Dilara Kahyaoğlu
2011
İngilizce, “Enlightenment”; Fransızca, “Siécle de Lumières” (Aydınlık Çağı); Almanca, “Aufklärung. (Bunları ezberlerseniz işinize
yarayabilir.)
Aydınlanma; 17. (Akıl Çağı) ve 18. Yüzyıllarda, Avrupa’da
ortaya çıkan bir düşünce akımıdır.
![]() |
Madame Geoffrin'in, filozofların, entelektüellerin, Fransız sosyetesinin toplanıp tartıştığı meşhur salonunu; Anicet Charles Gabriel Lemonnier resmetmiş.1755. https://en.wikipedia.org/wiki/Marie_Th%C3%A9r%C3%A8se_Rodet_Geoffrin |
YAZ!
Zamana Dikkat (zaman): Hangi
yüzyıllarda ortaya çıkmış?..........
Nerede ortaya çıkmış? (yer)
.........................
Neymiş?
(nitelik)…………………………………………
LÜTFEN YUKARIDAKİ BOŞLUKLARI DOLDURUN VE YAZDIKLARINIZI UNUTMAYIN!!!
DÜŞÜN: Düşünce Akımı
ne demek? Araştırırsanız çok iyi olur. Felsefe öğretmeninize de sorabilirsiniz.
“Tanrı”, “akıl” (us)
ve “insan” kavramları yeni bir senteze, birleşmeye ulaşmıştı. Buna neden olan
koşulları kısaca inceleyeceğiz. Ama önce şunu belirtelim: bu yeni sentez
Avrupa’da sanat, felsefe ve siyaset alanlarında gerçekten de “devrimci”
gelişimlere yol açtı.
DÜŞÜN VE YAZ: Devrimci gelişme derken ne kastediliyor, olabilir? “Devrim”, “devrimci kavramlarını araştırın ve aşağıdaki boşluğa YAZIN! İnkılap kelimesini de bu arada hatırlayın… Unutmayın dersimizin adı kısaca: ”İnkılap Tarihi”
Aydınlanmanın özünde Aklı işler hale getirme, esas kılma,
yüceltme vardır. Aydınlanma düşünürleri (filozofları), evrenin ve her şeyin akıl yolu ile kavranabileceğine inanmıştır.
Sadece aklı kullanmak ve aklımızı kullanarak mantık yürütmek; esas olan budur,
onlara göre. Bu yolla ve ancak bu yolla insanoğlu; özgürlüğe, mutluluğa ve
bilgiye ulaşabilecektir.
Aydınlanmanın kökenlerini eski Yunanistan’a kadar
götürebiliriz. Eski Yunanlı düşünürler doğanın işleyişinde belli bir düzen
görmüşler ve bu düzenin akılsal bir ilkeye bağlanabileceğini söylemişlerdir.
Demek ki Yunanlı düşünürler doğanın muhteşem işleyişinin rastgele olmadığını
düşünüp bunu ancak akılsal bir ilke ile olabileceğini söylemişler. Bu akılsal
veya “ussal ilke”yi yaratan nedir? Tanrı mı? Tanrısal bir güç mü? Akıllı bir
tanrıdan mı söz ediyorlar?
Hıristiyanlık gibi kişisel
kurtuluşu yücelten Doğu dinleri; evren, mutluluk, özgürlük, bilgi
konularında belli bir perspektif sundu ve bunlar kabul edilmesi zorunlu ilkeler
ve bilgiler içeren bir perspektifti. İtalya’da ortaya çıkan Hümanizm akımı da
bu ortamda tam tersi etki yaratan bir çaba olmuştur. Çünkü bu akım sayesinde
eski Yunan ve Roma ruhu, eski tartışmalar yeniden canlandı -O tartışmaları
bilmek için Yunan filozoflarının tartışmalarına bakmak gerekir-
DÜŞÜN: Kişisel
kurtuluş ne demek? Doğu Dinleri’nden kast edilen nedir? Kişisel kurtuluşla ilgili
ilkeler neler olabilir?
HATIRLA: Hümanizm neydi? Hatırla! Geçen seneki konunuz…
17. yüzyılda Bilimsel
Devrim gerçekleşti. Bu çok çok
önemlidir. Bacon, bilimsel yöntem olarak “Tümevarım”ı önerdi. Descartes ise bunun tam karşıtı bir
yöntem olan “Tümdengelim”i önerdi.
Aralarındaki büyük farklara rağmen birleştikleri bir nokta vardı; ikisi
de geçmişe karşı savaş açmıştı ve bilim
ile ilahiyatın birbirinden ayrılması gerektiğine inanıyorlardı.
DÜŞÜN/ARAŞTIR:
Tümdengelim ve Tümevarım nedir? Fen bilimleri öğretmenlerinize de
sorabilirsiniz. Bulduklarınızı aşağıya yazınız.
Kopernik,” yer
merkezli evren” sistemi yerine “güneş merkezli
evren” sistemini getirerek sarsmıştı. Galileo
Galilei ise, doğayı; matematiksel analize elverişli bir araştırma konusuna
dönüştürdü. Kendi teleskopuyla yaptığı gözlemler sonucu bir gökcisimleri
sistemini ve hareketlerini saptadı. Newton ise matematiksel akıl
yürütmelere dayanarak yerçekimi yasasını ortaya koydu ve o da doğanın
akılcılığını vurguladı.
ARAŞTIRMA: “Yer Merkezli Evren Sistemi” ne demek? “Güneş Merkezli Evren” ne demek? Bulduklarınızı aşağıdaki boşluğa kısaca yazınız.
Coğrafi Keşifler’le birlikte (ondan öncesi de var, Marco
Polo’yu hatırlamak gerekir) yakından tanınan Batı dışındaki topluluklarda
–özellikle Cizvit misyonerleri bu gözlem ve tartışmayı yapıyor- erdemli, örnek
kişiler vardı. Bunu şaşkınlıkla keşfedip, kendilerine dönüp sorular sormaya
başladılar: “Bu insanlar Hıristiyan
değil, erdemli olmaları mümkün mü?”
Bütün bu gözlem ve araştırmaların sonucunda, sorgulayan dindar insanlar
veya diğerleri, dinsel farklılıkların gerisinde, doğadan kaynaklanan tek din
veya bir tek inanç olabileceği fikrine yönelmeye başladılar. İşte bu
bütünleyici dinsel akım “yaradancılık”
(deizm) adı ile bilinir. Buna göre: Tek tanrılı dinlerde savunulan “mucize”
inanışına yer yoktu. Örneğin Voltaire, varlığının kanıtları doğada
gözlemlenebilen ve toplumsal düzeninin sürmesi için varlığı gerekli olan bir
tanrıya inanıyordu. Jean Jaques Rousseau ise tanrı ile insan arasına giren
bütün kurumlara karşı çıkıyordu. Bütün bunlara tepki olarak kilise ve devlet
sansürü ortaya çıktı. Kitap yayımı izne bağlandı, birçok kitap yakıldı. Bu sefer de yazarı ve yayınevi belli olmayan
kitaplar ortaya çıktı, hatta 1772 de Viyana’da devlet, yasaklanmış Kitaplar
kataloğu yayınladı ama sonra bu da yasaklandı çünkü “kötü niyetli” kişilerce bu katalog, okunması gereken kitaplar
listesine dönüştürülmüştü.
DÜŞÜN: “kötü niyetli”,
sözcüklerine dikkat edin. Neden tırnak içinde yazılmış olabilir?
Filozof John Locke‘a
göre insan, zihni bomboş bir kâğıttan ibaret olarak doğardı. Buna Latince “Tabula Rasa” denilmiştir. Ve yaşamı
boyunca edindiği deneyimlerle bu sayfayı dolduruyordu. İnsanı biçimlendiren
yaşadığı ortamdı. İnsanı iyileştirmenin yolu yaşadığı ortamı iyileştirmekten
geçiyordu. Yani insan doğuştan “kötü” değildi. Hıristiyanlık inanışında olduğu
gibi “ilk günah” ile doğmuyor, tertemiz ama boş bir sayfa olarak doğuyordu.
DÜŞÜN: “İlk Günah”
nedir?
Alman filozof Kant’a göre ise aydınlanma,
(“Aydınlanma nedir?” İsimli makalesinde buna değinir, 1784) insanın kendi yüzünden girdiği ergin
olamayış durumundan kurtulup aklını kullanmaya başlamasıdır. İnsan neden
kendi yüzünden düşmüştür bu duruma? Ona da şöyle yanıt verir Kant: Çünkü aklını kullanmamıştır, kendi
kararlarını kendi almamış, hep başkalarına dayanmış, karşı çıkmamış, sorumluluk
almamıştır. O zaman da aklını kullanmadığı için ergin olamamış yani yetişkin
olamamış, çocukluktan kurtulup gerçek bir birey olamamıştır.
Tabula Rasa, Aydınlanmacılara göre insan özünde iyi olmakla
birlikte yine de her zaman ahlaksal olarak doğru davranmıyordu. Onun doğru
davranması nasıl sağlanabilirdi? İnanmış kişiler için bu sorunun yanıtı açıktı:
Tanrı insana kutsal kitaplar aracılığıyla nasıl davranması gerektiğini
bildirmişti ama Tanrı ile ilişkisini kesmiş düşünürler için bu yanıt yeterli
değildi. Thomas Hobbes isimli
düşünür ise bunun tek çözümünün devlet kurmak ve onun yasalarına boyun eğmek
olduğunu söyledi.
Bu ortamda “doğal
hukuk” kavramı yeni bir biçim aldı. İnsanların doğuştan gelen sadece insan
oldukları için sahip oldukları bazı hakları vardı. BU haklara doğal hukuk adını
veren düşünürler insanların bu temel haklarına sahip olmadıklarını
biliyorlardı. Artık yeni hedef, olması gereken, insanların bu haklara sahip
olması için uğraşmaktı. İşte aydınlanmacıları, reformist hatta devrimci yapan
unsurlardan biri…
Locke’a göre doğal hukuk insana en başta yaşamak hakkı,
özgürlük ve mülkiyet hakkı tanımıştı (dikkat bugün de bunlar temel insan
hakları arasında sayılır, işte bu konuların ilk dile gelişi bu zamanlar).
Herkesin kendi hakkını ileri sürerek yaratacakları kargaşayı önlemenin en iyi
yolu, devlet kurulması ve bu devletin çoğunluğun kararı ile yönetilmesiydi.
O sıralar Fransa, bu
türden tartışmaların yapılması için uygun bir yer değildi. Koyu bir mutlakıyet
ve devlet ile kilise arasında sıkı bağlar vardı. 1762’de Fransa’da bir siyaset
kitabı yayımlandı. “Toplum Sözleşmesi” isimli bu kitapta J. J. Rousseau, kişilerin haklarını ve güçlerini kendilerinin de
parçası oldukları “genel irade”ye devretmeleri gerektiğini yazıyordu. Asında Rousseau burada açıkça siyasal
demokrasiden söz ediyordu. İleride Amerikan devrimcileri J. Locke’ tan; Fransız devrimcileri ise Rousseau’dan etkileneceklerdir.
Locke, mülkiyetin
doğal bir hak olduğunu söylüyordu ama Rousseau’nun
şüpheleri vardı. Siyasal demokrasinin görece ekonomik eşitlik olmadan
gerçekleşemeyeceğine inanıyordu.
İnsanların kendi geleceklerini
kurabilecekleri tartışmaları ve inanışı o dönemlerde birçok ütopyacı görüşün de
ortaya çıkmasına yol açtı.
Okudunuz mu? Thomas
More: Utopia 1516; Francis Bacon:
Nova Atlantis 1627.
AŞAĞIDAKİ SORULARI YANITLAYINIZ
Metinde geçen kavramları tek tek
yazınız. Yan yana yazınız ki sığsın…
Metinde geçen
filozofların/düşünürlerin isimlerini yazınız
Metinde geçen tartışma sorularını
(sorunsallarını) tek tek saptayıp yazınız.
Aydınlanmacı filozoflar YENİ olarak
neler öneriyor…
Aydınlanmacı filozofların bugünkü
dünyanın oluşmasına katkıda bulunduklarını söyleyebilir miyiz? Örnek vererek
açıklayınız.
Bu çalışmaya kaynaklık eden içerik; esas olarak Ana Britannica'nın "Aydınlanma" maddesidir.
Anabritannica cilt 3, s: 88-90
Onun dışındaki kaynaklar
Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi
Kant, “Aydınlanma
Nedir?” makalesi
J. J. Rousseau, Emile ya da Eğitim Üzerine
J. J. Rousseau, Toplum Sözleşmesi
John Locke, İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme
Server Tanilli, Uygarlık Tarihi
Yazar adı belirtilmeden, link verilmeden kullanılamaz, alıntılanamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder