlerin ve başkalarının öç alıcı önerilerini kabul etmedi. Öneriler arasında, Kommodus’un cesedinin bir çengele takılarak gladyatörler salonunda sürüklenmesi de vardı. Pertinaks kendisine sunulan süslü unvanları kabul etmedi. İşini eskilerde olduğu gibi adalet kurallarına ve geleneklere uygun olarak yürütmeye başladı, ağır vergileri hafifletti. Bu durumdan memnun olmayan esas güç ki o da gerçek bir güç olan proteryenlerdi. Başlangıçta tiksinerek Pertinaks’a boyun eğdiler. Ama daha üçüncü gün bir senatörü yakalayarak ona zorla erguvaniyi (erguvan renginde imparatorluk simgesi pelerin) giydirmeye kalktılar o da kaçıp Pertinaks’a durumu anlattı. 

Pertinaks
Kommodos’un ölümünden seksen altı gün sonra 26 Mart’ta pretoryenler kışla içinde büyük bir ayaklanma başlattı. İçlerinden en saldırgan iki üç yüz kişilik grup saraya yürüdü. Sarayı korumakta olan arkadaşları onlara hemen kapıları açtı. Pertinaks kaçmayı reddederek karşılarına çıktı. Askerlere içtikleri andın kutsallığını hatırlattı. Böyle bir şey beklemeyen taş kesilmiş askerleri çözen ilk hareket bir “Barbar”dan geldi.  O “Barbar”, mızrağını atarak Pertinaks’ı yere devirdi. Diğerleri de kafasını kesip, mızrağa geçirdiler onu halk arasında dolandırıp, kışlaya kadar getirdiler.

Kesik baş, mızrak üzerinde kışlada sergilenirken kentin valisi Sulpicianus, olayları yatıştırmak için kışlaya geldi ve imparatorun başını görünce yapacak bir şey olmadığını anladı hemen orada Pretoryenlerle anlaşmaya çalıştı. Onlara kendini imparator seçmeleri için ne istediklerini sordu. Elbette paradan bahsediyorlardı. İşte o anda proteryenlerin daha sivri akıllıları bu işten iyi para kazanacaklarını düşünüp işi açık arttırmaya çıkarmaya karar verdiler. Kim daha fazla para verirse imparatorluk tacı onun olacaktı. Haberi yaydılar, haber zengin ve yaşlı senatör Didius  Julianus’un kulağına kadar gitti. Ailesi bu fırsatı kaçırmaması için ona yalvardı o da bir arabayla kışlaya kadar gitti. O dışarıda, Sulpicianus içeride pazarlık yapıyor,  güvenilir haberciler teklifleri hiç durmadan içeriden dışarıya veya dışarıdan içeri taşıyorlardı. Sulpicianus her bir asker için 5 000 drahmi vadetmişti. Julianus, birdenbire 6 250 drahmi önerdi. Kapılar açıldı erguvaniyi kuşandı ve hemen oracıkta askerler ona bağlılık yemini ettiler. Sonra onu senatoya getirdiler. Julianus, orada bir konuşma yaptı daha sonra saraya geldi. Pertinaks’ın cesedi hala yerde yatıyordu.

Olanlar Roma’nın uzak eyaletlerinde duyulunca kıyamet koptu. Onlar Pertinaks’ı eyaletlerdeki görevlerinden ve komutanlığından dolayı çok iyi tanıyorlardı. Bu aşamada üç lider/rakip öne çıktı. Onlar olanlardan tiksinmekte, Pertinaks’ın intikamını almak istemekte ama belki de ondan çok bu kargaşalıktan yararlanarak tahta geçmeyi planlamaktaydılar. 

Birisi Britanya yöneticisi Albinus idi ve Britanya lejyonları kendisini destekliyordu. Diğeri Suriye yöneticisi Niger idi. Son rakip Pannonya (Tuna- Dalmaçya arasında bir bölge) ordularının komutanı Afrika’da  doğmuş olan Septimus Severus idi. 


Septimus, askerlerini topladı, olanları anlattı ve her askere 9 000 drahmi vadetti. Bu rakam Julianus’un ödediği rakamın çok üstündeydi. Askerleri onu hemen yeni hükümdar ilan ettiler. Septimus vakit geçirmeden Roma üzerine yürüdü zaten diğerlerine kıyasla konumu en elverişli olan oydu. Septimus’un Roma’ya doğru geldiğini duyan Julianus, pretoryenlere daha fazla para vadetti. Şehrin tahkimatını güçlendirmeye çalıştı ama bu arada Septimus, bazı adamlarını gizlice Roma’ya sokmuştu. Onlar Pretoryenlerden bir kısmına ulaşıp, katilleri Septimus’a teslim ettikleri takdirde hiç birine dokunulmayacağı sözünü verdiler. Bundan etkilenen ve korkuyla bekleyen pretoryenler katillerin çoğunu yakalayıp teslim ettiler ve Julianus’u daha fazla savunamayacaklarını senatoya bildirdiler. Tam da bunu bekleyen senato hemen Julianus’u tahtan indirdi ve ölüm cezasına çarptırdı. Septimus’u da hükümdar ilan etti. Julianus, sarayının banyo dairesinde kafası kesilerek öldürüldü. 

Afrika Doğumlu Septimus Severus İktidarda
Septimus, Roma’ya girmeden önce tüm pretoryenlerin Roma yakınlarındaki ovada toplanmalarını istedi. İtiraz edemeyen pretoryenler ovada toplandı ve etrafları Septimus’un mızraklı askerleri tarafından çepeçevre sarıldı. Bütün silahları ellerinden alındı. İmparator kürsüye gelerek suçlarını yüzlerine söyledi bütün haklarının ellerinden alındığını bildirdi ve sözünü tutarak onları öldürmedi. Süslü üniformalarını çıkartarak hepsini Roma’dan sürdü.  Roma’ya 30 fersahtan fazla yaklaşanların öldürüleceğini belirtti. Daha sonra rakiplerine döndü ve ikisini de yendi. Albinus ve Niger’i ölüme mahkûm etti… Onları destekleyenlerin bir kısmı da aynı akıbete uğradı. Bütün bunların hepsi sadece bir sene içinde olmuştu: 192 ile 193 arasında…

Bir çok tarihçi Roma’nın esas çöküşünün Septimus Severus ile başladığını söyler (193-211). Ülkeyi katı, askeri bir disiplinle yönetti. Minnet borcundan ötürü askerlerini yüceltti, kışlada eşleriyle dahi yaşamalarına izin verdi, asker maaşları, hiçbir zaman onun dönemindeki kadar yüksek olmamıştı. Pretoryenlerin sayısı 50 000’inin üzerine çıktı. Eskiden bu birliğe sadece İtalya’da doğmuş olanlar alınırken bu dönemde çeşitli eyaletlerden seçilen askerler de girmeye başladı.

Eski zamanlarda; büyücülük ve kâhinlik; insanların inanç dünyası içinde temel bir yer teşkil ediyordu. Severus da öncüllerinden belki de daha fazla olarak, bu konularla ilgiliydi. İlk eşini kaybetmişti ve yeniden evlenmek istiyordu, astrologları ona Suriye’nin Emese (Hums) kentinde yaşayan, imparatoriçelik getirecek yıldız burcunda doğmuş bir kadını önerdiler. Julia Domna… Kadının adı buydu. Gerçekten de hem çok güzel (tarihçiler yaşlılığında bile çok güzel olduğunu yazarlar) hem de bir filozof gibi derin düşünceli bir kadındı. Edebiyat ve sanattan anlıyor, bu işleri yapanları koruyordu. Septimus onu Roma’ya getirdi ve onunla evlendi. Julia yalnız gelmemişti bazı akrabaları da yanındaydı özellikle kızkardeşi Julia Moesa…

Julia Domna. 
Julia ile Septimus’un iki oğlu oldu: Caracalla ve Geta… Bu iki kardeş, birbirlerini hiç sevmediler, küçüklüklerinden beri tahtın iki rakibi olduklarını bilerek büyüdüler. Bu rekabetin, saray adamları tarafından kışkırtılmış olması da kuvvetle muhtemeldir.  Septimus bu durumu bildiği için sürekli ikisini uzlaştırmaya çalıştı ve imparatorluğu birlikte yönetmeleri tavsiyesinde bulundu. Uyruklarına gösterdiği katılığı iki oğluna karşı gösteremedi. O sırada Britanya savaşı yeniden başlamıştı. Septimus, yaşlılığına ve hastalığına rağmen (gut hastasıydı ve sedye ile taşınıyordu) Britanya’ya, yanına oğullarını da alarak gitmeye karar verdi. Oğullarını savaş ve devlet yönetimi konusunda olgunlaştırmak istiyordu. Denebilir ki savaşa sırf bu nedenle bizzat katılmayı seçmişti. Savaşın amacı, Hadrianus ve Antonius surlarını aşarak Britanya’nın tam fethini gerçekleştirmekti. Britanya’da başarı kazandılar  gibi görünse de gerçek durum öyle değildi. Kaledonyalılar, Romalılara baş eğer gibi yapıyor ama onlar geri çekilince tekrar saldırıyorlardı. Septimus hepsinin kökünü kurutmaya karar verdiği sırada öldü. Ölmeden kısa bir süre önce Caracalla, orduyu babasına karşı ayaklandırmaya çalışmıştı. Septimus bunu duyunca oğlunu azarladı ve yine aynı öğütte bulundu: “İkiniz birlikte imparatorluğu yönetin”.

Hadrianus ve Antonius surları. İngiltere
bkz. https://www.goodreads.com/review/show/723706739

Caracalla İktidarda
Başkente geri dönünce iki oğul hemen sarayı paylaştılar, her türlü geçişi önleyen önlemler aldılar. Devlet adamları eyaletleri yönetim açısından iki kardeş arasında bölerek çözüm bulmaya çalıştı ama Kraliçe Julia bunun iç savaşa ve imparatorluğun bölünmesine neden olacağını söyleyerek iki oğlunu kendi dairesinde birlikte görüşmeye çağırdı. Görüşmeler yapılırken Caracalla’nın daha önceden gizlediği askerler ortaya çıktı ve Geta’ya saldırdılar. Julia bunu önlemeye çalıştı; ağladı, yalvardı, oğlunu korumaya çalışırken ellerinden yaralandı ama başarılı olamadı. İşte Caracalla’nın tek başına iktidara gelişi böyle olmuştur. Caracalla cinayetten sonra pretoryenlere sığındı. Onlara pişman olduğunu söyledi kendisini desteklemeleri için yalvardı. Askerlerin desteğini alınca saraya döndü bu sefer de saray kadınlarını ağlaşırken gördü. Buna sinirlenen Caracalla onları tehdit etti ve sözünü de tuttu, Marcus Aeurilus’un kızı Fadilla ilk öldürülen kişi oldu. Julia gözyaşlarını yutarak oğlunu tebrik ederek bu sondan kurtulabildi. Eğer söylenenler doğruysa kadın ve erkek toplam 20 000 kişi; Geta’nın arkadaşı, adamı, askeri veya seveni olduğu için öldürülmüştür. Caracalla babasının saygın adamı hukukçu, praetorium başkanı Papinianus’un; Geta’nın ölümünü hukuken haklı gösterecek, belagat dolu bir metin hazırlamasını istedi. Papinianus bunu; “Kardeş katili olmak onu haklı göstermekten daha iyidir” diyerek reddetti, ölüme razı oldu. Bunca ölüm arasında halkı, Papinianus’un ölümü kadar derinden yaralayan başka bir şey olmadığı söylenir. O Papinianus ki Septimus’un “iki oğlum ülkeyi birlikte yönetsin, bunu sağla” diyerek vasiyette bulunduğu kişiydi.

Severus hanedanını gösteren ahşap eser.
Septimus Severus, Julia Domna, Geta ve Caracalla
Geta'nın suratı karalanarak anısı silinmeye çalışılmış.
https://en.wikipedia.org/wiki/Caracalla

Caracalla bir yıl sonra Roma’yı terk etti ve Doğu eyaletlerini gezmeye başladı. Her eyalette yağma yaptı, zulüm uyguladı. Eyalet yöneticileri sırf o beğensin diye görkemli saraylar, tiyatrolar yaptırıyorlar ama Caracalla beğenmeyince onun buyruğuyla hemen yıktırıyorlardı. Bir saygısızlığı bahane ederek (?) İskenderiye halkının tümünü ölüme mahkûm etti. Serapis tapınağının güvenli bir bölümünde, binlerce insanın öldürülmesini seyrettiği rivayet edilir. Caracalla, Ay tapınağında hacı olmak için Edesse’ye (Urfa) giderken küçük rütbeli bir subay tarafından hançerlenerek öldürüldü. Bu suikastın arkasında sivil yönetimden sorumlu bakan Makrinus vardı. Ordu üç gün başıbozuk kaldı daha sonra Makrinus’un vaatlerinden etkilenerek onu ve oğlunu hükümdar olarak tanıdı. Caracalla deneyimini yaşayan Senato bunu hemen onayladı. Makrinus’un işi zordu, reform yapmak istiyordu ama askerlerin kendisine güvenmediğini biliyordu. İşte tam bu sıralarda  Caracalla’nın annesi Julia yaşadıklarına dayanamayarak intihar etti. Kızkardeşi ve onun iki dul kızı ile onların çocukları, çok büyük varlıkla Humus kentine geri dönmek zorunda kaldılar.

Dikkat! İşte tam bu noktada kaderin başka bir oyunu başlıyor. Julia’nın kızkardeşinin (julia Moesa) iki dul kızından ve onların çocuklarından kısaca bahsetmiştik. Kızlardan birinin adı Sovemias idi, oğlunun adı ise: Bassianus… 

Bassianus  güneş tapınağının kutsal rahipliğini yapıyordu. Moesa, Bassianus’un babasının son hükümdar Caracalla olduğunu etrafa duyurmaya başladı. Gerçekten de Bassianus’ta Caracalla’nın yüz hatları vardı. Onu görenler Caracalla’yı gördüklerini iddia etmeye başladılar. Humus yakınlarındaki lejyonerlere Moesa, para dağıtmaya başlayınca onların da Bassianus’u hükümdar olarak tanımaları hemencecik gerçekleşmiş oldu. Bassianus, babasının intikamını almak üzere Makrianus’a karşı savaş açtı. Antakya dışında iki ordu karşılaştı. Doğuluların töreleri gereği Suriye ordusunda Bassianus’un annesi ve ninesi (Moesa) ve diğer kadınlar da vardı. Bassianus’un askerleri bozulup geri kaçarlarken onları durdurup, savaşa geri döndüren işte bu kadınlar oldu. Makrianus yenildi, oğluyla birlikte öldürüldü.

Asya'dan Gelen İlk Roma İmparatoru
Bassianus, Asya’da ortaya çıkan ilk imparatordur. Etrafına topladığı Suriyeli kadın ve erkeklerle birlikte Roma’ya büyük bir törenle hükümdar olarak girdi. Üzerinde güneş tapınağı başrahibinin kıyafetleri vardı. Altın ve ipekli giysisi Fenikeli ve Medli tarzında yapılmıştı. Yüksek bir başrahiplik tacı ve kıymetli taşlarla kaplı, bilezik ve yüzükler taşıyordu. Kaşları siyah, yanakları kırmızı ve beyaz boyalarla süslenmişti. Romalıların hayretler içerisinde yeni imparatorlarını selamladıklarına hiçbir kuşkumuz yoktur. Bassianus, Heliogabalus ismini aldı (Humus kentinde güneşe, Heliogabal adıyla tapılıyordu).

Heliogabalus (Elagabalus) sikkesi
Heliogabalus, birçok kişiyle evlenmeye başladı.. Evlendiklerinden biri manastırdan zorla alınıp getirilen bir Vesta rahibesiydi. Becerikli Moesa, bu gidişattan şüphelenerek Heliogabalus’un tahtı yitireceğini tahmin etti ve diğer kızının oğlu Aleksander’i Heliogabalus’a Caesar ilan ettirdi. Heliogabalus, bir ara rekabete dayanamayarak Aleksander’a verdiği unvanları ve ardıllık sözünü geri almaya kalktı. Sonunda Pretoryenler ayaklandılar ve Heliogabalus’u öldürdüler. Onlar Aleksander’ı daha çok sevmişlerdi. Heliogabalus’un cesedi Roma sokaklarında sürüklendi ve parçalandıktan sonra Tiber nehrine atıldı… 17 yaşındaki Aleksander tahta çıktı. Ondan kısa bir süre sonra Moesa öldüğü için, Aleksander, annesi Mamme’nin gözetiminde kaldı.

Bundan sonra ülkeyi esas olarak Mamme yönetti diyebiliriz. Mamme oğlunu bir patricius’un kızıyla evlendirmişti, artık kıskançlık mıdır nedir bilinmez, gelinin babası hainlikle suçlanarak işkencelere uğradı ve öldürüldü kızı da, ki o Aleksander’in karısıydı, herkesin önünde aşağılandı, saraydan kovuldu, Afrika’ya sürüldü.

Bu hikâye Roma yıkılana kadar benzer şekilde sürer gider. Aleksander’in sonu nasıl mı oldu? Onun da sonunu  aslen Romalı olmayan, Babası Got, annesi Alan olan Maksiminus getirdi. Ren kıyısında toplanan orduda bulunan Aleksander’e askerler saldırdı onu ve annesi Mamme’yi yok ettiler. Maksiminus’u hükümdar ilan ettiler.

İşte Roma’nın çöküşü böyle başladı…


Ana Kaynak: Edward Gibbon, Roma İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi

https://tr.wikipedia.org/wiki/Elagabalus

Yazar adı belirtilmeden, aktif link verilmeden kullanılamaz, alıntılanamaz.


Hiç yorum yok: