24 Kasım 2017

Roma Uygarlığı

Dilara Kahyaoğlu
1997-2004
Kasım 2017
Anne kurt, Romus ve Romulusu emziriyor.
https://en.wikipedia.org/wiki/Rome#/media/File:The_Capitoline_Wolf,_Musei_Capitolini,_Rome_(13840968834).jpg
MÖ 8. yüzyıl ile MS 5. yüzyıl arasında İtalya yarımadasındaki Roma kenti etrafında doğmuş ve büyümüş olan Roma Uygarlığı bu duruma gelmesini öncelikle kendilerinden önce burada büyük bir uygarlık yaratmış olan Etrüsklere borçludur. Roma’nın efsanevi kuruluş tarihi MÖ 753’tür. Efsaneye göre Roma’nın kurucusu ve ilk kralı bir dişi kurt tarafından kardeşi Romus ile beraber emzirilip büyütülmüş olan Romulus’tur. Roma’nın ulaştığı en geniş sınırlar arasında Akdeniz Havzası, Avrupa'nın ve Kuzey Afrika'nın geniş bir kısmı ile Ortadoğu yer alır. Roma Uygarlığı tarihi ve siyasi açıdan üç aşamada incelenebilir.


Bunlar: Erken Roma evresi-Krallık-, Roma Cumhuriyeti Dönemi, Roma İmparatorluğu dönemleridir.



a. Erken Roma Evresi, Krallık:
Başlangıçta diğer Latin şehirleri gibi bağımsız olan Roma Sitesi MÖ 8. yüzyıldan sonra Orta İtalya’ya hakim olan Etrüsklerin egemenliğine girmiş ve MÖ 6.yüzyıl başlarında Etrüskleri kovan Romalılar, kendi krallıklarını kurup zamanla da tüm İtalyan Yarımadası’na sahip olmuşlardır. 

Bu süre içinde kendi dilleri olan Latince’yi korumayı başaran Romalılarda halk üç temel sınıfa ayrılmıştı.
Patriciler: Bunlar Roma’nın ilk yerlileri sayılan soylular sınıfı idi, her iki meclisi de bunlar oluştururdu.
Plepler: Roma’nın yerlisi sayılmayan bu insanlar tarım, sanat ve ticaret ile uğraşırlar, devlet işleri ile ilgilenmezlerdi.
Köleler: Savaş esirleri veya kölelerden doğanlar bu sınıftan kabul edilirdi, hiç bir hakları yoktu.
Başlangıçta ülkeyi kral yönetirdi. Kralın yanında yönetime halk meclisi ve senato denilen iki meclis katılıyordu. Halk meclisi kralı seçer ve yasaları çıkartır, senato ise kralın seçimini onaylardı.

b. Roma Cumhuriyeti Dönemi:
Zamanla kralın yerini bir yıl süreyle seçilerek görev yapan iki konsül alınca oligarşik bir karaktere sahip cumhuriyet dönemi başladı. Konsüllük uzun müddet soylu ailelerin tekelinde kaldı. Bunalımlı dönemlerde ülkeyi diktatör denilen kişiler yönetiyordu. Bu dönemde en büyük gücü Senato kazanmıştır.

Dinsel nitelikli örf ve adetlerin yazılı hale getirilmesi ilk kez bu dönemde olmuş “12 Levha Kanunu “ denilen bu yasalar Avrupa yasaları için temel bir hukuk kaynağı niteliği kazanmıştır. Patriciler ve Plepler iki yüz yıl boyunca birbirleri ile mücadele ettiler bu mücadele sonucunda Plepler önemli haklar kazandı.

Bundan sonra askeri yayılmaya girişen Roma, çok geniş sınırlara kavuştu. Köle ve mal ithalatı arttı. Roma kentleri hızla büyüdü, Helenistik dünya ile girilen ilişkiler sonucu Roma’nın geleneksel yapısı Yunan kültürünün etkisinde kaldı. “Roma Konfederasyonu” Romalıların MÖ 338-364 yıllarında yarımadanın fethi sırasında kurduğu bağlaşıklar ve bağımlılıklar sistemine geleneksel olarak yapıştırılan bir etikettir. Yenilgiye uğratılan düşmanlar ya bağlaşık olmaya zorlanıyorlardı ki bu onların Roma ordularına birlik sağlayarak katkıda bulunmak zorunda oldukları anlamına geliyordu. Ya da yurttaş olarak Roma devletine katılıyorlardı ama bu da çoğunlukla verginin verildiği ve askerlik görevinin yapıldığı ama oy hakkının olmadığı “yarı yurttaşlık” hakkı idi. Zamanla yarı yurttaşlara tam yurttaşlık hakkı tanındı.

Jül Sezar’ın kendisini diktatör ilan etmesi ve planlı bir suikast sonucu öldürülmesi ile başlayan karışıklıklara son veren evlatlığı Oktavianus kendisini “Augustus” unvanı ile ömür boyu Tribunus seçtirince Roma’da imparatorluk devri başlamış oldu.

c. Roma İmparatorluğu: (MÖ 30- 476/1453) 
Augustus’un dayandığı asıl güç Lejyonlar ve muhafız alayı idi, subaylık hakkı sadece Roma yurttaşlarına aitti. İmparatorluk için en büyük sorunlardan biri çok geniş bir ordu besleme zorunluluğuydu. Bu dönemde hızla gelişen ticaret imparatorluğun bütünleşmesini sağladı. Latin ve Yunan üslupları kaynaştı.

Son dönemlerinde iç çatışmalar ile zayıflayan imparatorluk “Kavimler Göçü” sırasında başlayan “barbar” kavimlerin akınları sonucu tek bir merkezden yönetilemeyip önce ikiye ayrıldı arkasında da Batı Roma İmparatorluğu 476’da, Doğu Roma İmparatorluğu ise 1453’te yılında yıkıldı.


Kültür ve Uygarlık
1642'de Roma  *bkz.

İlk zamanlarda İtalya büyük bir dilsel, etnik ve kültürel çeşitlilik gösteren bir ülkeydi. Roma yönetimi altında birleştirilmesi ile bu kopukluk bir ölçüde giderildi ama tümüyle ortadan kaldırılamadı. Bunun izlerine bugün İtalya’nın bölge adlarında hala rastlanılmaktadır. İtalya’nın ilk kez resmi olarak bölgelere ayrılması İmparator Augustus tarafından gerçekleştirildi.

Romalılar çok eski zamanlardan beri Yunan tapılarını ve dinsel düşüncelerini benimsediler. İlk Apollon Tapınağı MÖ 431 de bir veba salgını sırasında yapıldı. Altı Vesta rahibesi devlet için simgesel görevler yerine getiriyordu. Her şeyden önce “Forum”da sürekli olarak yanan kutsal ateşe bakıyorlardı. Vesta’lar 6-10 yaşları arasında seçilirdi ve en az 30 yıl bakire olarak kalmak zorundaydılar. Günah işleyenler diri diri toprağa gömülürdü.

Geç Cumhuriyet ve erken imparatorluk dönemlerinde Roma’ya ve batı eyaletlerine yayılan doğu dinleri geleneksel Roma inanç ve uygulamalarından çok farklıydı. Bunların en eskisi Frigya’da ortaya çıkan Kibele tapısıydı. Bu tanrıça için yapılan törenlerde yabanıl dans, kırbaçlama ve kendi kendini sakatlama gibi aşırılıklar da vardı.

Romalıların en büyük başarılarından biri köprülerin üstünden ve tüneller arasından geçirdikleri düz döşenmiş yolların yapımıdır. İlk büyük karayolu fetih döneminde yapılmıştır. Yollar ve yerleşmeler fetihlerin sağlamlaştırılmasında çok önemli bir rol oynamıştır.

Cumhuriyet döneminin ortalarında Roma, belli başlı bir ticaret ve imalat merkezi olmuştu. Ürettikleri arasında Akdeniz’in her yanına ihraç edilen ince çanak çömlek de vardı.

Roma sanatının köklerini bir taraftan İtalik ve Etrüsk diğer taraftan Helenistik devir Yunan sanatında aramak gerekir. Romalıların yeteneklerini en fazla gösterdikleri alan mimarlıktır. Bu mimarlığın gelişmesinde Etrüsk yapı tekniğinden başka taş yahut tuğla duvar inşaatın da bağlayıcı madde olarak kireç harcının kullanılması başlıca rolü oynamıştır. Bu sayede kemer ve kubbe tekniği ilerlemiş ve bunlarla geniş mekanların üzerlerini örtmek mümkün olmuştur. Roma tapınakları plan açısında Yunan tapınaklarına benzer. Ama zamanla Yunanlılardan farklı olarak “yuvarlak planlı tapınaklar” da yapmışlardır.
Panteon, Roma
Bireysel portreciliğin gelişimi genellikle Roma sanatının başlıca başarılarından biri sayılır.
Aslında günümüze dek kalan portrelerin çoğunluğunu yapan sanatçılar Yunanlıydı. Bunlar varlıklı Romalılar tarafından korunuyordu ve eserler Roma “gerçekçi” üslubunun bir yansımasıydı.
Roma’da toplantı ve pazar yerleri olan Forumlar, Yunanlılardaki Agoranın Romalılardaki karşılığıdır.

Roma tiyatrosu ise Yunan tiyatrosu gibi üç ana kısımdan meydana geliyordu. Bunlar sahne binası, yarım daire şeklinde meydan ve seyircilerin oturduğu basamaklardı. Roma tiyatrolarının en güzel örneği Antalya yakınlarındaki Aspendos tiyatrosudur.

Gladyatörlerin yahut vahşi hayvanların boğuşmaları için yapılmış amfi tiyatrolar, iki ana kısımdan meydana gelmekteydi. Oyunların yapıldığı oval şeklindeki meydan ve onun etrafını çeviren basamaklar. Amfi tiyatroların en büyüğü Roma’da ki “Koloseum’dur.

En eski örneklerine Pompei’de rastlanan Roma hamamlarının en büyüklerine de Roma’da rastlanılır.

Çok katlı kemerler şeklinde yapılmış olan su kemerleri şehirlere ve hamamlara bol su akıtıyorlardı. İmparator Valens zamanında yapılmış olan İstanbul’ daki “ Bozdoğan Kemeri” bu tip yapıların geç örneklerinden biri olarak gösterilebilir.

Romalılarda içinde resmi bürolar ve mahkemeler, dükkanlar bulunan kapalı salonlara “bazilika” denirdi. Bazilika, Helenistik dönemde kral yapılarına verilen bir isimdi.Yapı dikdörtgen planlıdır. İtalyan evleri ve fresk sanatı hakkında en geniş bilgiyi MS 79 yılında Vezüv yanardağının küllerine gömülen bu yüzden günümüze kadar bozulmadan gelen Pompei ve Herkulanum şehirleri vermektedir.

Romalılardan kalan zengin eserler dünya müzelerini olduğu kadar Türkiye müzelerini de süslemekte ve özellikle onlardan kalan antik kalıntılar Anadolu’daki Roma egemenliğine ilişkin bir çok ipuçlarını gözler önüne sermektedir.
Roma Forumu (Forum Romanum), Günümüz.
Hristiyanlığın Ortaya Çıkışı ve Gelişimi
Hristiyanlık Filistin’deki Yahudi toplumu içinde Yahudiliğin bir reformu olarak doğmuştur. İsa ve havarileri bir Yahudi’ydi. Eski inanışlarına yeni bir yorum getiren bu akımı Yahudi toplumu tepki ve öfkeyle karşıladıysa da, “evrensel kurtuluş çağrısı”nın bütün insanlık için olduğunu ilan eden bu yeni görüş Roma’ya bağımlı toplumlar üzerinde çok etkili olmuştur.

Hristiyanlığın yayılmasında en büyük rolü havariler ve onların görevlendirdiği kişiler oynamıştır. Bunlar Hristiyan toplumunun ilk piskoposları oldular ve kilise örgütünün temellerini attılar. Özellikle Aziz Paulus’un oldukça geniş alanlara yayılan çalışması sonucunda Hristiyanlık inanışına bağlananlar arttı. Bu dinin Roma siyasal kurumları ile çatışması kaçınılmazdı, nitekim öyle oldu. Bir çok Hristiyan kıyımlara uğradı, fakat bu durum yeni inanışın ruhani boyutunu derinleştirdiği gibi kilisenin dayanışma örgütü olarak yaygınlaşmasına da yol açtı. Konstantinus tarihe ilk  Hristiyan Roma imparatoru olarak geçmiş ve bu dinin gelişimini serbest bırakmıştır. Teodosius zamanında resmi din haline gelen Hristiyanlık, Roma İmparatorluğunun kurumsal temelleri üzerinde gelişmiş, yeni bir uygarlığın ideolojik ve kültürel temeline dönüşmüştür. Kutsal kitap olarak İsa’nın söylediklerini ve yaptıklarını anlatan “incil” tanınmıştır. İncil Yahudi şeriatını kapsayan “Eski Ahid” olarak tanınan kitabın sonuna “Yeni Ahid” adıyla eklenmiştir. Hristiyanlığın başlıca üç büyük mezhebi vardır: Katoliklik, Ortodoksluk ve Protestanlık.


Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans İmparatorluğu)
Bizans uygarlığının ortaya çıkmasında rol oynayan ana kaynaklar; Roma devlet tarzı, Grek kültürü ve Hristiyan inanışıdır. Bu unsurlardan biri çıkarılsa Bizans’ın varlığından söz edilemez. “Bizans” terimi bizim Bizanslı dediğimiz kişilerin bilmedikleri daha sonraki devrin bir icadıdır. Boğaziçi’nin Avrupa yakasında eski bir Yunan yerleşmesi olan Bizans (Byzantion) kenti imparatorluğun doğu başkenti olarak İS 330’da İmparator Konstantinus tarafından “Yeni Roma “ adıyla yeniden kurulmuştur. Başkentlerinden dolayı da tarihçiler bu devlete “Bizans Devleti” adını vermişlerdir. Oysa eski Bizanslar kendilerini Romalı olarak adlandırıyorlardı. Ancak eski Bizans, Roma ile bağlantısını ne kadar bilinçli olarak hissederse hissetsin, Roma’nın mirasçısıyız düşüncesine ne kadar sıkı sıkıya sarılmış olurlarsa olsunlar yine de zamanın akışı içinde Roma’nın temellerinden giderek uzaklaşmışlardır. Roma unsurlarının en fazla hissedildiği dönem Erken Bizans Devridir.
Bizans Devleti’nin başlangıç tarihine ilişkin çeşitli farklı düşünceler vardır.

Bizans Devletini, Batı Roma’dan ayıran özelliklerin başında imparatorlarının toplumun bütün sınıfları üzerindeki doğu ülkelerine has mutlak denetimi ve otoritesi gelir. Ayrıca zamanla
dinde de önemli değişimler meydana gelmiş ve Bizans “Ortodoksluk” mezhebinin merkezi ve koruyucusu olmuştur. Ayrıca Doğu Hıristiyanlığı, Batı Hıristiyanlığından daha fazla mistik özellikler barındırır. Ama etnik nedenlerden ötürü de Doğu Hıristiyanlığı birliği, Batı’ya göre daha zayıf olmuştur. 
4. ve 5. yüzyılda da Bizans, Balkanlarda birikmiş olan barbar kavimlerle çeşitli taktikler uygulayarak mücadele etti. Ayrıca bu dönemlerde dinsel uyuşmazlıktan dolayı çıkan çatışmalar ile İran’daki Sasani Devleti’nin saldırıları Doğu Roma birliğini ciddi şekilde tehdit ediyordu.
6. yüzyılın başlarında imparator olan Justinianos dönemi en çelişkili gelişmelerin, iç içe yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde Anadolu, Suriye, Mısır, Balkanlar, Bizans’ın denetimine girmişti bu askeri zaferlerde General Belisarios’un önemli payı vardır. Yine bu dönemde Bizans tarihinin en önemli ayaklanması olan Nika Ayaklanması çıkmış, ayaklanmayı katılan (?) 30 000 kişi öldürülerek isyan bastırılmıştır.

Justinianos zamanında Roma kanunları toplandı ve aralarındaki çelişkiler giderilerek yeniden düzenlenip Bizans yasaları olarak uygulanmaya başlandı. Büyük Veba salgının 541-43 yılları arasında Doğu Roma’yı kasıp kavurduğu dönemde nüfusun yüzde 30-50’si bu hastalıktan dolayı öldü.

Justinianos’un Hıristiyan yaşama biçimini düzenleme girişimleri de başarı ile sonuçlanmıştır. Ayasofya kilisesi de Bizans Sanatının çok geliştiği bu döneme aittir. Tasvirleri (resim) Hristiyan ibadetinin doğal ögelerinden biri sayma eğiliminin gitgide güçlenmesi İsa, Meryem Ana ile azizlerin soyut ve yalın birer tasviri olan “ikonaların” yüceltilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Justinianos döneminin sona ermesini izleyen yıllara boyunca Bizans İmparatorluğu’nu ayakta tutan en önemli moral kaynağı bu ikonalar olmuştur.

7. yüzyıl Bizansı İslam’ın yükseldiği döneme denk gelir. Bu dönemde ilerleyen Müslüman Arapları Bizans durduramamış, Suriye ve Mısır’ı kaybetmiştir. Bizans İslam saldırıları arından Doğu’da Türklere, Batıda Balkanlardan gelen tehlikelere karşı mücadele etmek zorunda kaldı ve geriledi. Bu gerileyiş Bizans’ın Konstantinopolis şehrine sıkışmasına kadar sürmüş son darbeyi de Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u alarak indirmiş ve 1453 tarihinde böylelikle Doğu Roma İmparatorluğu sona ermiştir. 



* Bu topografik resimli krokiyi büyüterek ve aşağıda belirttiğim kaynağa giderek inceleyiniz. Olağanüstü bir çizim. 1600 yıllarındaki Roma harabelerini de gösteriyor.

https://en.wikipedia.org/wiki/Rome#/media/File:1652_Merian_Panoramic_View_or_Map_of_Rome,_Italy_-_Geographicus_-_Roma-merian-1642.jpg



bkz.

    Antik Roma'nın rekonstrüksiyonu: https://www.youtube.com/watch?v=OfwoX3vYJUA

Hiç yorum yok: