09 Ocak 2019

Yakın Tarih: 1970'lerde Türkiye'de Siyasi Durum

Dilara Kahyaoğlu
2018


Türkiye, 70'lerin ortalarından (1974) silahlı kuvvetlerin darbeyle iktidara geldiği 12 Eylül 1980'e kadar çok yoğun şiddet olaylarına sahne oldu. Kaos durumunun hakim olduğu, can güvenliğinin tamamen ortadan kalktığı, şiddetin her gün artarak tırmandığı, binlerce ölümün, yaralanmanın olduğu o dönemi düşük yoğunluklu iç savaş olarak isimlendirmek yerinde olacaktır.

12 Mart Biterken ve Dönüm Noktası Olarak 1974 Yılı
Neden 1974? Hatırlayalım[1] Ecevit başkanlığındaki CHP 1973 (14 Ekim 1973) seçimlerinde görece olağanüstü başarı göstererek hükumet kurma şansını yakalamıştı. Ama bu başarı tek başına hükumet kurmasına yetecek bir başarı da değildi[2]. Ecevit, MSP (Erbakan genel başkandı) ile anlaşarak ilk koalisyon hükumetini kurdu ve 26 Ocak 1974'te cumhurbaşkanınca onaylanarak göreve başladı.  Yalnız, meşhur bir deyişle söylersek;  CHP hükumet olmuştu ama iktidar olamamıştı. [3]
Bu andan itibaren, ülkenin ağırlıklı oy tabanını oluşturan sağ kesimin siyasi temsilcilerinin; mecliste, sokakta, basında ittifak halinde var güçleriyle "sol" olarak gördükleri hükumeti düşürmek için ellerinden geleni yaptığına tanık oluyoruz. Böylesi canhıraş uğraşlarının ardındaki temel nedeni, 12 Mart öncesi tanık oldukları silahlı eylemcilerin (THKO, THKPC, TİKKO vb.) içlerine saldığı korkuyla ilişkilendirmek de gerekir. Nitekim 12 Mart da tam da böyle bir korku sürecinin sonunda gelmiş, silahlı eylemci veya değil bütün sol kesimi, akademik dünyayı, ilişkili gördüğü her türden kesim ve kurumu ezip geçmişti. 12 Mart'ın sona erdiği andan itibaren seçimi sol olarak görülen CHP'nin önde bitirmesi de  korkularını arttırmıştı.  1974'ten itibaren başlayan yeni kaos döneminin bir çok nedeni vardır  ama ilk neden budur: Korku. Kendilerine ait gördükleri ülkenin ve en önemlisi de devletin solcuların eline geçeceği korkusu. 

Şunu da hatırlatmakta yarar var: Dünya soğuk savaş döneminden henüz çıkmamıştı, Doğu Bloku, SSCB, ÇHC, Arnavutluk, Yugoslavya ve hatta Üçüncü Dünya ülkelerinden bazıları (reel sosyalist devletler veya ılımlı sosyalistler veya farklı bir rejimi olsa da SSCB'ye veya ÇHC'ye yakın duranlar, müttefik olarak davrananlar) vardı, yaşıyordu. Gerek ABD gerekse Batı'daki devletler de aynı endişeyi duyuyordu. Türkiye'de olayların çığırından çıkmasıyla ve solun güçlenmesiyle birlikte sosyalist devletlerin müdahalesi veya destek verecekleri (hatta verdikleri) Batı dünyasının ve Türkiye'deki sağ kesimin aklının bir köşesinde değil odak noktasındaydı[4].

1974 yılında o kısacık CHP-MSP döneminde ileride Türkiye'nin başını fazlasıyla ağrıtacak Kıbrıs Krizi fiili olarak başlamıştır. Çünkü Ecevit hükumeti 20 Temmuz 1974 Kıbrıs'a karşı ilk askeri müdahaleyi yapmış arkasından da 14 Ağustos'ta ikincisini gerçekleştirmişti.

Olaylar MC hükumetleri kurulduktan[5] sonra da dinmedi hatta çok daha şiddetlendi. Bir kısım devlet güçleri gidişatın önünü zaten almak istememişti, çünkü bu fırsattan yararlanarak "sol" kesimi bir daha başını kaldıramayacak bir şekilde ezme fırsatı yakaladıklarını düşünüyorlardı. Ayrıca baskı rejimine karşı direniş başlamıştı ve hükumet/devlet,  başını kaldıranı ezme taktiğiyle  bodoslama olayların üzerine gidiyordu. Özellikle paramiliter güçlerin kullanılması iç savaşın gerçek anlamıyla yaşanmasına yol açtı. Bütün bunların yanında intikamcı, kinci duyguları körükleyen psikolojik atmosferi de hesaba katmak lazım. O dönemin MHP'lieri ve paramiliter güçleri açıkça "kana kan intikam" sloganını her yerde söylüyorlardı.

Bu sürecin -iktidarda kim olursa olsun- başedilemeyen (?)
konuları şunlardı

1. Düşük Yoğunluklu İçsavaş: Çatışma, şiddet, öldürme, baskın, katliam, bombalama, banka soygunu, suikast, hapishane isyanı, hapishanede şiddet, hapishanden kaçma, kahvehane tarama, kurtarılmış bölge, cenaze törenleri, miting, gösteri, korsan eylem, mitinglere  saldırı, insan kaçırma, işkence ile öldürme, evleri basarak öldürme... Ayrıntılar için kronolojilere bkz. Onlarda yeteri kadar veri var.

2. Ekonomik Kriz: Türk parasının aşırı değer kaybı, inanılmaz pahalılık, sürekli yapılan zamlar, bulunmayan benzin ve tüpgaz için sokaklar boyu süren kuyruklar, elektrik kısıntıları, yanmayan kaloriferler, ciddi ısınma sorunu...  Aşağıya aldığım göstergeleri inceleyiniz. Sadece bu tablolar bile durumun vahametini göstermek açısından yeterlidir. Özellikle ekmek fiyatının artışına ve 1980 yılına dikkatinizi çekerim.

1974
1975
 .

1976
1977
 .

1978
1979
 .



1980

3. Kıbrıs Krizi ve Sonuçları: Türkiye'nin Kıbrıs'a çıkarma yapması, Kuzey bölümünü işgal edip ayrı bir devlet kurması, Yunanistan, Avrupa, BM ve özellikle ABD ile bitmeyen çözümsüz toplantılar, kesilen yardım ve uygulanan ambargo. Bütün bunların ekonomiyi alt üst etmesi... Aşağıda verdiğim linkleri incelerseniz bu konuda yeterli sayıda veri olacağını göreceksiniz.

4. Grevler, İşçi Direnişleri: Her türlü ürüne sürekli zam yapılmasına karşılık çalışanların ücretlerinin hakkıyla arttırılmaması, direnenleri işten atma, ekonomiyi darboğazdan kurtarmak için çalışanlara yüklenilmesi nedeniyle ortaya çıkan grevler, direnişler, işçi eylemleri. Veya hükumetin iç olaylara karşı tutarsızlığını, tarafgirliğini, devlet şiddetini, önlen(e)meyen katliam ve saldırıları protesto etmek için yapılan grevler, direnişler işgaller. Aşağıda verdiğim linkleri (kronolojiler) incelerseniz bu konuda yeterli sayıda veri olduğunu göreceksiniz.

5. Kurulamayan Hükumetler, Kurulan ama Yönetemeyen Hükumetler, Koalisyonlar...
Milliyetçi MHP, yeni kurulan ve başarılı olan radikal muhafazakar MSP; kendi ideolojilerini, programlarını, kadrolaşmayı, koalisyon ortaklarına dayatmaları, bu konuda sınır tanımamaları; CHP ve AP arasında DP döneminden başlayan kan davasının farklı biçimlerde sürmesi ve işin içine Ecevit'in önderliğinde ortaya atılan "ortanın solu" fikrinin de girmesi;  ilk kez iktidara gelen Ecevit CHP'sinin de kendi programını uygulamak için dayatması, uluslararası ilişkilerde ödünsüz ittifaksız sürdürdüğü politika (en azından başlangıçta) her kurulan yeni hükumette orada yer almayan partilerin sonuna kadar sürdürdüğü yıpratma taktikleri, propagandalar ve kışkırtıcı söylemler... Ve tüm bunların politize olmuş kitleleri, radikal grupları, ılımlı grupları dahi daha da politize etmesi...

Bu süreçte kurulan hükumetlerin listesi 

1. Birinci Ecevit Hükumeti: CHP-MSP Koalisyon Hükumeti: 26 Ocak 1974 - 17 Kasım 1974
1973 seçiminden sonra kurulan koalisyon başından itibaren sancılı geçti. MSP, "Af tasarısı" oylamasında muhalefet ile işbirliği yaparak siyasi suçluların af dışında kalmasını destekledi. İskandinavya'ya resmi ziyaret yapmak isteyen Ecevit'in bu talebi onaylanmadı ve bunu üzerine Ecevit 18 Eylül'de istifa etti.
Cumhurbaşkanı Korutürk, hükumeti, kurma görevini yeniden Ecevit'e verdi (20 Eylül). Başarılı olamayan Ecevit görevi iade edince Korutürk hükumeti kurma görevini Demirel'e verdi (30 eylül). O da başarılı olamayınca Korütürk yeniden Ecevit'e görev verdi (10 Ekim). Yeniden başarısızlıkla karşılaşınca bu sefer ara formül düşünen Cumhurbaşkanı, görevi Sadi Irmak'a verdi (12 kasım).

2. Sadi Irmak Hükumeti: 17 Kasım 1974 - 3 Mart 1975
Bu hükumet yaklaşık dört ay görevde kaldı hem de güven oyu almadığı halde. Yasa gereği eski hükumetler yeni hükumet  kurulup göreve başlayana kadar işine devam eder. CHP-MSP koalisyonu yeni hükumeti kurulamadığı için hükmetme işini sürdürdüğünden buna son vermek isteyen Kortutürk, Sadi Irmak'a hükmet kurdurdu ve hemen arkasından onaylayarak yeni hükumetin görevi devralmasını sağlamış oldu. Irmak hükumeti güven oyu alamayınca yeni hükumeti kurma arayışları başladı bu da uzun sürdüğünden belirttiğim gibi dört ay kadar ülkeyi yönetti. 

3. Birinci Milliyetçi Cephe Hükumeti (Birinci MC) 31 Mart 1975 - 21 Haziran 1977
21 Aralık 1974'te aralarındaki görüşmeleri bir müddettir sürdüren dört sağ partinin (AP, MSP, MHP ve CGP)  dört lideri (Demirel, Türkeş, Erbakan, ? ) seçim ittifakı kurduklarını açıkladılar. Bu ittifak MC koalisyonunun başlayacağına işaret eden dönüm noktası bir karardı.  Nihayet 19 Mart 1975'te Cumhurbaşkanı hükumeti kurma görevini Demirel'e verdi. O da 20 Mart'ta koalisyon için anlaştıklarını açıkladı. MC hükumeti 31 Mart'ta göreve başladı.
Yoğun şiddet olaylarının yaşandığı bu dönem 1977 yılına kadar geldi, CHP ve ülke içindeki muhalif güçler (sol partiler, sendikalar, sivil kuruluşlar) erken seçim için bastırıyordu. Nihayet 23 Martta AP ve CHP erken seçim için anlaştılar. 5 Haziran'da erken seçimin yapılması TBMM'de kabul edildi (5 Nisan 1977). 1 Mayıs 1977 kanlı 1 Mayıs'ının da bu tarihten yaklaşık bir ay sonra meydana geldiğini hatırlayalım.

1977 erken seçim sonuçları şöyledir:
CHP      213  Milletvekili
AP        189   Milletvekili
MSP       24   Milletvekili
MHP      16   Milletvekili
CGP          3   Milletvekili
DP            1   Milletvekili

4. İkinci Ecevit Hükumeti: CHP Hükümeti (çok kısa dönem) 21 Haziran 1977 - 1 Ağustos 1977
Seçimde en yüksek milletvekillini CHP çıkarınca Demirel, 13 Haziran 1977'de istifa etti. Korutürk hükumeti kurma görevini Ecevt'e verdi ve hemen ardından kurulan yeni hükümeti onayladı ama bu hükümet güven oyu alamadı (3 Temmuz). Görev tekrar Demirel' verildi ve Demirel İkinci Milliyetçi Cephe hükumetini kurdu.

5. İkinci Milliyetçi Cephe Hükumeti (İkinci MC)  1 Ağustos 1977 - 5 Ocak 1978
AP, MSP ve  MHP'nin ortaklığıyla kurulmuş olan İkinci MC'nin de başbakanı doğal olarak Demirel'di. İktidar oldukları kısa dönemde AP'den peyderpey 11 tane milletvekili istifa etmişti. CHP'nin meclise getirdiği gensoru ile 218 güven oyuna karşılık, 228 güvensizlik oyuyla hükumet düşürüldü. Türkiye devleti tarihinde ilk kez bir hükümet gensoru ile düşürülmüştür. 

6. Üçüncü Ecevit Hükumeti: 5 Ocak 1978 - 12 Kasım 1979
Ecevit, bu hükumeti AP'den istifa eden 11 milletvekilinin desteği ve CGP ile DP'nin hükumette yer almasıyla  kurmuştur. Ecevit 16 Ekim 1979'da istifa etti. Korutürk, hükumeti kurma görevini Demirel'e verdi.

7. Demirel'in Azınlık Hükumeti: 12 Kasım 1979 - 12 Eylül 1980
Dışarıdan destek alarak kurulan bu hükumetin sonu 12 Eylül darbesi ve rejimi ile sona ermiş, bir dönem böyle biterken başka bir dönem başlamıştır.


Ecevit iktidara geldikten sonra milliyetçilerin ve/veya sağ kesimin özellikle tepkisini çeken gelişmelerden bazıları şunlardı...


* İsmail Cem'in TRT genel müdürü olması
Milliyet Gazetesi yazarı olan Cem, 14 Şubat'ta göreve getirildi. Onun zamanında TRT'de bir çok yeniliğe imza atılmıştır. Yaptığı atamalar ve bazı uygulamalar sağ kesimin tepkisini çektiği için devamlı kurcalanan bir konu olmayı sürdürdü. Nitekim MC hükumetinin ilk işi İsmail Cem'i görevden almak yerine Nezvzat Yalçıntaş'ı atamak olacaktır.  Demirel, hükümetin TRT'yi ulus gazetesi durumuna getirmek istediğini söyleyerek propaganda yapıyordu. [6]

* Genel Af
CHP'nin hazırladığı af tasarısı Cumhuriyet Senatosu'nda oylanırken siyasi suçlular af kapsımı dışında bırakıldı. Meclise gelen tasarı MSP'den 20 parlamenterin muhalefetle işbirliği yapması sonucu siyasi suçlular af kapsamı dışında bırakılarak tasarı kabul edildi. Ama Anayasa Mahkemesi 2 Temmuz 1974'de, af yasasının ilgili hükmünü anayasaya aykırı bularak siyasi suçluları da af kapsamı içine aldı. Bu süreç içinde CHP'nin anarşistleri affetmek istediği sağ partiler tarafından çokça dile getirildi, aleyhte propagandası yapıldı.


İç Olaylar: Şiddetin Başlaması ve Artarak Sürmesi
Antikomünist milliyetçi sağın, 1960'ların ortalarında itibaren oluşturduğu paramiliter örgüt yapısı  12 Mart darbe rejiminden sonra da devam etmişti. 12 Mart sol grupları ortadan kaldırmış sağ kesime dokunmamıştı. Kendilerini "Komandolar" olarak adlandıran bu kesim Milliyetçi Hareket Partisi üyesi ve sempatizanlarından oluşuyordu. Solda ise büyük bir bölünme vardı. 12 Mart öncesi radikal gruplar bir şekilde varlığını sürdürürken bölünmelerle birçok yeni grup ortaya çıkmıştı ve daha da çıkacaktı. Sol kesimde; TSİP, TİP ve SP gibi partiler yasal platformda mücadele etmeyi savunurken, radikal sol gruplar silahlı mücadeleyi savunuyordu.

1974'te kendilerine komando diyen MHP'li paramiliter güçlerin alan mücadelesine başladığını görüyoruz. Bu bir fetih hareketiydi. Belli bölgeleri (semt, mahalle, kahve, yurt, üniversite, kampüs vb.) ele geçirip o alanlarda kendileri dışındakilere, karşıt görüşte olduğunu düşündükleri kişilere var olma hakkı tanımadılar. Silahla, öldürerek, zorla, şiddetle; alanları ele geçirme ve aynı yöntemle elde tutmaya devam etme stratejilerini 12 Eylül'e kadar sürdürdüler.  Aynı şekilde sol kesim de kendi alanlarını elde etmek ve elinde tutma stratejisi izliyordu ama burada başat gücün, ilk nedenin, paramiliter komandolar olduğunu unutmamak lazım. Genelden bakıldığında, sol kesimin yaptığı mücadelenin bir tür yaşama alanı mücadelesi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Şunu da eklemeli radikal sol kesim arasında silahlı mücadelenin sonunda devrim olacağı inanışı da yaygındı.

1974'ün mart ayından itibaren İstanbul'daki çeşitli öğrenci yurtları komandoların baskınlarına uğradı. Bu ilk baskınlar sırasında birçok öğrenci yaralandı. Komandoların yurt baskınları yıl boyunca sürdü. 7 Kasım'da silah, demir çubuk ve sopalarla bu kez, Orta Doğu Teknik  Üniversitesi ile Ha­cettepe Üniversitesi'ni bastılar, çok sayıda öğrenciyi yaraladılar. Üniversite baskınları çok geçmeden İstanbul'a da sıçradı ve 17 Ara­lık'ta Yıldız Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi komando baskınına uğradı. Bu baskın sırasında, sol görüşlü Şahin Aydın ad­lı öğrenci aldığı bıçak darbeleriyle yaşamını yitirirken, öğrenci kesim içindeki ilk cinayet de işlenmiş ol­du.  Bu cinayeti, yılın son günlerinde başka cinayetler de izledi. Sonuçta, 1974'teki can kayıpları iki elin parmaklarını geçmiyordu ama istikamet belli olmuştu.

8 Şubat'ta OECD Türkiye'deki enflasyonu yüzde 19.9 olarak açıkladı. Bunun hemen arkasından bir çok ürüne (şeker, akaryakıt, çimento, demir, Sümerbank ürünleri, sıvı gaz, gazete kağıdı, dolmuş ücreti vb.) yüksek oranlarda zam yapıldı. Ülke çapında margarin sıkıntısı baş gösterdi, tüpgaz, filtreli sigara ve rakı karaborsaya düştü. günde 1.5 saatlik elektrik kısıntısı uygulanmaya başladı. Enflasyon problemi 1974 yılında birden bire ortaya çıkmış bir durum değildi. Her ne kadar iktidara gelen MC hükumetleri, bunun nedeni olarak CHP'yi ve Ecevit'i işaret etse de bu doğru değildir, bu sorunu 12 Mart ve öncesiyle ilişkilendirmek gerekir.

Bu dönemin zaten zor durumda olan ekonomik problemlerini daha da perçinleyen iki olaydan bahsetmek gerekir. Birincisi tahmin edileceği gibi Kıbrıs "Harekatları"dır. Batı, devletin "Barış Harekatı" dediği  olayı bir işgal olarak gördüğü için her alanda baskı uyguladı.  İkincisi ise ABD tarafından getirilen haşhaş ekimi yasağıdır. Ecevit'in kurduğu CHP-MSP koalisyonu bunu tanımayacaklarını açıklayarak ekime izin vermişlerdi. Sonuç olarak 11 Ekim 1974'te ABD askeri yardımı kesti. Bu da üslerin kapatılmasına kadar giden başka bir çatışma alanı açtı.

1975 başlarında Süleyman Demirel başkanlığındaki Milliyetçi Cephe hükumetinin kurulma çalışmaları yoğunlaşmışken üniversite ve yurtlara yönelik komando saldırıları da bütün hızıyla sürüyor ve 1974'ün son aylarındaki cinayetlere yeni cinayetler ekleni­yordu. Töb-Der'in şubat ayı içinde Amasya, Adıyaman, Bingöl, Kah­ramanmaraş, Muş, Malatya ve To­kat' ta düzenlediği "faşizmi ve ha­yat pahalılığını protesto toplantıla­rı"nın; taş, sopa, demir çubuk, bıçak ve tabancalı binlerce kişinin saldırı­sına uğraması şiddet olaylarının boyutlarını genişletti. Toplantı salonlarından başka, CHP il binalarının da tahrip edildiği ve can kaybının olduğu bu olayları Başbakan Sadi Irmak "milli facia" olarak nitelendirmişti. CHP genel başkanı Ece­vit, saldırıların "demokrasiyi yıkma tertibi" olduğunu açıklarken, AP genel başkanı Demirel, "bütün tah­riklerin CHP'nin marifeti" olduğunu ileri sürdü. 23 Ocak 1975 yılında öldürülen Kerim Yaman'ın cenazesi morgtan kaçırılarak İstanbul Üniversitesi merkez binasına getirilmiş, okula gelen binlerce öğrenci tarafından işgal edilmişti ertesi günü yapılan cenaze yürüyüşü büyük kitlesel gösteriye dönüşmüştü.

Birinci MC hükumeti 31 Mart'ta göreve başladı.
ABD'nin silah ambargosunu kaldırması için koz olarak kullanılan Türkiye'deki üsleri, İncirlik dışında kapatıldı. Bu süreçte desteğini sunan Libya devleti (başta Kaddafi vardı) Türkiye'ye yedi adet F 5 savaş uçağı gönderdi. ABD'nin silah ambargosuna verilen tepkiyi Kıbrıs savaşı sonrası Yunanistanla zaten bozuk olan ilişkilerin daha da bozulmasına ve Yunanlılarla herhangi bir savaş durumda Türkiye'nin silah gücü açısından endişeye kapıldığına  yormak lazım.
Bu yıl Helsinki Nihai Senedi'nin[7] imzalandığı yıl olması açısından önemli. 73'ten beri devam eden prosedür nihayet bu yıl sonlanıyor ve senede imza atmak Demirel'e nasip oluyor.

Bu yıl Türk lirasının değeri düşmeye devam ediyor. ABD doları 15 liraya çıkıyor. Merkez Bankası, net döviz rezervinin tükendiğini açıklıyor. İstanbul'daki grevleri sıkıyönetim komutanlığı yasaklıyor  ama  buna rağmen grevlerin yaygınlaşarak Türkiye genelinde sürdüğü görülüyor. SSK'da işçi-memur ayrımının ortadan kalkması için başlayan protesto sonucu 1284 işçi işten atılıyor bu sayı ileride daha da artacak...

1976 Bu yılın dikkati çeken olaylarını şöyle özetlemek mümkün: Yaygın olarak işçi direnişleri ve grevler var. Saldırılar, silahlı çatışmalar artış göstermeye devam ediyor. 1 Mayıs İşçi Bayramı ilk kez Taksim'de kutlanıyor ve kutlama olaysız sona eriyor. ABD uçak firması Lockheed[8], Türkiye'de, ilgili kişilere rüşvet verdiğini açıklıyor ki bu konu uzunca bir süre gündemde kalmaya devam edecek ve nihayetinde olayın üstü kapatılacak. Üsleri geri almak isteyen ABD, Türkiye'ye 15 milyar vermeyi teklif ediyor. Para darlığı içindeki hükumet bunu kabul edecek ama sorun hemen çözülmeyecek. Bu yıl Balkan devletlerinden ardı ardına yapılan resmi ziyaretler de dikkat çekici. Romanya, Yugoslavya ve Bulgaristan devlet başkanları Türkiye'ye geliyor. Her ne kadar Yugoslavya bağımsız blok içinde yer alsa da diğer iki devletin Doğu Bloku içinde yer aldığını hatırlayalım. Parlamento dışında güçlü bir muhalefet odağı olan DİSK, MC hükümeti istifa etsin diye genel direniş başlatıyor. Bu dönemin karakteristik görünümlerinden  biri de yapılan işçi eylemlerinin  ve grevlerinin bu örnekte görüldüğü gibi politik gerekçeleri olmasıdır. Bu durum elbette sadece bu yıllara ait bir olgu değildir ama bu yıllarda fazlasıyla öne çıkan politik bir duruştur.

1977

1978

1979

1980


Olayların ayrıntısı için kronolojilere bkz.



70'li Yıllardan 12 Eylül'e Kadar 
"Sol" Addedilerek Öldürülen/Yaralanan 
Bilim İnsanları ve Gazeteciler vb. 


1975
Prof. Uğur Alacakaptan ve Prof. Muammer Aksoy'un evlerine dinamit atıldı. 
13 Mayıs günü meydana gelen, ölümün ve yaralanmanın olmadığı bu olaylar bilim insanlarının hedef alındığı ilk olay olması itibariyle önemlidir.
Muammer Aksoy daha sonra 31 Ocak 1990 günü Ankara Bahçelievler'deki evinin önünde kurşunlanarak öldürüldü.


1977
Doç. Dr. Orhan Yavuz 
Erzurum Üniversitesi Fen Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Orhan Yavuz, 15 Haziran günü üniversitenin otobüs durağında beklerken, saldırıya uğradı ve kalbinden bıçaklanarak öldürüldü.
Sol görüşlü olduğu bildirilen Yavuz'a saldıranların kimliği saptanamadı.  Olay üzerine tüm fakülte ve yüksek okullar süresiz olarak kapatıldı. 20 haziran'da  Erzurum valisi, sağcı öğrenciler tarafından öldürüldüğünü açıkladığı Doç. Orhan Yavuz'un katliyle ilgili 3 kişinin tutuklandığını açıkladı.
Prof. Dr. Ali Özdengiz'in bu konuyla ilgili şöyle bir açıklaması var: Bu cinayetin özelliği, o dönemde öldürülen öğretim üyelerinin ilki olmasıdır. Cinayet zanlısı olarak Ziraat Fakültesi öğrencisi Cezayir Baysal yakalanmış ve kısa bir süre sonra da serbest bırakılmıştır. Yavuz’un dosyası daha sonraları Erzincan 3. Ordu Sıkıyönetim Mahkemesi’ne intikal ettirilmiştir. Bu mahkemede yapılan inceleme ve soruşturmalar sonunda katilin Cezayir Baysal olduğunun belirlendiğini öğrendik. Ne yazık ki Cezayir Baysal’ı bir daha bulmak ve yakalamak mümkün olmadı. Anılan dönemde Erzurum Emniyet Müdürü olan İsmail Köse sonradan MHP’den milletvekili olarak parlamentoya girmiştir.” dedi. Bu konuyla ilgili şu linke bkz. https://www.cumhuriyetarsivi.com/katalog/192/sayfa/2006/2/10/9.xhtml

Prof. Dr. Yalçın Sanalan
Hacettepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Sanalan, 27 Aralık gecesi kapıyı çalarak içeri giren iki kişinin silahlı saldırısına uğradı. Saldırıda beş kurşunla vurulan Sanalan ağır yaralandı. Üniversite bir yıl süreyle kapatıldı.
şu linklere de bkz.
https://www.kongar.org/aydinlanma/2012/1339_12%20Eylul_Kisisel_Anilar.php

ODTÜ Tarihçe: 1956-1980


1978
Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz 
24 Mart günü öldürülen Doğan Öz devlet içindeki kontgerilla yapılanmasını araştırıyordu. 
13 Ekim'de Doğan Öz'ün öldürüldüğü tabancayla bir öğrenciyi öldürdüğü saptanan ülkücü "Bunlar çok büyük bir örgüt. Önemli işlerde hep benim gibileri öne sürüyorlar" dedi.26 Ocak 1979'da Doğan Öz davasının katil zanlısı İbrahim Çiftçi ile ilgili davaya Ankara Sıkıyönetim
Mahkemesi'nde başlandı. ve 3 Ağustos 1979'da Savcı Doğan Öz'ün katili ülkücü İbrahim Çiftçi Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından ölüme mahkum edildi. Defalarca ölüme mahkum edilen Çiftçi, daha sonra beraat ettirilmiştir. Sonraki gelişmeler için aşağıdaki linklere bkz.
https://m.bianet.org/biamag/toplum/120777-savci-dogan-oz-neden-olduruldu
http://bianet.org/bianet/siyaset/31696-dogan-ozun-katilini-beraat-ettirdiler

Prof. Dr. Server Tanilli
7 Nisan günü saat 9.30'da Suadiye'deki evine dönerken yanına yaklaşan bir kişi tarafından göğsünden iki kurşun yarası alan Tanilli ağır yaralandı. Kaldırıldığı hastanede beni genç bir öğrenci vurdu dedi. Bu ağır yaralanma sonucu omuriliği zedelenen Tanilli felç oldu. Daha sonra tedavi amacıyla Fransa'ya gidip uzun yıllar Strazburg Üniversitesi'nde çalıştı. 2000 yılında yurda dönüş yaptı ve Cumhuriyet Gazetesi'nde köşe yazıları yayınlandı. 1980 sonrasında düşün ortamını ve özellikle de gençliği etkilemiş olan “Uygarlık Tarihi (1973)”, “Devlet ve Demokrasi: Anayasa Hukukuna Giriş” kitaplarını yazdı. “Uygarlık Tarihi” üniversitelerde ders kitabı olarak okutuldu. 2011 yılında Prof. Dr. Server Tanilli evinde yaşamını yitirdi. Karacaahmet Mezarlığı ‘na defnedildi. Tanilli'ye silahlı saldırıda bulunanlar cezalandırılmadı.
ayrıca bkz.
Kendi yazısı: http://www.birikimdergisi.com/birikim-yazi/3774/100-sayi-icin-dusunceler#.XDcdlFwzZPY

Doç. Dr. Bedrettin Cömert
11 temmuzda, Türk Dil Kurultayına katılmak üzere evinden  eşiyle birlikte çıkan Cömert'in arabası, 100-150 metre gittikten sonra çalıntı bir araba tarafından kesildi ve bu aracın içinden yaylım ateşi açıldı, kendisi hayatına kaybederken eşi de ağır yaralandı. Saldırganların kimliği belirlenemedi. Cömert'in daha sonra iki oğluyla birlikte İtalya'ya yerleşti.
"11 Temmuz 1978 Salı günü , sabah saat 08:45'de Ankara Gaziosmanpaşa, Karagöz Sokak’daki evinden çıkan Cömert mavi renkli Volkswagen arabasına doğru yürüdü. İki adım arkasından İtalyan asıllı karısı Maria onu takip ediyordu. Arabalarına binip motoru çalıştırdılar. Yolun ilerisinde kırmızı renkli bir Simca'da 3 kişi bekliyordu. Cömert çiftinin arabası hareket edince kırmızı Simca da hareket etti. Volkswagen'in yolunu kesen Simca’dan iki kişi dışarı çıkıp araca ateş açtılar. Çapraz ateş sonucu Cömert olay yerinde öldü. Karısı Maria ağır yaralandı. "Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanlığını" üstlenmiş olan Cömert, kısa bir süre önce Hacettepe Üniversitesi’nde çıkan olayları araştıran komisyonun başkanlığı üstlenmişti. Bu nedenle de ölüm tehditleri alıyordu. 
30 Mart 1979'da Avrupa Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu'nun eski başkanı Lokman Kondakçı, İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'e "Bedrettin Cömert olayında emri, dönemin ÜGD Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun verdiğini, onun üzerinde de Ramiz Ongun'un yer aldığını" söyledi. Kondakçı daha sonra M.Yazıcıoğlu'nun mahkemeden Lokman Kondakçı'ya İddialarının neye dayandığının sorulması isteği üzerine o dönemde Ülkücü Hiyerarşiyi Tahmin ederek Böyle bir açıklama yaptığını ifade etmiş ve İddiasının Vehim Üzre olduğu Sabit Görülmüştür. Yaklaşık aynı tarihlerde Cömert cinayeti’ni araştıran Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi, cinayetin azmettiricisi sıfatıyla Abdullah Çatlı hakkında tutuklama kararı çıkardı. Cömert’e ateş eden silahların Ankara'da pek çok cinayette kullanıldığı anlaşıldı. Polis, 3 saldırganın Rıfat Yıldırım, Üzeyir Bayraklı ve "Ahmet" kod adlı kişiler olduğunu belirledi. İlk ikisi, başka bir cinayetten aranmaktaydılar ve Almanya'ya kaçmışlardı. Artık bulunamazlar sanılırken 1985'te Almanya'da 1,5 kilo eroinle yakalanıp uyuşturucu kaçakçılığından tutuklandılar. Ama idamla yargılanacakları için Türkiye'ye iade edilmeyip serbest bırakıldılar. Rıfat Yıldırım'ın Frankfurt'ta açtığı gece kulübü Skala, Alaaddin Çakıcı dahil Türk mafyasının buluşma yeri haline geldi. 2002'de Türkiye'ye iade edildi. Cömert davasında "delil yetersizliği"nden beraat etti. Üzeyir Bayraklı 1992'de öldürüldü. Cenazesine katılanlar arasında Abdullah Çatlı da bulunuyordu."  Kaynak
şu linklere de bkz.
39 yıl önce katledilen akademisyen Bedrettin Cömert anılıyor
Bedrettin Cömert hakkında oğlu Kemal Cömert ile ilgili söyleşi
Kalmasın ellerim sizlerden uzak…


Ord. Prof. Bedri Karafakioğlu
İTÜ Elektrik Fakültesi Dekanı Karafakioğlu, 20 Ekimde Bakırköy'de kimliği belirsiz kişiler tarafından öldürüldü. Çalıntı bir otomobilden ateş eden kişiler Ataköy'de yollarını kesmek isteyen bir polis ekibine de ateş açtı.

Dr. Necdet Bulut
Trabzon'da KTÜ öğretim üyelerinden Dr. Necdet Bulut 26 Kasım'da otomobilinde vurularak ağır yaralandı. 8 Aralık'ta  tedavi için getirildiği Hacettepe Tıp Fakültesi'nde öldü.

Gazeteci Ali İhsan Özgür
21 Kasım'da İstanbul'da bir otomobilde bulunan cesedin Politika gazetesi yazı işleri müdürlerinden Ali İhsan Özgür'a ait olduğu anlaşıldı. 26 Aralık 1979'da MHP İstanbul Gençlik Kolları Başkanı Kazım Ayaydın Politika gazetesi yazı işleri müdürü Ali İhsan Özgür'ü öldürmekten tutuklandı.

1979
Gazeteci Abdi İpekçi
Milliyet gazetesi genel yayın müdürü Abdi İpekçi 1 Şubat'ta  İstanbul'da öldürüldü.
Abdi İpekçi cinayetinin katil zanlısı Mehmet Ali Ağca ve suç ortağı Yavuz Çaylan 11 temmuzda yakalandı. 11 Ekim'de  Gazeteci Abdi İpekçi cinayetinin katil zanlısı Mehmet Ali Ağca'nın yargılanmasına başlandı. 25  Kasım'da Mehmet Ali Ağca tutuklu bulunduğu Kartal Maltepe Askeri Ceza ve Tutukevi'nden kaçtı. 26  Kasım'da Ağca'nın kaçışıyla ilgili olarak 2 subay, 10 astsubay ve 11 er tutuklandı. 28  Nisan 1980 Abdi İpekçi'nin katil zanlısı M. Ali Ağca İstanbul'daki yargılamada gıyabında idama mahkum oldu.

Prof. Dr. Fikret Ünsal
Çukurova Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Tıp Fakültesi Nöroloji Kürsüsü Başkanı Prof. Dr.
Fikret Ünsal 11 Eylül'de öldürüldü.

Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul
Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul 28 Eylül'de öldürüldü.  2 Ekim'de Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul'un cenazesinde protesto gösterisi yapan 52 polis açığa alındı.
Şu linklere de bkz
http://www.yurtgazetesi.com.tr/cevat-yurdakul-neden-sehit-sayilmadi-makale,1731.html

Prof. Dr. Ümit Doğanay
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Ümit Doğanay 20  Kasım'da İstanbul'da öldürüldü.

Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Cavit Orhan Tütengil 7  Aralık'ta İstanbul'da öldürüldü. 9 Aralık günü yapılan cenazesinde olaylar çıktı. 1 kişi öldü, 8 kişi yaralandı, 61 kişi de gözaltına alındı.

1980
Yazar Ümit Kaftancıoğlu 
11 Nisan'da İstanbul'da öldürüldü. 

Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türkler
22 Temmuz'da İstanbul'da öldürüldü. 23 Temmuz'da Kemal Türkler'in öldürülmesini protesto eden DİSK'li işçiler tüm yurtta üretimi durdurdu. 10 Ekim'de Kemal Türkler'i öldürmekten aranan 3 kişinin İstanbul'da, Bedrettin Cömert'in katil zanlısının ise Almanya'da yakalandığı açıklandı. 

Yayımcı İlhan Erdost
İlhan Erdost Ankara Mamak Askeri Cezaevi'nde 10  Kasım'da askerlerin attığı dayak sonucu hayatını kaybetti. 



Notlar

[1] 12 Mart hükumetlerinin sonuncusu olan Naim Talu hükumeti (AP, CGP ve bağımsızlar desteklemişti) geçici bir seçim hükumeti olarak kurulmuş ve CHP-MSP hükümetinin göreve gelmesiyle varlığı sona etmiştir. Bkz. 1974 Yılı Dünya ve Türkiye Kronolojisi 
https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2018/12/1974-yl-dunya-ve-turkiye-kronolojisi.html

[2] CHP, 185 sandalyeyle birinci parti oldu. Bunun en önemli nedeni sağ oyların ortaya çıkan yeni partilerle birlikte bölünmüş olmasıdır. Şunu da ekleyelim %10 seçim barajı yoktu. Ecevit dönemi 70'lerin CHP'si, şimdiki CHP'den farklıydı. "Sol" adını açıkça kullanıyorlardı. Türkiye'nin derinlerine kadar sinmiş olan sol düşmanlığı bu duruma açıktan tepki gösterdi, sağ bünyenin sindirmesi zor bir durumdu bu gelişme ve benzer durumun HDP'nin seçim başarısından sonra da ortaya çıkması şaşırtıcı bir benzerlik değildir.

[3] 18 Eylül 1974'te Ecevit istifa etti koalisyon sona erdi. 26 Ocak 1974'ten bu zamana bir yılını bile doldurmadan sona eren bir koalisyondur. Her durumda iktidarda  yer almaya çalışan Erbakan, Demirel ile anlaşarak MC hükumetine de dahil oldu.  CHP-MSP koalisyonu, Ecevitin istifasına rağmen  Sadı Irmak hükumeti kurulana kadar görev yaptı. 17 Kasım 1974'ten  itibaren meclisten güvenoyu alamamış ama cumhurbaşkanı tarafından onaylanmış olan partiler üstü geçici Sadi Irmak hükumeti MC hükumeti iş başına geçene kadar yönetimde kaldı.

[4] Bu arada 1973 petrol krizini ve yıllar içinde ortaya çıkan yıkıcı etkilerini de bir yere not etmek gerekir. Kronolojilere bkz.

[5] AP genel başkanı Demirel başkanlığında kurulan Birinci Milliyetçi Cephe hükumeti, AP, MSP, CGP ve MHP den oluşuyordu. 12 Nisan 1975'te meclisten güven oyu aldı. Hükümet 31 Mart'ta cumhurbaşkanı tarafından onaylandığı için daha önceden göreve başlamıştı.

[6] O zamanlar ülkede tek bir TV kanalında olduğunu hatırlayalım. Radyo da tekti. Özel radyo ve televizyonlar yoktu. O nedenle iktidara gelenlerin yaptığı ilk iş kendine bünyesine uygun atamalar yapmaktı.

[7] Helsinki Nihai Senedi 3 Temmuz 1973 tarihinde, Helsinki’de açılan ve 18 Eylül 1973’ten 21 Temmuz 1975’e kadar Cenevre’de çalışmalarını sürdüren Avrupa’da Güvenlik ve İşbirliği Konferansı, Helsinki’de 1 Ağustos 1975 gününde Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Kanada, Kıbrıs, Çekoslovakya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Demokratik Alman Cumhuriyeti, Federal Almanya Cumhuriyeti, Yunanistan, Vatikan, Macaristan, İzlanda, İrlanda, İtalya, Lihtenştayn, Lüksemburg, Malta, Monako, Hollanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, İngiltere, San Marino, İspanya, İsveç, İsviçre, Türkiye, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Yugoslavya Yüksek Temsilcilerince sonuçlandırılmıştır.


[8] Lockheed Rüşvet Olayı: Bu konudaki farklı görüşler ve rüşvet olayıyla ilgili bilgi için bkz.
Makale, M. A. Kışlalıhttp://www.radikal.com.tr/yazarlar/mehmet-ali-kislali/lockheed-olayi-642681/
TBMM tutanak 1998https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_b_sd.birlesim_baslangic?P4=365&P5=B&page1=37&page2=37





KAYNAKÇA

Kronoloji: 1974-1980 yılları arasında Türkiye (ayrıntılı) 
ve Dünya'da Olanlar

1980 Yılı Dünya ve Türkiye Kronolojisi 🜹
https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2018/12/1980-yl-dunya-ve-turkiye-kronolojisi.html

1979 Yılı Dünya ve Türkiye Kronolojisi 🜹
https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2018/12/1979-yl-dunya-ve-turkiye-kronolojisi.html

1978 Yılı Dünya ve Türkiye Kronolojisi 🜹
https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2018/12/1978-yl-dunya-ve-turkiye-kronolojisi.html

1977 Yılı Dünya ve Türkiye Kronolojisi 🜹
https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2018/12/1977-yl-dunya-ve-turkiye-kronolojisi.html

1976 Yılı Dünya ve Türkiye Kronolojisi 🜹
https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2018/12/1976-yl-dunya-ve-turkiye-kronolojisi.html

1975 Yılı Dünya ve Türkiye Kronolojisi 🜹
https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2018/12/1975-yl-dunya-ve-turkiye-kronolojisi.html

1974 Yılı Dünya ve Türkiye Kronolojisi 🜹
https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2018/12/1974-yl-dunya-ve-turkiye-kronolojisi.html

ve diğerleri


Hiç yorum yok: