Görselin kaynağı |
Osmanlı devletini adı bilinmez olmaktan kurtaracak olan Orhan’ın ilk başarısı iki yıllık bir kuşatmadan sonra Bursa kentini ele geçirmesidir. Orhan’ın tek önemli fethi bu değildir. Onun zamanında (1324-1360) Osmanlı devleti İstanbul Boğazına kadar Marmara bölgesinin Anadolu tarafındaki bütün kısımlarını fethettiği gibi, Gelibolu yarımadası ve civarını ele geçirerek Avrupa kıt'asına da geçmiştir. Ancak tarihçiler Orhan’ın bu yönüyle fazla ilgilenmezler. Avrupa’ya geçiş dışında fethedilen yerler aslında Osmanlıyı hala büyük bir devlet haline getirmemiştir. Diğer beyliklerle karşılaştırıldığında Osmanlı toprak açısından en büyük değildir henüz. Tarihçilerin Orhan’ın ön plana çıkardıkları yönü onun Osmanlıda kurumlaşma yönünde attığı adımlardır.
Orhan, beyliğin iç düzenini Osman Bey döneminin basit kayıtları ötesinde kurallar ve kurumlarla pekiştirmek ve yeni bazı idari ve askeri kurumları yerleştirmek ihtiyacını duydu. Bu yeni düzenlemenin en önemli unsuru bir savaşçı grubunun ortaya çıkmasıydı. O zamana kadar Osmanlı askeri deyince eli silah tutan herkes anlaşılırdı. Ancak ülke genişleyip savaş daha uzun ve ağır, hatta daha ciddi bir uğraş haline geldiğinde, halkın işini gücünü bırakıp savaşması da güçleşiyordu. Artık işi sadece savaşmak olan askerler gerekiyordu Osmanlıya. Orhan bunun gereğini yerine getirdi ve yaya-müsellem teşkilatı denilen ve akına katılan halktan farklı olarak bunlara savaş zamanında bir ücret ödeniyor ve diğer zamanlarda geçimlerini karşılamaları için ekip biçecekleri bir toprak parçası veriliyordu. Ayrıca bunlar vergiden muaftı. Orhan bununla da kalmayarak bütün askeri birliklerin komutanlığından sorumlu bir beylerbeyi rütbesi oluşturdu. Orhan’ın böyle bir makam oluşturması, kendisinin artık sadece askeri işlerin ötesinde ve üstünde bir işlevi olduğuna işaret ediyor. Böylece Orhan Bey, nitelik yönünde toplumdaki diğer beylerde, komutanlardan ayrılıyor ve iyice ön plana çıkıyor. Ancak unutulmamalı ki, Orhan hala sadece “bey”, bütün siyasal gücü kendi elinde toplayan bir “padişah” ya da “sultan” değil henüz. Orhan Bey’in kendi emrinde bir beylerbeyi yaratması bu yöndeki gelişmenin bir ilk adımı sayılabilir. Kendisinden sonra gelen I. Murat “hüdavendigar” unvanını kullanmakla bu adımı ilerletecektir, ancak Osmanlıda bütün siyasi gücü elinde bulunduran bir hükümdar sistemine geçiş için yüz yıl kadar bir süre daha geçmesi gerekecektir.
Orhan yönetim alanında da askeri kurumlaşmaya paralel bir kurumlaşma başlattı, yönetimi bütünüyle çekip çevirecek bir vezir tayin etti. Vezirliğe tayin edilenlere baktığımızda, bunların genellikle medreselerde yetişmiş, kadılık yapmış kimselerden seçildiklerini görüyoruz. Ancak yine biliyoruz ki, Osman bey zamanında medrese gibi kurumlar yoktu Osmanlı ülkesinde. Medreselerde yetişmiş kişileri Osmanlı Anadolu’daki büyük kentlerden sağlamak zorundaydı. Orhan buna da bir çözüm bulmak ve yöneticilerini ve bu arada yargı elamanlarını (kadılar) ülke içinde yetiştirmek amacıyla önemli kentlerde medreseler kurdu.
Orhan zamanında Osmanlının yerleşik yaşama iyiden iyiye geçtiği görülmektedir. Hükümdar ailesinin üyeleri kentleri kamu yararına yapılarla (camiler, medreseler, tekkeler, hanlar, hamamlar, köprüler, hatta donatmaya başlarlar (hatta Orhan’ın eşi Nilüfer Hatun’un eski Bursa-Mudanya yolu üzerinde küçük bir kilise yaptırdığı bile bilinmektedir).
Avrupa’ya geçiş ise Osmanlı’nın ileride bir imparatorluk haline gelmesinin yolunu açan bir gelişmedir. Tabii bunun için Osmanlının önce Karesi beyliğini topraklarına katması gerekmiştir. Bir tarihçi, eğer bu gelişmeler olmasa, “600 yıl sürecek imparatorluğun adı belki de Karesi diye bilinecekti” demektedir.
Orhan Bey Dönemi Kronolojisi (1324-1362)
*Bursa 1326 yılında Osmanlıların eline geçti.
*Orhan Bey’in İznik’i kuşatması üzerine Bizans İmparatoru III.Andronikos harekete geçti ve
1329 yılında Palekanon (Maltepe) savaşı yapıldı. Osmanlılar, İznik ve İzmit’i aldı ardından Kocaeli yarımadası’nın tamamını ellerine geçirdiler.
*Karesi Beyliği’nin toprakları ve donanması 1345 yılında ele geçirildi.
*Eretna Devleti’ndeki karışıklıklardan yararlanarak, 1354 yılında Ankara alındı.
*1353 yılında Gelibolu yarımadasındaki Çimpe kalesi ele geçirilerek, üs olarak kullanılmaya başlandı.
*Çimpe’nin fethinin ardından, Tekirdağ’a kadar olan Marmara kıyıları ele geçirildi.
*İlk Divan teşkilatı, ilk medrese (İznik, 1331), ilk düzenli ordu (yaya ve müsellem), şehirlerin yönetiminde kadı ve subaşıların görevlendirilmesi ilk kez bu dönemde gerçekleştirildi.
Aşağıdaki soruları metne göre yanıtlayınız.
1) Tarihçilerin Orhan Bey’in fetihlerini daha az önemsemeleri nereden kaynaklanıyor? Fetihlerden çok kurumlaşma yönünde attığı adımların önemsenmesi sizce doğru mu? Neden?
2) Orhan Bey’in kurduğu yaya-müsellem teşkilatı ile daha önceki Osmanlı askerleri arasındaki temel farklılıklar nelerdir? Yaya-müsellem teşkilatı profesyonel, düzenli bir ordu olarak değerlendirilebilir mi? Neden?
3) Orhan Beyi düzenli bir ordu oluşturmaya iten sebepler neler?
4) Orhan düzenli bir ordu, beylerbeylik ve vezirlik gibi kurumlar oluşturduğu halde neden bir “padişah” olarak değil de hala bir “bey” olarak nitelendiriliyor?
5) Bu dönemde vezirliğe tayin edilenlerin özelliğine baktığımızda bunların etnik ve dinsel ve toplumsal kökenleri bakımından nasıl bir yorum yapılabilir?
6) Nilüfer Hatun’un bir kilise yaptırmasını gaza ilkesine dayanarak fetihler yapan, diğer bir değişle amacı gayri müslim toprakları ele geçirmek olan bir devletin bir uygulaması olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
7) “Balkanlarda siyasi parçalanmışlık” ifadesinden ne anlıyorsunuz?
8) Yazar Balkanlarda idari ve askeri önlemlerin neden yeterli olmadığını düşünüyor, toplumsal önlemleri hangi yönüyle ön plana çıkarıyor?
Metin Hayretin Kaya'ya aittir.
1) Tarihçilerin Orhan Bey’in fetihlerini daha az önemsemeleri nereden kaynaklanıyor? Fetihlerden çok kurumlaşma yönünde attığı adımların önemsenmesi sizce doğru mu? Neden?
2) Orhan Bey’in kurduğu yaya-müsellem teşkilatı ile daha önceki Osmanlı askerleri arasındaki temel farklılıklar nelerdir? Yaya-müsellem teşkilatı profesyonel, düzenli bir ordu olarak değerlendirilebilir mi? Neden?
3) Orhan Beyi düzenli bir ordu oluşturmaya iten sebepler neler?
4) Orhan düzenli bir ordu, beylerbeylik ve vezirlik gibi kurumlar oluşturduğu halde neden bir “padişah” olarak değil de hala bir “bey” olarak nitelendiriliyor?
5) Bu dönemde vezirliğe tayin edilenlerin özelliğine baktığımızda bunların etnik ve dinsel ve toplumsal kökenleri bakımından nasıl bir yorum yapılabilir?
6) Nilüfer Hatun’un bir kilise yaptırmasını gaza ilkesine dayanarak fetihler yapan, diğer bir değişle amacı gayri müslim toprakları ele geçirmek olan bir devletin bir uygulaması olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
7) “Balkanlarda siyasi parçalanmışlık” ifadesinden ne anlıyorsunuz?
8) Yazar Balkanlarda idari ve askeri önlemlerin neden yeterli olmadığını düşünüyor, toplumsal önlemleri hangi yönüyle ön plana çıkarıyor?
Metin Hayretin Kaya'ya aittir.
Ana Kaynak Türkiye Tarihi, Cilt 2, Metin Kunt, Cem Yayınevi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder