Dilara Kahyaoğlu
1997-2003/....
Tarihçilerimiz Osmanlı tarihini genellikle “Kuruluş”, “gelişme”, duraklama” ve “gerileme”dönemleri biçiminde dönemselleştirmişlerdir. Bu dönemselleştirme siyasi, hatta daha ziyade askeri gelişmelere göre yapılmış bir dönemselleştirmedir.
Osmanlı devletinin kuruluşundan İstanbul’un alınarak bir imparatorluk haline gelişine kadarki dönem “kuruluş dönemi” (1299-1453), İstanbul’un alınışından Sokollu Mehmet Paşa’nın ölümüne kadar geçen, imparatorluğun hemen hemen en geniş sınırlarına ulaştığı dönem “yükseliş dönemi” (1453-1579), bu tarihten siyasi sınırların daralmaya başladığı 1699 yılına kadar geçen dönem “duraklama dönemi” (1579-1699) ve bu tarihten imparatorluğun büyük parçalar halinde parçalanmaya başladığının düşünüldüğü Küçük Kaynarca Antlaşmasına veya Yaş antlaşmasına kadar “gerileme dönemi” (1699 - 1774/1792/1878), bu tarihlerden itibaren I. Dünya Savaşı’nın bitiş tarihi olan 1918 yılına kadar olan dönemde “parçalanma ve çöküş dönemi (1774/1792 veya 1878-1918)” olarak adlandırılmakta veya bazı tarihçiler 1699’dan 1918’e kadar olan çok geniş bir süreyi “gerileme dönemi” olarak düşünmektedirler.
Bu dönemlendirmenin sağlıksız olduğu açıktır, hatta başlama ve bitiş tarihlerinde bile tam bir anlaşma söz konusu değildir. Bütün bunlar bir yorum meselesidir ve tarihçiden tarihçiye değişebilmektedir. Ayrıca bir ülkenin tarihini yalnızca askeri gelişmelere göre yorumlamak çok yetersizdir. Örneğin, askeri alanda gerileyen bir ülke başka alanlarda gelişme gösterebilir. Kendi tarihimizi düşünecek olursak; Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde yaşananları “gerileme”olarak yorumlamak doğru mudur? Can ve mal emniyetinin sağlanması, dinine ve diline bakılmaksızın insanlara eşit haklar verilmesi, anayasa yapılması, meclis açılması gerileme olarak yorumlanabilir mi? Ama diğer taraftan bu yıllar Osmanlı’nın en fazla toprak kaybettiği yıllardır.
1997-2003/....
![]() |
Osmanlılar açısından dönüm noktası bir olay: Avrupa'nın keşifleri, yayılması ve yeni tip bir sömürgeciliğin başlaması |
Tarihçilerimiz Osmanlı tarihini genellikle “Kuruluş”, “gelişme”, duraklama” ve “gerileme”dönemleri biçiminde dönemselleştirmişlerdir. Bu dönemselleştirme siyasi, hatta daha ziyade askeri gelişmelere göre yapılmış bir dönemselleştirmedir.
Osmanlı devletinin kuruluşundan İstanbul’un alınarak bir imparatorluk haline gelişine kadarki dönem “kuruluş dönemi” (1299-1453), İstanbul’un alınışından Sokollu Mehmet Paşa’nın ölümüne kadar geçen, imparatorluğun hemen hemen en geniş sınırlarına ulaştığı dönem “yükseliş dönemi” (1453-1579), bu tarihten siyasi sınırların daralmaya başladığı 1699 yılına kadar geçen dönem “duraklama dönemi” (1579-1699) ve bu tarihten imparatorluğun büyük parçalar halinde parçalanmaya başladığının düşünüldüğü Küçük Kaynarca Antlaşmasına veya Yaş antlaşmasına kadar “gerileme dönemi” (1699 - 1774/1792/1878), bu tarihlerden itibaren I. Dünya Savaşı’nın bitiş tarihi olan 1918 yılına kadar olan dönemde “parçalanma ve çöküş dönemi (1774/1792 veya 1878-1918)” olarak adlandırılmakta veya bazı tarihçiler 1699’dan 1918’e kadar olan çok geniş bir süreyi “gerileme dönemi” olarak düşünmektedirler.
Bu dönemlendirmenin sağlıksız olduğu açıktır, hatta başlama ve bitiş tarihlerinde bile tam bir anlaşma söz konusu değildir. Bütün bunlar bir yorum meselesidir ve tarihçiden tarihçiye değişebilmektedir. Ayrıca bir ülkenin tarihini yalnızca askeri gelişmelere göre yorumlamak çok yetersizdir. Örneğin, askeri alanda gerileyen bir ülke başka alanlarda gelişme gösterebilir. Kendi tarihimizi düşünecek olursak; Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde yaşananları “gerileme”olarak yorumlamak doğru mudur? Can ve mal emniyetinin sağlanması, dinine ve diline bakılmaksızın insanlara eşit haklar verilmesi, anayasa yapılması, meclis açılması gerileme olarak yorumlanabilir mi? Ama diğer taraftan bu yıllar Osmanlı’nın en fazla toprak kaybettiği yıllardır.