Dilara Kahyaoğlu
1997
Tarih çağları genel kabul gören şekliyle, yazıdan sonraki dönem sayılsa da tarih bilimi insanla ilgili olan, insanın etki ettiği her şeyle ilgilendiğinden yazıdan önceki devirler de tarihin konusu içine girer. Tarihten Önceki Dönemler (Prehistoria) o dönemdeki insanların teknik gelişimi, ekonomik ve sosyal yaşantısına göre sınıflandırılmıştır.
1997
Tarih çağları genel kabul gören şekliyle, yazıdan sonraki dönem sayılsa da tarih bilimi insanla ilgili olan, insanın etki ettiği her şeyle ilgilendiğinden yazıdan önceki devirler de tarihin konusu içine girer. Tarihten Önceki Dönemler (Prehistoria) o dönemdeki insanların teknik gelişimi, ekonomik ve sosyal yaşantısına göre sınıflandırılmıştır.
1.Tarih Öncesi Çağlar
Buna göre tarih öncesi;
Paleolitik Çağ (Yontma Taş Devri)
Mezolitik Çağ (Orta Taş Devri )
Neolitik Çağ (Yeni Taş Devri/Cilalı Taş Devri)
Kalkolitik Çağ (Bakır Taş Devri) dönemlere ayrılmıştır.
Ayrıca bunlar da kendi içlerinde çeşitli bölümlere/devirlere ayrılmıştır. Bu dönemlerden sonra
Tunç Çağı (kalay ve bakır madenlerinin karışımı ile elde edilirdi) ve Demir Çağı başlar ki bu dönemler Tarih Çağları yani insanlığın II. Büyük aşamasının başladığı “uygar” toplum denilen becerikli ve karmaşık toplumların ortaya çıktığı dönemlerdir.
Altamira mağarasındaki resimlerin çizimi, 1880 yılında M. Sanz de
Sautuola tarafından yayımlanmıştır. https://en.wikipedia.org/wiki/Cave_of_Altamira |
1.1. Paleolitik Çağ; Nedeni konusunda bilim adamlarının kesin bir yargıya varamadıkları geçmişte yaşanan büyük buzul devirlerinin sonuncusuna denk gelmiş bir dönemdir. Pleistosen denilen Buzul çağı 2,5 milyon yıl sürmüş ve yaklaşık 10. 000 yıl önce sona ermiştir. Homo Sapiens Sapiens denilen günümüz insan türünün ortaya çıktığı bu dönemde buzullar; Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika’nın büyük bölümünü sık sık kaplar ve aşılmaz buz örtüleri oluştururlardı. Zamanla Kuzeye doğru geri çekilen buzullar bir müddet sonra tekrar güneye doğru ilerlerdi. Buzul Çağı böylelikle buzulların geliş ve gidişlerine göre çeşitli iklim farklılıklarının yaşandığı dört büyük döneme ayrılmıştır. Ortalama sıcaklık, günümüzden 10 ile 12 derece daha düşüktü; okyanuslar, yeryüzündeki suların buzlarda birikmesi nedeni ile 100 metre daha alçaktı; bu yüzden kara parçaları arasındaki ulaşım kolayca yapılıyordu.
Paleolitik Çağ’ın yaşandığı çok uzun süren son buzul devrinde havalar soğuk olduğu için insanlar mağaralarda yaşar, avcılık ve toplayıcılık ile geçinirdi. Bu döneme ait tarihsel belgeler o zamanlardan kalan mağaralar ve buralarda bulunmuş olan resimler, taş aletler, insanların öldürdüğü hayvan ve insan kemikleri ve diğer çeşitli kalıntılardır. Ateşi kullanmayı ve hayvan kürklerinden giysi yapmayı becerebilen avcı toplulukların yine bu dönemde zengin av sahalarına ulaşmak amacı ile dünyanın çeşitli bölgelerine göç ettiklerini ve böylelikle de insanların dünyanın her tarafına yayıldığını görüyoruz. Örneğin Amerikan yerlilerinin bu dönemde Asya’dan geçen Mongoloid kavimlerin “çocukları” olduğu düşünülmektedir.
1.2. Mezolitik Çağ; Bir geçiş dönemidir. Paleolitik Dönem’in özellikleri sürerken Neolitik Dönem’in özellikleri de yavaş yavaş görülmekte ve havalar ısınmaktadır.
1.3. Neolitik Çağ, Uygarlık tarihinin ilk büyük noktasına geçiştir. Çünkü ilk kez yaygın bir şekilde yiyecek üretimine geçilmiştir. Bu olay insanların sayısında çok büyük artış sağlamış, insanlık tarihinde gerçek bir dönüm noktası olmuştur. Bu dönemde havalar ısındığı için insanlar su kenarlarında yaptıkları basit kulübelerinde veya toprak evlerinde yaşıyorlardı. Uygun hale gelen doğa da toplayıcılık döneminde kazandıkları bilgilerini kullanıp yabani halde buldukları tohumları ekerek kendi ürünlerini yetiştirmeye ve yine yabani halde buldukları küçükbaş hayvanları ve kümes hayvanlarını evcilleştirmeye, kendi denetimlerinde çoğaltmaya başladılar. Zamanla, evcilleştirilen bu hayvanlar ve bitkiler yakın çevrelerinden başlayarak tüm dünyaya yayıldı, kendi ataları olan yabani hayvan ve bitkilerden farklı bir yapıya ulaşıp, değiştiler.
Bu dönemde insanlar ilk kez yerleşik hayata geçtiği için ilk köyler ortaya çıkmış, topraktan kaplar, bitki liflerinden, yünden dokumalar yapmayı öğrenmişler daha gelişmiş taş aletler yaparak kullanmışlardır. Arkeolojik verilere dayanarak bu devrin başlarında toplumların eşitlikçi olduğu söylenebilir. Tarımla birlikte hiyerarşik bir düzen başlamış, toplumsal sınıflar ortaya çıkmıştır. Bu yaşam tarzı daha fazla çalışmayı gerektirdiği için de önemli toplumsal sonuçlar ortaya çıkmıştır. Örneğin; iş bölümü ve bunun sonucu olarak çeşitli uzmanlık alanları yani meslekler ortaya çıkmış, farklı ürünler elde edenler arasında başlayan mal değiştirme işlemi (değiş-tokuş) ticaretin doğmasına yol açmıştır.
Tarım ile uğraşan yerleşik toplumların en büyük problemlerinden biri de çevreden gelen avcı veya çoban kabilelerin yağma için yaptıkları saldırılardı. Bu nedenle korunma amacı ile köylerinin etrafını surlarla çevirerek ilk surlu kentleri oluşturmuşlar ama bazen dışarıdan gelen savaşçı bir sınıfın denetimine girmişler veya kendi içlerinden bir grup sivrilerek öne çıkmış; üretici halk ise; ürünlerinin fazlasını vergi olarak bu sınıflara vermek, paylaşmak zorunda kalmıştır. (vb.) Bu durum ise daha farklı gelişmelere yol açmıştır. Örneğin, daha fazla ürün elde etmek için su kanalları açmayı; vergileri toplamak gibi büyük bir toplumsal örgütlenmeyi, sistemi gerektiren gelişmeler… İşte bu koşullar tarihin en büyük sistemlerinden/örgütlerinden birini doğurur: Devlet... *
Bereketli Hilal
Genellikle tarımın beşiği olarak günümüzde Güneydoğu Anadolu, Suriye, Lübnan, İran, Irak toprakları içinden geçen ve “Bereketli Hilal” denilen bölge gösterilir. Tarım kültürü yaklaşık 2000 yıl içinde buradan Akdeniz bölgesine yayılmıştır. Tarım ve diğer canlılar için tatlı su gerektiğinden bu merkezlerin hepsi de su kenarlarında ortaya çıkmıştır. Örneğin: Mezopotamya (Fırat ve Dicle Nehirleri) Mısır (Nil Nehri), Çin (Sarı ırmak) ve Hint (İndüs Nehri) uygarlıkları. Bu nedenle bu ilk uygarlıklara “Su Uygarlıkları” da denilir.
Neolitik dönemlerde başlayan özellikler Tunç ve Demir Devirleri’nde de devam etmiş ama bu arada keşfedilen madenler ve bunlardan yapılan silahlar, aletler, tekerlek, saban gibi önemli teknik gelişmeler bu keşifleri yapan toplumlara büyük bir üstünlük sağlamış, toplumlar arasındaki eşitsiz gelişim sürecine ivme kazandırmıştır.
C- ESKİ ÇAĞLARDA ANADOLU VE ÇEVRESİ
Anadolu, Küçük Asya olarak da bilinir. Kuzeyden; Karadeniz, kuzey batıdan; Marmara Denizi, batıdan; Ege Denizi, güneyden; Akdeniz ile kuşatılmış olan Anadolu; Asya ve Avrupa kıtaları arasında doğal bir geçit konumundadır. Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birbirine iyice yaklaştığı bir noktada yer aldığı için bu üç kıtayı birbirine bağlamak gibi bir işlevi de üstlenmiştir. Kıtalararasında köprübaşı olma özelliği Anadolu’ya tarih boyunca hem Jeopolitik hem de sosyo-ekonomik bir çeşitlilik kazandırmıştır. Bu durumda Anadolu; güneydoğudan Mezopotamya ve Mısır gibi “Eski doğu”, batıdan ise Akdeniz medeniyetlerinin oluşturduğu “Eski Batı” medeniyetleri tarafından çevrilmektedir. Bu özellik Anadolu’ya hem bir kültür aracılığı görevini vermiş hem de bu kültürlerin sentezi sonucu bölgede orijinal bir uygarlık doğmasını sağlamıştır.
Bilindiği üzere “Kavimler Göçü” ile ikiye ayrılan Roma İmparatorluğu’nun Batı bölümünün sona ermesi ile İlkçağ sona erer. Doğu bölümü olan Bizans’ın yıkılışı ise Türk tarihçilerine göre Ortaçağ’ın sonu kabul edilir. Daha sonraları Anadolu’ya Selçuklular ve Osmanlılar egemen olmuş, son olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur.
TÜRKİYE’NİN TARİH ÖNCESİNİ AYDINLATAN MERKEZLER
1. PALEOLİTİK DÖNEM
Bu dönemin en eski yerleşimi İstanbul Küçükçekmece yakınlarındaki Yarımburgaz Mağarası’dır (MÖ 500 000-400 000). Bu döneme ait diğer mağaralar İstanbul Pendik’te, Antalya çevresinde (Beldibi, Karain v.b), Göller Yöresi’nde, Adıyaman’da, Keban, Karakaya, Atatürk barajları göl havzasında, Urfa’da, Samsun’da (Tekkeköy) bulunmaktadır.
2. MEZOLİTİK DÖNEM
En belirgin yerleşme yerleri Antalya’daki Beldibi, Belbaşı mağaralarıdır.
3. NEOLİTİK DÖNEM
Anadolu’da neolitik yerleşmenin bulunduğu yöreler:
1-Güney-Doğu Anadolu Bölgesi
2-Orta Anadolu Bölgesi
3-Güney-Batı Anadolu Bölgesi
4-Fırat ve Dicle nehirleri çevresidir.
Bu bölgelerdeki en önemli merkezlerden bazıları ve bunların belli başlı özellikleri şöyledir:
a) ÇAYÖNÜ (Ergani): Anadolu’nun en eski tarımcı köy topluluğudur.
b) CAFERHÖYÜK (Malatya):Bölgede ele geçen aletlerden tarımla uğraşıldığı düşünülmektedir.
c) ÇATALHÖYÜK (Konya): Ekonomisi geniş çapta tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Anadolu ve komşu ülkelerden soyutlanmış bir kültür değildir. Gelişkin bir ticaret yaşamının var olduğu bulunan eşyalardan anlaşılmaktadır.
d) HACILAR (Burdur): Kalkolitik çağ boyunca devam eden bu merkezde bereketi simgelediği düşünülen kadın heykelciklerine rastlanmıştır. Hacılar, gelişmiş bir kent görünümündedir.
4. KALKOLİTİK DEVİR
Anadolu’da Neolitik devirden sonra başlayan ve taş aletler yanında az miktarda madenin de kullanıldığı bir devirdir (“bakırtaş çağı”). Bu dönemde başlayan uygarlık merkezleri tarih çağlarına kadar devam etmiştir.
Bu dönemde tarım daha da ilerlemiş, yerleşim merkezleri biraz daha büyümüş ve etrafı surlarla çevrilmiştir. Arkeolojik kazılardaki kalın katlardan dönemin çok uzun sürdüğünü anlıyoruz. Bu devrin en önemli merkezleri:
a) TRUVA (Çanakkale): Buraya ilk kez MÖ 3000 yıllarında yerleşilmiştir. Şehir kalıntılarının üst üste biriktiği Truva’da “Megaron” denilen tarzda yapılmış evler bulunmuştur. Bu şehir kalıntılarından birinin “Homeros” un “İlyada Destanı”nda sözü geçen “Truva” olduğu düşünülmektedir.
b) ALİŞAR (Yozgat): Bu bölgede bu devirden başlayıp Frig çağına kadar uzanan yerleşim katlarına rastlanmıştır.
c) ALACAHÖYÜK (Çorum) : Bölgede, Kalkolitik Devri’nden Hitit İmparatorluk Çağı’na kadar gelen tabakalar bulunmuştur. Alacahöyük’ün en dikkati çeken yönü burada bulunmuş olan ve ”Kral Mezarları” denilen on üç gömüdür. Bu gömülerde ortaya çıkan “Hitit Güneş Kursu” denilen boğalı ve geyikli yuvarlak semboller yanlışlıkla Hititlere mal edilmiştir. **
2.5. TUNÇ DEVRİ (Erken-Orta ve Geç Tunç dönemleri)
Bu dönemde de devam eden Truva, Alişar ve Alacahöyük kültür merkezlerinin yanında göze çarpan diğer merkezler; Güney-Batı Anadolu’da bulunan BEYCE SULTAN, Kayseri yakınlarında ki KÜLTEPE (Kaniş) ticaret kolonisidir.
Anadolu’nun yerli halkı sayılan Hattiler de bu dönem içinde değerlendirilmektedir.
Anadolu’nun yerli halkı sayılan Hattiler de bu dönem içinde değerlendirilmektedir.
Kültepe’de bulunan Asur ticaret kolonileri ile (MÖ 2 000) Anadolu’da “Tarih Çağı” başlamaktadır çünkü Anadolu’da bulunan en eski yazılı belgeler bu merkezde ilk kez kullanılmıştır.
*Burada ileri sürülen fikirler tartışmalı tezlerdir. Farklı tezlere sahip olan araştırmacılar, yazarlar vardır.
**Dikkat! Bu metnin yazıldığı tarihte çok fazla gündemde olmayan veya yeterince keşfedilmemiş YENİ yerleşim yerleri veya kült merkezleri de ortaya çıkmıştır. Bu yönüyle bu bölüm eksiktir.
Kaynaklar
Anadolu Kültür Tarihi, Ekrem Akurgal, TÜBİTAK, 1998/2
Dünya Tarihi 1. cilt Tarihöncesi Çağlardan 18. Yüzyıla, J. M.
Roberts, İnkılap Kitabevi, 2011
Dünya Tarihi Yeni Bir Bakış Açısıyla, Clive Ponting, Alfa
Yayınları, 2011/2
Eskiçağ Tarihinin Anahatları I-II, Bülent İplikçioğlu, Marmara
Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Yayını,
İlkel Topluluktan Uygar Topluma, Alaeddin Şenel, Bilim ve Sanat,
1995/4
Kısa Dünya Tarihi, Michael Cook, Say Yayınları, 2012
Modern İnsanın Kökeni, Roger Lewin, TÜBİTAK, 1998/3
Önasya Tarih ve Uygarlıkları, Recep Yıldırım, kendi basımı, 1996
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansk. Cilt 8, İletişim
Yayınları, 1998
Tanrıların Vatanı Anadolu, C. W. Ceram (Kurt W. Marek), Remzi
Kitabevi, 1984/2
Tarih Öncesi İnsan, Robert J. Braidwood, Arkeoloji ve Sanat
Yayınları, 1995
Tarih Sümer'de Başlar, Samuel Noah Kramer, Kabalcı Yayınevi, 1992
Taş Çağı'ndan Anadolu'ya - Yüzyıllar Boyunca Anadolu Uygarlıkları,
Erhan Akyıldız, Milliyet Yayınları, 1997/4
Thema Larousse, Cilt 1, Milliyet, 1993-1994
Times Dünya Tarihi Atlası – Geoffrey Barraclough, Karacan
Yayınları, 1980
Uygarlık Tarihi, Server Tanilli, Say Yayınları, 1987/4
Yüzyılların Gerçeği ve Mirası I. İlkçağ, Server Tanilli, Cem
Yayınevi, 1994/5
Bu yazının tamamı veya bir kısmı; yazar ismi belirtilmeden kullanılamaz, alıntılanamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder