28 Kasım 2015

İskender ve Nibelungen Efsanelerinde Attila ve Hunlar

Dilara Kahyaoğlu 
2012


Efsane Deyip Geçmeyin...
Fritz Lang'in yönettiği 1924 yapımı Nibelungen filminden bir sahne.
http://www.imdb.com/title/tt0015175/?ref_=md_ph_tt1

Süryanilere (bkz. Süryaniler ve Ermeniler) ait “Süryani Büyük İskender Hıristiyan Efsanesi"nde Hunların  adının geçtiğini görünce şaşırabilirsiniz. Büyük İskender (MÖ 4.yy) ile Hunların (4. -5. yy) Avrupa’da görülmesi arasında yaklaşık yedi yüz yıllık bir zaman farkı var. Ama bu iki ismin aynı anlatıda yan yana gelmesinin, eğer efsaneler söz konusu ise; imkânsız olmadığını biliriz. Adı üstünde, efsane işte…

Adı geçen efsanede şunlar anlatılır :

Muhteşem seferleri sırasında İskender’in yolu Ermenistan’a düşer Muşaş Dağını aşarak, Bahl-Lepta ovasına varır. Ovanın etrafı büyük aşılmaz dağlarla kaplıdır. Ova halkı İskender’i karşılamaya koşar, aralarında tüccarlar da vardır. Onlar İskender’e şöyle derler: Ey İskender, sayende burada huzur içinde yaşıyoruz etrafımızdaki dağları henüz aşmayı başaran olmadı ama duyduk ki dağların ötesinde Hunlar yaşamaktaymış, onların krallarının Ye’cüc, Me’cüc gibi Yafes oğullarının kralları oldukları söyleniyor.”

Daha sonra İskender’e Hun krallarının listesini sunarlar. Listede birçok isim vardır. İşte Hun krallarına ait en eski listelerden biri budur. Onlar o sırada Hunlara liderlik eden kişilerin isimler miydi gerçekten? Efsaneler ne kadar gerçeği barındırır?
Kavimler Kapısı ve Daryal Geçidi
Hikâye şöyle devam eder;

Yecüc ve Mecüc (bkz. Yecüc Mecüc) isimlerini duyan İskender çok şaşırır (çünkü bunlar Apokalipsis’e ve Hezekiyal peygambere ait apokaliptik bir kehanete göre insanoğlunun başına bela olacak bir nesildir, kıyamet habercileridir). İskender, hemen üç bin demirci ve çilingir ile üç bin bakırcıyı görevlendirir. Onlara on iki dirsek yüksekliğinde, dokuz dirsek genişliğinde muazzam bir kapı yaptırır. Demir ve bakırla bu kapıyı, dağdaki Daryal Geçidi’ne yerleştirir. İskender’in amacı; Hunların güneye inerek memleketleri tahrip ve İskenderiye kütüphanesi ile arşivinin yağma edilmesini önlemektir. Bu arada İskender, Hunların kapıyı geçecekleri, Romalılarla, İranlıların topraklarını işgal edecekleri ve sonra geri dönecekleri kehanetinde de bulunur, üstelik bu kehaneti kapının üzerine de yazdırır. Kehanet bununla da bitmez Hunlar sonra tekrar geri gelecek, işte o zaman Arz titreyecek ve Allah’ın emriyle dünya üzerinde hüküm süreceklerdir.

Zülkarneyn anlatısında geçen, Zülkarneyn'in Yecüc ve Mecüc'ü engelleyecek bir set inşa ettirmesini betimleyen, 16. yüzyıldan kalma bir Fars minyatürü. Zülkarney'ni İskender olarak düşünen yorumcular vardır. Zülkarneyn boynuzlu olarak gösterilen kişidir. 
https://tr.wikipedia.org/wiki/Z%C3%BClkarneyn
Kapı iki kere aşılacaksa o zaman kapının anlamı neydi diye aklımıza bir soru takılabilir. Efsaneler de; diller, canlılar gibi yaşar. Zamanın olaylarından etkilenerek değişir, içine yeni ögeler katılır, çok çok eski bir efsane ise; artık ilk halini tahmin etmek bile zordur. Efsaneler işin başında sözlü kültür içinde doğar, dilden dile anlatılarak çoğalır, yayılırlar. Sonra birileri bu sözlü malzemeleri (masal, efsane, destan, balad vb.) yazıya geçirir işte o anda dolaşımda olan sözlü versiyonlardan biri kaydedilmiş olur. Yazılı versiyon o haliyle saklanır, günümüze kadar ulaşır veya ulaşamaz… Ama bu durum farklı yazılı versiyonların üremesine engel değildir. Böylece aynı efsanenin farklı yazılı versiyonları da zaman içinde ortaya çıkar. Bir versiyonun kendi içinde veya versiyonlar arasında çeşitli tutarsızlıklar da görülebilir. Ama konunun uzmanları çeşitli yöntemlerle bunları çözümlemeye çalışır.

Yukarıdaki örneğe dönecek olursak İskender efsanesinin ilk halini ve ne zaman, neden doğduğunu bilmiyoruz. İlk halinde o zamanın “barbarları” (bkz. Barbarlar) İskitlere karşı  İskender’in kuzeye yani Kafkaslara koruyucu bir kapı diktirdiğinden bahsediliyor olabilir.  Ama elimizdeki versiyon apokaliptik inançlardan etkilenen bir metindir. Apokaliptik unsurlar, sonradan efsaneye eklenmiştir. (bkz. Apokalisis, apokaliptik)*

Efsane şu noktada gerçekleri yansıtmaktadır: Hunlar isminde bir halk vardır ve onlara önderlik edenler bulunmaktadır (kralların listesi) ve 4.yüzyılda ilk kez Kafkaslardan güneye inmişler (363-373) Ermenistan’ı geçerek Urfa’ya kadar gelerek buraları talan etmişlerdir. Girdikleri bölgede yazılı kültüre sahip olan halklar Ermeniler ve Süryaniler olduğu için bugün elimize geçen çok az sayıdaki kayıtlardan Hunlarla ilgili ilk bilgileri böylece öğreniyoruz. Tarihsel kayıtlar bunlarla sınırlı değildir esas bilgi aldığımız kaynaklar Romalılara aittir çünkü Kavimler Göçü (bkz. Kavimler Göçü) sonrasındaki süreçte Hunların ve diğer kavimlerin ilişkide olduğu iki devlet vardı: Doğu (Bizans) ve Batı Roma. (Bkz. Batı Roma’nın Çöküşü)


Hunların ve daha çok Attila’nın isminin geçtiği çok sayıda kayda geçmiş efsane vardır. Bu efsaneler 5. Yüzyıldan başlayarak 13. Yüzyıla kadar çok sayıda üretilmiştir. Efsanelerin çoğu birbirine benzer ve çoğu da Attila’yı ve Hunları olumsuz gösterir. (Bkz Efsanelerde Hunlar ve Attila) Ama bir tanesi farklı hem de çok farklıdır: NİBELUNGEN destanı (bkz.Nibelungenlied).

 Siegfrid'ın ölüsü başında bekleyen Kriemhild.  Lang 1924.
Güzeller güzeli Burgund prensesi Kriemhild’in sevgili eşi kahraman Siegfrid, bir komplo sonucu Kriemhild’in kardeşi tarafından öldürtülmüştür. Kriemhild, intikam peşindedir, aradığı fırsatı destanda Etzel ismiyle geçen Attila verecektir.

Etzel (Attila) büyük bir hükümdardır, putperestir ve eşi Helche ölmüştür. Ününü duyduğu dul Kriemhild ile evlenme talebinde bulunur. Hala yas tutmakta olan Kriemhild, önce tereddüt etse de sonradan kabul eder. Tereddüt etmesine neden olan durum Etzel’in putperest oluşudur çünkü Kriemhild, Hıristiyan’dır. Etzel’in elçileri bu konuda merak etmemesi gerektiğini Etzel’in sarayında çok sayıda Hristiyan olduğunu hatta isterse Etzel'in de Hristiyanlığı kabul edebileceğini söyleyerek Kriemhild’in bu tereddüdünü yok ederler.

Kriemhild’in yolculuğu. Lang 1924.
Kriemhild’i karşılamaya; Ruslar, Bizanslar, Lehliller, Ulahlar hatta yabani Peçeneklerin seçkin kişileri kısacası Etzel’in vasalı olan 24 yabancı hükümdar; süzerenleri olan hanımı ağırlamaya gelmiştir. Karşılayanlar arasında Etzel’in kardeşi Blödelin (Bleda) ve hatta bizzat Etzel de vardır. Viyana’da 17 gün süren muhteşem bir düğünle evlenirler. Düğün şerefine büyük eğlence ve harp oyunları düzenlenir. Siegfrid’in dahi bu düğündeki kadar bahadır adamı olmamıştır. Kriemhild, onlara; görülmemiş sayıda cepken ve elbise hediye eder. Viyana’dan yola çıkarak Etzel’in sarayının olduğu Etzel’e (Buda) gelir orada yaşamaya başlarlar.

Kriemhild ve Etzel. Lang 1924.
Zaman geçer Kriemhild ile Etzel’in bir erkek çocukları dünyaya gelir. Kriemhild, Siegfrid’i unutmamıştır, hala yastadır ve her geçen gün intikam ateşiyle yanıp tutuşmaktadır. Sonunda kararını verir “ailemi özledim” diyerek Burgundları kocasının sarayına davet ettirtir. Etzel hiçbir şeyden şüphelenmeyerek karısının kardeşi, kaynı Gunther’i ve Siegfrid’i bizzat öldüren Trovalı müthiş Hagen’i büyük bir samimiyetle karşılar. Onları oğlu Ortliebo ile tanıştırır. Oğlunun eğitimi ile Burgundların ilgilenmesini ister hatta onu Burgundların merkezi olan Worms’a göndermeyi düşünmektedir.

Ertesi gün harp oyunları başlar. Bu arada Kriemhild parlak vaatler ve güzel bir kız karşılığında Blödlin’i kazanır ve onu Burgundların öldürülmesi konusunda ikna eder.  Blödlin, ilk önce Burgund komutanı Dankward’ı öldürmek ister. Fakat Dankward ondan önce davranır ve onu öldürür. Dankward durumu, Gunther’e duyurur, mesele anlaşılmıştır: buraya topluca öldürülmek için davet edilmişlerdir. işte o andan itibaren Burgundlarla, Hun sarayında bulunanlar arasında büyük savaş başlar.

Hagen önce Ortliebo’yu (Etzel ile Kriemhild’in oğlu) öldürür. Etzel, cengâverlerinden binlercesi öldürülürken bile hala bir şeyin farkında değildir (!). Hagen onunla alay eder.  Oğlunun öldürülmesi sırasında bile bile sakin kalan Etzel, sadık adamı Rüdiger öldürülünce aslan gibi kükremeye başlar. Etrafındakiler onun ağır şekilde yaralandığını sanır. Bütün saray kan gölüne dönmüştür. Bütün Burgundlar öldürülür. Hagen yakalanır. Kriemhild onun kafasını Siegfrid’in ünlü kılıcı ile keser. Etzel, buna sevinemez hatta üzülür. Sonunda gerçek ortaya çıkınca Kriemhild da öldürülür ama Etzel bunu bile bir intikam fırsatı saymaz.

Destandaki Etzel (Attila), başka efsanelerdeki Attila tasvirine benzemez. Buradaki kişi; kibar, adil, cömert, sakin, hatta aptallık derecesinde sakin, etrafında olan bitenlerden bihaberdir. Bu bizim bildiğimiz, tarihteki Attila değildir. Onun öyle olmadığını biliyoruz. Romalı elçi Priskos, Attila’nın sarayına gitmiş onu bizzat görmüş, tanık olduklarını yazmıştır (bkz Priskos). Destanı yaratanlar için herkesin bir araya gelebileceği bir saray ve hükümdar düşündüklerinde akıllarına gelen ismin Attila olması belki de şaşırtıcı değildir. Hikâyeyi çok iyi bildikleri bir dönem içine yerleştirerek destana tarihsel bir gerçeklik kazandırmışlardır. Bilindiği gibi Hunların kurduğu kabile konfederasyonunda Germenler (bkz. Germenler) çok önemli bir sayı tutuyordu ve gerçekten de Hun sarayı Germen hükümdarları veya seçkinleriyle doluydu.

Bu yazıyı hazırlarken esas olarak şu kaynaktan yararlandım:

Attila ve Hunları, Gyula Nemeth, DTC Fakültesi Yayınları, 1982, içinde Sandor Eckhardt'ın makalesi. s: 53-55,
* apokaliptik: kıyametçi, kıyametle bağlantılı olan şey..
apokalipsis: kıyamet

Yazar adı belirtilmeden kullanılamaz, alıntılanamaz.

Hiç yorum yok: