21 Mayıs 2019

17. Yüzyılda Islahat Çabaları

Dilara Kahyaoğlu
Surname-i Vehbi'den iki sayfa 
Duraklama dönemi yukarıda belirttiğimiz gibi merkezi yönetimde, yani sarayda padişahın otoritesinin zayıfladığı ve bundan kaynaklanan otorite boşluğunu harem ve kapıkulu çevrelerinin doldurduğu, ama bu durumda da yönetim için mücadele eden grupların ortaya çıktığı ve merkezi yönetimin bozulduğu bir dönemdi. Duraklama döneminin büyük bölümü, valide sultanların, lalaların, yeniçeri ağalarının v.b. yönlendirmesi altında kalan, güçsüz ve etkisiz padişahların iktidarda olduğu bir dönemdi. Yüksek mevkilere kimin atanacağına, dolayısıyla devleti kimin yöneteceğine bu gruplar karar veriyordu. Yönetimde istikrar yoktu. Dönemin geneline baktığımızda bir yıldan fazla makamında kalmış ve eceli ile ölmüş sadrazam yok denecek kadar azdı. Diğer yüksek yönetim görevlerinde de durum aynıydı. Görevler rüşvetle satın alınıyordu ve hiçkimse görevinde ne kadar kalacağını bilmediğinde görevi süresince kesesini mümkün olduğunca fazla dolduruyordu. Bu en küçük mültezimden en yüksek devlet görevlisine kadar böyleydi.
Bu genel görüntüye istisna teşkil eden üç dönemi ayırt edebiliyoruz. Bu üç dönem yönetimden maliyeye kadar tüm alanları kapsayan tüm bu bozulmaya karşı köklü önlemler almaya çalışılan, bir bakıma düzeltme ya da rehabilitasyon dönemleri diyebileceğimiz dönemlerdir.
II. Osman (Genç) (1618-1622)
Çok genç yaşta (18) tahta geçen bu padişah, kapıkullarının, yeniçerinin ve harem çevresinin bozuluşunu görmüş ve buna bir önlem olarak idareyi ve orduyu “Türkleştirme”yi düşünmüştür. Bu Osmanlı tarihinde o zamana dek düşünülmüş en radikal çözüm düşüncesi olsa gerek. Ancak bu düşüncesini uygulamaya geçirmeye fırsat bulamamıştır. Bu düşünceleri öğrenen yeniçeriler, harem ve kapıkulu çevrelerinin de kışkırtmasıyla bir isyan çıkarmış, saraya saldırmış ve padişahı tahttan indirerek Yedikule Zindanlarında boğmuştur. Bu Osmanlı tarihinde bir ilktir. İlk kez bir padişah bir isyan sonucunda öldürülmektedir. Bu aynı zamanda padişahın kutsal, dokunulamaz kişiliğinin sonudur. Bundan sonra yeniçeri isyanları sonucu tahttan indirmeler sık sık görülecektir.

IV. Murat (1622-1640)
Çocuk yaşta tahta geçen IV. Murat’ın saltanatının ilk döneminde iktidar tamamen annesi Kösem Mahpeyker Sultan’ın elindedir. Güçlü bir kişiliğe sahip olan bu kadın on yıl boyunca devleti keyfine göre değiştirdiği saray halkına dayanarak yönetecektir. Yönetimde tam bir karışıklık hüküm sürmektedir. O sıralarda siyasal ve mali güçlükler had safhadadır, ama idarede bir süreklilik ve istikrar olmadığı için düzelmek yerine giderek ağırlaşmaktadır.

IV. Murat, 22 yaşına geldiğinde iktidarın dizginlerini ele almaya karar verir. Bunu yaparken oldukça acımasız davranır. Padişahın otoritesini ve saygınlığını geri getirmek için kendi aile üyelerini bile cezalandırmaktan kaçınmaz. Yığınla rüşvetçi, haraççı devlet görevlisi - hatta aralarında bir şeyhülislam da vardır - ayaklanan yeniçeri ve sipahi ölüme mahkum edilir. IV. Murat’ın önlemleri yönetim çevreleriyle sınırlı değildir, toplum üzerinde de hissedilir. İstanbul’da tütün ve içki yasaklanır, kahvehaneler kapatılır, gayrimüslim cemaatlerin kendilerini belli eden kıyafetler giymeleri kuralı yeniden yürürlüğe sokulur ve sıkı sıkıya uygulanır. Böylece IV. Murat yalnızca güçlü bir hükümdar görüntüsü vermekle kalmaz aynı zamanda ahlaki erdemleri de yeniden yerlerine oturtan bir hükümdar olarak ortaya çıkar.

Murat maliyeye de bir çeki düzen vermek ister. Bunu özellikle, haksız servetlere el koyarak, vergi defterlerini yeniden gözden geçirerek, vergilerin düzenli ödenmesi için zor kullanarak yapmaya çalışır. Mali konularla ilgili olarak bir dizi kanunname de yayınlar.

Tüm bu önlemler yönetimde düzenin ve istikrarın yeniden sağlanması konusunda işe yaramıştır. Gerçekten de 1640’da IV. Murat öldüğünde gerek taşrada gerekse merkezde düzen sağlanmış istikrar geri gelmiş görünmektedir. Ancak bu kısa sürecektir. Padişahın ölümünden sonra iktidar yine harem çevresine ve kapıkullarına geçer ve bunlar arasındaki gruplaşmalar ve iktidar mücadelesi ülkeyi yine eski duruma sokar.

Köprülüler Dönemi (1656-1683)
Bu dönem Duraklama döneminin en uzun istikrar dönemidir.Köprülü ailesinden gelen üç sadrazamın yönetiminde geçmiştir.

Köprülü Mehmet Paşa (1656-1661)
Köprülü fazıl Ahmet Paşa (1661-1676)
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (1676-1683)

İlk Köprülü, Köprülü Mehmet Paşa sadrazamlığa atandığında ülke IV. Murat’ın ölümünden beri yine büyük bir bozulma ve kargaşalık içindedir. Bu sırada iktidarı fiilen elinde tutan Hatice Turhan Sultan’dır. Valide Sultan kendisine sadrazamlık görevi teklif ettiğinde Mehmet Paşa 70 yaşında oldukça tecrübeli bir devlet adamıdır ve görevi ancak bütün yetkiler kendisine verilirse ve işlerine karışılmazsa kabul edeceğini söyler. Valide Sultan bunu kabul eder.

Köprülü Mehmet Paşa’nın en büyük şansı belki de genellikle hep taşrada görev yapmış olması ve İstanbul’daki çeşitli hiziplerin hiç biriyle bağlantısı bulunmamasıydı. Bu sayede onların üstüne kolaylıkla gidebildi. IV. Murat kadar sert olmasa da Köprülü de benzer önlemlere başvurur.

İmparatorluğa çeki düzen vermek için, idari ve mali görevliler arasında bir ayıklamaya gider, büyük servet sahiplerinden zorla para alır, vergilerin düzenli ödenmesini sağlar, Celali isyanlarını ve diğer ayaklanmaları sertlikle bastırır. Sertliği bazen IV. Murat gibi aşırı noktalara götürür. Örneğin Ruslarla gizli ilişkide bulunduğu bahanesiyle Patrik Parthenios’u astırmıştır. Ama yine de bir kaç yıl içinde imparatorluk idaresinde görünüşte de olsa bir düzelme olur. Köprülünün uygulamaları Naima gibi çağdaşı yazarların da övgüsünü kazanmıştır. Maliye alanında da çarpıcı gelişmeler sağlanmıştır. Osmanlı bütçesi yıllardan sonra ilk kez hemen hemen denk hale gelir.

Köprülü fazıl Ahmet Paşa ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Mehmet Paşa’nın sağladığı istikrarı devam ettirirler. Dış ilişkilerde de durum gelişme göstermektedir. Girit Adası fethedilmiş, Avrupa’da da Avusturya ve Lehistan’a karşı başarılar kazanılmıştır. Osmanlı 17. Yüzyılda yeni bir yükselme dönemi yaşar gibidir. 1683 Viyana Bozgunu tüm bu gelişmeleri tersine döndürür. Durumun geri dönülemez bir şekilde alt üst olması için tek bir yenilgi yetmiştir. 

Islahat Çabalarının Genel NiteliğiGenç Osman’ın tasarı aşamasında kalan radikal düşünceleri bir yana bırakılırsa Duraklama Dönemindeki bütün reformların ortak amacı yükselme döneminde ideal işleyişine kavuşan klasik Osmanlı düzenini geri getirmektir. Diğer bir değişle bu reformların amacı yenileşme ya da değişme değil geçmişe dönmedir. Bu anlamda muhafazakar bir nitelik taşırlar. Klasik Osmanlı düzeninin üstünlüğüne sarsılmaz bir inanç vardır. Özellikle Kanuni Dönemi bir “Altın Çağ”dır ve çözüm yeniden o çağın düzenine dönmektir. Avrupa karşısında da henüz bir geri kalmışlık düşüncesi yoktur. Yalnız askeri alanda Avrupa'nın artık Osmanlı'ya denk olduğunu, hatta Osmanlı'dan daha hızlı geliştiğinin farkındadırlar, ancak Avrupa’nın geçirdiği büyük siyasi, ekonomik, toplumsal ve bilimsel dönüşümün farkında değildirler.

Koçi Bey, Mustafa Ali, Katip Çelebi, Hüseyin Hazerfen, Naima, Evliya Çelebi gibi büyük yazarlar çıkmıştır bu devirde. Bunların hepsi de işlerin iyi gitmediğinin, bozuklukların, sorunların farkındadırlar ve bunları çok iyi teşhis ederler, hatta bazıları acımasızca eleştirmekten de korkmazlar. Ancak hiçbirisi o “altın çağ”a dönüşten başka bir çözüm önerisine sahip değildir.

Kaynak göstermeden kullanılamaz

Bu seride yer alan Osmanlı tarihiyle İlgili diğer konular ve kaynaklar için bkz.
https://tarihegitimi.blogspot.com/2019/06/osmanl-tarihi-ders-notlar-konular.html

Hiç yorum yok: