Dilara Kahyaoğlu
2009
"Bilim Nedir?"
"... İnsanlarımızı önce düşünmeye, doğru düşünmeye sevk etmek lazım. Konuştukları dili düşünsünler, kullandıkları kelimeleri düşünsünler ve her şeyden önce de bir bilimsel araştırma yaparken, ne yaptıklarını, ne yapmak istediklerini, nereye varmak istediklerini düşünsünler. Zannediyorlar ki kendilerine lazım olan şey, karşılarına çıkan matematik denklemleri çözmek, eğrileri çizmek ve buldukları sonuçları hemen Almanca’ya, İngilizce’ye çevirerek yabancı dergilere göndermek ve başkalarının kitaplarında bu makalelerden bahsedilmesini temin etmek. Peki bütün bunları neden yapıyorsunuz? Efendim bilim uğruna yapıyoruz. Peki şimdi bir an için bütün şu yüksek denklemleri ve uzun sonuçları bırak da bana söyle. Bilim nedir? Efendim? Bilim nedir? dedim. Bilim mi nedir? Evet. Efendim bilim, uğraştığımız şeydir. Bilim her şeyden önce, üniversiteyi bitirdikten sonra 'bilim yoklaması' ve 'yabancı dil sınavı' gibi engelleri aşarak doktora öğrencisi olmaya hak kazanabilmek için gerekli bir şeydir.
Sonra, bir süre kürsüye gelen yabancı kitapları ve dergileri izleyerek bakalım ne var ne yok diye durumu izlemektir; sonra durumu kollamak ve çok küçük bir mesele seçmek ve bu küçük şeyi büyüterek onu bir doktora haline getirmektir ve bu doktorayı yapmaktır. Sonra doktora sınavından başarı göstermektir ve bu başarıyı gösterdikten sonra gülümsemeyi unutmaktır. Bilimin, birinci ve en zor şartı budur. Sonra karşınıza doçentlik sınırı gelir. Bu sınırı aşmak ilk bakışta zor gibi görünse de asıl zorluk doçent olmak değil eylemli doçent olmaktır; yani bir kadro ayarlamaktır. Bunun için, daha bilimin başında, yani kürsü seçerken boş kadrolu birine kapılanmak ve gereğinde profesörler kurulunda sizin hakkınızı arayabilecek dişli bir kürsü başkanı bulmaktır. Sonra profesörlük bilimi gelir. Bu bilime akıl erdirmek biraz zordur; onun için en iyisi sabırla beş yılı beklemesini bilmektir; bu arada bilime oy verecek profesörleri gücendirmemesini bilmektir. Çünkü beş yıl sonra bilim seni içine almak için gerekli sayıda parmağı kaldırmaz. Milli Eğitim Bakanı’nın onayı da bilimde önemli bir yer tutar. Bakarsın kendin bile anlamadan biraz ilerici olmuşsundur: evrakın aylarca bakanlıkta beklemiştir. Bilim için ne acılar çekmişsindir. Onun için demişlerdir ki 'gençliğine doyamadan profesör oldu'. Çünkü bir insan olsa olsa ne olur? Hiç. İşte öyleyse profesörlükten sonrası bir hiçtir. Fakat çoğu zaman bilim burada kalmaz. Bir de bakarsın yıllar geçmiş, kürsü başkanı olman için sıran gelmiştir: fakat bir kürsüde birden fazla bilim adamı olabilir ve gene kurullarda parmak sayısı hesabı birden önem kazanır. Fakat ne de olsa artık profesörsün; kürsü başkanı olamasan da artık senin için karada ölüm yoktur. 'Profesörlük takdim tezi’ni yazalı yıllar geçmiş, artık ne doktora, ne tez, ne de kitap yazma engeli var önünde; bundan sonra olsa olsa öğrencilere ders kitabı yazabilirsin, maddi durumunu düzeltirsin ve profesörler yapı kooperatifine girerek yılardır yorulan kafanı dinleyebilirsin; tabii dekanlık, rektörlük gibi yeni bilimsel araştırmalar seni beklemiyorsa. Görülüyor ki arkadaşlar bilim uzun ve çetin bir yoldur."
Edebi
Bir Metin Üzerinde; Sınıflandırma, Öncelik Belirleme, Abartmayı Saptamaya
Çalışma… (Bireysel çalışma)
*Kaynak gösterilmeden, aktif link verilmeden kullanılamaz.
2009
Oğuz Atay, Bir
Bilim Adamının Romanı-Mustafa İnan'dan:
"Bilim Nedir?"
"... İnsanlarımızı önce düşünmeye, doğru düşünmeye sevk etmek lazım. Konuştukları dili düşünsünler, kullandıkları kelimeleri düşünsünler ve her şeyden önce de bir bilimsel araştırma yaparken, ne yaptıklarını, ne yapmak istediklerini, nereye varmak istediklerini düşünsünler. Zannediyorlar ki kendilerine lazım olan şey, karşılarına çıkan matematik denklemleri çözmek, eğrileri çizmek ve buldukları sonuçları hemen Almanca’ya, İngilizce’ye çevirerek yabancı dergilere göndermek ve başkalarının kitaplarında bu makalelerden bahsedilmesini temin etmek. Peki bütün bunları neden yapıyorsunuz? Efendim bilim uğruna yapıyoruz. Peki şimdi bir an için bütün şu yüksek denklemleri ve uzun sonuçları bırak da bana söyle. Bilim nedir? Efendim? Bilim nedir? dedim. Bilim mi nedir? Evet. Efendim bilim, uğraştığımız şeydir. Bilim her şeyden önce, üniversiteyi bitirdikten sonra 'bilim yoklaması' ve 'yabancı dil sınavı' gibi engelleri aşarak doktora öğrencisi olmaya hak kazanabilmek için gerekli bir şeydir.
Sonra, bir süre kürsüye gelen yabancı kitapları ve dergileri izleyerek bakalım ne var ne yok diye durumu izlemektir; sonra durumu kollamak ve çok küçük bir mesele seçmek ve bu küçük şeyi büyüterek onu bir doktora haline getirmektir ve bu doktorayı yapmaktır. Sonra doktora sınavından başarı göstermektir ve bu başarıyı gösterdikten sonra gülümsemeyi unutmaktır. Bilimin, birinci ve en zor şartı budur. Sonra karşınıza doçentlik sınırı gelir. Bu sınırı aşmak ilk bakışta zor gibi görünse de asıl zorluk doçent olmak değil eylemli doçent olmaktır; yani bir kadro ayarlamaktır. Bunun için, daha bilimin başında, yani kürsü seçerken boş kadrolu birine kapılanmak ve gereğinde profesörler kurulunda sizin hakkınızı arayabilecek dişli bir kürsü başkanı bulmaktır. Sonra profesörlük bilimi gelir. Bu bilime akıl erdirmek biraz zordur; onun için en iyisi sabırla beş yılı beklemesini bilmektir; bu arada bilime oy verecek profesörleri gücendirmemesini bilmektir. Çünkü beş yıl sonra bilim seni içine almak için gerekli sayıda parmağı kaldırmaz. Milli Eğitim Bakanı’nın onayı da bilimde önemli bir yer tutar. Bakarsın kendin bile anlamadan biraz ilerici olmuşsundur: evrakın aylarca bakanlıkta beklemiştir. Bilim için ne acılar çekmişsindir. Onun için demişlerdir ki 'gençliğine doyamadan profesör oldu'. Çünkü bir insan olsa olsa ne olur? Hiç. İşte öyleyse profesörlükten sonrası bir hiçtir. Fakat çoğu zaman bilim burada kalmaz. Bir de bakarsın yıllar geçmiş, kürsü başkanı olman için sıran gelmiştir: fakat bir kürsüde birden fazla bilim adamı olabilir ve gene kurullarda parmak sayısı hesabı birden önem kazanır. Fakat ne de olsa artık profesörsün; kürsü başkanı olamasan da artık senin için karada ölüm yoktur. 'Profesörlük takdim tezi’ni yazalı yıllar geçmiş, artık ne doktora, ne tez, ne de kitap yazma engeli var önünde; bundan sonra olsa olsa öğrencilere ders kitabı yazabilirsin, maddi durumunu düzeltirsin ve profesörler yapı kooperatifine girerek yılardır yorulan kafanı dinleyebilirsin; tabii dekanlık, rektörlük gibi yeni bilimsel araştırmalar seni beklemiyorsa. Görülüyor ki arkadaşlar bilim uzun ve çetin bir yoldur."
[Başlığı ben yazdım DK]
Edebi
Bir Metin Üzerinde; Sınıflandırma, Öncelik Belirleme, Abartmayı Saptamaya
Çalışma… (Bireysel çalışma)
Oğuz Atay’ın
yazısı çizelgede yer alan sorularla analiz edilir. Bu çalışma
birinci etkinlik paketini sonuçlandıran bir uygulamadır. Bir bilim adamının
dilinden, bu dünyanın görünmeyen yüzüne dikkat çekilmektedir. Eleştirel düşünme
becerisi de tam bunu, yani gerçeğin çok yönlü yüzünü görmeye çalışmak olduğuna
göre, bu veya başka metinler kullanılarak, benzeri çalışmalar yapılabilir.
Çalışmanın sonunda ortaya çıkan sonuçlar, gruplar içinde veya sınıfın genelinde
paylaşılmalıdır. Bu tür tartışmalar farklı soruları gündeme getireceği için
yararlı olacaktır.
1.adım
Yazar
bilim yapmanın önünde, neleri engel olarak görüyor? Listeleyin.
|
2.
adım
Bu
sorunları kendi bulacağınız bir ölçüte göre gruplandırın ve gruplarınıza bir
isim verin.
|
3.
adım
Ortaya
çıkarttığınız sorunları; sizin bulacağınız bir ölçüte göre, daha öncelikli
olan sorundan başlayarak, daha az öncelikle olana doğru sıralayın.
|
Yazıda
abartma var mı? Varsa saptayarak, yazınız.
|
||
Yazar
görüşlerini örneklerle desteklemiş midir? Yazar bizi ikna ediyor mu? Nasıl?
|
||
Bu
yazı size neler düşündürdü?
|
||
Bu
yazı size neler hissettirdi?
|
Oğuz Atay, Bir Bilim Adamının Romanı, İletişim Yayınları, 1992/4, s. 176-178
Bu çalışma, Düşünme Eğitimi dersine kaynak kitap hazırlama projesi kapsamında, "Genetik" teması için yapılmıştı. Basılmadı.
*Kaynak gösterilmeden, aktif link verilmeden kullanılamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder