Orta Çağlar-Türk Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Orta Çağlar-Türk Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

01 Mayıs 2018

Tanzimat Öncesi Osmanlı Devleti'nde Türk kimliği Meselesi

Dilara Kahyaoğlu
1998
 Illustration from Brockhaus and Efron Encyclopedic Dictionary (1890—1907)
Bir Rus ansiklopedisinde Osmanlı Toplumu görsel olarak böyle betimlenmiş. (19. yüzyıl)
Yukarıda iletilen perspektif (bir önceki yazı) Osmanlı toplumuna bakarken de kullanmamız gereken bir perspektiftir. Başlangıçta “Kayı boyu aşireti” etrafında örgütlenmiş olan Osmanlılar, zamanla devletten imparatorluğa dönüşmüştür.

Tarihsel açıdan “imparatorluk” kavramının nasıl bir anlam içerdiğini inceleyecek olursak şöyle tanımlarla karşılaşırız; “kendi topraklarında oturan çeşitli ulusları egemenliği altında toplayan devlet biçimi”. Bu tanımı biraz daha açarak düşündüğümüzde; bu tip devletlerin içinde bir çok farklı dillerin konuşulduğunu, farklı etnik ve kültürel yapıya sahip bir çok grubun bir arada olduğunu ve bu grupların tek bir yönetim içinde yer aldığını anlıyoruz.

07 Nisan 2016

İki Feodalizm

Dilara Kahyaoğlu
2014

Amaç: Asya ve Avrupa feodalizmlerinin karşılaştırarak inceler. Zihin haritası tekniği ile analiz eder.

Kilit Beceriler: Karşılaştırma, Çıkarımda Bulunma, Analiz, Zihin Haritasını Kullanma/Okuma, 




Kaynak 1: 
Avrasya Tipi Feodalizm
Erken devlet ve imparatorlukların asıl sorunları fetih aşamasının ardından ortaya çıkıyordu. … İlk hükümdarın birbiriyle bağlantılı üç sorunu çözümlemesi gerekiyordu: adamlarını nasıl ödüllendireceği, yeni fethedilen toprakları nasıl kontrol edeceği ve bir orduyu nasıl besleyeceği. 

Çözümler, temel bir zorlamaya dayanmak zorundaydı; toprak neredeyse tek zenginlik aracı ve göstergesiydi. Benimsenen çözümler neredeyse hep aynıydı; fethedilen topraklar hükümdar istediği zaman verilecek, belli sayıda askeri beslemek üzere kullanılabilmeleri amacıyla, elit tabakadan kişilere bağışlanıyordu. (Bu sisteme Avrupa tarihinde "feodalizm" deniyor, ancak bu sadece Avrasya’nın tamamında binlerce yıl boyunca alışılmış olan bir olgunun bir görüntüsüydü.) 

ilk başta bu bağışlar genellikle asker sağlama koşuluna bağlıydı; hükümdar tarafından geri alınabiliyor ve mirasla aktarılamıyordu. İlk hükümdarlar bağış sahibi öldüğünde toprakları başkalarına verebilecek kadar güçlü olabiliyorlardı zaman zaman. Bununla birlikte, genel eğilim bu toprak sahipliğinin çok hızlı bir şekilde soydan soya geçmeye başlamasıydı. Bu bir kez gerçekleştikten sonra hükümdarlar kendi güç merkezlerini oluşturmuş ve kendi askerlerini kontrol edebilen yerel elitler üzerinden çok daha az kontrol sahibi olmaya başladılar.