09 Haziran 2016

Tarih Yazıcılığı Kısa Özet


Dilara Kahyaoğlu
1997 ...


Annales Okulunun kurucularından tarihçi March Bloch. Fransız direniş hareketi içinde yer aldığı için
 Gestapo tarafından vurularak öldürülmüştür.
Olayların yer ve zaman gösterilerek kaydedilmesinin uygarlıkların ve devletlerin ortaya çıktığı dönemlere denk gelmesi şaşırtıcı değildir. Çünkü yazı keşfedilmiş, geliştirilmişti ayrıca halk ile saray ve tapınak arasında derin uçurumların bulunduğu bu ilk dönemlerde “tarih yazıcılığı”  yalnızca devletin, hükümdarların askeri zaferlerinin öyküsünü anlatmak için kullanılıyordu. Ve elbette bu öyküler mitlerle/efsanelerle iç içeydi.

Tarihin mitolojiden koparak bir “bilim”[1] kimliği kazanması; ilkçağlarda eski Yunanistan’da tarihçi Herodotos’la başlar (MÖ yaklaşık 460 -yaklaşık 395). Herodotos’un tanrıların savaşlarından değil de Med Savaşları’ndan bahsetmesi yani araştırılıp doğrulanabilir olaylardan söz etmesi bu başlangıcın ilk adımı sayılır. Herodotos’un eserlerinde görülen mitolojik yaklaşımın son izlerini de tarihçi Thukydides silmiştir.  Buna rağmen tarih “bilim”in kesintisiz geliştiği söylenemez.

Örneğin, Ortaçağ’ın düşünce ürünleri; “geçmişe, geleneklere ve tarihteki örneklere göndermelerle dolu ve eleştirel tutarlılıktan yoksundu.”  Herhangi bir iddiayı desteklemek için uydurulmuş tutanakların ve sahte belgelerin çokluğu da bununla açıklanabilir. Ama bu durumdan ortaçağ tarihçilerinin sadece önemsiz eserler verdikleri sonucunu çıkartmamalıyız.

Ortaçağ tarihçilerinde eksik olan “eleştirel yöntem”in yaratıcısı ise Hümanistler olmuştur. Bunun en çarpıcı örneği de 1440’ta İtalyan hümanist Lorenza Valla’nın, Papalık yetkilerinin kaynağı olarak gösterilen belgenin sahte olduğunu ispatlamasıdır. Halbuki bu belgenin gerçekliği 600 yıl boyunca sorgulanmamıştı.  Hümanist yaklaşım, kuşaktan kuşağa aktarılmış bilgileri süzgeçten geçirdi ve eleştirel yöntemi yarattı.

18. ve 19. yüzyılda tarih bilimi çeşitli felsefelerden etkilenerek ufkunu genişletti. Fransız İhtilali’nin demokratik kazanımları, zorunlu eğitim ve öğretimin yaygınlaşması ile tarih özerk bir “bilim” haline geldi. Böylelikle tarih yazıcılığı ilk kez, temelde bu iş için yetiştirilmiş profesyonel eğitimden geçmiş tarihçilerin uğraşı oldu. 1809 da, Prusya’da Berlin Üniversitesi çevresinde Leopold Von Ranke; tarihi, olgulara dayandıran, pozitivist  “Alman Tarih Okulu”nu kurdu. Ranke, tarihçinin görevini; “olayları olduğu gibi anlatma ve aktarma biçimi” olarak tanımlıyor; “Nasılsa, öyle göstermek “gerekir diyordu. Ama kendi çalışmalarında örtük bir şekilde Prusya Devletini savundu. Alman tarihçiliğinin araştırma yöntemleri 19.yüzyılın akışı içinde öbür ülkelere de yayıldı ve olguculuk ile deneycilik uzun süre tarihçiliğin önde gelen ilkeleri arasında kabul edildi.

20. yüzyılın II. yarısında ise bu ilkelerin çeşitli açıdan sorgulandığı görüldü. Sadece eski tarihin değil, çağdaş tarihin de ideolojiler üstü bir konuma kavuşamayacağı anlaşıldı. Böylece tarihçilere yalnızca kaynaklarını ve dokümanlarını değil, kendi kendilerini de sorgulamayı öğreten tarih yazıcılığı anlayışı gündeme geldi. Örneğin ünlü İngiliz tarihçi E.H.Carr bu konuda şunları söylüyor:  “Bir kere; tarihin olguları bize hiç bir zaman saf olarak gelmezler, çünkü saf bir biçimde var olmazlar, var olamazlar. Her zaman kayıt tutanın zihninden kırılarak yansırlar. Bir tarih eserini ele alınca, ilk ilgileneceğimiz içindeki olgular değil, onu yazan tarihçi olmalıdır. Genellikle tarihçi istediği türden olguları elde edecektir. Tarih yorum demektir. Tarihçi, geçmişin değil bugünün insanıdır. Tarihçi, olguları olmaksızın köksüz boş; olgular,  tarihçileri olmadan ölü ve anlamsızdır.” 

             Bu yüzyılda dikkati çeken en önemli tarih okulu  Annales Tarih Okulu ” olmuştur. Marc Bloch ve Lucien Febvre ‘nin kurduğu bu “Yeni Tarih” anlayışı yüzyılın en büyük tarihçisi kabul edilen Fernand Braudel ile devam etti. “Bütüncül Tarih Anlayışı”  da denilen bu okula göre, tarihçi; değişmeye etki eden tüm unsurları hesaba katmalıdır. Tarihçi, geçmişi inşa ederken toplum bilimlerinin tümünden yararlanmak zorundadır.


Yazının tamamı şu linkte de var. Başlıklara dikkat çekmek için bölerek bloga almaya karar verdim. Eski yazıyı yerleşmiş bir adres olduğu için kaldırmadım. bkz link


Yazar adı belirtilmeden, aktif link verilmeden kullanılamaz, alıntılanamaz.



[1] Tarihin bilim olup olmadığı tartışmalı bir konudur, bu nedenle
 bazı tarihçiler tarihe bilim değil, örneğin disiplin demeyi tercih eder. Vb.

Hiç yorum yok: