28 Mayıs 2019

Mısır'ın Osmanlı'dan Kopuşu ve Dönüm Noktası Sözleşmeler

Dilara Kahyaoğlu
Muhammed Ali, Memluk liderlerini, Arabistan'a askeri bir sefer yapacak olan oğlu Tosun Paşa'nın onuruna
Kahire Kalesi'ndeki bir kutlamaya davet etti . Etkinlik, 1 Mart 1811'de yapıldı. Memlükler, kalede toplanınca etrafları Muhammed Ali'nin birlikleri tarafından sarıldı ve hepsi orada öldürüldü. Daha sonra Mısır içindeki geri kalan Memluk askerleri bulunup yok edildi. Mehmet Ali'nin tek güç haline gelmesi böyle başlamıştır.
Sanatçı: Horace Vernet
Mehmet Ali, Kavala’da doğmuştu ve ayan ailesine (dayısı Hüseyin Ağa Kavala ayanı idi) mensuptu. Mısır’ın Fransızlar tarafından işgali sırasında asker olarak Mısır’a gönderilen gruptaydı ve kısa sürede yükselerek kendisini vali olarak kabul ettirdi. Bu sırada Arabistan’da Vahabi ayaklanması patlak verdi. (Vahabilerin amacı İslamiyeti saf şekline döndürmekti onlara göre türbe inşa etmek, kandil yakmak, evliyaya adak adamak, tütün içmek, musuki dinlemek, çalmak, tesbih çekmek vb. yasaktı) Bu ayaklanmayı Mehmet Ali’nin gönderdiği kuvvetler bastırınca Mehmet Ali, Kızıldeniz’e ve kısmen de Basra körfezi’ne hakim olmuştu.

Mehmet Ali’nin bu gücüne nasıl kavuştuğunu anlamak için biraz daha derinlemesine inceleme yaparsak şunları görürüz.

Mısır’da toprak kağıt üzerinde devletin malıydı ama fiilen öyle değildi. Mehmet Ali müsadere sistemi ve koyduğu ağır vergiler yoluyla on yıl gibi kısa bir sürede Mısır arazisini fiilen devletleştirdi. Yurt dışına öğrenci gönderdi. Nizamı Cedid benzeri ordu kurdu. Kanallar, bentler ve köprüler yaptırarak pamuk üretimini arttırdı. Bu pamukların bir kısmı M. Ali’nin kurdurduğu fabrikalarda işlendi. Avrupa’dan yüzlerce uzman getirtti. Ordusunu yetiştirmek içi Fransız subaylarından yararlandı. Yönetim dili 1854 yılına kadar Türkçe'ydi daha sonra Arapça oldu. Ordunun ve devletin yüksek mevkilerinde Arnavut, Türk ve beyaz köleler vardı.
Yunan isyanının ortasında M. Ali’nin, Osmanlı’ya sormadan İngilizlerle anlaşarak askerlerini çekmesi, kendisine vaad edilen Suriye valiliğini Osmanlıların vermemesi, yine Mehmet Ali’nin Rus savaşında asker göndermeyip sadece para yardımı yapması iki tarafı savaşa sürüklemiş ve Mehmet Ali, Suriyeyi kendi gücüyle elde etmeye kalkmıştır.

Bu savaş sürecinde, Osmanlı ordusu Mehmet Ali’nin kuvvetleri karşısında üç kere ardı ardına yenildi ve Mısır ordusu Konya’ya kadar gelip dayanınca II. Mahmut Rusya’dan yardım istemek zorunda kaldı. Bu arada Mısır kuvvetleri de Kütahya’ya kadar gelmişti. Ruslar 15.000 kişilik bir kuvvetle İstanbul'a geldiler. Fransızlar ve İngilizler telaşlanıp araya girmeye çalıştılar ama onlardan önce Mustafa Reşit Paşa, Kütahya’da Mehmet Ali’nin oğlu ve Mısır ordusunun komutanı İbrahim Paşa ile antlaşma imzaladı (Kütahya Ant, 1833). Buna göre; İbrahim Paşa Cidde valiliğinden başka Şam, Halep valiliklerini ve Adana'yı elde ediyor, Mehmet Ali, resmen Mısır ve Girit valisi oluyordu. Ayrıca İbrahim Paşa, Torosların gerisine çekilecek ve Anadolu'da Mehmet Ali yanlıları için af ilan edilecekti.

II. Mahmut kendini emniyette hissetmediği için Ruslarla Hünkar İskelesi Antlaşmasını (1833) imzaladı. 8 yıllık bir yardımlaşma antlaşması olan bu antlaşmanın gizli maddesine göre Osmanlı saldırıya uğrarsa Rusya yardıma gelecek. Rusya saldırıya uğrarsa Osmanlı boğazları kapatacaktı.

Mısır ve Osmanlı cephesine dönersek; her iki taraf da yaptığı antlaşmadan memnun değildi. II. Mahmut, M. Ali’ye çok yer kaptırdığını düşünüyor, Mehmet Ali ise elde ettiği valiliklerin irsi (kalıtımsal) olmasını istiyordu. Hatta kafasında bağımsız bir Mısır Devleti hayali vardı. 1839 tarihinde iki ordu yeniden karşılaştı. Nizip’de yapılan bu savaşta Osmanlı ordusu büyük bir bozguna uğramıştır. Bu arada veremden yatağa düşmüş bulunan II. Mahmut, Nizip yenilgisinin haberini alamadan öldü. Kaptanı derya, sadrazam değişikliğinin kendi sonunu hazırlayacağından korkarak Osmanlı donanmasını götürüp Mısır’a teslim etti. Böylelikle Osmanlılar sırasıyla ordusunu, padişahını ve donanmasını kaybetti.

Osmanlıların böyle bir anda biraz da olsa toparlanmalarının en önemli nedeni; İngilizler ile yaptığı “Balta Limanı Antlaşması”dır (1838). Buna göre İngiltere çok önemli ayrıcalıklar elde eder. Tekel
sistemi ve iç gümrük uygulaması kaldırılır.  Diğer bir deyişle Osmanlı ülkesi belli ölçüde açık pazar haline gelir.

Çözümsüz yada zor çözülecekmiş gibi gözüken bu meseleyi Avrupa devletleri çözmüştür. Zira Mısır sorunu artık Avrupa dengesini, Avrupa barışını tepetaklak edecek hale gelmişti. İngiltere, Mısır işinde ağırlığını Osmanlı’dan yana koydu. Çünkü ne Ortadoğu'da güçlü bir Mısır, ne Mısır yoluyla etkisini arttırabilecek bir Fransa, ne de Osmanlı’ya müdahale ederek güçlenecek bir Rusya istemiyordu. Bu hesaplarının arka planında Balta Limanı Antlaşması'nın da kendisine önemli ayrıcalıklar tanımasının yattığını da unutmamak gerekir. Bu arada Mustafa Reşit Paşa’nın gayretleriyle de “Tanzimat Fermanı” ilan edildi. Bu durum Avrupa kamuoyunda Osmanlı’nın kayrılmasını da kolaylaştırıyordu. 

İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya (Fransa hariç) Mısır konusunda bir Londra'da protokol imzaladılar (1840 Londra Antlaşması). Buna göre; Mısır, hukuken Osmanlıların olmakla birlikte Mehmet Ali ve oğullarına bırakıldı. Mehmet Ali, ömrü boyunca da Akka vilayetinin valisi olarak kalacaktı. Ayrıca Mısır, yıllık vergi ödeyecekti. Suriye, Adana ve Girit’i Osmanlılar geri aldı. Protokolde Mehmet Ali Paşa'nın antlaşmayı kabul etmemesi durumunda ne gibi yaptırımlar yapılacağı da karara bağlanmıştı. Bu antlaşmayı 10 gün içinde kabul etmezse yalnızca irsen Mısır valisi olarak kalacak, yine 10 gün içinde kabul etmezse Mısır da elinden alınacaktı. Mehmet Ali, teklifleri Fransa’ya da güvenerek reddetti. Osmanlı ve İngilizler Beyrut’taki Mısır donanmasını yaktılar. Lübnan’da Mehmet Ali’ye karşı ayaklanma çıkarttılar. Mısır ordusu Beyrut’ta yenildi ve Mısır kuvvetleri Şam’a çekilmek zorunda kaldı. En son olarak İngiliz donanması İskenderiye önlerine geldi antlaşmayı kabul etmediği takdirde İskenderiye topa tutulacak ve harekat devam edecekti. Bunun üzerine Mehmet Ali antlaşmayı kabul etmek zorunda kaldı. 

Bunun arkasından Londra Boğazlar sözleşmesi de imzalandı (1841). Bir dönüm noktası olan bu protokol ileride yapılacak Boğazlarla ilgili bütün antlaşmalara temel olacaktır (Lozan Antlaşması, Montrö Boğazlar sözleşmesi)Buna göre; Boğazlar, Osmanlı egemenliğinde kalacak ve barış zamanı Boğazlardan hiçbir yabancı savaş gemisi geçemeyecekti. Böylece Boğazların barış zamanında kapalı olması uluslararası güçlerin yetki ve denetimi altına alınıyor, Boğazlar ilk kez uluslararası bir statü kazanıyordu. Savaş zamanı için söylenecek çok fazla bir şey yoktu. Nitekim Kırım Savaşı'nda Osmanlılar Batı devletlerinin boğazlardan geçmesine izin vermiştir. 

"Doğu Sorunu" (Osmanlı'nın içinde bulunduğu durum itibariyle ne olacağı sorunu... ) şimdilik bu şekilde halledilmişti. Doğu sorunu, terimini ilk kez Çar I. Aleksandr Rumlarla ilgili kullanmış, bu terim daha sonra Avrupa’nın paylaşımına açık halde bulunan Osmanlı ülkesini kapsayarak genişlemiştir. Osmanlı Devleti’nin her an birinin eline geçme ihtimali Avrupa Devletlerini birbirine katıyor, Avrupa’nın dengesi bozuluyor bu yüzden savaş çıkma ihtimalleri her an gündeme gelebiliyordu. Görüldüğü üzere “Şark Meselesi – Doğu Sorunu”  Avrupa emperyalizminin yani Batı'nın ve Rusya'nın meselesiydi. 

Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Bu seride yer alan Osmanlı tarihiyle İlgili diğer konular ve kaynaklar için bkz.
https://tarihegitimi.blogspot.com/2019/06/osmanl-tarihi-ders-notlar-konular.html

Hiç yorum yok: