Dilara Kahyaoğlu
2007
http://noobist.com/feature/changing-faces-transformations-sherlock-holmes/ Büyüteç, şapka ve pipo; Holmes’un simgeleridir. Simge olarak büyüteç boş yere seçilmemiştir, Holmes’un en önemli özelliği sürekli ipucu toplaması ve onları incelemesidir. |
Okuma Metni Kullanılarak Deneme
Yazılması ve Dönem Analizi
(Bireysel çalışma) “polisiye romanlarının altın çağı” isimli metin ve
ilgili başka kaynaklar kullanılarak, yönlendirici sorular eşliğinde araştırma
yapılır ve soruların çizdiği çerçevede bir deneme yazmaları istenir. Daha sonra
sınıf tartışması yapılır.
Deneme
için yol gösterici sorular şunlar olabilir.
*19. yüzyıl sonu ve 20.yüzyıl başlarında suç temasının çeşitli araçlarla yoğun
bir şekilde ele alınmasının, farklı boyutlarda tartışılmasının nedenlerini, ilk
bölümde yer alan konularla paralellilik kurarak açıklayabilir miyiz? Nasıl?
*Hercules
Poirot ve Sherlock Holmes’un ipuçlarına önem vermeleri –birinde daha fazla öne
çıkarılan- ve bunlardan belli bir akıl yürütme, usa vurma yolu ile
sonuçlar çıkartmaları şeklide açıklanabilecek yöntemlerinin, 19. ve
20.yüzyıla damgasını vuran ne tür
felsefi akım ve bilimsel, teknolojik gelişmelerle ilişkisi kurulabilir.
*1930’lu yılların ABD kaynaklı polisiye romanlarındaki
tarz değişimini, dönemin koşullarını dikkate alarak açıklayabilir miyiz? Nasıl?
*Polisiye ve cinayet romanı yazan kadın yazar sayısının
çokluğunu ve en önemlisi oldukça egemen, etkili olmalarını nasıl açıklarız?
Okuma Metni: Polisiye Romanlarının Altın Çağı
20. yüzyılın ilk yarısı polisiye ve
cinayet romanlarının altın çağı olarak
tanımlanır. Gerçi suç ve suçlu kavramlarıyla 19.yüzyılın önde gelen yazarları
da - Örneğin Dostoyveski Suç ve Ceza, Victor Hugo Sefiller- yakından ilgilenmişlerdir ama onların suça ve suçluya yaklaşımı
polisiye romanlarından çok farklıdır.
Suç, suçlu ve dedektif, polisiye romanlarının değişmez üçlüsüdür. Burada amaç,
suçun toplumsal anatomisini çözümlemek değildir, zaten ilk örneklerde suç; çok özel yerlerde, özel kişiler arasında
ortaya çıkar. Kişileri suça iten psikolojik faktörler “yüzeysel” olarak ele
alınır. Önemli olan, zekice kurulmuş bir olay örgüsü, sorunun roman kahramanı
–genellikle dedektif- tarafından şaşırtıcı bir şekilde çözümlenişi ve okuyucuya
yaşattığı hızlı hazdır.
Bir görüşe göre, polisiye romanlarının
atası olarak, Edgar Allan Poe’nun 1841’de yayımlanan “Morg Sokağı Cinayeti”
isimli öyküsü kabul edilir. Sir Arthur
Conan Doyle ise 1887’de Sherlock Holmes’u yaratır. Bu tarih tesadüfi bir tarih
değildir. 1860’lı yıllar İngiliz polis
teşkilatının kurumsallaştığı, sivil polislerin işe başladığı ve dedektiflik biriminin oluşturulduğu
yıllardır. Dedektiflerin çoğu eğitimli ama polislik eğitimi almamış kişilerdir
ki bu duruma romanlarda sık sık gönderme yapılır. Mary Roberts Rinehart, tarihe
ilk kadın polisiye-cinayet romanı yazarı olarak geçer.
Agahta Christie ise bu yazarlardan
sonra gelir. İlk romanını 1926 yılında yayımlamıştır. Onun romanlarında olay, çok
iyi bildiği bir çevrede geçer yani İngiliz yüksek sınıfı içinde ve onların yaşadığı
mekanlarda. Agahta Christie’ye göre suçu
doğuran etkenler; korku, intikam, hırs gibi
insana özgü psikolojik faktörlerdir. Bu nedenle iki ünlü kahramanı Hercules
Poirot ve Jane Marple, roman boyunca suçlu adaylarının psikolojisini tahlil
etmekle uğraşır durur. Sir Arthur Conan Doyle ise Sherlock Holmes’u
yaratmıştır. Büyüteç, şapka ve pipo; Holmes’un simgeleridir. Simge olarak
büyüteç boş yere seçilmemiştir, Holmes’un en önemli özelliği sürekli ipucu
toplaması ve onları incelemesidir. Doyle, kahramanına bütün ipuçlarını tek tek
toplattırır, onları nasıl birbirine
eklediği bu kanıtları kullanarak nasıl akıl yürüttüğü okuyucuya bütün
açıklığı ile anlatılır. Kanıtlar Doyle için önemlidir, hatta Holmes’a şunu
söylettirir: “Veri toplamadan bir teori ortaya atmak büyük hatadır. Kişi
farkında olmaksızın, teoriyi gerçeklere uydurmak yerine, gerçekleri teoriye
uyduracak şekilde çarpıtmaya başlar”. Sherlock Holmes öykülerinin atmosferi
gotik öyküleri hatırlatır. Zaten polisiye öyküler ilk zamanlarda gotik
edebiyatın bir parçası sayılırdı. 18.yüzyılın
sonuna damgasını vuran gotik öyküler; korku ve gizem yaratan ortaçağa özgü tuhaf
yerler, “gerçek” vampir ve hayaletlerle süslenmiştir. Ama polisiye
öykülerde aslında tam da buna bir karşı
çıkış görülür. Polisiye romanlarda geçen her türlü gizemli şeyin mutlaka bir
mantıklı açıklaması vardır. Metafiziğe, bilinmeyene, açıklanamayan şeylere yer yoktur, hatta tam da bunu kanıtlamak için ortaya
çıkmış bir tür gibidir polisiye romanlar.
https://www.wired.com/2011/12/the-science- of-mysteries-instructions-for-a-deadly-dinner/ |
İpuçları konusunda cömert olmayan Agahta
Christie, onlardan roman boyunca bahseder ama bunların nasıl değerlendirildiğini
okuyucunun gözüne sokmaz, hatta özellikle gizler. En ünlü kahramanı olan Hercules
Poirot’nun yumurta gibi bir kafası, ilginç bıyıkları vardır ve Belçikalıdır.
Kişilerin psikolojik tahlilini yapmaya özel önem vermekte ve gri hücrelerine
güvenmektedir. Agahta Christie bir romanında Poirot’ya şunu söylettirir: “Bunun
şansla ilgisi yok, her şeyi Poirot’nun
gri hücreleri hallediyor.” Ama aslında O da Holmes’tan farklı bir şey yapmamaktadır. Sadece
ipuçlarını neredeyse gizlice toplar, toplattırır, araştırma yapar,
yaptırtır. İnsanlarla sürekli
konuşarak özellikle psikolojik
durumlarına, geçmişlerine dair veriler
toplar. Bütün bunları nasıl bir zihinsel egzersiz ile analiz ettiğini,
ilişkilendirdiğini ancak romanın sonunda öğreniriz. Agahta Christie ‘nin diğer
kahramanı Jane Marple ise hiç evlenmemiş, yaşlı amatör bir dedektiftir. Çok iyi
gözlemcidir, özellikle dedikoduları dinler, O’na en önemli ipuçlarını işte o
dedikodular sağlayacaktır.
1930’lu yıllar Amerikalı yazarların daha
çok devreye girdiği yıllardır. Artık suç, Amerika’nın büyük şehirlerinde ve
değişik mekanlarında işlenmektedir. Suçun ve suçlunun özellikleri ile birlikte
dedektif tipi de değişmiştir. İngilizlerin danışman-dedektif tipi, özel büro
açan, kendisine başvuranlardan ücret alan ve buna karşılık her şeyi yapan, ama namuslu ve çoğu zaman sert bir tipe dönüşmüştür.
Bu romanlarda İngiliz yazarların sunduğu dünyadan farklı bir dünya vardır:
cinsellik, şiddet ve argonun hakim olduğu bir dünya…
Agahta Christie ile başlayan
polisiye-cinayet romanı yazan, kadın
yazarlar akımından söz edilir ki bu büyük ölçüde doğrudur. Gerçekten bu tür
-Batı’da- bir çok kadın yazar ortaya çıkarmıştır ve günümüzde de çıkarmaya
devam etmektedir.
Dilara Kahyaoğlu
Kaynak: 20.Yüzyıl Dünya ve Türkiye Tarihi için Öğretmen Kitabı, "Arayış Yılları" içinde, Tarih Vakfı Yayınları, Ekim 2007, s. 107-108
NOT: Bu çalışmayı; 20 yüzyıl Dünya ve Türkiye Tarihi kaynak kitabına ek olarak yazılan Öğretmen Kılavuz Kitabı için hazırlamıştım. Bu kılavuzdaki yazılarımı, kullanmayı kolaylaştırmak amacıyla uygun parçalara bölerek ve biraz da bağımsızlaştırarak bloguma aldım.
*Kaynak gösterilmeden, aktif link verilmeden kullanılamaz.
3 yorum:
Polisiye romanlarda geçen her türlü gizemli şeyin mutlaka bir mantıklı açıklaması vardır. Metafiziğe, bilinmeyene, açıklanamayan şeylere yer yoktur, hatta tam da bunu kanıtlamak için ortaya çıkmış bir tür gibidir polisiye romanlar.
Polisiye romanlar üzerinde düşünerek dönemi analiz etmek bana zevkli bir iş olarak görünmüştü. O nedenle bunu hazırlamıştım. Öğrencilerin de bir kısmı hoşlanır sanırım. Hepsi değil, çoğu okumuyor çünkü bunları.
Avrupa/Batı tarihine bakış diye tamamlamak lazım. Osmanlı ve Türkiye'de bu tema ayrı bir yazı konusudur.
Yorum Gönder