16 Ekim 2019

Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı'nda

Dilara Kahyaoğlu
2011-19
Savaş zamanının Osmanlı yöneticileri
Kaynak: Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Askerleri, Atlas Dergisinin eki, 
Savaşa Giriş Nedenleri
Savaş öncesinde ülkenin karşı karşıya kaldığı siyasi, ekonomik, askerî ve toplumsal koşullar ile yönetici elite (İTC yöneticileri) egemen olan siyasi-ideolojik bakış açısı gözden geçirildiğinde Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa girme nedenlerini şöyle sıralamak mümkündür:
• İtilaf Bloku'nda yer alan devletlerin Osmanlı İmparatorluğu’na karşı izledikleri saldırgan politikalar
• Son savaşlarda kaybedilen toprakların geri alınmak istenmesi
• Ekonomik bağımsızlığın kazanılmak istenmesi
• Almanya’nın savaştan üstün çıkacağı düşüncesi
• Osmanlı-Alman yakınlaşması
• Turan İmparatorluğu kurma düşüncesi
Yukarıda ana hatlarıyla verilen nedenler, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa sürüklenmesinde başlıca rolü oynadı.
Seferberlik ilanından sonra Sultanahmet'de yapılan destek mitinginden bir sahne
Kaynak: Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Askerleri, Atlas Dergisinin eki, 



Osmanlı –Alman Antlaşması
Trablusgarp ve Balkan Savaşlarından ağır yenilgiyle çıkan Osmanlı İmparatorluğu, dünya savaşından hemen önce ordu ve donanmasını modernleştirme ve siyasi yalnızlıktan kurtulmak için de bazı diplomatik girişimlerde bulundu. İngiltere’ye yakınlaşma ve İtilaf Devletleri blokunda yer alma çabası sonuçsuz kaldı. Bu durum karşısında yalnızlıktan kurtulmak isteyen Osmanlı İmparatorluğu, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Alman yanlısı üyelerinin (başta Enver Paşa olmak üzere) baskısıyla Almanya’ya daha çok yakınlaşmaya başladı. İki ülke arasında 27 Temmuz 1914’te başlayan ittifak görüşmeleri 2 Ağustos 1914’te antlaşmayla sonuçlandı. Osmanlı Hükümeti üyelerinin bir bölümünün haberi olmaksızın imzalanan ittifak antlaşmasının en önemli hükümleri şunlardır:
• İki devletin Avusturya-Macaristan ile Sırbistan arasında çıkan bir anlaşmazlıkta tam bir tarafsızlık içinde bulunması,
• Avusturya-Macaristan ile Rusya’nın savaşa tutuşması halinde Almanya’nın da buna katılmak zorunda kalması durumunda, Osmanlı İmparatorluğu’nun da savaşa girmesi,
• Almanya’nın Osmanlı İmparatorluğu’nun tehditle yüz yüze kalması durumunda silahla Osmanlı’yı savunması.
Osmanlı’nın Savaşa Girişi
Goben ve Breslau'nun İngiliz savaş gemilerinden kaçarken çizdiği rota
En son olarak önce Çanakkale'ye daha sonra İstanbul'a geliyor
Siyah çizgiler Alman, sarı çizgiler İngiliz gemilerinin rotalarını gösteriyor.

Osmanlı Hükumeti, antlaşmanın onaylandığı gün genel seferberlik kararı aldı ve tarafsızlığını ilan etti. Ancak antlaşmanın onaylanmasından sonra Alman-Rus Savaşı başladığından Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa girmesi gerekiyordu. Oysa ittifak antlaşmasından haberi olmayan İtilaf Devletleri, Osmanlı Hükümeti’nin tarafsız kalacağını ilan etmesinden hoşnut kaldıklarını açıkladılar. Osmanlı Hükümeti de, İtilaf Devletlerinden kapitülasyonların kaldırılması, Ege Adalarının kendisine geri verilmesini ve Mısır sorununun çözümlenmesini istedi. İngiltere, bu istekleri kabul etmedi.

Osmanlı İmparatorluğu politik manevralarına rağmen hızla savaşa sürüklenmekten kurtulamadı. Akdeniz’de İngiliz donanmasının takibinden kaçan Goeben ve Breslau adlı iki Alman savaş gemisinin 10 Ağustos’ta Çanakkale Boğazı’nı geçerek Marmara Denizi’ne girmesi Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa katılması sürecini hızlandırdı. Uluslararası hukuka göre gemilere savaş sonuna kadar el koyması gereken Osmanlı Hükümeti, bunları satın aldığını açıkladı. Gemilere Türk bayrağı çekti, adlarını Midilli ve Yavuz olarak değiştirdi ve personele de fes giydirdi.

Yavuz Zırhlısı'nın Alman Komutanı Souchon ileTürk ve Alman kurmay heyeti.
Resimde görüldüğü gibi Alman subayları da fes ve Osmanlı üniforması giymiş.
Kaynak: Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Askerleri, Atlas Dergisinin eki, 
Almanya, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa girmesi yönünde baskılarını arttırdı. Oysa Osmanlı Hükumeti çeşitli gerekçeler öne sürerek savaşa hemen girilmesini arzu etmemekteydi. Bir yandan da diplomatik ataklarını sürdürerek 19 Ağustos 1914’te Bulgaristan’la dostluk antlaşması imzaladı. Yıllardan beri Osmanlı İmparatorluğu’nun sömürülmesine neden olan kapitülasyonları 7 Eylül 1914’te tek taraflı olarak kaldırdığını ilan etti. Ancak Almanya ve Avusturya başta olmak üzere ilgili devletler itiraz ettiler.

Almanya, bir oldu bitti ile Osmanlı İmparatorluğu’nu savaşa sürükleyerek üzerindeki yükü hafifletmeye çalıştı. Nitekim Osmanlı Hükumeti tarafından donanma komutanlığına getirilen Alman Amirali Souchon (Zuşon) başta Yavuz ve Midilli olmak üzere Osmanlı donanmasını 29-30 Ekim 1914’te Karadeniz’e çıkartarak (Enver Paşa’nın bilgisi ve onayı dahilinde) Odessa ve Sivastopol gibi Rus limanlarını bombardıman ettirdi. Bu olay üzerine Rusya 2 Kasım’da, İngiltere ve Fransa da 5 Kasım’da Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan ettiler. Osmanlı İmparatorluğu da 12 Kasım 1914’te bu devletlere resmen savaş açarak çöküşünü hızlandıracak adımı attı.
Savaş propagandası posterinde Osmanlı Devleti Avusturya-Macaristan ve Almanya'nın
yanında yer almış olarak gösterilmiş.


Padişah Mehmed Reşad savaşa girildikten kısa bir süre sonra Almanya ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin isteğiyle İtilaf Devletlerinin egemenliği altındaki Müslümanları onlara karşı ayaklandırmak amacıyla 23 Kasım 1914’te Kutsal Cihat (Cihad-ı Mukaddes) ilan etti. Ancak bu girişimi de savaş sırasında bir yarar getirmediği görüldü.


Osmanlı İmparatorluğu’nun Savaştığı Cepheler
Osmanlı İmparatorluğu şu cephelerde savaştı:
• Kafkasya ve Doğu Anadolu Cephesi
• Irak Cephesi
• Kanal Cephesi
• Çanakkale Cephesi
• Galiçya Cephesi (ana cephe değildir)
Daha ayrıntılı incelemek için linke gidiniz.
Kafkasya ve Doğu Anadolu Cephesi: Bu cephenin açılmasının temel nedeni Güney Kafkasya ve Kuzey İran’a girip Rusya’nın arkasını çevirerek bu ülkeye ölümcül darbe vurmak, Kafkaslardan Hindistan’a ulaşmak ve Orta Asya Türkleriyle birleşerek bir Turan İmparatorluğu kurmaktı. Osmanlı-Alman askerî planı doğrultusunda açılan bu cephe, Başkomutan Vekili Enver Paşa emrindeki 190 bin kişilik ordu, sözü edilen hedeflere ulaşmak için 22 Aralık 1914’te Sarıkamış Harekâtı’na girişti. 9 Ocak 1915’e kadar devam eden taarruz soğuk, yolsuzluk, açlık, hastalık ve iyi planlama yapılmamış olmasından dolayı Osmanlı Ordusu’nun 60 bin kişilik kaybına rağmen (bazı kaynaklarda 90 bin) başarıya ulaşamadı. Bunun üzerine karşı saldırıya geçen Rus Ordusu, Şubat-Temmuz 1915 arasında Artvin, Erzurum, Muş, Bitlis, Rize, Trabzon ve Erzincan gibi önemli kentleri işgal etti. Çanakkale Savaşı’nın sona ermesinden sonra 16. Kolordu Komutanlığı’na atanan Mustafa Kemal (Atatürk), 6-7 Ağustos 1916’da başlattığı taarruz sonucu Muş ve Bitlis’i Rus işgalinden kurtardı. Bu cephedeki savaşlar Bolşevik İhtilâli’nin patlak vermesinden sonra, Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında imzalanan Erzincan Mütarekesi ile (18 Aralık 1917) sona erdi. 3 Mart 1918’de imzalanan Brest-Litovsk Barış Antlaşmasıyla tamamen kapandı.


Rus propaganda posterinde gülen Rus askeri İstanbul'da Ayasofya'nın
önünde keyfi yerinde, eğlenirken..  
Irak Cephesi: İngiltere savaşın başlamasından kısa bir süre sonra Hindistan ile deniz bağlantısını sağlamak, bölgedeki Alman tehlikesini ve varlığını ortadan kaldırmak ve petrol yönünden zengin kaynaklara sahip bu bölgeyi ele geçirmek için Basra Körfezi’ne askeri harekât düzenledi. Bununla birlikte İran petrolünün bulunduğu Abadan’ı güvenlik altına almak ve kuzeye doğru ilerleyerek Ruslarla birleşip, Osmanlı kuvvetlerinin İran’a girip Hindistan’ı tehdit etmesini önlemek de İngilizlerin amaçları arasındaydı. Osmanlı Ordusu, 29 Nisan 1916’da Kut-ül Amare’de İngiliz kuvvetlerini bozguna uğrattı. Binlerce İngiliz askeri esir alındı. Ancak ordusunu takviye eden İngiltere, yeni bir taarruzda bulunarak 11 Mart 1917’de Bağdat’a girdi.


Süveyş Kanalı'nın avantajları
Kanal Cephesi:
Osmanlı İmparatorluğu Mısır’ı geri almak, bu bölgedeki İngiliz varlığını ortadan kaldırarak Süveyş Kanalı’nın kontrolünü ele geçirmek amacındaydı. Almanya da bu bölgeye özel önem veriyordu. Bu nedenle, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin/Partisi’nin önemli aktörlerinden biri olan Bahriye Nazırı Cemal Paşa, Suriye ve Filistin’deki 4. Ordu Komutanlığı’na atandı. Cemal Paşa komutasında Osmanlı Ordusu, Şubat 1915’te Kanal’ı geçmek için iki girişimde bulundu. Ancak başarısızlığa uğradı. Padişah Mehmed Reşad’ın ilan ettiği Kutsal Cihat (Cihad-ı Mukaddes) bu cephede de etkili olmadı. Araplar, Mekke Şerifi Hüseyin’in önderliğinde İngiliz Ordusu’yla iş birliğine girerek büyük bir ayaklanma çıkarttı. Osmanlı kuvvetleri bu cephede ağır yenilgi aldı.


Çanakkale Cephesi: İngiltere ve Fransa, Boğazları ve İstanbul’u almak, Osmanlı İmparatorluğu’nu savaş dışı bırakmak, Karadeniz’e çıkarak Rusya’ya her türlü yardım ve savaş gereçleri ulaştırmak ve Batı Cephesi’ndeki yüklerini hafifletmek üzere Çanakkale’de bir cephe açmayı planlamışlardı. İngiliz Bahriye Nazırı Winston Churchill’in ısrarı sonucu İngiliz ve Fransız gemilerinden oluşan bir filo, 19 Şubat 1915’te Kumkale ve Seddülbahir tabyalarını dövmeye başlamasıyla bu cephede savaş başlamıştı. İngiliz-Fransız Donanması, 18 Mart 1915 günü Boğaz’ı geçmeye çalıştı. Ancak bu güçler, ağır bir yenilgiye uğrayarak geri çekilmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Gelibolu Yarımadası’na asker çıkaran İtilaf Devletleri, Osmanlı Ordusu’nun olağanüstü direnişiyle karşılaştı. Ağustos 1915’te Osmanlı kuvvetleri Anafartalar ve Conkbayırı’nda büyük başarılar kazandı. İngiliz ve Fransızlar, 19 Aralık 1915’ten itibaren kuvvetlerini geri çekmeye başladılar. 8-9 Ocak 1916’da da bu cepheyi tamamen boşalttılar. Bu cephede kazanılan zafer, Bolşevik İhtilali’nin başarıya ulaşmasını etkiledi.

Çanakkale Cephesi'nin genel komutanı Alman General Liman Von Sanders 
cephede ele  geçen İngiliz silahlarını inceliyor (ortada)
Yanında; 3. ordu kumandanı Esat Paşa ve kurmay albay Fahrettin Altay var. 

Galiçya Cephesi: Alman, Avusturya-Macaristan birlikleri, 1915 yılının kış aylarında Rusya’ya karşı düzenledikleri ortak saldırı sonucunda Galiçya’yı ele geçirmişlerdi. Ancak Rusya, 1916 yılının Nisan ayı sonlarında karşı bir saldırıya geçerek Avusturya-Macaristan’ı gerilemeye zorlamıştı. Osmanlı Hükümeti de zor durumda kalan ortaklarına 33 bin kişilik bir askerî birliği yardıma gönderdi. Osmanlı kuvvetleri ağır kayıplar verdi.

Osmanlı İmparatorluğu’nu Parçalayan Gizli Antlaşmalar
Avrupalı emperyalist devletlerin Şark Meselesi (Doğu Sorunu) adını verdikleri Osmanlı İmparatorluğu’nun paylaşılması girişimi, savaş sırasında yapılan gizli antlaşmalarla doruk noktasına ulaştı.
Gizli Antlaşmalarda Osmanlı Devleti'nin paylaşımı

 İngiltere, Fransa ve Rusya Arasında Boğazlarla İlgili Yapılan Antlaşma: İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını ele geçirmek için yıllarca çaba gösteren Rusya, İngiltere başta olmak üzere Avrupa devletlerinin karşı çıkmasından dolayı amacına ulaşamamıştı. İngiltere ve diğer Avrupa devletlerinin bu politikası 19. Yüzyılın sonlarından itibaren değişmeye başladı. Nitekim Rusya, 1913 yılında İstanbul ve Boğazlar konusunda ilgili devletlerle pazarlıklara girişti. Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra da Boğazlar sorununu kendi çıkar ve amaçları doğrultusunda çözmek üzere 4 Mart 1915’te İngiltere ve Fransa’ya bir nota verdi. Rusya bu notada; İstanbul ve Boğazlar Sorunu’nun yüzlerce yıllık Rus isteklerine göre çözümlenmesini, İstanbul kentini, Boğaziçi’ni, Marmara Denizi’nin ve Çanakkale Boğazı’nın batı kıyılarını ve Midye-Enez hattına kadar Güney Trakya’nın kendisine verilmesini istedi. Ayrıca İstanbul Boğazı’nın doğu kıyısıyla, Sakarya Nehri ile İzmit Körfezi’nin sonradan saptanacak bir noktası arasında kalan toprakların ve Marmara Denizi’ndeki Adalar’ın Rusya’ya katılması notanın diğer koşulları arasındaydı.

İngiltere 12 Mart 1915’te, Fransa ise 10 Nisan 1915’te Rusya’ya verdikleri notalarla bu istekleri kabul ettiklerini bildirdiler. Buna karşılık Rusya da, bu iki devletin Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli bölgeleri ile Asya’da bulunan topraklar üzerindeki çıkar ve amaçlarını kabul ettiğini açıkladı.

Londra Antlaşması: İngiltere, Fransa ve Rusya, Nisan 1915 tarihli Londra Antlaşması’yla İtalya’nın savaşa girmesi koşuluna bağlı olarak bu ülkeye Antalya iline yakın olan Akdeniz bölgesinde adil bir pay verilmesinin uygun olacağını belirtmişlerdi. Yine bu üç devlet, İtalya’nın Uşi Antlaşması (1912) gereğince geçici olarak elinde bulundurduğu Oniki Ada üzerinde egemenliğini tam olarak kurmasına yardımcı olacaklardı. İtalya da, üç İtilaf Devleti’nin (Fransa, İngiltere ve Rusya) Arabistan ile Müslümanlarca kutsal sayılan yerlerin bağımsız Müslüman yönetim altında bırakılmasına dair olan açıklamasını kabul edecekti.

Sykes-Picot Antlaşması (Seyko-Piko): İngiltere ve Fransa, Rusya’nın Boğazlar ve çevresini alması, İtalya’ya da Anadolu’dan pay ayrılması üzerine Ortadoğu topraklarını paylaşmak için harekete geçtiler. Ayrıca savaş başladıktan sonra Mekke Şerif’i Hüseyin’i kışkırtarak kendi saflarında savaşmaya ikna eden İngiltere, Ortadoğu’yu kontrol etmek için büyük bir mesafe de almıştı. İşte bu hızlı gelişen uluslararası gelişmeler sonucunda İngiltere ve Fransa, Ortadoğu topraklarını paylaşmak üzere 16 Mayıs 1916’da anlaştılar. Bu antlaşmanın görüşmelerini Fransa adına Georges Picot, İngiltere adına Sir Mark Sykes sürdürdüğü için antlaşmaya bu ad verildi. Bu antlaşmaya göre Adana, Antakya bölgesi, Suriye kıyıları ve Lübnan Fransa’ya, Musul hariç Irak, İngiltere’ye bırakıldı. Fransa ve İngiltere’nin bu bölgelerde istedikleri yönetimleri kurabilmesi, Suriye’nin diğer bölgeleri ile Musul ve Ürdün’ü kapsayan Büyük Arap Krallığının kurulması da bu antlaşmanın maddeleri arasındaydı. Hiç kuşkusuz kurulacak Arap İmparatorluğu’nun koruyuculuğunu Fransa ve İngiltere üstlenecekti. Ayrıca bkz. 

Saint Jean de Maurienne Antlaşması (Sen Jan dö Moriyen): İtalya; İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan gizli antlaşmaların ortaya çıkması üzerine 19 ve 20 Kasım 1916’dabu üç ülkeye nota vererek bir takım isteklerde bulundu. Bir dizi diplomatik girişim ve gelişmelerin sonucunda 19 Nisan 1917’de İngiltere ve Fransa arasında Saint Jean de Maurienne Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre İtalya, üç müttefiki arasında imzalanan antlaşmayı kabul edecekti. Ancak Anadolu’dan Antalya, Konya, Aydın ve İzmir gibi önemli şehirleri kendi topraklarına katacaktı.
Balfour Deklarasyonunun orjinal metni ve Lord Balfour 


Balfour Deklarasyonu: İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Balfour 2 Kasım 1917’de Uluslararası Siyonizm Hareketi’nin liderlerinden Lord Rothschild’e bir mektup göndererek Filistin’de Yahudilere bir “ulusal yurt” kurulması çabasının ülkesi tarafından destekleneceğini bildirdi. Ancak bölgenin Yahudi olmayan halklarının hakları ihlal edilmeyecekti. İngiliz Dışişleri Bakanı bu girişimle çok sayıda Yahudi’nin yaşadığı ABD’nin sempatisini ve desteğini sağlamayı amaçladı. Diğer İtilaf Devletleri Hükümetleri tarafından da desteklenen bu bildiri, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Filistin üzerinde kurulacak olan “manda” sisteminin temelini oluşturdu.
...
Birinci Dünya Savaşı sırasında imzalanan gizli antlaşmalar, Avrupalı emperyalist devletlerin Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamaya yönelik yaklaşık 150 yıldır sürdürdükleri girişimlerin en çarpıcı halkasıydı. Çelişkilerle dolu idi. Araplara büyük bir imparatorluk vaat eden İngiltere, Ortadoğu’yu Fransa ile paylaşmıştı. Bolşevikler bu antlaşmaları açıklayarak oyunun ortaya çıkmasını sağladılar.

Osmanlı askerînden 550.000’i cephelerde şehit düşmüştür. 2.167.841 yaralının, yarıya yakını sakat kalmıştır. 103.731 kayıp ve 129.644 esir olmuştur. Esaret altında ölenlerle birlikte ölen sayısı 600.000 civarındadır.

OKUMA PARÇASI
Galiçya Cephesinde Savaşan Apti Topal Anlatıyor, Çanakkale - Kayadere Köyü'nden 1315 (1899) yılında doğdum. Askere aldıklarında İngiliz kaçmıştı Çanakkale’den. Galiçya cephesine yolladılar bizi. 5 senede geldim askerden.

Önce Eceabat’ın Yalova köyüne götürdüler bizi. Cephane vapuru gelmişti. Bir tayyare geldi, iki bomba attı. Biri deniz kenarına kuma düştü, öteki de denize. Bizi 200 kişi ayırdılar. O gece cephaneleri boşalttık gemiden sabaha kadar. Harp gemisiydi, bizimdi. Yalova köyü ağzında indirdik cephaneleri gemiden. Ya Barbaros’tu, ya Turgut’tu. Bilmiyorum. Çamların içinde askerler hasta yatıyorlardı. Biz 40 gün durduk orada. İstirahat ettik. Soğandere'ye götürdüler bizi sonra. Soğandere'de talim terbiye gördük. İngiliz kaçmıştı o zaman. Seddülbahir Soğanderesi'nde 3 ay kadar kaldık. Yürüyüşe çıkardıklarında hep cesetlerle doluydu ortalık. Bir gün Enver Paşa ile başka paşalar geldi. Bizi teftiş ettiler. 400 kişi kadar ayırdılar bizi. Siz Galiçya’ya gideceksiniz dediler.
Yaya başladık yürümeye. Araplı, yeğen köy, Uzunköprü’ye geldik. Bindirdiler trene Uzunköprü’de. Bulgar içinden, Sofya’dan geçtik, Romanya’ya, Galiçya’ya geldik.
.....
Aramızda bir dere var düşmanla. Yağmur da nasıl yağıyor, karavana da gelmiyor. Tam 18 gün aç durduk. 18 gün yiyecek bir şey bulamadık. Zabitlerden emir geldi ki: "taş sarın belinize" diye. Göbeğime taş koyup kayışla bağladım. Epey durduk öylecene iki tane çiğ patates bulup yedim.

Almanlar bozulunca cephede bizi de geri çektirler. Çıplak dedikleri yere. Çıplak Tepe’de mevzilerde bir ay Ruslarla savaş yaptık. Avusturyalılar kaçtılar. Sonra orduların yerlerini değiştirdiler. Sağa bizi, sola Almanı, ortaya Avusturyalıları aldılar. Tekrar cephe tuttuk. Bir buçuk ay kaldım orda. Bir karavana yedik hücuma kalktık. İkinci hücumda ben yaralandım. Şarapnel tuttu beni. Bizim asker bozuldu. Çok şarapnel attılar. Ben yaralı kaldım yerde, yatıyorum. Gâvur askerleri geldiler. Tüfeğimi attılar. Çantamda cephane vardı. Onu da attılar uzakça bir yere. Ateş ederim diye mi korkuyorlar acaba. Gâvur askerinin biri de bir dilim ekmek koydu göğsüme. "su" dedim. "yok" dedi omuzlarıyla. Geçtiler yukarı doğru gittiler. Çok kıştı. Bir gâvur askeri geliyor, elinde süngüsüyle koşarak. Beni süngüleyecek herhalde. Bir başkası koştu geldi. Çatra patra, çatra patra konuştular. Götürdü onu, uzaklaştırdı benim yanımdan. Ne merhametli gâvurlar da var yarabbim. İki saat geçmedi arası bizim asker imdat gelmiş. Bir hücum etti bizimkiler. Gâvurlar lap lap düşüyorlar. Bir de kaldırdım kafamı şöyle bir baktım. Arpa demeti gibi döşemişler gâvurlar.

Sabah oldu. Beni alıp sargı mahalline götürdüler. Bir subay var, yazıyor. Dedim ki:
-Müslümansan yanıma gel, beyim. Geldi.
-Bir kaput atın üstüme, bir de su verin, dedim.
-Şimdi asker yolladım suya, gelince çok vericem, dedi.
Sonra doktorlar geldiler.
"Bunun yarası ağır, burada sarılmaz. Büyük sargı mahalline götürün" dediler.

Sabahleyin bir gâvur arabası geldi. Atlı araba. Atıverdiler bizi içine. 4-5 kişi yaralı varız arabada. Arabacı gâvur askeri bir kamçı vurdu atlara. Dört nala kalktı hayvanlar. Yaram çok acıdı sarsıntıdan. Kafama karanlık çöküverdi. Gâvurun saçından tuttum. Bir darttım. Badırdandı gâvur. "arkandaki adam ölecek" dermiş. Bir daha vurdu kamçıyı atlara. Gâvur haklı. Dolaşıverdik sargı mahalline vardık. Bir subay geldi başıma. Baktı bana:
-Haaa dedi. Bir düdük çaldı. Sıhhiye askerleri koştular, geldiler.
Subay:
-İndirin şunu yarasını temizleyin çabuk sargılayın, atın trene, dedi.
4 gün 4 gecede Gedik kasabasına geldim. Avusturya'da bir kasaba. Hastanede çok iyi baktılar bize. Francala verdiler. Kıtlıktı o seneler. Haftada iki gün ziyaret günüydü. Çokcası kadınlar gelirdi ziyaretçi olarak; sigara, bisküvi, bazan da para dağıtırlardı yaralılara. Pani doktor derdik erkek doktorlara. Hemşireler de öyle derdi.

Pavla diye bir hemşire vardı. 20-25 yaşlarında. Yaşıyorsa selam söylerim. Çok güzeldi. Bana çok baktı. Ah! O Pavla yok mu? Viyana'da: "Bir kadın vereceğiz, bir de dükkân vereceğiz, kalırsanız" diye ilan ettiler. Kalmadık. Cahillik ettik. Kalsana be adam, kalsana. Banger olacaktık. Bak şimdi millet oralara gitmek için birbirini yiyor.

Avusturya'da bir hastanede iki sene yattıktan sonra Edirne’ye geldim. Biraz Bakırköy hastanesinde kaldım. Sonra Büyükdere'ye götürdüler. 2 sene de böyle geçti. Köye gelince 5 sene oldu. Edirne'ye geldiğimde bir heyet beni muayene etti. Avusturya hastanesinden bana verdikleri kâğıtları hep yırttılar. Türkiye ödeyemez bu maaşı dediler. Avusturya hastanesinde "sana tam maaş yazdık" demişlerdi. Edirne'de 75 kuruş maaş yazdılar.

Madalyam yok. Üç ayda bir 30 bin lira falan maaş alıyorum. 60 senedir alıyorum bu maaşı.

Sağ kalçamda kırık var. Sağ yanıma yatamıyorum.
Bizim köyden Kuvayı Milliye’ye katılanlar oldu. Ben nasıl gideyim. Yaralıyım, sakatım.
...
Ninenin adı "yete" idi [karısı]. 4 çocuğum oldu. Biri yaşıyor. Ben de onun yanında yaşıyorum. Kaynak: http://www.canakkale.gen.tr/gaziler/g5.html
Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında Ortadoğu

ÇALIŞMA SORULARI

1. Savaşın nedenleri verilirken “son savaşlarda kaybedilen yerler…” cümlesi geçiyor. Burada kastedilen son savaşlar hangileridir. Ve hangi toprakların geri alınması hedefleniyor?

2. Osmanlı-Alman ittifakının tarihine dikkat ediniz. O sırada büyük savaş başlamış mıydı?

3. Goeben ve Breslau’nun yaptığı saldırıyı, Franz Ferdinand’ın öldürülmesi olayına benzetebilir miyiz? Neden? Düşüncelerinizi argümanlarla destekleyiniz.

4. Odessa ve Sivastopol günümüzde hangi devletin sınırları içindedir?

5. Sultan Reşad’ın cihat ilanı etkili oldu mu? Osmanlılar Araplardan destek alabildi mi? Tartışınız.

6. Hangi Cepheleri Osmanlı Devleti açtı, hangilerini İtilaf devletleri? Saptayarak yazınız.

7. Çanakkale Cephesi’nin açılış nedenini ve sonuçlarını maddeler halinde özetleyiniz.

8. Gizli Antlaşmalar hangi tarihlerde imzalanmış? Neden daha önce değil?

9. Gizli Antlaşmalar sonucu ortaya çıkan durum ilgili haritada verilmiştir. Buna göre Osmanlı Devleti’ne nereleri kalmaktadır? Saptayarak yazınız.

10. Gizli Antlaşmalarda verilen kararlardan hangisi veya hangileri sonuca ulaşmıştır? Tartışın ve yazın.

11. Savaş öncesi ve sonrası durumu gösteren haritaları kıyaslayarak değişen duruma ilişkin en az beş saptama yazınız.

12. Okuma parçasını okuyarak duygu ve düşüncelerinizi yazınız.

13. Çanakkale Cephesi'nin genel komutanının Alman General Liman Von Sanders olduğunu biliyor muydunuz? Evet veya hayır demeniz yeterli değildir. Nasıl? Neden? sorusuna da yanıt vererek açıklayınız.


Kaynak belirtilmeden kullanılamaz

Hiç yorum yok: