15 Aralık 2019

Knossos Sarayındaki Duvar Resimleri Ne Kadar Gerçek? Yazılı Kanıtlarla Desteklenmeyen Görsellerde Yorumlama Sorunu

Dilara Kahyaoğlu

[Bu yazıda yazılı kaynakların olmadığı veya az sayıda olduğu dönemlere ait görsellerin, buluntuların  yorumlanmasında ne derece gerçeğe yaklaşılmaktadır, eski görseller bize ulaşırken bozulmaya uğruyor mu, kanıt nedir, inanç nedir, teori nedir, kuşku iyi bir şeydir ama nereye kadar kuşku duyulmalı gibi konuları tartışıyor, soru soruyorum.]
Knossos Sarayı'ndan Bir Duvar Resmi, Girit.  
Orijinallerin parçaları şuradadır: Ulusal Arkeoloji Müzesi, Atina, Yunanistan / Bridgeman Sanat Kütüphanesi.

Minoslu sanatçılar bina duvarlarını canlandırmak için sıva üzerine canlı renklerle boyanmış büyük duvar resimleri yapmışlardır. Bu resim Knossos'taki sarayda, havada takla atmakta olan bir gencin bir boğanın üzerinde gerçekleştirdiği akrobatik performansı gösteriyor. Bazı bilim insanları bu tehlikeli sıçramanın dinsel bir nedeni olduğunu düşünüyor. Yani onlara göre bu gösteri bir dinsel ritüel. Bir kısım bilim insanı ise bu gösterilerin sadece eğlence amacıyla yapıldığını, sirkteki gösterilerden bir farkı olmadığını dile getiriyor.

İşin doğrusu amaçlarının ne olduğunu bilemiyoruz. Sadece tahminde bulunuyoruz çünkü elimizde bunu neden yaptıklarını bize anlattıkları bir yazılı belge yok. Sadece görsellerden yola çıkarak yapılan yorumların yüzde yüz doğru olduğunu düşünmek hatalı bir yaklaşımdır hatta bu konularda yorum yapanların dili tartışılmaz bir kesinlik taşısa bile yine de bir kuşku payı bırakmalıyız çünkü bu resimleri günümüzün bakış açısıyla yorumluyoruz. Gerçekte binlerce yıl önce yaşamış bu insanların kültürüne tam anlamıyla nüfuz edebilmiş değiliz. Bu yorum, yazılı belgeleri hiç olmayan veya az sayıda olan kültürler için söz konusu.  Oysa Mısırlılar ve Sümerlerden bize ulaşan; kendilerini ifade ettikleri, kültürlerini anlattıkları o kadar çok yazılı belge var ki. Bu nedenle bu uygarlıkların görsellerini doğru yorumlamakta oldukça başarılıyız. O yorumlara güvenebiliriz çünkü onlar yazılı kanıtlarla, bilimsel bulgularla desteklenmektedir.



Knossos'a sarayına geri dönecek olursak... Ne yazık ki, zaman ve depremler Minos uygarlığına ait bu resimlerin çoğunu ciddi şekilde tahrip etmiştir. Ve maalesef bizim birebir gerçek zannettiğimiz Knossos duvar resimlerinin bugün gördüğümüz sürümleri büyük ölçüde hayatta kalan resimlerin sonradan boyanmasıyla elde edilmiş rekonstrüksiyonlardır. Bu resimlerin boyanmasını sağlayan ve orijinal görsellere müdahale eden kişi ise Knossos'u bulan ilk kişi olan  Arthur Evans'tır. Arkeolojk çalışmaların hemen başında gerçekleşen bu tip müdahaleler, diğer bir deyişle tahrip etme, bir çok eski sanat eserinin orjinalliğinin bozulmasına yol açmıştır. Hatta bazı iddialara göre bazı resimler icat edilmiştir.

Özellikle ilk dönemlerde yapılan kazılar ve elde edilen buluntulara dair yorumlar için her zaman bir kuşku payı ile yola çıkmalı, kendimizi araştırma yapmaya teşvik etmeliyiz. 
Altamira Mağarası yukarı kesiminden bir sahnenin, bir sanatçı tarafından yeniden çizimi
Kaynak: Max Raphael, Prehistoric Cave Paintings, 1945

Altamira, Yukarı Kesim
Aynı sahnenin daha dar bir çerçeveden çekilmiş fotoğrafı

Düşünme, Tartışma Sorusu
* Binlerce yıl önceden kalan mağara resimleriyle ilgili yorumları okudunuz mu?
Okumadıysanız biraz bekleyin ve o resimleri inceleyerek aklınıza gelen fikirleri not edin sonra o yorumları okuyarak karşılaştırma yapın, arada fark var mı?

*Şunları da dikkate alarak düşünmeye devam edelim;
*Sizin aklınıza gelen fikirleri destekleyecek kanıtlarınız var mı?
*Peki okuduğunuz bilim insanlarının yorumlarını destekleyecek kanıtlar var mı? 

*Önemli Bir Uyarı ve Son Soru
Kanıtla, inancı birbirinden kesin olarak ayırmak gerekir.
Kanıt olarak ileri sürdüğünüz veya sürdükleri argümanlar; inanç mı, bilimsel bir kanıt mı? 
Bu sorunun da cevabını vermek gerekir.

Bilimsel ilerlemenin temel koşullarından biri yorum yapmak, soru sormak, tahminde bulunmaktır. Buna "Tez" ve/veya "Teori" diyoruz. Önemli olan bu iddianın yanlışlanabilir veya doğrulanabilir özellikler taşımasıdır. Tezler bunun için yapılır, bilimsel ilerlemenin yolunu açar. Ama bunun bir bilimsel bir tahmin, bilimsel bir tez olduğunu görmezden gelirsek, bir inanç gibi kesin bir dille "bu budur" diye ifade edersek bu artık bilimsel bir tez olmaktan çıkar bir dogma olur. Böylesi durumlar, kim yaparsa yapsın; araştırmanın, farklı düşüncelerin önünü keser, bilimsel ilerlemenin damarlarını tıkar.

Şunu da eklemek gerekir: Bazı teoriler zaman içinde çok sayıda bulguyla kanıtlanmıştır. Onlar artık bir teori olmaktan çıkmış birer olguya dönüşmüşlerdir. Örneğin Evrim Teorisi. İlk ortaya atıldığında adı teoriydi, şimdi de o ilk an'a ait ismiyle anılıyor. Bu durum bazı kişilerin gerçeği görmesini engellediği gibi, "teori" kelimesinin, karşı-kanıtmış gibi kullanılmasına yol açıyor. "Adı üstünde işte, bu sadece bir teoridir" diyorlar. Köprünün altından çok sular aktı geçti. Bu teorinin gerçekliği, sayılamayacak kadar çok olguyla, bulguyla kanıtlandı hala daha kanıtlanmaya devam ediliyor bunun tartışılacak bir yanı yoktur, Evrim bir olgudur. Tıpkı Vegener'in Kıt'a Kayması Kuramımın (Levha Tektoniği) gerçek olduğunun ortaya çıkması ve kıt'aların kaymasının bugün artık bir olgu olarak kabul edilmesi gibi. Oysa Wegener bunu ilk ortaya attığında şüpheyle karşılanmış hatta kendisiyle dalga geçilmişti.
Levha Tektoniği
Kaynak


Hiç yorum yok: