27 Kasım 2015

Kimlik: Millet, Milliyetçilik Konusuna Giriş


Dilara Kahyaoğlu
2000-2015


[Bu konunun yeni düzenlenmiş hali şurada: https://tarihegitimi.blogspot.com.tr/2018/04/kimlik-benbiz-kimiz.html?q=Millet+ve+Milliyet%C3%A7ilik]



https://chloehenderson.files.wordpress.com/2012/01/my-identity.jpg

Türkçe “kimlik” kavramı oldukça yenidir.  Eskiden Osmanlıca hüviyet” denirdi.  Hüviyet anlamında  kimlik sözcüğü  bugün de vardır,  -kimliğiniz? diye sorulduğunda,   hüviyet cüzdanımızı çıkartıp gösterir ve kendimizi  tanıtırız.
Hepimizin hüviyet cüzdanında yazan bir adı, hangi aileye ait veya dahil olduğumuzun belirtisi olarak taşıdığımız bir soyadı ve cinsiyetimizi belirten bir hane, doğar doğmaz edindiğimiz kimliğimize dair işaretlerdir. Bilindiği gibi bazı  devletlerde, kişinin hangi dine veya mezhebe mensup olduğu bile yazılır. Bazı kimlikleri de toplum içindeki rollerimize göre sonradan kazanırız.
Anne olmak, öğrenci olmak, Galatasaraylı olmak, yönetici olmak  gibi.

Kimlik, kişinin içinde yaşadığı çeşitli gruplarla olan ilişkilerini  ve bu gruplara karşı olan  görev, hak ve bağlılık derecelerini  belirler. Kişinin ve toplulukların varlıklarını savunmaları, gelişmeleri ancak bu hak ve bağlılıklar aracılığı ile yaratılabilen kişilerarası beraberlik ve dayanışma ile sağlanabilir. Bu yüzden kişilerin  kimliklerine bağlı kalarak onlara üstün değer vermeleri, onlar uğruna kendilerini feda etmeleri çok sık görülen bir olgudur.

Kişiler sahip olduğu tüm bu kimlikleri  onlara verdikleri değere  göre hiyerarşik bir sıralamaya sokarlar. Zamanla veya çeşitli nedenlerle değerini kaybetmiş olan kimlik unutulur, söylenmez  bazen de bilinçli olarak  inkar edilir.         

Milli kimlik terimi daha çok, Fransız Devrimi'nden sonra ortaya çıkan milli devlet anlayışı ile beraber tartışma alanına girmiştir.  Tarihsel süreç açısından baktığımızda “milli kimlik” sonradan ortaya çıkmış/ modern bir kimliktir. “Yurttaş ”  kimliği de bu türden kimliğe örnek olarak gösterilebilir.
  

Ben, Biz Onlar

(…) İnsan, dünyaya, birey olarak doğar; öte yandan, şimdiye kadarki bütün tarihin kanıtladığı gibi, toplumsal bir varlıktır, herşeyini borçlu olduğu toplumdan ayrı varolamaz. Her “ben” böylece, şu ya da bu biçimde örgütlenmiş ve tanımlanmış bir “biz” grubunun üyesi olur.

“Ben”i bir “biz”in üyesi haline getirmenin en doğal ve dolaysız yolu dildir. Böylece, aynı dili konuşan insanlar, yani sonuçta bir “millet”, oldukça doğal ve organik görünen bir “topluluk” yaratır. Şüphesiz bunun içinde de bir çok ayrım vardır; aynı şehirden, aynı semtten olanlar, aynı okuldan veya aynı takımdan olanlar, aynı meslekten veya aynı görüşten, inançtan olanlar gibi. Bunların her biri zaman ve koşullara göre “biz” haline  gelip aynı millet içinde, ama kendi dışında kalanları “onlar” haline getirebilir.

“Biz” ve “onlar” ilişkisi, belirli bir gerilim taşıyan ilişkidir. Her zaman, içinde bir çatışma potansiyeli barındırır. Bu potansiyelin hangi dereceye kadar gereçekleşebileceği son analizde,   bütün bu “biz”leri içine alan toplumsal bütünün  “çatışma kültürü”ne  bağlı bir şeydir. (Hatta, belki “toplumsal bütün”de, “son analizde” nitelemesi için yeterli değildir. “Son analizde” gibi bir nitelemeyi belki de “dünya” için saklamalıyız. Ama “toplumsal bütün” ya da “toplumsal formasyon” bugünün koşullarında hala oldukça anlamlı bir birim.) Toplumda bu kültür önemli dozda “şiddet” öğesi barındırıyorsa, “biz”ler arasında çıkacak çatışmaların şiddet oaranının yükselmesi de doğaldır.
  
“Çatışma kültürü” dediğim şey de sonunda bir soyutlamadır, elbette. En azından kendi başına bir varlık değil, bir bileşke. Örneğin, verili bir toplumda varolan  “korku”, “kaygı” “güvensizlik” gibi duyguların ve psikolojik yapılanmaların dozu da orada olabilecek çatışmaların niteliğinde belirleyici rol oynar, yani “çatışma kültürü” dediğim bileşkenin öğesidir.

Fakat bir toplumsal formasyon içindeki bütün ayrı ayrı “biz”ler, genellikle, tek bir büyük “biz” halinde bir araya gelir ve bu biçimiyle başka toplumsal formasyonlar (kural olarak, “milletler”)  karşısında kimliğini edinir. Dolayısıyla, öbürleri “onlar” olur. Bu “biz”le “onlar” arasında olması istenen ya da olabileceği varsayılan ilişki o toplumun “çatışma” kültürü”nün önemli belirleyicilerinden biridir.
İnsan toplumsal yaşamak zorunda bir varlık olduğuna göre, toplumlar ve topluluklar birlikte  yaşamayı kolaylaştıracak çeşitli kurallar ve değerler üretirler. Özellikle elle tutulmaz değerlerin “biz”lik ruhunu yaşatacak, teşvik edecek, diri tutacak özellikte olması önemlidir. Bunun oluşumu aslında büyük ölçüde kendiliğinden, “yapıcı özne”- leri olmayan bir süreçtir. En genel anlamda eğitimin elle tutulur ve tutulmaz kurumları çerçevesinde  ortaya çıkan pratiğe göre belirlenir. Dolayısıyla “biz” in kendini tanımlamakta başvurduğu kavramlar, değerler de gene toplumsal formasyonun genel kültürü ve ideolojisiyle yakından ilgilidir. (…)
Murat Belge, Türkiye Dünyanın Neresinde, say; 150-152

NOT:
Toplumsal formasyon; Ekonomik, politik, ideolojik ve teorik bir dizi pratiğin oluşturduğu bütün.

1.Yukarıdaki metni aşağıdaki sorulara cevap vererek   çözümlemeye /  “analiz etmeye” çalışınız.

*İnsan, neden “toplumsal bir varlık” olarak nitelendirilmektedir?
*Dilin, insanları birleştirmede nasıl, neden, bir rolü vardır?
*Dilin dışında “biz”i  “biz”  yapan öğeler neler olabilir, yani dil dışında bizi birleştiren diğer unsurlar neler olabilir?
*”Biz” ve “onlar” ikilemi hangi koşullarda ortaya çıkmaktadır?
*”Biz” ve “onlar” ikilemi neden gerilim taşıyan bir ikilemdir?
*Yazarın “çatışma kültürü” kavramı  ile anlatmak istediği mesele nedir?
*”Biz” ve “onlar” ilişkisi oluşurken, toplumdaki “çatışma kültürü”, bu süreçte nasıl bir rol oynamaktadır?
*Toplumda (örneğin kendi toplumumuzda) “biz”i  “biz” yapmak, “biz” duygusunu oluşturmak, teşvik etmek, “biz”i ayakta tutmak için, ne gibi değerler kullanılmaktadır?
*Bu değerlerin toplum içindeki kaynakları neler olabilir, yani bu değerler nerelerden üremekte ve beslenmektedir?
*Bu değerler toplumdan topluma farklılık gösterir mi? Tartışınız

2. Yukarıdaki zihin haritasının bir benzerini kendiniz için yaratınız. Örnekteki ana başlıkları kullanmanız şart değildir. Bambaşka bir paradigmadan da bakabilirsiniz. 
Yukarıdaki zihin haritası sadece bir örnektir. Bilmediğiniz İngilizce kelimeleri sözlükten bulabilirsiniz. Uzun cümleler olmadığı için haritayı çözümlemek kolaydır.

Bu çalışma yazar  ismi belirtilmeden kullanılamaz, alıntı yapılamaz.

Hiç yorum yok: