Oliver DIETRICH, Jens NOTROFF
2017
Göbekli Tepe. Genel görünüş Resim Kaynak: Aktüel Arkeoloji |
L. ve R. Braidwood’un [Arkeolog Linda ve Robert Braidwood] Jarmo’da yürüttükleri etkileyici
araştırma ile birlikte, Erken Neolitik Dönem arkeolojik araştırmalarının odağı,
“Bereketli Hilal”in kuzeydoğusuna, Braidwood’un deyimiyle “tepelik alanlar”a
kaydı. Son yıllarda yapılan araştırmalar, Fırat ve Dicle nehirlerinin orta ve
yukarı sahaları arasında kalan bölge ile Toros Dağları yamaçlarının, Neolitik
adını verdiğimiz yeni yaşam tarzının beşiği olabileceğini gösterdi. Bu bölge coğrafi
konumuyla, aralarında küçük kızıl buğday (einkorn), gernik buğdayı (emmer),
arpa ve diğer bazı türlerin de bulunduğu “kurucu ekinler” adı verilen ilk
evcilleştirilen 8 bitki türünün dağılım alanında yer alıyor. Bölge ayrıca,
yukarıda bahsi geçen iki farklı buğday türünün evcilleştirilmiş ekinlere
dönüşümünün gerçekleştiği yer olması bakımından da önem taşıyor. Ancak, bölgede yer alan yerleşmelerden özellikle
biri, Erken Neolitik toplumu üzerine olan görüşlerimizde paradigmatik
değişiklere yol açtı.
Eriha. Resmin Kaynağı |
Göbekli Tepe
Şanlıurfa ilinin 15 kilometre kuzeydoğusunda
konumlanan Göbekli Tepe höyüğü, Germuş dağ silsilesinin en yüksek noktası
üzerinde kurulmuştur. 15 metre yüksekliğinde ve 300 metre çapındaki höyük, 9
hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Höyükteki Neolitik Dönem buluntularına ilk
olarak 1960’lı yıllarda, İstanbul Üniversitesi ile Chicago Üniversitesi
tarafından ortak yürütülen yüzey araştırmaları sırasında rastlandıysa da, höyük
içerisinde saklı kalan mimari yapılar 1994 yılında, Alman Arkeoloji Enstitüsünden
Klaus Schmidt tarafından keşfedilmiştir. Schmidt’in keşfinin ardından başlayan
kazılar, o tarihten itibaren her yıl yapılmaya devam etmektedir.
Kazılar sırasında, kabaca bir stratigrafik şema
oluşturulmuştur. Göbekli Tepe’de açığa çıkartılan yapılar arasında en erken
tarihli olanları, kesin olmamakla birlikte, Çanak Çömleksiz Neolitik A veya Çanak
Çömleksiz Neolitik B başlarına tarihlenen, T-biçimli dikilitaşlardan oluşan
dairesel planlı yapılardır. Yekpare taştan şekillendirilmiş bu devasa dikilitaşların
yükseklikleri 4 ile 5,5 metre arasında değişim gösterir. Çapları 10 ile 30
metre arasında değişen dairesel yapıların duvarları içerisine yerleştirilen
dikilitaşlar birbirlerine duvar ve sekiler ile bağlıdır ve merkezdeki iki büyük
T-biçimli dikilitaşa bakacak şekilde yerleştirilmişlerdir. Duvar ve sekiler yapıların
iç ve dış kısımlarını belirler. Göbekli Tepe’deki anıtsal yapıları oluşturan
T-biçimli dikilitaşların bazılarının üzerinde bulunan kol ve el betimlemeleri,
taşların antropomorfik (insan biçiminde) özelliklere sahip olduğunu
göstermektedir. T-biçimli dikilitaşların çoğunun üzerinde hayvan kabartmaları
yer alır. Bununla birlikte, yapıların içerisinde çok sayıda kireçtaşından
yapılmış hayvan ve insan betimli heykeller ele geçmiştir.
Bu erken evredeki yapıların tümü, kullanım süresi geçtikten
sonra bilinçli olarak toprakla doldurulmuş ve kapatılmıştır. Höyüğün bazı
kısımlarında, anıtsal dairesel yapıların üst evrelerinde daha ufak boyutlu
dörtgen mekânlardan oluşan daha geç tarihli bir mimari dokuya ulaşılmıştır. Yaklaşık
3x4 metre genişliğindeki bu yapılar, MÖ 9. binyıla, yani erken ve orta Çanak
Çömleksiz Neolitik B Dönemine tarihlendirilmektedir. Bu evrede yer alan
yapıların bazılarında T-biçimli dikilitaşlara rastlanması, bunların daha erken tarihli
anıtsal yapıların küçük boyuta indirgenmiş varyasyonları oldukları sonucunu
çıkarabilir, ancak bunlar sayı ve boyut bakımından önemli oranda
küçültülmüştür. Bu evreden günümüze yalnızca merkez dikilitaşları ulaşmıştır, ancak
bunların en büyüğü 2 metreyi geçmez. Bu evrede içerisinde hiçbir dikilitaş
bulunmayan odalar da ortaya çıkmıştır. Büyük yapılarda olduğu gibi, bu
yapılarda da domestik aktivitelere işaret eden buluntulara (örn. fırın veya ocak)
rastlanmamıştır. Bu evrenin sonrasında Göbekli Tepe’deki yapı faaliyetlerinin
tamamen sona erdiği anlaşılmaktadır. En üst evre, erozyon veya toprak sürme
faaliyetlerinden arta kalan yüzey toprağından oluşmaktadır.
Göbekli Tepe’nin arkeolojik olarak en ilgi çekici özelliği
dairesel planlı anıtsal yapılarıdır. Alanda
yürütülen jeofizik çalışmalar, bu yapıların höyüğün yalnızca bir kısmıyla
sınırlı olmadığını, aksine höyüğün tamamına yayıldığını göstermiştir. Bugüne
kadar kazılarla ortaya çıkarılan 9 yapıya ek olarak, jeofizik harita üzerinde
10’dan fazla yapı tespit edilmiştir. Şimdiye kadar ortaya çıkan yapılar, keşif
sıralarına göre A’dan I’ye kadar isimlendirilmiştir.
Bu yapıların 5’i (A, B, C, D ve G yapıları) höyüğün doğu
yamacında yer alan ana kazı alanında, biri (F yapısı) güneybatı tepesinde,
ikisi (H ve I yapıları) kuzeybatı yamacında ve biri (E yapısı), batı düzlüğünde
ortaya çıkarılmıştır. Göbekli Tepe, en azından erken aşamasında, içerisinde
bazı özel işlevli yapılar barındıran bir yerleşim yeri değil, aksine özel
işlevli yapılardan oluşan ve Neolitik Dönem inançları (sembolik ve büyük
olasılıkla dini) ile son derece kuvvetli ilişkileri olan bir alandır.
Göbekli Tepe’yi merkezine alan bu sembolik dünya,
avcı-toplayıcı toplumun yapısı, yaratıcılık potansiyeli ve imkanlarına ilişkin
geleneksel görüşleri açıkça sorgulamaktadır. Dolayısıyla akıllara, Neolitik
Dönemde yaşamış bu avcı-toplayıcı grupların Göbekli Tepe gibi bir anıtsal alanı
yaratabilme potansiyelinin ne denli yüksek olduğu ve geniş ölçekli bu projenin
toplum üzerinde nasıl bir yankı uyandırdığı sorularını getirir.
Göbekli Tepe'nin üstten görünüşü kaynak: Aktüel Arkeoloji |
Sosyal Farklılaşmanın Göstergeleri Göbekli Tepe’deki anıtsal
yapılar, çevredeki kireçtaşı düzlüklerinden kesilen megalitik bloklar ile inşa edilmiştir.
Neolitik taş ocaklarının yerleri, çeşitli kalıntıların yanı sıra kalıntılar arasında
bulunan yaklaşık 7 metre boyutlarında ve 20 metreküp hacmindeki bir tamamlanmamış
T-biçimli dikilitaş sayesinde tespit edilmiştir. D Yapısında yer alan merkez
dikilitaşlarının her birinin 10 metreküp ağırlığında, yapıyı çevreleyen
dikilitaşların ise bundan yalnızca biraz daha hafif olduğunu düşündüğümüzde, bu
taşları kesme, oyma ve taşımanın hiç de kolay bir iş olmadığını anlarız.
Yapıların inşa sürecinin uzun bir döneme yayılmış olabileceği de ihtimaller arasında
değerlendirildi ancak yapılar üzerinde yapılan incelemeler bunun söz konusu
olmadığını gösterdi. Diğer yandan, inşası tamamlanmış olan yapılarda zaman
içerisinde yeniden düzenleme, onarım, küçültme veya dikilitaşların farklı
yapılarda yeniden kullanımı gibi faaliyetlerin gerçekleştiğine ilişkin çok sayıda
veri elde edildi. Elde edilen tüm veriler yapıların sürekli ve yoğun bir iş temposu
içerisinde inşa edildiğini gösteriyor.
İnşaat faaliyetlerine birden fazla insan grubunun
katıldığını gösteren çeşitli bulgular elde edildi. Bununla birlikte, farklı
yapılarda yer alan imge serilerinin rastgele bir şekilde yerleştirilmediği, her
yapıda belirli bir modelin izlediği görülmektedir. Örneğin, A yapısında yılan
motifi hâkimken, B yapısında sıklıkla tilki motifi kullanılmıştır. C yapısında
çok sayıda yaban domuzu betimlemesi yer alır. D yapısında ise geniş bir
çeşitlilik gösteren bezemelerde kuş ve yılan motifleri önemli bir role
sahiptir. Dikilitaşlar üzerinde yer alan farklı hayvan türlerinin Göbekli
Tepe’de görev yapan farklı klanlara ait totemler olabileceği öne sürüldü. Bu
varsayımın gelecek sezonlarda incelenecek bir araştırma konusu olduğunu düşünmekteyiz.
Özetle, Göbekli Tepe’de aktif olarak faaliyete katılan
kişilerin geniş insan gruplarından oluştuğunu söyleyebiliriz. Planlama, organizasyon
ve inşaat faaliyetlerinin koordinasyonu gibi işlerin yanı sıra, yapıların inşa
edilmesi için gerekli iş gücünün tek bir insan grubu veya yerel bir
avcı-toplayıcı grubunun üyelerinden çok daha fazlası olması gerektiği
anlaşılıyor.
Yapıları örtmek için kullanılan toprak dolgu incelendiğinde,
Göbekli Tepe’de düzenlenen toplantıların karakteri hakkında önemli ipuçları elde
edildi. Yapılan incelemelerde yapıları örten toprak dolgu içerisinde kireçtaşı
molozu, kemik parçaları, taş eserlere ait parçalar ve çakmaktaşı yongalama
ürünleri (araç-gereçler oldukça seyrektir) ele geçti. Toprak dolgunun bu
homojen karakteri, yapıların neredeyse bir gömüye benzer biçimde doldurularak
kapatıldığını gösteriyor. Yalnızca D Yapısını örtmek için kullanılan toprak
dolgunun yaklaşık 500 metreküplük bir hacme sahip olduğu tespit edildi. Göbekli
Tepe’de kalıcı bir yerleşim yerine dair izlerin bulunmayışı, burada toplanan insanların
büyük ölçekli, ritüelleşmiş “iş şölenleri” için bir araya geldiği varsayımını
güçlendiriyor. Kazılarda ele geçen kemik kalıntıları, büyük miktarda yabani av
hayvanının avlanarak burada tüketildiğini gösteriyor. Şölenlere katılmak ve kendi
sırası geldiğinde büyük şölenler düzenlemek, etnografik olarak, nüfuz elde
etmek, hiyerarşiler kurmak ve en nihayetinde diğerlerini etkisi altına almak
amacıyla kullanıldığı bilinen bir yöntemdir. Bununla birlikte, Erken Neolitik
Döneme ait arkeolojik veriler arasında sosyal eşitsizliğe işaret eden başka
bulgular da mevcuttur.
Göbekli Tepe’deki yapıların düzenine bakıldığında, yapıları
inşa eden gruplar arasında hiyerarşi kavramının hâlihazırda var olduğu anlaşılmaktadır.
Örneğin dairesel yapıları çevreleyen küçük boyutlu dikilitaşlar, merkezde yer
alan büyük boyutlu, merkez dikilitaşlara bakacak şekilde yerleştirilmiştir. Burada
tasvir edilen toplantı her ne ise, birbiri ile eşit varlıklar arasında gerçekleşmediği
kesindir. Bir diğer farklılık da, antropomorfik olduğu açıkça belli olan ancak
soyut biçimde tasvir edilmiş dikilitaşlar ile Urfa-Yeni Mahalle’de bulunan, son
derece natüralist bir üsluba sahip Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem erkek heykeli
betimlemesi arasında gözlenmektedir. Bilinen en eski natüralist üslupta, gerçek
boyutlu insan heykeli olarak bilinen “Urfa Adamı” yüzü ile birlikte tasvir edilmiştir.
Gözleri derin çukurlar içerisine gömülü siyah obsidiyen dilgi parçaları ile
betimlenen heykelin ağzı yoktur. Heykel, boyun kısmında yer alan V-biçimli
kolye dışında çıplaktır. Tam olarak anlaşılmamakla birlikte, heykelin elleri
arasında erkeklik organı tuttuğu düşünülmektedir. Bacakları betimlenmeyen
heykelin vücudunun alt kısmı, heykelin zemine yerleştirilmesine olanak veren
koni biçiminde bir bağlantı ile sona erer.
Göbekli Tepe’de, büyük olasılıkla “Urfa Adamı”na benzer
başka heykellerin parçası olan, kireçtaşından yapılmış, gerçek boyuta yakın
çeşitli insan başı heykelleri bulunmuştur. Boyun kısmından bilinçli olarak
kırılan heykel başlarının birçoğu, yapıların toprak dolgu ile örtülme süreci sırasında
T-biçimli dikilitaşların yakınına yerleştirilmiştir. Heykel başlarının
dikilitaşlar ile olan ilişkileri kesin olarak bilinmemekle birlikte, dikilitaşlar
üzerinde betimlenmiş bu soyut varlıklara kıyasla bir başka hiyerarşik seviye
veya sınıfı temsil ediyor olabilecekleri düşünülür. Tüm bunlar ruhsal âlemde
bir hiyerarşi konseptinin var olduğuna işaret etmektedir. Burada sorulması
gereken asıl soru, gerçek hayatta da böyle bir hiyerarşik yapının olup
olmadığıdır. Sosyal hiyerarşinin evrimine dair bir gösterge ve belki de bir
önkoşul, mesleki uzmanlaşma ve işgücü dağılımıdır. Göbekli Tepe’de her ikisinin
varlığı da bilinmektedir. Dikilitaşlar üzerindeki kabartmalar ve ince işçilikle
işlenmiş heykellerin deneyimsiz kişilerce yapıldığı düşünülemez. Modellerdeki tekbiçimlilik,
stillerdeki uyum, işlemedeki kusursuzluk gibi özelliklerin hepsi, belirli motif
ve teknik esaslarının uygulandığına ve bunların yalnızca eğitim ile öğrenilebileceğine
işaret etmektedir.
Monolit (yekpare) taşlar, büyük bir işgücü ile kısa bir süre
içerisinde taşınmış ve dikilmiş olabilir ancak taşlar üzerindeki işçilik üst
düzey bir uzmanlaşmaya işaret etmektedir. Nüfusun bir bölümünün, en azından
yılın belirli zamanlarında yiyecek işleme gibi faaliyetlerden muaf tutulduğu ve
bu kişilerin Göbekli Tepe’deki anıtsal yapıların inşası kapsamındaki eğitim ve yürütme
faaliyetleri süresince nüfusun geri kalanı tarafından desteklendiği
söylenebilir. Bu tür çalışma dönemlerinin yoğunluk ve süresini anlamak zordur,
öte yandan bu tür faaliyetlerin etkisi kısa vadede topluluğun tamamını yeniden
yapılandırmada belirleyici olmayabilir.
Sosyal hiyerarşi üzerine çalışan arkeologlar çoğunlukla gömü ritüellerindeki özel uygulamalar ve maddi kültürde yer alan prestij eşyalarını incelerler. Göbekli Tepe’de şimdiye dek yapılan kazı çalışmalarında henüz gömülere rastlanmasa da çok sayıda özel eşya ortaya çıkarıldı. Taşınabilir maddi kültür öğeleri arasında genellikle yeşil taştan yapılmış boncuk ve düğmeler, zoomorfik (hayvan biçimli) havanelleri veya Nemrik tipi adı verilen asalar, ince işçilikle bezenmiş ince duvarlı taş kaplar ve üzeri bezemeli mil doğrultucular ile küçük boyutlu taş tabletler yer alır. Üzeri bezemeli tabletler ve mil doğrultucular mesleki uzmanlaşma üzerine bir diğer tartışma konusunu doğurur. Tabletler üzerinde yer alan imgelerin yanı sıra, dikilitaşlar ve çevredeki diğer Neolitik yerleşmelerde keşfedilen objeler üzerinde de gözlenen çeşitli imge kombinasyonlarının birbirini tekrar ediyor oluşundan yola çıkarak, bu objelerin üzerindeki işaretlerin okunabilir olduğu varsayımında bulunabiliriz. Bu objelerin üzerindeki işaretlerin, en azından topluluk içerisindeki bazı uzman kişiler tarafından anlaşılır olduğunu ve bunları üreten topluluk hakkındaki bilgi ve anıları sağlamlaştırmak için kullanılan bir yöntem olduğunu düşünebiliriz. Tablet ve mil doğrultucuların yapıları örten toprak dolgu içerisinde bulunmuş olmaları, bu objelerin Göbekli Tepe’deki sosyal farklılaşmanın bireysel göstergeleri olarak yorumlanmasını zorlaştırır.
Birincil kullanım kontekstlerinde bulunmamış olmaları
dolayısıyla taş kaplar, asalar (eğer bu tanımlama doğruysa) veya tabletlerin
kişisel eşyalar veya kült törenlerde kullanılan özel eşyalar olup olmadıklarını
tespit etmek mümkün değildir. Ancak elimizde bazı ipuçları var. Çoğunlukla yeşil
taştan yapılmış ve kişisel süs eşyası oldukları düşünülen boncuk ve düğmelere
Göbekli Tepe’nin yanı sıra Nevalı Çori ve Çayönü yerleşmelerindeki “özel
yapılar” içerisinde de rastlandı. Dolayısıyla bu objelerin, bu tür özel
kontekstler ve belki de bu yapılar içerisinde görevli dini uzmanlar ile
ilişkili olabileceğini düşünebiliriz.
Bölgedeki diğer alanlara bakıldığında bu varsayım biraz daha
kuvvetlenir. Göbekli Tepe’nin III. Evresi ile çağdaş bir yerleşme olan ve Dicle
bölgesinin biraz daha doğusunda yer alan Körtik Tepe, maddi kültür bakımından
Göbekli Tepe ile birçok özellik paylaşır. Körtik Tepe’de ortaya çıkarılan,
içerisinde zengin ölü hediyeleri bulunan
mezarlar, Erken Neolitik Dönemin sosyal hiyerarşisini anlamamız açısından büyük önem taşır. Körtik Tepe’de yerleşmenin yanı
sıra, 450’den fazla mezar ortaya çıkarılmıştır. Ölü hediyelerinin miktarı bakımından
önemli oranda farklılık gösteren mezarların bazılarında ise hiçbir ölü hediyesi
bulunmaması dikkati çeker. Ayrıca bazı iskeletlerde gömü öncesi ve sonrasında
karmaşık ritüeller uygulandığı anlaşılmaktadır. Örneğin bazı iskeletlere ait
kemiklerin aşıboyası veya kireçtaşı alçı ile boyandığı görülmektedir. Elbette,
ölü hediyeleri ve karmaşık gömü ritüelleri ile ölen kişinin sosyal statüsü
arasında basit bir ilişki kurmak mümkün değildir çünkü mezarlar içerisinde yer alan
eşyalar toplumun inanç sistemi ve değerleri veya ölen kişinin yakınlarının görüşleri
ile belirlenir. Körtik Tepe’de bulunan kırılmış objelerin (çoğunlukla taş
kaplar) ölen kişinin kişisel eşyaları olmaktan ziyade, yapılan törenlerde kullanılan
ve ritüeller bağlamında mezarlara bırakılan araç gereçler olduğu söylenebilir.
Bu tür törenler, üstü kapalı olarak veya açıkça, sosyal grup içerisinde ölüm
ile meydana gelen kayıp ile başa çıkma amacına hizmet ediyor olabilir. Bununla birlikte,
topluluk içerisindeki tüm bireylerin eşit bir uygulamaya tabi tutulmadığı
açıkça görülüyor. Yapılan araştırmalarda arkeologlar, genele bakıldığında,
mezarlar içerisine bırakılan ölü hediyelerinin zaman içerisinde sayıca
fazlalaştığı ve karmaşıklaştığı ve bunun giderek artan bir sosyal hiyerarşiye
işaret ettiği sonucuna ulaştı. Dolayısıyla, Körtik Tepe’deki mezarlar Göbekli Tepe
ile çağdaş gruplar arasında sosyal farklılaşma olduğuna ilişkin muhtemel bulgular
olarak değerlendirilebilir.
İnsan biçimli sütunlar |
Daha da ilginci, Körtik Tepe’de bulunan gömülerde, ölen
kişilerden bazılarının toplumsal işlevinin göstergesi veya bireysel malı olarak
değerlendirilebilecek bezemeli taş plakalar ortaya çıktı. Körtik Tepe’de bulunan
bezemeli taş plakaların sayısı tam olarak belli olmamakla birlikte, bunların
sınırlı bir buluntu grubunu oluşturdukları anlaşılıyor. Bu taş plakalara ve
daha da önemlisi taş plakaların içerdiği soyut ve sembolik bilgilere sahip
olmanın topluluk içerisindeki belirli bir grup ile sınırlı olduğu
düşünülebilir. Bu durumun bellek, ritüeller ve belki de din gibi konularda
uzman kişilerin varlığına işaret ettiğini ve topluluk için büyük önem taşıyan
bu bilgilerin ezberlenmesi, saklanması ve çoğaltılması konusunda görev yapan bu
kişilerin topluluk içindeki önemine işaret ettiği söylenebilir.
Bilgiye erişim ve ritüellere katılımın sınırlı olması
durumunun Göbekli Tepe’de de söz konusu olduğu söylenebilir. Genele
bakıldığında, diğer yerleşmelerden bilinen bazı obje gruplarının Göbekli
Tepe’de yer almaması dikkati çeker. Örneğin, kemikten yapılmış bız ve uçlar neredeyse
hiç yoktur. Dolayısıyla, bu tür objeler kullanılarak yapılan aktivitelerin
Göbekli Tepe’de gerçekleşmediği ve hatta bu tür aktiviteleri uygulayan
kişilerin Göbekli Tepe’de bulunmadığı varsayımında bulunabiliriz. Göbekli Tepe’de
bulunmayan bir diğer buluntu grubu kil figürinlerdir. Nevalı Çori’de oldukça
yüksek miktarda kil figürin bulunması, bununla birlikte taş heykeller ve
T-biçimli dikilitaşlara sahip “kült yapıları” içerisinde figürinlere
rastlanmaması yukarıdaki görüşü desteklemektedir. Dolayısıyla, kil ve taş
heykellerin birbirinden farklı işlevleri olan iki ayrı grup olduğunu ve bunlardan
birinin domestik mekanlar (ve belki de domestik kült alanlar?) ile ilişkili,
diğerinin ise yalnızca özel “kült yapıları” ve Göbekli Tepe’de görülen bir
başka ritüel dünyası ile ilişkili olduğunu söyleyebiliriz.
Göbekli Tepe’de erkek odaklı bir ikonografi hâkimdir. Alanda
yapılan incelemelerde domestik faaliyetlerden bazılarına ilişkin verilere
rastlanmazken, çakmaktaşı yontma faaliyetinin bölgedeki diğer yerleşmelere
kıyasla çok daha büyük ölçekli olduğu anlaşılmıştır. Göbekli Tepe’de yaygın
olarak yapılan faaliyetlerden biri de mil doğrultma işlemidir. Alandaki hâkim
ideolojiden yola çıkarak Göbekli Tepe’nin, toplumun yalnızca bir kısmının, özellikle
avcı erkeklerin toplandığı bir alan olduğunu da varsayabiliriz.
Göbekli Tepe’de dikkat çeken bir diğer sınırlandırıcı öğe
yapılardır. Boyut bakımından bu yapılara geniş insan gruplarının tek seferde
sığması mümkün değildir. Üst kısımlarının açık olduğu varsayıldığında yapılar kamusal
olarak değerlendirilebilir. Bir diğer olasılık ise, bu yapıların büyük ölçüde
toprakaltında ve çatılarda yer alan açıklıklardan giriş sağlanan yapılar
olabileceğidir. Bunlar, Kuzey Amerika’nın Güneybatı yerlilerine ait kiva adı
verilen yeraltı mağaralarına benzer şekilde dışarıdan gizli ve etkileyicilikten
uzak yapılar olabilir. Bu yapılara erişimin yalnızca küçük bir grup dini uzman
ile sınırlandırılmış olması akla yatkın bir olasılıktır.
Yukarıda da anlattığımız gibi, elimizdeki bulgular Göbekli
Tepe’de sürekli bir inşaat faaliyeti olduğunu göstermektedir. İnşa edilen yeni yapılara
ek olarak, var olan yapılara yeni duvarlar eklendiği, kullanılmayan eski
yapılardan dikilitaşların sökülerek başka yapılara eklendiği görülmektedir.
Genel izlenim, Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem insanları için Göbekli Tepe’de
çalışıyor olmanın kendisinin başlı başına önem taşıdığı yönündedir. Sürekli
devam eden inşaat faaliyetleri ile birlikte şölenler düzenlemek (şölenlerin öncesinde
belki de ortak av aktiviteleri gerçekleşiyordu) sosyal bütünlüğün güçlendirilmesi
amacına hizmet ediyor olabilir.
Bir diğer ihtimal ise, Göbekli Tepe’de –ve belki başka yerleşmelerde
de- devam eden inşa ve yeniden inşa etme faaliyetlerinin, bu tür “özel
yapılar”ı inşa etmek ve yapıları anlamlı bir biçimde donatmak için gerekli
bilgiye sahip kişilerin sosyal güç ve nüfuz elde etmek ve bunu kalıcı hale
getirmek için geliştirdikleri bir yöntem olabileceğidir.
Göbekli Tepe’de sosyal bütünlük öğesini tamamlayıcı bir
diğer unsur, rekabete işaret eden izlerdir. Yapılar boyut, ikonografinin
yoğunluğu ve en nihayetinde sarf edilen emek bakımından farklılık
göstermektedir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, dikilitaşlar üzerindeki
kabartmalar incelendiğinde farklı yapılarda farklı hayvan türlerinin hâkim
olduğu görülmektedir. Bu gözlem, dairesel yapıların farklı gruplar tarafından inşa
edilmiş olabileceği ihtimalini ortaya koyar. Bu gruplar veya grupları yöneten
bireyler arasında rekabetçi davranış olabileceği ihtimali göz ardı edilmemelidir.
Sonuç olarak, Göbekli Tepe’deki büyük ölçekli şölenler,
ortak gerçekleştirilen ve olasılıkla dini motivasyonlu bir tür görevi yerine getirmek
amacıyla düzenlenen “iş şölenleri” görünümündedir. Alanda inşa edilen yapılar,
yapı düzeni bakımından toplantıların gerçekleştiği mekânlar izlenimini vermektedir.
Diğer yandan, bireysel güç elde etme ve rekabet gibi sosyal tabakalanmaya
işaret eden izlerin varlığı, burada ortak bir amaç doğrultusunda insanların bir
arada toplanıyor olabileceği görüşünü tamamen ortadan kaldırmamalıdır. Durum
her ne olursa olsun, en azından Göbekli Tepe’de, büyük şölenler düzenleyebilen
herkesin rekabet aracılığıyla nüfuz elde edemeyeceği söylenebilir. Toplumun kimliği
ve refahı için kritik önem taşıyan “bilgiye erişim ve hâkimiyet” kavramı,
bireylerin belirlenen sınırlar dışına çıkmasını engelleyen bir sosyal bariyer
görevini görürken aynı zamanda sınırlı bir grup insanın diğerleri üzerinde
işgücü baskısı kurması için dayanak işlevi görüyor olabilir. Sonuç olarak,
Brian Hayden tarafından öne sürülen, çeşitli düzeylerde sosyal hiyerarşi ile
birlikte ortaya çıkan “transegaliter toplum” kavramı, Göbekli Tepe ve Körtik
Tepe gibi yerleşmelerde ortaya çıkan görüntü ile tutarlı görünmektedir. Bununla
birlikte, sosyal hiyerarşinin erken evrimi şeklindeki basit bir yorumlamanın
ötesine geçmek için henüz çok erken. Şu an için elimizdeki mevcut arkeolojik
verilerin sınırlarını dikkate almak zorundayız. Göbekli Tepe, kült bağlamında
ve kültürel bilginin ve en nihayetinde dinin devamlılığı bakımından son derece
özel bir alandır. Bu, bir toplumun önemli bir özelliği olmakla birlikte, birçok
özellik arasından yalnızca biridir.
Yerleşmelerden uzak bir yerde, kültsel bir kontekst
içerisinde şölenler düzenlemek, erken Neolitik dünyasında nüfuz elde etme
yöntemlerinden biri olmalıdır ancak elimizdeki veriler üzerinden resmin
tamamını oluşturmak henüz mümkün değildir. Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem
başlarında sosyal farklılaşmanın yaşamın ne kadarını etkisi altına aldığını,
bireylerin elinde bulunan gücün ne kadar sağlam olduğunu ve bu yetkinin
diğerleri üzerinde ne kadar etkili olduğunu anlayabilmemiz için Göbekli Tepe ve
bölgedeki diğer yerleşmelerden elde edilecek tamamlayıcı veriler gerekmektedir.
Genele bakıldığında, Göbekli Tepe’de şölenler ile birlikte işlerin yürütülmesindeki
kolektif boyut, belirli bir görev ile bağlantılı, çok daha dolaylı ve belki de
kırılgan bir yetki biçimine işaret ediyor gibi görünmektedir.
[Yazı aşağıdaki açıklamayla bitiyor. (DK)]
Bu önemli arkeolojik alanda kazı yapmamız için gerekli
izinleri sağlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğüne
teşekkürlerimizi sunarız.
Göbekli Tepe’deki araştırmalar Alman Arkeoloji Enstitüsü
(DAI) ve Alman Araştırma Fonu (DFG) tarafından finanse edilmektedir.
Bu makale ile
kısmen aşağıdaki çalışmalara dayanarak oluşturulmuştur. O. Dietrich, J.
Notroff, K. Schmidt. 2017. Feasting, social complexity and the emergence of the
early Neolithic of Upper Mesopotamia: a view from Göbekli Tepe. In: R. J.
Chacon, R. Mendoza (eds.), Feast, Famine or Fighting? Multiple Pathways to
Social Complexity.
New York: Springer, 91-132.
Kaynak: Aktüel Arkeoloji, Jul 20, 2017
https://www.researchgate.net/publication/318562850_Erken_Neolitik_donem_Gobekli_Tepe_Yukari_Mezopotamya'da_Sosyal_Karmasikligin_Ilk_Adimlari, s. 66-81
NOTLAR (DK)
* Klaus Schmidt, bu durumu "Eriha Şoku" olarak isimlendiriyor. Çünkü bu buluşa kadar Neolitik Dönem daima çanak-çömleklerin varlığıyla birlikte düşünülüyordu. İlk defa Çanak-Çömleksiz Neolitik yerleşme Eriha ile ortaya çıkmış oldu ve bu durum geçmişin sınıflanmasında ve tanımlanmasında paradigmatik değişiklikler yarattı. K. Kenyon, bu bölgeyi 1952-58 yılları arasında kazmış.
** "Ama" diyerek alttaki paragrafa geçmek lazım. Çünkü bu iddianın Kuzey Mezopotamya ve Anadolu'daki yeni bulgularla birlikte çürütüldüğü düşünülmektedir.
Ayrıca bkz.
Jericho, amatör kamera çekimi. https://www.youtube.com/watch?v=m-z_6zc_ciw
National Geographic'ten Göbeklitepe Belgeselihttps://www.youtube.com/watch?v=w8gKuLMPFyY&t=116s
Göbekli Tepe belgeseli. Konuşmalar İngilizce, yazılar Türkçe ve güzel..
https://www.youtube.com/watch?v=ypuf_QnzCk0
Yakındoğu'da, Neolitik Çağ ile ilgili geniş bir özet.
https://kaynaklarlatarih.blogspot.com.tr/2017/11/uygarlgn-ilk-admlar-neolitik-cag.html
NOTLAR (DK)
* Klaus Schmidt, bu durumu "Eriha Şoku" olarak isimlendiriyor. Çünkü bu buluşa kadar Neolitik Dönem daima çanak-çömleklerin varlığıyla birlikte düşünülüyordu. İlk defa Çanak-Çömleksiz Neolitik yerleşme Eriha ile ortaya çıkmış oldu ve bu durum geçmişin sınıflanmasında ve tanımlanmasında paradigmatik değişiklikler yarattı. K. Kenyon, bu bölgeyi 1952-58 yılları arasında kazmış.
** "Ama" diyerek alttaki paragrafa geçmek lazım. Çünkü bu iddianın Kuzey Mezopotamya ve Anadolu'daki yeni bulgularla birlikte çürütüldüğü düşünülmektedir.
Ayrıca bkz.
Jericho, amatör kamera çekimi. https://www.youtube.com/watch?v=m-z_6zc_ciw
Göbekli Tepe belgeseli. Konuşmalar İngilizce, yazılar Türkçe ve güzel..
https://www.youtube.com/watch?v=ypuf_QnzCk0
Yakındoğu'da, Neolitik Çağ ile ilgili geniş bir özet.
https://kaynaklarlatarih.blogspot.com.tr/2017/11/uygarlgn-ilk-admlar-neolitik-cag.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder