27 Kasım 2015

Orta Asya'dan Anadolu'ya Kısa Tarihçe

Dilara Kahyaoğlu 2002

 “uygarlık ve ‘barbarlık’ ” kuşağı



Elimize  Avrasya’yı gösteren bir harita aldığımızda aşağı yukarı 45. Kuzey Paralelinin kuzeyinde yer alan  devasa bir coğrafi bölge  görürüz. Bu bölge esas olarak soğuk ılıman ve soğuk kuşakta yer alır, en kuzey kısımları ise artık kutup ikliminin görüldüğü yerlerdir.
İşte bir zamanlar (aslında Asya kısmında şimdi de)  “bu insana uygun olmayan alanlarda çoban halklar”[1] yaşamaktaydı. “Türkler, Türkmenler, Kırgızlar ve Moğollar... Atlılar topluluğu... şiddete yatkın, yağmacı, gaddar, delice cesur... Yerleşik halklar –bu çoban/ savaşçı göçebelere – ancak XVII. Yüzyılın sonunda top barutu sayesinde ”[2] egemen oldular...
Kuzeyi, güneyden ayıran bu hat bir zamanlar,  "uygarlık" ve “barbarlık” alanları olarak birbirlerinden keskin bir şekilde ayrılmıştı.
Tarım yapılabilecek  ılıman kuşakta yaşayan yerleşik halklar yani evlere, köylere, şehirlere, yazıya vb. sahip olan uygar denilen halklar...
Tarıma elverişli olmayan bozkırlarda yaşayan halklar yani Romalılar tarafından “barbar” denilen halklar...kabileler halinde yaşayanlar, atlarla yatıp kalkanlar, yağmalar yapanlar, çadırlarda yaşayanlar, bozkır halkları, çobanlar, savaşçılar, göçebeler... vb.)


Bir zamanlar Asya... MÖ IV. yüzyıldan, MS. IX. yüzyıla...
Tarım yapmaya elverişli olmayan bu alanlarda bir zamanlar Çinlilerin Şiongnu (Hiungnu) dediği bizim de Hun olarak bildiğimiz “atlı göçebe” topluluk yaşıyordu ve geçim kaynakları doğal  olarak hayvancılık, yağmacılık, avcılık ve hayvan kürklerini satarak yaptıkları ticaretti.
Hunlar,  ders kitaplarımızda  “Asya Hunları” veya  “Asya Hun Devleti” olarak geçer. Onlar tarihte siyasi bir birlik hatta “devlet” kurmuş ilk Türkler olarak bilinir.
Biz Hunlara ilişkin bilgilerimizin tamamını  Çinlilerden bizlere kadar ulaşan yazılı belgelerden öğrenmekteyiz. Şioung nu ("HUN") adının geçtiği ilk Çin kaynağı MÖ 318 yılına ait bir antlaşmadır. Hunlar hakkında bildiğimiz şeylerin hepsi Çin tarihi belgeleri ile sınırlıdır ve onun dışında da başka bir şey bilmiyoruz. Örneğin nasıl bir dilleri olduğunu bilmiyoruz, dilleri gerçekten Türkçeye mi benziyordu? Bilmiyoruz...  Çünkü göçebe, savaşçı bir  halk olan Hunlar, yazı yazmayı bilmediklerinden, onlardan bize hiçbir yazılı kaynak kalmamıştır...

Çin Seddi'nin Google Earth görüntüsü
Çin kaynakları bize Hun akınlarını önlemek için Çin seddi'nin yapıldığını  (MÖ 300),
ilk Hun hakanının Tu-man (Teoman) olduğunu bildirmekte ise de Hun siyasi birliği en çok  Mao-dun (Mete, ölümü MÖ 174) zamanında güçlendi. [3] Yine Çin kaynakları, Mete zamanında Çin’in, Hunları durdurmak için özellikle  ipek gibi kıymetli lüks maddeler verdiklerini ve Mete ile antlaşma yaptıklarını da bize  bildirir.

Yine bu belgelerden anlaşıldığı üzere Hunlar diğer bozkır halkları gibi kabileler halinde yaşıyorlardı. [4] Aileler soyları, soylar da  kabile anlamına gelen boyları meydana getiriyordu. Her boyun başında bir boy beyi bulunuyordu. Belgelerden anlaşıldığı kadarıyla bu boy beylerinden bazıları  zaman zaman çok güçleniyor ve diğer boyları da kendine bağlayarak  “boylar birliği” veya “kabileler birliği” denilebilecek büyük bir siyasi birlik meydana getiriyor ve etraflarındaki yerleşik halklara, tarım bölgelerine ve düşman olan komşu kabilelere akınlar  düzenliyorlardı. İşte bu Tüm boyların başına geçen lidere de; hakan, kağan, yabgu, han veya tanhu diyorlardı.

Çin kaynakları, Hunların MS 48 yılında Kuzey ve Güney Hunları (Hiung Nu) olarak ikiye ayrıldığını yazıyor. Bunun sebebi de muhtemelen Çin baskısı ve iç çekişmeler... Çünkü boylar kolayca bir araya gelebildikleri  gibi kolayca da  ayrılıp, birbirleriyle  savaşabiliyorlardı.
Çin kaynakları Kuzey Hunları’nın  Batıya doğru göç edip gittiklerini söylüyor.

MS 4. yüzyılda ise çok ilginç bir gelişme yaşanıyor (375)... Kaynaklarda adları gerçekten de HUN olarak geçen bir topluluğun Volga’nın batısına doğru büyük göçe/ saldırıya geçtiğini görüyoruz. İşte bu olay, tarihte büyük bir göç dalgasına yol açacak olan olayı başlatır.
Bazı tarihçiler Kavimler Göçü'ne yol açan bu Hunları, Şiungnular’ın soyundan saymışlardır.

Aslında Batıya göçe kalkan bu Hun savaşçılarının oldukça karışık bir topluluk olduğunu da  Roma kaynaklarından öğreniyoruz. Çünkü o sırada Avrupa Hunlarının  komşuları Romalılardır.
Kavimler Göçü konusunda artık Çin kaynakları bir şey söylemiyor çünkü Çin çok uzakta kalmış durumda. Bu sefer Roma kaynakları konuşuyor.

Yine bazı tarihçilere göre; Asya Hunları  ile Avrupa Hunlarının  arasında oldukça uzun bir süre olduğu için bu iki topluluğun aynı aileden/ soydan olması pek mümkün görünmüyor...

Kavimler Göçü, Kuzey Batı bozkırlarında yaşayan diğer “barbar” toplulukları da harekete geçiriyor. Hunların önünden kaçarak batıya doğru ilerleyen bu diğer “barbar”  topluluklar tarihte “Germenler” olarak bilinir. Yani Ostrogotlar, Vizigotlar, Vandallar, Angllar, Saksonlar Franklar, Alamanlar, vb...

Bu arada  Macaristan ovalarına kadar gelen Hunların başına, bugün ismi çok iyi bilinen bir hakan geçer,  Attila (ölümü 453)...   Attila’nın ordusunda sadece Hun askerleri yoktur, kendisine katılmayı tercih eden Germen boyları ve askerleri de  bu birliğin içinde Attila ile birlikte savaşmaktadırlar. Asya’nın “uygar bölgesi” Çin ise; Avrupa’nın “uygar bölgesi” Roma’dır. İşte İster Attila, ister diğer Germenler olsun,  kendilerine  yeni yaşam alanları açmak veya ganimet toplamak için Roma ülkesine hiç durmadan saldırırlar. Nitekim bu saldırılara Roma İmparatorluğu  dayanamaz, bu karışıklıkta geniş Roma ülkesi tek bir merkezden yönetilemez.  “Barbarlar” önce Roma yönetiminin  ikiye bölünmesine yol açarlar. Roma İmparatorluğu,  “Doğu Roma (başkent İstanbul) ve Batı Roma (başkent Roma) olarak (395) ikiye bölünür. Ama Germen/barbar saldırıları, özellikle Roma üzerinde daha da yoğunlaşınca, Batı Roma İmparatorluğu daha fazla dayanamaz ve çöker (476). (Dikkat'! Roma'nın parçalanma ve yıkılmasının daha başka nedenleri de olduğunu hatırlamak gerekir.) 
Germenler, Batı ve Güney Avrupa’ya yerleşir.  Zamanla asimile olurlar, yani; yaşam  biçimlerini, dillerini, dinlerini, geleneklerini değiştirirler. Bugünkü bir çok Avrupa ulusu işte bu Germen topluluklarının  karışımından ortaya çıkmışlardır... Fransızlar, Almanlar, İspanyollar, İngilizler vb.... Hunlar ise tamamen yok olur, diğer halkların arasına karışırlar.

VI. Yüzyıldan sonra Asya’da olanlar

Avrupa’da yukarıdaki gelişmeler olurken Asya’da neler olmaktadır...

552 tarihinde Asya’da kalan bozkır halkları yeni bir önder etrafında yeni bir birlik kurar.
Bu önder Bumin Kağan adıyla bilinen bir kişidir. Ve bu yeni siyasi birliğin adı Köktürkler veya Göktürkler olarak tarihe geçer.
Bilge Tonyukuk Yazıtı, Moğalistan
Yaşam biçimleri Hunlardan çok da farklı olmamakla birlikte yine de Hunlardan daha farklı bir tarihsel olguyla karşı karşıyayız. Çünkü Göktürklerin bir yazısı olduğunu biliyoruz. Tarihte Türk adını kullanan ilk topluluk bunlardır. Ayrıca burada bilgi aldığımız kaynaklarda çeşitlenmiştir. Örneğin, Çin kaynaklarının yanı sıra,  İran ve İslam kaynakları, hem birinci Göktürk,  hem de ikinci Göktürk devleti  hakkında bize  bilgi verir. Ama en önemlisi artık doğrudan bize bilgi veren bir kaynağımızın bulunmasıdır. Çünkü,  ikinci Göktürk veya Kutluk Devleti diye bilinen devletten (680) bize bizzat yazılı bir  kaynak kalmıştır.  Orhun nehri civarında bulunduğu için “Orhun Yazıtları” olarak da bilinen bu “Göktürk Yazıtları” taş  sütunlara  yazılmış yazılardır  ve bu yazıtlar  bugün Moğolistan  sınırları içinde bulunmaktadır. Yazılar okunduğu için bu yazıtların dilinin Türkçe olduğunu da biliyoruz.

Kutluk Devleti de bozkır halklarının, özellikle Uygurların  saldırısı sonucu yıkılınca yerine Uygur “Devleti” kuruldu (745-840). Başlangıçta Orhun ve Selenga boylarında yaşayan Uygurlar, hem diğer boyların saldırıları, hem de büyük bir kuraklılık sonucu güneye göç etmek zorunda kalır.
Güneyde verimli bölgelere yerleşen Uygurlar, yerleşik hayata geçer, tarımla uğraşır, kendilerine has bir yazı geliştirir ve dinlerini de değiştirirler.
Çağdaşımız Mani... Hoşgörü peygamberi Mani...
Amin Maalouf diğer romanlarında olduğu gibi yine bir karakterin yaşamı üzerinden dünyaya açılarak yapıtını kuruyor. Mani'nin inancı ve öyküsü Hıristiyanlık çağının şafağında, İsa'nın ölümünden iki yüz yıl sonra başlar. 
Orta Asya’da yaşayan  bütün bu toplulukların dini inanışına “Şamanizm” adı verilmiştir. Bu inanç sisteminde, doğada kutsal kabul edilen yerler vardır. Örneğin Gök kutsaldır, su kutsaldır, bazı dağlar kutsaldır, bazı ağaçlar kutsaldır, onlara dua edilir. Ölmüş atalar, ailenin büyükleri  veya kabilenin büyükleri de kutsaldır, şaman denilen bir din adamının,  yaptığı sihirler ile  veya gizemli otlarla insanları iyileştirdiğine inanılır.  Bu inanış özellikle Sibirya bölgesi halklarında bugünde sürmektedir. Ama Uygurlar, tıpkı dünyadaki diğer halklar gibi Şamanizm dışında farklı dinleri de benimsemişlerdir. Örneğin Budizm[5] ve Manicilik ve daha sonra da Müslümanlık, Uygurlar arasında taraftar  bulmuştur. Manicilik ilginç bir inanıştır. Bu inanışa göre hayvanları öldürmek günah olduğu için et yenmez, sadece tarım ürünleri ile beslenilir, dünya iyi ve kötü karşıtlığı üzerine kurulmuştur. İnsanlar iyi olmak istiyorlarsa her türlü maddi isteklerinden vazgeçmelidir. Bu inanış sadece Maniciliğe has bir inanış değildir. Doğu inançlarının çoğunda bulunmaktadır... Bugün Çin Halk Cumhuriyeti  içinde  yaşayan Uygurlar hala vardır, Uygur özerk bölgesinde yaşamaktadırlar.

Alıştırma ve sorular
1-Avrasya haritasında 45. kuzey enlemini bulunuz ve bu bölgelerde bugün hangi devletlerin bulunduğunu yazınız.
2-Fernard Braudel, bozkır halklarını nasıl görmektedir?
3-Bir zamanlar Avrasya’da, neden Kuzey ve Güney arasında  keskin bir ayırım olduğu düşünülmektedir?
4-Çin kaynakları hangi açılardan önemlidir?
5-Asya Hunları, Avrupa Hunlarından kaç yıl önce var olmuşlardır?
6-Hun siyasi birliğine devlet dememiz mümkün müdür?
7-Kavimler Göçünü hangi açılardan önemli bulduğunuzu açıklayınız.  Başka kaynaklardan da yararlanabilirsiniz.
8-Kutluk Devletini (II.Göktürk) diğer Türk devletlerinden ayıran en temel özelliği yazınız.
9-Orhun Yazıtları önemli midir?
10-Uygurları diğer Türk topluluklarından ayıran belli başlı özellikleri yazınız.
11-Sizce bu metindeki bazı olgular, kaynaklarla desteklenmiş midir?
12-Bu metinde yazarın yorumu olarak düşündüğünüz cümleler nelerdir? Peki bu yorumlar, olgularla desteklenmiş midir?

 Yazar adı belirtilmeden kullanılamaz, alıntılanamaz.




[1] Fernard Braudel, Uygarlıkların Grameri, say:181, 1996 İmge
[2] age, say:181
[3] Mao Dun’un Çin imparatoruna yazdığı mektup, Türklerin Tarihi, Doğan Avcıoğlu
[4] Çang Çien seyahatnamesi, Türklerin Tarihi, Doğan Avcıoğlu
[5] Tanrısı olmayan bir dindir. İnsanlar, doğar ve ölürler ama yeni bir bedende yeniden doğarlar. İnsanlar kusursuzlaştıkça daha iyi bir bedende ve daha iyi yaşam şartlarında dünyaya gelirler.

Hiç yorum yok: