Dilara Kahyaoğlu
EK 1: Okuma-İnceleme
1. Belli Başlı Mimari Düzenler
1997-2004
Yunan Anakarası - Dorlar
MÖ 1200 yılında kuzeyden bugünkü Yunan Anakarası’na gelen Dorlar, eski Akha Uygarlıklarının üzerinde egemenlik kurdular. Dor göçlerinin ardından Akhaların Anadolu’nun Ege kıyılarına göç edip İyon Şehir devletlerini oluşturduğu kabul edilir. Akhaların ardından bazı Dor kabileleri de Anadolu’nun Güneybatı bölgelerine yerleşmişlerdir. Yunanistan’a gelen Dorların eski Akha topraklarında şehir devletleri şeklinde siyasi örgütlenmelerini kurdukları biliniyor. “Polis” denilen bu şehir devletleri bir ya da bir çok şehirle birlikte onlara bağlı ve onları tamamlayan kırları da kapsayan siyasi bir birliktir. Bunların en önemlileri Atina, Sparta, Korint, Tebai ve Larissa’ydı. Şehir devletlerinin ortaya çıkması ile beraber sosyal sınıflar da ortaya çıkmaya başlamıştır. Aristokrat sınıfın belki de ilk adımı kralın arkadaşlarına ve yakın çevresine meclise girme hakkı verilmesiyle ortaya çıkmıştı. Bu meclis sadece danışma kurulu niteliğindeydi. Köleler siyasi hayata ve orduya katılamıyordu. İlk dönemlerde ticaret Fenikelilere bırakılmıştı.
Nüfusun artmaya başlaması ile birlikte deniz aşırı ülkelere göç, ülkelerinde yaşamlarını sürdürmeye yetecek kadar toprağı olmayan ve ülkedeki politik kavgalardan kaçmak isteyen bazı topluluklar için bir çözüm yolu oldu. Bunun neticesinde Yunanlılar; Akdeniz, Ege ve Karadeniz kıyılarında koloniler kurdular. Yunan kolonileri ana vatana sadece din bağlar ile bağlı bulunmaktaydı. Kurulan koloni etrafı surlarla çevrilerek bir polis haline getirilir, topraklar eşit olarak bölünüp göçmenlere dağıtılırdı. Kolonizasyon sonucunda ticaret gelişti ve böylece soylular ile köleler arasında yer alan gemici tüccar ve sanayicilerden oluşan yeni bir sınıf olan “orta sınıf “ doğdu. Bu sınıfın doğuşu aristokratlarla mücadeleyi şiddetlendirmiştir. Orta sınıfın aristokratlardan bir takım haklar istemesi üzerine yazılı yasalar ortaya çıktı.
Yunanlıların ilk yazılı kanunları “Drakon Kanunları’dır. Drakon, soylulardan yana olan, sözlü, geleneksel, Yunan kanunlarını yazılı hale getirdi, böylelikle soyluların keyfi davranışları bir dereceye kadar sınırlandı. Bunun ardından gelen diğer kanun yapımcısı filozof ve şair olan “Solon” ise; orta sınıfın yararına kanunlar yaparak, onların borçlarını sildi, borç yüzünden köle haline getirilmiş borçluları azat etti. Ama bu reformların yetersizliği aristokrasiye karşı birleşmiş olan halkın ve orta sınıfların onayı ile, iktidarı tek bir insana bırakan ve tamamen geçici yeni bir siyasi formül olan "tiranlığı" doğurdu. Tiranlık rejiminin de sorunlara çare olduğu söylenemez. Aristokrasinin muhalefeti ve başarısız tiranların iş başına gelmesi bu rejimin de sonunu getirmiştir.
Bütün bu gelişmelerin ardından Klistenes'in reformları ile demokrasiye geçiş gerçekleşti (MÖ 508). Demokrasinin kurucusu sayılan Klistenes’in amacı kitleleri birbirine karıştırıp sınıflar arasındaki üstünlüğü önlemekti. Bunun için devletin siyasal örgütlenmesini aile ve klan yerine "demos" denilen yerel yönetim birimlerine dayandırdı. Buna göre her demos kendi yurttaşlarının kaydını tutacak ve kendi görevlilerini seçecekti. Böylelikle bütün yurttaşların eşit haklara sahip olma ilkesi halkın siyasal yaşama daha geniş ve daha etkin bir şekilde katılımını sağlamıştır.
Yunan demokrasisine "Köleli Demokrasi" de denilmektedir. Çünkü yönetime katılma hakkı; kadın, köle ve yabancılar dışındaki yurttaşlara ait bir haktı, ayrıca o zamanın ilkel üretim araçları köleler tarafından kullanılıyor, daha doğrusu köleler günümüzdeki makinelerin yaptığını gerçekleştirerek Yunanlı yurttaşa boş zamanını sitenin yönetimine ayırması için olanak sağlıyordu.
Yunan şehir devletleri aralarındaki çekişmeler nedeniyle siyasi bir birlik kuramamışlardır. Birbirleriyle yaptıkları savaşların en önemlisi MÖ 431- 404 yılları arasında yapılan Peloponnes Savaşlarıdır. Denizde üstün olan demokrat Atina ile karada üstün olan aristokrat Sparta’nın kurduğu Yunan şehir devletleri ittifakları arasında geçen savaşlar Atina’nın teslim olması ile bitmiştir.
Bu savaşlardan sonra büyük bir bunalım dönemi yaşandı. Aralarında hegemonya mücadelesi sürerken Perslerin Yunan siyasetine müdahalesi başladı ve Persler Batı Anadolu’daki Yunan site ve kolonilerini ele geçirmek için yaptıkları mücadelede başarılı oldular. İşte, böylesine bölünmüş siteler Makedonya Kralı II. Philipp karşısında pek bir şey yapamadı. II. Philipp’den sonra onun yerine geçen oğlu Büyük İskender ise tüm Yunan dünyasına egemen oldu. Büyük İskender’den sonra Antik Yunan, Romalıların egemenliği altına girmiştir. Roma imparatorluğu ikiye ayrılınca (395) bu bölge Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun egemenliği içinde kaldı. 1453 yılında Fatih’in İstanbul’u alması ile buraları zamanla Osmanlı Devleti sınırları içine dahil oldu. Bugünkü Yunanistan Devleti’nin kuruluş tarihi 1829 Edirne Antlaşması ile başlar. Bu antlaşma ile Osmanlılardan ayrılan Yunalılar bugünkü Yunanistan Devleti’ni kurmuşlardır.
Kültür ve Uygarlık
Bütün antik çağ devletlerinde olduğu gibi çoktanrılı bir inanç sistemleri vardı. Tanrıların kendine özgü bir kişilikleri ve hayat hikayeleri olduğuna inanırlardı. İnançlarına göre tıpkı insanlar gibi davranan bu tanrılar ölümsüzdü ve Olimpos Dağı'nda otururlardı. Başlangıçta diğer kültürlerden esinlenerek oluşmuş (Mezopotamya, Anadolu v.b) olan Yunan Panteonu, edebiyat ve sanatın etkisiyle de gelişmiş, çağdaş literatürde "Yunan Mitolojisi " denilen bir bütünlüğe ulaşmıştır. Tanrıların en önemlisi baş tanrı konumundaki Zeus'dur. Karısı Hera, kadınların koruyucusuydu. Apollon, ışık ve Aydınlık tanrısı, Poseidon, su ve deprem tanrısıydı. Apolon'un kız kardeşi Artemis; doğa tanrıçası; Athena, savaş tanrıçası; Afrodit ise aşk ve güzellik tanrıçası idi. Tanrılar adına beş yılda bir yapılan olimpiyatların efsanelere göre kurucusu Herakles (Herkül) idi. Beş gün süren bu yarışmaların ilk günü dini törenler yapılırdı. Bu geleneği sürdürmek amacıyla ilki 1896 Atina'da yapılmış olan olimpiyatlar her dört yılda bir düzenlenmektedir. Oyunlar sırasında Olimpius Dağı’nda Yunanistan’daki sanatçı şair ve hatipler bir araya gelerek eserlerini tanıtırlardı. Bu durum Yunanlıların ortak bir Yunan Kültürü yaratmalarına önemli bir katkıda bulunmuştur.
Yunanlılar yazılarını İyonyalılardan almışlardır, Fenike kaynaklı olan bu harf yazısını daha sonra bazı değişiklikler ile Romalılar da kullanmış ve günümüz Latin alfabesinin temelini oluşturmuştur.
Yunan edebiyatı İyonya’da doğdu, başlangıç tarihi net olarak bilinmemekle beraber söz konusu edebiyatı, MÖ 9. veya 8. yüzyılda yazıldığı düşünülen Homeros'un İlyada ve Odysseia'sı ile başlatma geleneği vardır. Lirik şiirin burada doğup geliştiğini görüyoruz. Bu şiirler halk şiirinden ve folklorik türkülerden esinlenmişti. Halkın yaşamı ve folklardan ortaya çıkan bir başka edebi tür de tiyatrodur. MÖ VI. yy da Atina'da doğan tiyatro, şarap tanrısı Dionysos onuruna düzenlenen şenliklerde ortaya çıkmıştır. Trajedi alanında Sofokles, komedi alanında da Aristofanes o dönemin en ünlü tiyatro yazarları olarak bilinirler.
Edebiyatta olduğu gibi yunan Felsefesi ve bilimde İyonya’da doğmuştur (bkz. İyonya'da bilim). MÖ 550 den sonra gelen yüzyıl içinde Yunanlılar Pers ordularına karşı ölüm kalım savaşı verdiklerinde İyonya'da başlayan bilimsel çalışmalarda fazla bir ilerleme olmadı. Bu dönemde ortaya çıkan bilim adamlarından Pythagoras rasyonalist felsefeyi kurdu. Thales ile başlayan ve rasyonalist eğilimli Pythagoras gibi filozofların eleştirisi ile daha bir kesinlik kazanan evreni açıklama çabaları MÖ 400'e kadar sürmüştür.
MÖ 5.yy da Yunan dünyasında parlak bir döneme giren “demokratik yönetim”, serbest düşünmeye ve tartışmaya olanak verdiğinden artık gerçeği aramaktan çok, tartışmada üstünlük kazanma sanatı önemliydi. Bu ortamda Sofistler adı verilen filozoflar bilgilerini satarak para kazandılar ve güzel konuşma ile tartışma sanatını öğrettiler. Aynı dönemde yaşayan Sokrates ise doğru sonuca ulaştıran tartışma ile ilgiliydi, sofistlerin yaptığı gibi tartışmayı kazanmakla ilgilenmiyordu. Sokrates'in amacı insanı iyi, akıllı, dürüst yapmanın yollarını öğretmekti. Hiç bir yazılı eser bırakmayan ve ölüm cezasına çarptırılan Sokrates'in eserleri, öğrencisi Platon (Eflatun) sayesinde günümüze kadar ulaşmıştır. Platon, Atina’da kurduğu akademisinde fikirlerini öğrencileriyle paylaştı, bu felsefenin en belirgin özelliği evreni akıllı bir yaratıcının oluşturduğu inancı idi. Platon'un öğrencilerinden olan Aristotales ise Ploton'dan çok etkilenmiş ve ondan öğrendiklerini geliştirmiştir (bkz. Hellenistik dönem).
Tarihin babası kabul edilen İyonyalı Herodot'dan sonra MÖ 460-399 yıllarında yaşayan Tukidides "Peleponnes Savaşı'nın Tarihi" adlı eserinde Yunanistan’daki siyasi çekişmeleri anlatmıştır.
Yunanistan'daki yapılarda üç mimari tarz kullanılmıştır. Bunlar önceleri "Dor Tarzı" (Örneğin Parthenon- Atina'daki Akropolisin üstündeki Athena tapınağı) sonraları “İyon Tarzı” (örneğin Akropolis'deki son yapılar). 4.yy’ın başından itibaren ise “Korint” mimari tarzı kullanıldı. Yunanlılar tapınaklardan daha çok tiyatro binaları (Amfi-theatre) yapmıştır. Bu binalar bir sahne ve onun karşısında seyirciler için yarım daire şeklinde basamaklı oturma yerleri olan açık hava tiyatroları idi.
Yunanistan’da heykelcilik, tanrıları insan şeklinde temsil etmekle başladı. Önceleri tahta ve kilden yapılan heykeller, sonraları tunçtan yapılmağa başlanmıştır. MÖ 5.yüzyıldan itibaren tanrıların yanında insanlar için de heykeller yapılmağa başlandı. En çok şairlerin, bilim adamlarının ve filozofların büstlerini yaparlardı.
Batı Anadolu/İyonya - Akhalar
MÖ 1200 yılında kuzeyden bugünkü Yunan Anakarası’na gelen Dorlar, eski Akha Uygarlıklarının üzerinde egemenlik kurdular. Dor göçlerinin ardından Akhaların Anadolu’nun Ege kıyılarına göç edip İyon Şehir devletlerini oluşturduğu kabul edilir. Akhaların ardından bazı Dor kabileleri de Anadolu’nun Güneybatı bölgelerine yerleşmişlerdir. Yunanistan’a gelen Dorların eski Akha topraklarında şehir devletleri şeklinde siyasi örgütlenmelerini kurdukları biliniyor. “Polis” denilen bu şehir devletleri bir ya da bir çok şehirle birlikte onlara bağlı ve onları tamamlayan kırları da kapsayan siyasi bir birliktir. Bunların en önemlileri Atina, Sparta, Korint, Tebai ve Larissa’ydı. Şehir devletlerinin ortaya çıkması ile beraber sosyal sınıflar da ortaya çıkmaya başlamıştır. Aristokrat sınıfın belki de ilk adımı kralın arkadaşlarına ve yakın çevresine meclise girme hakkı verilmesiyle ortaya çıkmıştı. Bu meclis sadece danışma kurulu niteliğindeydi. Köleler siyasi hayata ve orduya katılamıyordu. İlk dönemlerde ticaret Fenikelilere bırakılmıştı.
Nüfusun artmaya başlaması ile birlikte deniz aşırı ülkelere göç, ülkelerinde yaşamlarını sürdürmeye yetecek kadar toprağı olmayan ve ülkedeki politik kavgalardan kaçmak isteyen bazı topluluklar için bir çözüm yolu oldu. Bunun neticesinde Yunanlılar; Akdeniz, Ege ve Karadeniz kıyılarında koloniler kurdular. Yunan kolonileri ana vatana sadece din bağlar ile bağlı bulunmaktaydı. Kurulan koloni etrafı surlarla çevrilerek bir polis haline getirilir, topraklar eşit olarak bölünüp göçmenlere dağıtılırdı. Kolonizasyon sonucunda ticaret gelişti ve böylece soylular ile köleler arasında yer alan gemici tüccar ve sanayicilerden oluşan yeni bir sınıf olan “orta sınıf “ doğdu. Bu sınıfın doğuşu aristokratlarla mücadeleyi şiddetlendirmiştir. Orta sınıfın aristokratlardan bir takım haklar istemesi üzerine yazılı yasalar ortaya çıktı.
Yunanlıların ilk yazılı kanunları “Drakon Kanunları’dır. Drakon, soylulardan yana olan, sözlü, geleneksel, Yunan kanunlarını yazılı hale getirdi, böylelikle soyluların keyfi davranışları bir dereceye kadar sınırlandı. Bunun ardından gelen diğer kanun yapımcısı filozof ve şair olan “Solon” ise; orta sınıfın yararına kanunlar yaparak, onların borçlarını sildi, borç yüzünden köle haline getirilmiş borçluları azat etti. Ama bu reformların yetersizliği aristokrasiye karşı birleşmiş olan halkın ve orta sınıfların onayı ile, iktidarı tek bir insana bırakan ve tamamen geçici yeni bir siyasi formül olan "tiranlığı" doğurdu. Tiranlık rejiminin de sorunlara çare olduğu söylenemez. Aristokrasinin muhalefeti ve başarısız tiranların iş başına gelmesi bu rejimin de sonunu getirmiştir.
Akropolis, yukarı şehir demektir. Eskiçağ'da bir çok şehrin bir akropolisi vardı. Atina Akropolisi o kadar ünlüdür ki bu yüzden sadece "Akropolis" olarak anılır. İçindeki binalardan en ünlüsü Atina'nın koruyucu tanrıçası Athena'ya adanmış olan Parthenon'dur. Bir teoriye göre, Parthenon, "bakire tanrıçanın tapınağı" anlamına gelir, tıpkı bakire Meryem kilisesi gibi..https://en.wikipedia.org/wiki/Acropolis_of_Athens https://en.wikipedia.org/wiki/Parthenon |
Akropolis'in 1907 yılındaki görünümü, Atina ** |
Yunan demokrasisine "Köleli Demokrasi" de denilmektedir. Çünkü yönetime katılma hakkı; kadın, köle ve yabancılar dışındaki yurttaşlara ait bir haktı, ayrıca o zamanın ilkel üretim araçları köleler tarafından kullanılıyor, daha doğrusu köleler günümüzdeki makinelerin yaptığını gerçekleştirerek Yunanlı yurttaşa boş zamanını sitenin yönetimine ayırması için olanak sağlıyordu.
Yunan şehir devletleri aralarındaki çekişmeler nedeniyle siyasi bir birlik kuramamışlardır. Birbirleriyle yaptıkları savaşların en önemlisi MÖ 431- 404 yılları arasında yapılan Peloponnes Savaşlarıdır. Denizde üstün olan demokrat Atina ile karada üstün olan aristokrat Sparta’nın kurduğu Yunan şehir devletleri ittifakları arasında geçen savaşlar Atina’nın teslim olması ile bitmiştir.
Bu savaşlardan sonra büyük bir bunalım dönemi yaşandı. Aralarında hegemonya mücadelesi sürerken Perslerin Yunan siyasetine müdahalesi başladı ve Persler Batı Anadolu’daki Yunan site ve kolonilerini ele geçirmek için yaptıkları mücadelede başarılı oldular. İşte, böylesine bölünmüş siteler Makedonya Kralı II. Philipp karşısında pek bir şey yapamadı. II. Philipp’den sonra onun yerine geçen oğlu Büyük İskender ise tüm Yunan dünyasına egemen oldu. Büyük İskender’den sonra Antik Yunan, Romalıların egemenliği altına girmiştir. Roma imparatorluğu ikiye ayrılınca (395) bu bölge Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun egemenliği içinde kaldı. 1453 yılında Fatih’in İstanbul’u alması ile buraları zamanla Osmanlı Devleti sınırları içine dahil oldu. Bugünkü Yunanistan Devleti’nin kuruluş tarihi 1829 Edirne Antlaşması ile başlar. Bu antlaşma ile Osmanlılardan ayrılan Yunalılar bugünkü Yunanistan Devleti’ni kurmuşlardır.
Kültür ve Uygarlık
Bütün antik çağ devletlerinde olduğu gibi çoktanrılı bir inanç sistemleri vardı. Tanrıların kendine özgü bir kişilikleri ve hayat hikayeleri olduğuna inanırlardı. İnançlarına göre tıpkı insanlar gibi davranan bu tanrılar ölümsüzdü ve Olimpos Dağı'nda otururlardı. Başlangıçta diğer kültürlerden esinlenerek oluşmuş (Mezopotamya, Anadolu v.b) olan Yunan Panteonu, edebiyat ve sanatın etkisiyle de gelişmiş, çağdaş literatürde "Yunan Mitolojisi " denilen bir bütünlüğe ulaşmıştır. Tanrıların en önemlisi baş tanrı konumundaki Zeus'dur. Karısı Hera, kadınların koruyucusuydu. Apollon, ışık ve Aydınlık tanrısı, Poseidon, su ve deprem tanrısıydı. Apolon'un kız kardeşi Artemis; doğa tanrıçası; Athena, savaş tanrıçası; Afrodit ise aşk ve güzellik tanrıçası idi. Tanrılar adına beş yılda bir yapılan olimpiyatların efsanelere göre kurucusu Herakles (Herkül) idi. Beş gün süren bu yarışmaların ilk günü dini törenler yapılırdı. Bu geleneği sürdürmek amacıyla ilki 1896 Atina'da yapılmış olan olimpiyatlar her dört yılda bir düzenlenmektedir. Oyunlar sırasında Olimpius Dağı’nda Yunanistan’daki sanatçı şair ve hatipler bir araya gelerek eserlerini tanıtırlardı. Bu durum Yunanlıların ortak bir Yunan Kültürü yaratmalarına önemli bir katkıda bulunmuştur.
Yunanlılar yazılarını İyonyalılardan almışlardır, Fenike kaynaklı olan bu harf yazısını daha sonra bazı değişiklikler ile Romalılar da kullanmış ve günümüz Latin alfabesinin temelini oluşturmuştur.
Yunan edebiyatı İyonya’da doğdu, başlangıç tarihi net olarak bilinmemekle beraber söz konusu edebiyatı, MÖ 9. veya 8. yüzyılda yazıldığı düşünülen Homeros'un İlyada ve Odysseia'sı ile başlatma geleneği vardır. Lirik şiirin burada doğup geliştiğini görüyoruz. Bu şiirler halk şiirinden ve folklorik türkülerden esinlenmişti. Halkın yaşamı ve folklardan ortaya çıkan bir başka edebi tür de tiyatrodur. MÖ VI. yy da Atina'da doğan tiyatro, şarap tanrısı Dionysos onuruna düzenlenen şenliklerde ortaya çıkmıştır. Trajedi alanında Sofokles, komedi alanında da Aristofanes o dönemin en ünlü tiyatro yazarları olarak bilinirler.
Atinalı rahip Herodes Atticus tarafından yaptırıldığı için Herodes Odeonu diye bilinir. MS. 161, Amfitiyatro, Atina https://en.wikipedia.org/wiki/Odeon_of_Herodes_Atticus |
MÖ 5.yy da Yunan dünyasında parlak bir döneme giren “demokratik yönetim”, serbest düşünmeye ve tartışmaya olanak verdiğinden artık gerçeği aramaktan çok, tartışmada üstünlük kazanma sanatı önemliydi. Bu ortamda Sofistler adı verilen filozoflar bilgilerini satarak para kazandılar ve güzel konuşma ile tartışma sanatını öğrettiler. Aynı dönemde yaşayan Sokrates ise doğru sonuca ulaştıran tartışma ile ilgiliydi, sofistlerin yaptığı gibi tartışmayı kazanmakla ilgilenmiyordu. Sokrates'in amacı insanı iyi, akıllı, dürüst yapmanın yollarını öğretmekti. Hiç bir yazılı eser bırakmayan ve ölüm cezasına çarptırılan Sokrates'in eserleri, öğrencisi Platon (Eflatun) sayesinde günümüze kadar ulaşmıştır. Platon, Atina’da kurduğu akademisinde fikirlerini öğrencileriyle paylaştı, bu felsefenin en belirgin özelliği evreni akıllı bir yaratıcının oluşturduğu inancı idi. Platon'un öğrencilerinden olan Aristotales ise Ploton'dan çok etkilenmiş ve ondan öğrendiklerini geliştirmiştir (bkz. Hellenistik dönem).
Tarihin babası kabul edilen İyonyalı Herodot'dan sonra MÖ 460-399 yıllarında yaşayan Tukidides "Peleponnes Savaşı'nın Tarihi" adlı eserinde Yunanistan’daki siyasi çekişmeleri anlatmıştır.
Yunanistan'daki yapılarda üç mimari tarz kullanılmıştır. Bunlar önceleri "Dor Tarzı" (Örneğin Parthenon- Atina'daki Akropolisin üstündeki Athena tapınağı) sonraları “İyon Tarzı” (örneğin Akropolis'deki son yapılar). 4.yy’ın başından itibaren ise “Korint” mimari tarzı kullanıldı. Yunanlılar tapınaklardan daha çok tiyatro binaları (Amfi-theatre) yapmıştır. Bu binalar bir sahne ve onun karşısında seyirciler için yarım daire şeklinde basamaklı oturma yerleri olan açık hava tiyatroları idi.
Yunanistan’da heykelcilik, tanrıları insan şeklinde temsil etmekle başladı. Önceleri tahta ve kilden yapılan heykeller, sonraları tunçtan yapılmağa başlanmıştır. MÖ 5.yüzyıldan itibaren tanrıların yanında insanlar için de heykeller yapılmağa başlandı. En çok şairlerin, bilim adamlarının ve filozofların büstlerini yaparlardı.
Batı Anadolu/İyonya - Akhalar
https://en.wikipedia.org/wiki/Ionia |
MÖ 1200’deki "Ege Göçleri " sırasında Yunanistan’da yaşarken Dor akınlarına maruz kalan Akhalar Ege Bölgesi’ne göç ederek İzmir ile Büyük Menderes arasındaki kıyı şeridine (İyonya) yerleşip şehir devletleri şeklinde siyasi örgütlenmelerini tamamlayıp büyük bir uygarlık yarattılar. Ayrıca Yakındoğu kültürünün (Mezopotamya, Anadolu, Mısır, İran, Suriye) Avrupa'ya ulaşmasında da çok önemli bir rol oynadılar. İyon Şehir Devletleri zamanla bağımsızlıklarını kaybedip sırasıyla; Perslerin, Hellenizm krallıklarının, Romalıların ve Bizansların egemenliği altına girdiler.
Kültür ve Uygarlık
Tüm Yunanlıların siyasal yaşayışları için son derece önemli olan ve polis adını taşıyan ilk kent devletleri İyonya’da kurulmuştur. Kuruluş tarihleri ilgili hiç bir bilgimizin olmadığı bu kent devletleri önceleri babadan oğla geçen krallıklar tarafından yönetiliyordu ancak MÖ 9. ve 8. yüzyılda İyonya kralları soylular tarafından tahtlarından indirildiler ve yerlerini soyluların bulunduğu hükumetlere bırakmak zorunda kaldılar. İyonya kentlerinin çoğu MÖ 7. yüzyıla doğru bir çeşit demokrasi ile yönetilmeye başlandı. Sadece çevrelerindeki topraklara sahip ve başlı başına küçük devletler olan Yunan "Polis”lerinin temel ilkesi: Dışa karşı tümüyle özgür ve bağımsız olmak, kendi yasalarını kendisi yapmak ve uygulamaktı.
MÖ 8.yüzyılın ortalarında Yunanistan'daki bazı kent devletleri kolonizasyon hareketine giriştiler. İyonya, Anadolu içlerinden Ege kıyılarına kadar ulaşan kara yollarının elverişli konumu nedeniyle önceleri kolonizasyona hiç ilgi göstermedi. Ancak MÖ 6.yüzyılın başlarında güçlü Lidya Krallığı'nın Anadolu ticaretine engel olması üzerine; Gemlik, Marmara Ereğlisi, Tekirdağ, Taşoz, Lapseki, Mudanya, Sinop, Samsun, Giresun, Trabzon gibi liman kentlerine ulaşarak 90 kadar koloni kurdular. İyonya kentlerinin Lidya Krallığı’nın zoruyla deniz aşırı ülkelere koloniler kurmaya başladığı dönemde kent devletlerinin yönetim biçiminde yepyeni bir değişiklik ortaya çıktı. Kentleri "TİRAN" adı verilen kişiler yönetmeye başladı. Lidya Krallığı tehlikesi karşısında hükumetin ve ordunun yönetimini yetenekli ve tek kişinin elinde toplamak zorunluluğu İyonya'da Tiranlığın ortaya çıkışına sebep olmuştur.
İyonya'da Bilim
İyonyalıların içinde bulunduğu siyasal ortam kişisel ve özgür düşünmeyi engelleyici bir ortam değildi. Çünkü, Doğu devletlerinde olduğu gibi şehir devletlerini tanrı veya onun gölgesi kabul edilen tanrı-krallar yönetmiyordu. İyonya'da, Doğu’da olduğu gibi tüm şehir devletlerini bir tek merkeze bağlayan bir sistem de yoktu. Şehir devletlerinin yönetim şekli bir çok insanın (yurttaşların) siyaset ile ilgilenmesine olanak tanıyacak bir yapıya sahipti. Ayrıca bulundukları coğrafi konum ve koloni ticareti sayesinde zenginleşen ve yine bu nedenlerle etraflarındaki uygarlıkları tanıma ve iletişim kurma şansına sahip olan İyonyalılar, saydığımız bu ve benzeri nedenler sonucu doğaya ve insana eski “Doğu Uygarlıkları”ndan farklı bir yaklaşım sergilediler. Örneğin: Evrenin, herhangi bir tanrısal varlığın gelişigüzel istekleri ile değil, kişisel olmayan ve değişmez bir yasa ( doğa kanunları) tarafından yönetildiğini ileri sürdüler. İyonyalılar böylelikle MÖ 3 000 yıllarından beri Mısırlıların ve Mezopotamyalıların elinde bulunan dünya kültür liderliğini ele geçirdiler. Ve bundan sonra MS 9. ve 13 yüzyıllar arasında yaşanan İslam Rönesansı dışında, kültür önderliği bugüne değin Batı’nın tekelinde kalmıştır.
İyonyalı bilim adamlarının bilime yaptıkları en büyük hizmet; bilimi, gerçeğe ulaşmak için bir araç, yöntem olarak kabul etmeleridir. Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere İyonya'nın arkaik dönemde çok özel bir yeri vardı. İyonya, felsefenin, modern anlamdaki bilimin ve siyasal yaşamın vatanı olmuştur. İlk kent devleti ve demokratik rejim ile hukuk devleti burada kurulmuştur. İyonya her alanda Yunanistan'a öncülük ve hocalık etmiştir. MÖ 5.yüzyıldaki Atina kültürü de Pers istilasından kaçan İyonyalı bilgin ve sanatçıların Atina'ya gitmeleri ile ortaya çıkmıştır.
Felsefenin doğduğu yer kabul edilen İyonya, dünyanın bilinen ilk Filozofu Thales'in de vatanıdır. Thales'le beraber Anaksimandros ve Anaksimenes gibi düşünürler, felsefe, matematik, geometri ve astronomi gibi pozitif bilimlerin temelini atmışlardır. İyon edebiyatından günümüze yalnızca yaşadığı tarih, doğum yeri ve hatta var olup olmadığı konuları çok tartışılan "Homeros"un eserleri kalmıştır. Ancak bugün İzmirli olduğu kabul edilen Homeros'un ünlü eserleri İliada ile Odysseia (İlyada ve Odiysea) MÖ 8.yüzyılın ikinci yarısında yazmış olduğu kabul edilmektedir. Tarihin babası kabul edilen Bodrumlu (Halikarnassos) Heradot, tıp alanında öncü olan İstanköylü (Kos adası) Hippokrates, geometrinin temellerini atmış olan Sisam'lı Pythagoras (Pisagor) bu uygarlığın içinden çıkmış, yetişmiş düşünürlerdir.
Kültür ve Uygarlık
Tüm Yunanlıların siyasal yaşayışları için son derece önemli olan ve polis adını taşıyan ilk kent devletleri İyonya’da kurulmuştur. Kuruluş tarihleri ilgili hiç bir bilgimizin olmadığı bu kent devletleri önceleri babadan oğla geçen krallıklar tarafından yönetiliyordu ancak MÖ 9. ve 8. yüzyılda İyonya kralları soylular tarafından tahtlarından indirildiler ve yerlerini soyluların bulunduğu hükumetlere bırakmak zorunda kaldılar. İyonya kentlerinin çoğu MÖ 7. yüzyıla doğru bir çeşit demokrasi ile yönetilmeye başlandı. Sadece çevrelerindeki topraklara sahip ve başlı başına küçük devletler olan Yunan "Polis”lerinin temel ilkesi: Dışa karşı tümüyle özgür ve bağımsız olmak, kendi yasalarını kendisi yapmak ve uygulamaktı.
MÖ 8.yüzyılın ortalarında Yunanistan'daki bazı kent devletleri kolonizasyon hareketine giriştiler. İyonya, Anadolu içlerinden Ege kıyılarına kadar ulaşan kara yollarının elverişli konumu nedeniyle önceleri kolonizasyona hiç ilgi göstermedi. Ancak MÖ 6.yüzyılın başlarında güçlü Lidya Krallığı'nın Anadolu ticaretine engel olması üzerine; Gemlik, Marmara Ereğlisi, Tekirdağ, Taşoz, Lapseki, Mudanya, Sinop, Samsun, Giresun, Trabzon gibi liman kentlerine ulaşarak 90 kadar koloni kurdular. İyonya kentlerinin Lidya Krallığı’nın zoruyla deniz aşırı ülkelere koloniler kurmaya başladığı dönemde kent devletlerinin yönetim biçiminde yepyeni bir değişiklik ortaya çıktı. Kentleri "TİRAN" adı verilen kişiler yönetmeye başladı. Lidya Krallığı tehlikesi karşısında hükumetin ve ordunun yönetimini yetenekli ve tek kişinin elinde toplamak zorunluluğu İyonya'da Tiranlığın ortaya çıkışına sebep olmuştur.
İyonya'da Bilim
Anaksimandros'un Dünyası Çizdiği düşünülen bu harita kayıptır, kayıtlardan yararlanılarak temsili olarak çizilmiştir. O dönemde insanların dünyayı nasıl algıladığını görmek için iyi bir örnektir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Anaksimandros |
İyonyalı bilim adamlarının bilime yaptıkları en büyük hizmet; bilimi, gerçeğe ulaşmak için bir araç, yöntem olarak kabul etmeleridir. Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere İyonya'nın arkaik dönemde çok özel bir yeri vardı. İyonya, felsefenin, modern anlamdaki bilimin ve siyasal yaşamın vatanı olmuştur. İlk kent devleti ve demokratik rejim ile hukuk devleti burada kurulmuştur. İyonya her alanda Yunanistan'a öncülük ve hocalık etmiştir. MÖ 5.yüzyıldaki Atina kültürü de Pers istilasından kaçan İyonyalı bilgin ve sanatçıların Atina'ya gitmeleri ile ortaya çıkmıştır.
İlyada'nın1572 baskısı bkz. *** |
Celsus Kütüphanesinin Cephesi, Efes-Selçuk Celsus Kütüphanesi, İskenderiye ve Bergama'nın arkasından "dünyanın en büyük üçüncü kütüphanesi" idi https://en.wikipedia.org/wiki/Library_of_Celsus |
Sanat
Mimaride çok gelişmiş olan İyonyalılar mermer ve taş kullanarak günümüze kadar ulaşmış çok önemli eserler bırakmışlardır. Kendi isimleri ile anılan bir mimari tarzı dünyaya tanıttıkları gibi bu tarzla yapılmış önemli eserler günümüze kadar ulaşmıştır. "İyon Mimari"sinin en karakteristik kısmı kıvrılmış koç boynuzuna benzeyen sütun başlıklarıdır. İyon mimarlığının en iyi korunan kalıntıları bugün Bergama, Sardes, Efes, Miletos, Didim gibi yerlerdedir. Bugüne ulaşmış olan Artemis tapınağı (Efes) dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen eski Artemis Tapınağı’nın yerine yapılmıştır. Bugüne kadar bize ulaşan bir diğer önemli tapınak da Apollon Tapınağı’dır (Didim).
Mimaride çok gelişmiş olan İyonyalılar mermer ve taş kullanarak günümüze kadar ulaşmış çok önemli eserler bırakmışlardır. Kendi isimleri ile anılan bir mimari tarzı dünyaya tanıttıkları gibi bu tarzla yapılmış önemli eserler günümüze kadar ulaşmıştır. "İyon Mimari"sinin en karakteristik kısmı kıvrılmış koç boynuzuna benzeyen sütun başlıklarıdır. İyon mimarlığının en iyi korunan kalıntıları bugün Bergama, Sardes, Efes, Miletos, Didim gibi yerlerdedir. Bugüne ulaşmış olan Artemis tapınağı (Efes) dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen eski Artemis Tapınağı’nın yerine yapılmıştır. Bugüne kadar bize ulaşan bir diğer önemli tapınak da Apollon Tapınağı’dır (Didim).
*Yunan ve Roma Mitolojisi, Colette Estin , Helene Laporte , TÜBİTAK YAYINLARI
KAYNAKÇA
1. Ege ve Yunan Tarihi, A.
Müfit Mansel, TTK Yayınları
2. Anadolu Uygarlıkları, Ekrem Akurgal, Net Turistik Yayınları
3. Antik Çağda Kentler Nasıl Kuruldu?, R.E. Wycherley, Arkeoloji ve Sanat Yayınları
4. Strabon, Strabon, Arkeoloji ve Sanat Yayınları
5. Mimarlık Üzerine On Kitap, Vitrivius, Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı Yayınları
6. Klasik Yunan Mitolojisi, Şefik Can, İnkilab Kitabevi
7. Mitoloji - Tanrıların Öyküsü, Derman Bayladı, Say Yayınları
8. Arkeoloji Sözlüğü, Secda Saltuk, İnkilab Kitabevi
9. Eski Yunan Sanatını Tanıyalım, Flavio Conti, İnkılap ve Aka Yayınevi
10. Greece and Rome, Susan Woodford, Cambridge University Press
11. Merhaba Anadolu, Halikarnas Balıkçısı, Bilgi Yayınevi
12. Hesiodos, Eseri ve Kaynakları, Azra Erhat, TTK Yayınları
2. Anadolu Uygarlıkları, Ekrem Akurgal, Net Turistik Yayınları
3. Antik Çağda Kentler Nasıl Kuruldu?, R.E. Wycherley, Arkeoloji ve Sanat Yayınları
4. Strabon, Strabon, Arkeoloji ve Sanat Yayınları
5. Mimarlık Üzerine On Kitap, Vitrivius, Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı Yayınları
6. Klasik Yunan Mitolojisi, Şefik Can, İnkilab Kitabevi
7. Mitoloji - Tanrıların Öyküsü, Derman Bayladı, Say Yayınları
8. Arkeoloji Sözlüğü, Secda Saltuk, İnkilab Kitabevi
9. Eski Yunan Sanatını Tanıyalım, Flavio Conti, İnkılap ve Aka Yayınevi
10. Greece and Rome, Susan Woodford, Cambridge University Press
11. Merhaba Anadolu, Halikarnas Balıkçısı, Bilgi Yayınevi
12. Hesiodos, Eseri ve Kaynakları, Azra Erhat, TTK Yayınları
.........................
EK 1: Okuma-İnceleme
Antik Yunan Uygarlığında Mimari Düzenler
1. Belli Başlı Mimari Düzenler
Kaynak: https://www.britannica.com/technology/order-architecture Sırasıyla Dor, İyon ve Korint düzenleri Yunan uygarlığına aittir, klasik mimari biçimleri olarak kabul edilir. Aiol mimari düzeniyle ilgili yeterli bulgu yoktur. Nitekim bu görselde yer verilmemiş. Toskana ve Kompozit düzen Roma'ya ait mimari biçimlerdir. Toskana düzeninin Etrüsk kökenli olduğunu belirten kaynaklar var. |
Dor Düzeni
Dor düzeni anakarada gelişmiş olan bir düzendir. Basitlik ve sadelikten yanadır. Kolonizasyon hareketleri ile birlikte Sicilya ve Güney İtalya’ya yayılarak burada revaç bulmuş ve oldukça kullanılmıştır. Elimizdeki çoğu sağlam örnek İtalya ve Sicilya’da yer almaktadır. Kıta Yunanistan’da özellikle Attika ve Aitolia bölgesinde erken dönemlerde oldukça beğeni toplamış, fakat ion düzeninin oluşumunu tamamlamasıyla birlikte, hantal görünümlü tapınakların yerini ince zarif yapıların yer alması sonucu, kullanımı oldukça azalmış, daha çok stoalar ile bazı resmi yapıların yapımında kullanımına devam edilmiş ve Helenistik dönemde düzenlerin karışmaya başlamasıyla birlikte ince bir yapıya kavuşarak tekrar kullanımına geçilmiştir. Bu dönemden sonra daha çok küçük ve yükseklik gerektirmeyen yapıların yapımında tercih edilen bir düzen olmuştur.
Dor Düzeninde Sütun:
Tapınağın çevresini saran ve üst yapının taşınmasına yarayan taşıyıcı elemanlardan her biridir. Dor düzeninde sütun kaidesizdir ve sadece sütun gövdesi ile üzerine yerleştirilmiş yayvan formlu kendine özgü bir basamaktan oluşur. Dor sütun gövdesinin bir diğer önemli özelliği ise sütun gövdesinde oluşturulmuş ve optik yanılgı kaygılarının göz önünde tutulduğu, sütun gövdesinin uzaktan düzgün görünmesini sağlayan şişkinliktir.
İon Düzeni
İon düzeni kökenini Mısır ve Mezopotamya mimarisindeki öncülerinden alan fakat bunu yunan mimarlığı ile sentezleyerek kendine özgü, narin görüntüsüyle, oldukça süslü bir başlığa ve ince, uzun bir sütun gövdesiyle, Dor düzeninden farklı olarak bir kaideye sahip olması dışında, üst yapı elemanları ile de farklılık göstermektedir. Örneklerini, daha çok Batı Anadolu ve Ege Adaları’nda vermiş olan bu mimari düzen, anakara olan Attika’da da beğeni görmüş ve özellikle Perikles döneminde ve sonrasında oldukça yoğun olarak kullanılmıştır. İon mimarisinin vazgeçilmez unsuru olan kaide Batı Anadolu ve Attika’da farklı yapısal özellikleri ile de mimarinin bölgesel olarak ayrımına yol açmıştır. Efes İon Tipi yada Anadolu İon tipi olarak adlandırılan bir yada iki trokhilos (trociloj) ve bir torus (toroj)’tan oluşan kaide Anadolu’ya ve Ege Adaları’na özgüdür. Attika İon Tipi olarak adlandırılan ve torus, trokhilos, torus dizilimlidir. İki torus ve bir trokhilos’tan oluşan kaide ise Attika’ya özgü olarak görülmektedir.
İon Düzeninde Sütun :
İon düzenindeki sütun gövdesi, dor sütun gövdesinden farklı olarak entasis’in bulunmamasından dolayı ince ve uzundur. Yivlerin (∙abdwtoj) uçları da dor düzenindeki gibi keskin bir kenar ile birleşmeyip aralarında ince şeritler içermektedir.
Dor Düzeninde Sütun:
Tapınağın çevresini saran ve üst yapının taşınmasına yarayan taşıyıcı elemanlardan her biridir. Dor düzeninde sütun kaidesizdir ve sadece sütun gövdesi ile üzerine yerleştirilmiş yayvan formlu kendine özgü bir basamaktan oluşur. Dor sütun gövdesinin bir diğer önemli özelliği ise sütun gövdesinde oluşturulmuş ve optik yanılgı kaygılarının göz önünde tutulduğu, sütun gövdesinin uzaktan düzgün görünmesini sağlayan şişkinliktir.
İon Düzeni
İon düzeni kökenini Mısır ve Mezopotamya mimarisindeki öncülerinden alan fakat bunu yunan mimarlığı ile sentezleyerek kendine özgü, narin görüntüsüyle, oldukça süslü bir başlığa ve ince, uzun bir sütun gövdesiyle, Dor düzeninden farklı olarak bir kaideye sahip olması dışında, üst yapı elemanları ile de farklılık göstermektedir. Örneklerini, daha çok Batı Anadolu ve Ege Adaları’nda vermiş olan bu mimari düzen, anakara olan Attika’da da beğeni görmüş ve özellikle Perikles döneminde ve sonrasında oldukça yoğun olarak kullanılmıştır. İon mimarisinin vazgeçilmez unsuru olan kaide Batı Anadolu ve Attika’da farklı yapısal özellikleri ile de mimarinin bölgesel olarak ayrımına yol açmıştır. Efes İon Tipi yada Anadolu İon tipi olarak adlandırılan bir yada iki trokhilos (trociloj) ve bir torus (toroj)’tan oluşan kaide Anadolu’ya ve Ege Adaları’na özgüdür. Attika İon Tipi olarak adlandırılan ve torus, trokhilos, torus dizilimlidir. İki torus ve bir trokhilos’tan oluşan kaide ise Attika’ya özgü olarak görülmektedir.
İon Düzeninde Sütun :
İon düzenindeki sütun gövdesi, dor sütun gövdesinden farklı olarak entasis’in bulunmamasından dolayı ince ve uzundur. Yivlerin (∙abdwtoj) uçları da dor düzenindeki gibi keskin bir kenar ile birleşmeyip aralarında ince şeritler içermektedir.
Başlık :
İon başlığının en belirgin yanı iki yanındaki volütlerdir. Bir ion başlığı şu bölümlerden oluşur. Ovolo (kumation onucej), volütler arasında yer alan yumurta ve ok dizisinden oluşan tambur şekilli bir elemandır. Volütler (krioj), spiral şeklinde sarmal oluşturan ve işlev olarak yük taşımaktan uzak süsleme elemanlarıdır. Ovolo’nun üzerinde yer alan ve yay şekilli bir sarkma yapan yükün bindiği ana unsurlardan biri olan iki volütü birleştiren elamana kanalis (kanalij) denilmektedir. Ovolo, volütler ve kanalis birleşerek ekhinus’u oluşturur. Kanalisin üzerinde ise ana taşıma elemanı olan abacus (¢bax) yer alır.
Korinth Düzeni
Korinth düzeni bu farklı yapıda ve çok ince işçilik gerektiren sütun başlığı dışında diğer yönlerden bütünüyle İon düzenine benzemektedir. Bunun nedeni belki de ilk kez ortaya çıktığı Bassae Apollon tapınağında sütunun yer aldığı naos’un iç düzeninin İon olmasında yatmaktadır. Çünkü sütun başlığı naos’un gerisinde tam merkeze yerleştirilirken kaide ve sütun gövdesi farklı işçilikte yapılmayıp İon düzenini takip etmiştir.
Korinth Sütun Başlığı
Korinth sütun başlığı 5. yy sonlarında ilk kez Bassae’deki Apollon Epikurios tapınağında görülür. Tapınağın mimarı İktinos’un buluşu olduğu ileri sürülse de bu başlığın bulunuşu heykeltıraş Kallimakhos’a ithaf edilir. Kallimakhos, Atina Keramaikos nekropolisinde gördüğü bir mezarın başına konmuş sepetin etrafını saran akhantus yapraklarından ilham alarak onları taşa aktarmış ve Korinth tipi başlık ortaya çıkmıştır. İlk Korint tipi başlığın yapısı, her bir yüzde altta bir sıra akhantus yaprağı ile köşelerdeki ucu spiralli akhantus dallarından çıkan ve merkezde birleşen bir çift spiralden oluşur. Helenistik dönemde başlığın tek sıra olan akhantus yaprakları bir biri içinden çıkan çift sıra halini alır. Merkezdeki spiraller kaybolarak yerini tek bir akhantus yaprağına bırakır. 2. yüzyılla birlikte üçüncü sıra akhantus yaprakları başlık gövdesine eklenir ve köşelerden çıkan ucu spiralli akhantus dalları artık merkezden çıkmaya başlar. Bu dönemde eskiyi hatırlatan bir bezeme özelliği ise son sıra akhantus yapraklarının merkezine bir çift spiral şeklinde filiz dal yerleştirilmesidir.
Aiol Düzeni
İon düzeni ile aynı zamanlarda ortaya çıkan faka daha sonra ion düzeni ile rekabet edemeyerek silinen bu düzenin başlık tipi doğulu örnekleri daha çok andırmaktadır. İon Düzeni gibi çift volütlü olan bu başlık tipi yuvarlak formlu olmayıp tersine dikdörtgendir. Bu yönüyle Pers saraylarındaki apadanaların (sütunlu salon) sütunları tepesine yerleştirilmiş başlıkları anımsatmaktadır. Üstelik alttaki resimde görülen mantar tipli başlık yada geçiş elemanı olarak tanımlanan eleman, Mezopotamya mimarisindeki kaide tiplerini anımsatmaktadır. Bu yönüyle kaide olarak varsaymak daha doğrudur. Arkaik dönemden çok uzak mesafelerde benzerleri karşımıza çıkmaktadır. Ör: Etrüsk mezarları. Bu başlığın sütunları yivsiz düz yüzlüdür. Bu düzenin tam anlamıyla rekonstrüksiyonu yapabilmek için elimizde yeterli sayıda örnek bulunmamaktadır.
Tapınaklar
Yunan tapınağının kökeni 3. bine kadar uzanmaktadır. Krali ve dini öneme sahip bir ev olan Megaron, bilinen ilk tapınak mimarisini oluşturur. İnce uzun dikdörtgen şeklinde ve bir ön oda (pronaos) ile bir ana oda (naos) dan meydana gelen megaron yapısına, önce ön odadaki iki antre arasına bir çift sütun eklenmiş, daha sonra da yapının arkasına bu ön odanın bir benzeri olan arka oda (opisthodomos) eklenerek yunan tapınağının ilkel şekli ortaya konulmuştur. Zaman içerisinde ihtiyaç (güneş ve yağmurun etkilerinden korunmak için) nedeniyle, tapınağın dışı bir sıra sütunla çevrilerek galeriler oluşturulmuştur. Böylelikle bilinen klasik yunan tapınağı (peripteros) modeli ortaya çıkmıştır.
Tiyatrolar (Qeatron)
En erken örneklerini kullanılan ahşap yapı malzemesinden dolayı ele geçiremediğimiz, tiyatro yapılarının ortaya çıkışı olasılıkla 6. yüzyıl başlarına dayanmaktadır. İ.Ö. 580-70’e tarihlenen Sophilos ressamına ait dinos parçası üzerindeki Patroklos onuruna düzenlenen yarışmaları izleyen seyircilerin oturdukları basamaklar ilkel şekliyle bir tiyatro sırasını kopyalamaktadır. Thorikos’ta ilk örneğini gördüğümüz taş oturma sıralı (cavea) tiyatro yapısının, oval planlı orkestrasının hemen yanında bir Dionysos tapınağı bulunmaktadır. En iyi korunmuş örnekler arasında yer alan Atina Dionysos tiyatrosu ile Epidauros (Kuruluşu İ.Ö. 350) tiyatrosu orijinal plan üzerine yeniden inşa edilmiş erken roma dönemi örnekleridir. Roma dönemine kadar yunan tiyatrosunun inşasında yamaçlar veya iki sırt arasındaki berzahlar kullanılmıştır. Bu şekilde oturma basamakları az bir işçilik ve parasal masraf ile inşa edilmekteydi. Yunan tiyatrosunun orkestrası da bu planla uyumlu olarak dairesel formda inşa edilmiştir. Tek ya da iki katlı sahne binası (skene - skhnhj) oturma basamaklarının hemen karşısında ve orkestranın öteki yanında yer almaktadır. Oturma basamakları ile orkestra arasında kalan ve seyirci giriş çıkışlarının sağlandığı geçitlere parados (paradoj) adı verilmektedir.
Agoralar
Erken dönemlerde kentin ortasına denk gelen bir noktaya ve ana yolların kesişimine yakın bir konumdaki düz alanlar boş bırakılarak ticaretin yönetildiği Pazar alanları oluşturulmaktaydı. Daha sonraları bu alanın uzun kenarlarından birine tüccarların yazın güneşten kışın ise yağmurdan korunmalarını sağlamak amacıyla üç tarafı kapalı ve önünde çatıyı destekleyen sütunların bulunduğu bir galeri (stoas - stoaj) inşa edildi. İlerleyen devirlerde diğer kenara ve kısa kenarlara eklenen galeriler ve galerilerin birleşim yerlerine açılan kapılar ile kapalı galerilerle kuşatılmış üzeri açık bir alan meydana getirilmiştir. Önceleri tek katlı olarak yapılan stoalar daha ikişer katlı olarak inşa edilmeye başlanmışlardır. Agoralarda stoaların dışında sık olarak karşımıza çıkan bir başka yapı ise hatiplerin konuşmalarını yönettikleri eksedra (œxedraj)’lardır. Eksedraların yanı sıra agorada çeşitli tanrılara ithaf edilmiş birkaç sunak (bema) da bulunur.
Stadion (Stadion)
Koşu yarışmalarının ve diğer sportif aktiviteleri yapıldığı çoğunlukla bir tapınağın ya da tiyatronun yakınında yer alan ve bir stadia (stadia)=177.6 m uzunlukta bir yarışma alanına sahip bir yanında seyircilerin yarışları izlemek için oturdukları taş sıralar bulunan üzeri açık mekanlardır.
Gymnasion (Gumnasion)
Hem spor (güreş, koşu, mızrak ve disk atma, savaş oyunları) hem de kültür (gramer, rhetorik, mathematik) eğitiminin verildiği, dört tarafı stoalarla çevrili bir avlu (palhstra) ve bunun kısa kenarlarından birinde yer alan bir büyük giriş salonu (apoduterion) ile hamam (frigidarium, caldarium, tepidarium, natatio) kompleksinden oluşan okul binalarıdır. Yunanca gymnasia (gumnasia)=eksersiz kelimesinden türeyen bu isim eksersiz yapılan yer anlamına gelmektedir. Helenistik dönemde oldukça revaç bulmuş ve Anadolu’nun her tarafına yayılmışlarıdır. Bunların en ünlüleri Pergamon, Tralles ve Aspendos’ta bulunmaktadır. Az sayıda örnekleri Yunanistan ve İtalya’da yer almaktadır.
Bouletrion (Boulhthrion)
Antik dönemde kentler kendi meclisleri bulunan otonom yönetime sahip küçük kent devleriydi. Bu sebeple kentle ilgili kararların alınması gerektiği durumlarda kent meclisinin toplanmasına yönelik bir takım mekânlara ihtiyaç duyulmuştur. Bouleterion (boulhthrion) adı verilen ve boule (boulh)=meclis ve terios (thrioj, throj)=kapalı yer, alan, mekân kelimelerinden oluşan ve meclis binası anlamına gelen bu bileşik isim halk meclisi olarak tanımlanmaktadır. Bouleterionların yapısı uzun dikdörtgen olmakla birlikte bazen kare planlı olarak inşa edildikleri de görülür. Yapının içerisinde meclise katılanların oturmaları için inşa edilmiş basamaklı oturma sıraları ile bunun tam ortasına denk gelen yere inşa edilmiş bir sunak bulunmaktadır. Bu toplantı salonun ön kısmında ise kâtip ve diğer resmi görevlilere ayrılmış bir dar koridorun iki yanına dizili odaların bulunduğu giriş mekânı yer alır.
NOT: [Bu dosyayı 2006 yılında kaydetmişim. İnternette buna benzer veya çoğunlukla aynı dosyalar var fakat onların kayıtları çok daha yakın bir tarihe denk geliyor ve ne yazık ki nereden aldıklarını yazmamışlar. Kaynağını bulamadım. Bulunca yazacağım.]
İon başlığının en belirgin yanı iki yanındaki volütlerdir. Bir ion başlığı şu bölümlerden oluşur. Ovolo (kumation onucej), volütler arasında yer alan yumurta ve ok dizisinden oluşan tambur şekilli bir elemandır. Volütler (krioj), spiral şeklinde sarmal oluşturan ve işlev olarak yük taşımaktan uzak süsleme elemanlarıdır. Ovolo’nun üzerinde yer alan ve yay şekilli bir sarkma yapan yükün bindiği ana unsurlardan biri olan iki volütü birleştiren elamana kanalis (kanalij) denilmektedir. Ovolo, volütler ve kanalis birleşerek ekhinus’u oluşturur. Kanalisin üzerinde ise ana taşıma elemanı olan abacus (¢bax) yer alır.
Korinth Düzeni
Korinth düzeni bu farklı yapıda ve çok ince işçilik gerektiren sütun başlığı dışında diğer yönlerden bütünüyle İon düzenine benzemektedir. Bunun nedeni belki de ilk kez ortaya çıktığı Bassae Apollon tapınağında sütunun yer aldığı naos’un iç düzeninin İon olmasında yatmaktadır. Çünkü sütun başlığı naos’un gerisinde tam merkeze yerleştirilirken kaide ve sütun gövdesi farklı işçilikte yapılmayıp İon düzenini takip etmiştir.
Korinth Sütun Başlığı
Korinth sütun başlığı 5. yy sonlarında ilk kez Bassae’deki Apollon Epikurios tapınağında görülür. Tapınağın mimarı İktinos’un buluşu olduğu ileri sürülse de bu başlığın bulunuşu heykeltıraş Kallimakhos’a ithaf edilir. Kallimakhos, Atina Keramaikos nekropolisinde gördüğü bir mezarın başına konmuş sepetin etrafını saran akhantus yapraklarından ilham alarak onları taşa aktarmış ve Korinth tipi başlık ortaya çıkmıştır. İlk Korint tipi başlığın yapısı, her bir yüzde altta bir sıra akhantus yaprağı ile köşelerdeki ucu spiralli akhantus dallarından çıkan ve merkezde birleşen bir çift spiralden oluşur. Helenistik dönemde başlığın tek sıra olan akhantus yaprakları bir biri içinden çıkan çift sıra halini alır. Merkezdeki spiraller kaybolarak yerini tek bir akhantus yaprağına bırakır. 2. yüzyılla birlikte üçüncü sıra akhantus yaprakları başlık gövdesine eklenir ve köşelerden çıkan ucu spiralli akhantus dalları artık merkezden çıkmaya başlar. Bu dönemde eskiyi hatırlatan bir bezeme özelliği ise son sıra akhantus yapraklarının merkezine bir çift spiral şeklinde filiz dal yerleştirilmesidir.
Aiol Düzeni
İon düzeni ile aynı zamanlarda ortaya çıkan faka daha sonra ion düzeni ile rekabet edemeyerek silinen bu düzenin başlık tipi doğulu örnekleri daha çok andırmaktadır. İon Düzeni gibi çift volütlü olan bu başlık tipi yuvarlak formlu olmayıp tersine dikdörtgendir. Bu yönüyle Pers saraylarındaki apadanaların (sütunlu salon) sütunları tepesine yerleştirilmiş başlıkları anımsatmaktadır. Üstelik alttaki resimde görülen mantar tipli başlık yada geçiş elemanı olarak tanımlanan eleman, Mezopotamya mimarisindeki kaide tiplerini anımsatmaktadır. Bu yönüyle kaide olarak varsaymak daha doğrudur. Arkaik dönemden çok uzak mesafelerde benzerleri karşımıza çıkmaktadır. Ör: Etrüsk mezarları. Bu başlığın sütunları yivsiz düz yüzlüdür. Bu düzenin tam anlamıyla rekonstrüksiyonu yapabilmek için elimizde yeterli sayıda örnek bulunmamaktadır.
2. Belli Başlı Mimari Türler
Tapınaklar
Yunan tapınağının kökeni 3. bine kadar uzanmaktadır. Krali ve dini öneme sahip bir ev olan Megaron, bilinen ilk tapınak mimarisini oluşturur. İnce uzun dikdörtgen şeklinde ve bir ön oda (pronaos) ile bir ana oda (naos) dan meydana gelen megaron yapısına, önce ön odadaki iki antre arasına bir çift sütun eklenmiş, daha sonra da yapının arkasına bu ön odanın bir benzeri olan arka oda (opisthodomos) eklenerek yunan tapınağının ilkel şekli ortaya konulmuştur. Zaman içerisinde ihtiyaç (güneş ve yağmurun etkilerinden korunmak için) nedeniyle, tapınağın dışı bir sıra sütunla çevrilerek galeriler oluşturulmuştur. Böylelikle bilinen klasik yunan tapınağı (peripteros) modeli ortaya çıkmıştır.
Tiyatrolar (Qeatron)
En erken örneklerini kullanılan ahşap yapı malzemesinden dolayı ele geçiremediğimiz, tiyatro yapılarının ortaya çıkışı olasılıkla 6. yüzyıl başlarına dayanmaktadır. İ.Ö. 580-70’e tarihlenen Sophilos ressamına ait dinos parçası üzerindeki Patroklos onuruna düzenlenen yarışmaları izleyen seyircilerin oturdukları basamaklar ilkel şekliyle bir tiyatro sırasını kopyalamaktadır. Thorikos’ta ilk örneğini gördüğümüz taş oturma sıralı (cavea) tiyatro yapısının, oval planlı orkestrasının hemen yanında bir Dionysos tapınağı bulunmaktadır. En iyi korunmuş örnekler arasında yer alan Atina Dionysos tiyatrosu ile Epidauros (Kuruluşu İ.Ö. 350) tiyatrosu orijinal plan üzerine yeniden inşa edilmiş erken roma dönemi örnekleridir. Roma dönemine kadar yunan tiyatrosunun inşasında yamaçlar veya iki sırt arasındaki berzahlar kullanılmıştır. Bu şekilde oturma basamakları az bir işçilik ve parasal masraf ile inşa edilmekteydi. Yunan tiyatrosunun orkestrası da bu planla uyumlu olarak dairesel formda inşa edilmiştir. Tek ya da iki katlı sahne binası (skene - skhnhj) oturma basamaklarının hemen karşısında ve orkestranın öteki yanında yer almaktadır. Oturma basamakları ile orkestra arasında kalan ve seyirci giriş çıkışlarının sağlandığı geçitlere parados (paradoj) adı verilmektedir.
Agoralar
Erken dönemlerde kentin ortasına denk gelen bir noktaya ve ana yolların kesişimine yakın bir konumdaki düz alanlar boş bırakılarak ticaretin yönetildiği Pazar alanları oluşturulmaktaydı. Daha sonraları bu alanın uzun kenarlarından birine tüccarların yazın güneşten kışın ise yağmurdan korunmalarını sağlamak amacıyla üç tarafı kapalı ve önünde çatıyı destekleyen sütunların bulunduğu bir galeri (stoas - stoaj) inşa edildi. İlerleyen devirlerde diğer kenara ve kısa kenarlara eklenen galeriler ve galerilerin birleşim yerlerine açılan kapılar ile kapalı galerilerle kuşatılmış üzeri açık bir alan meydana getirilmiştir. Önceleri tek katlı olarak yapılan stoalar daha ikişer katlı olarak inşa edilmeye başlanmışlardır. Agoralarda stoaların dışında sık olarak karşımıza çıkan bir başka yapı ise hatiplerin konuşmalarını yönettikleri eksedra (œxedraj)’lardır. Eksedraların yanı sıra agorada çeşitli tanrılara ithaf edilmiş birkaç sunak (bema) da bulunur.
Stadion (Stadion)
Koşu yarışmalarının ve diğer sportif aktiviteleri yapıldığı çoğunlukla bir tapınağın ya da tiyatronun yakınında yer alan ve bir stadia (stadia)=177.6 m uzunlukta bir yarışma alanına sahip bir yanında seyircilerin yarışları izlemek için oturdukları taş sıralar bulunan üzeri açık mekanlardır.
Gymnasion (Gumnasion)
Hem spor (güreş, koşu, mızrak ve disk atma, savaş oyunları) hem de kültür (gramer, rhetorik, mathematik) eğitiminin verildiği, dört tarafı stoalarla çevrili bir avlu (palhstra) ve bunun kısa kenarlarından birinde yer alan bir büyük giriş salonu (apoduterion) ile hamam (frigidarium, caldarium, tepidarium, natatio) kompleksinden oluşan okul binalarıdır. Yunanca gymnasia (gumnasia)=eksersiz kelimesinden türeyen bu isim eksersiz yapılan yer anlamına gelmektedir. Helenistik dönemde oldukça revaç bulmuş ve Anadolu’nun her tarafına yayılmışlarıdır. Bunların en ünlüleri Pergamon, Tralles ve Aspendos’ta bulunmaktadır. Az sayıda örnekleri Yunanistan ve İtalya’da yer almaktadır.
Bouletrion (Boulhthrion)
Antik dönemde kentler kendi meclisleri bulunan otonom yönetime sahip küçük kent devleriydi. Bu sebeple kentle ilgili kararların alınması gerektiği durumlarda kent meclisinin toplanmasına yönelik bir takım mekânlara ihtiyaç duyulmuştur. Bouleterion (boulhthrion) adı verilen ve boule (boulh)=meclis ve terios (thrioj, throj)=kapalı yer, alan, mekân kelimelerinden oluşan ve meclis binası anlamına gelen bu bileşik isim halk meclisi olarak tanımlanmaktadır. Bouleterionların yapısı uzun dikdörtgen olmakla birlikte bazen kare planlı olarak inşa edildikleri de görülür. Yapının içerisinde meclise katılanların oturmaları için inşa edilmiş basamaklı oturma sıraları ile bunun tam ortasına denk gelen yere inşa edilmiş bir sunak bulunmaktadır. Bu toplantı salonun ön kısmında ise kâtip ve diğer resmi görevlilere ayrılmış bir dar koridorun iki yanına dizili odaların bulunduğu giriş mekânı yer alır.
NOT: [Bu dosyayı 2006 yılında kaydetmişim. İnternette buna benzer veya çoğunlukla aynı dosyalar var fakat onların kayıtları çok daha yakın bir tarihe denk geliyor ve ne yazık ki nereden aldıklarını yazmamışlar. Kaynağını bulamadım. Bulunca yazacağım.]
* AnaBritannica, Megaron, cilt 15, s. 490
Çizim: https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Megaron.JPG
Çizim: https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Megaron.JPG
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder