14 Şubat 2020

Gezi: İstanbul Üniversitesi Merkez Binası

Dilara Kahyaoğlu
Mayıs 2019

Yağmurlu, bulutlu bir vakitte kızımla birlikte Eski İstanbul'u gezmeye karar verip yola çıkmıştık. Başlama noktamız, metrodan indiğimiz Vezneciler'di. Oradan fotoğraf çeke çeke merkez binaya kadar gelmiştik. Buradaki görseller o gün Birce'nin çektiği fotoğraflardır.  Ben de bu üniversite okudum ama bu binada değil. Buraya genellikle öğle yemeğimizi yemeye gelirdik. Bu binada hukuk ve iktisat fakülteleri vardı. Bu bina neler gördü neler... Mesela 16 Mart öğrenci katliamını gördü. O gece hepimiz burada gecelemiş, ertesi gün binadan çıkıp büyük bir yürüyüş gerçekleştirmiştik. Bu binayı ve çevresini hatırlamak bana neşe değil hüzün veriyor.
İstanbul Üniversitesi Merkez Binası, Beyazıt
1933 yılına kadar Darülfünun-ı Şahane, Darülfünun-ı Osmani ve İstanbul Darülfünunu adıyla eğitim veren kurum,
1 Ağustos 1933'te İstanbul Üniversitesi adını alır ve aynı yıl 18 Kasım'da Türkiye'deki ilk ve tek üniversite olarak eğitim
hayatına başlar.
Kayıtlara göre bu arazide Fâtih’in İstanbul’da yaptırdığı ilk saray yani Sarây-ı Atîk (Eski Saray) bulunmaktaydı.  II. Sultan Mahmud bu arazide (1836) Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye’nin yönetildiği bir kışla inşa ettirir ve sarayın kalıntıları bu maksatla yıktırılır. Daha sonra buraya Abdülaziz zamanında Askerlik Dairesi yaptırılır. Bu dairenin adı daha sonra Harbiye Nezareti olarak değiştirilir. Bu bakanlığın ortadan kaldırılmasıyla da bu binalar Darülfünun yönetimine geçer. 

Merkez Binası'ndaki büyük bahçeden bir köşe
Bu bahçede her zaman kediler vardı, hala varlar
Tabelada, bahçe düzeninin İBB tarafından yapıldığı yazılmış (2005)



İstanbul Üniversitesi Merkez Binası, Beyazıt
Bu yapı Abdülaziz döneminde (1864) inşa edilmiştir. Mimarı, Sarkis Balyan'dır.*

Burası, üniversite reformu için çağrılan İsviçreli bilim insanı Albert Malche'nin  önerileriyle tamamen
yeni bir anlayışla açılmıştır. (1933)  Bu nedenle Darülfünun'un devamı sayılmasının doğru olup olmadığını
tartışmak gerekir.  Darülfünun'un (Darülfünun-u Şahane) açılış tarihi 1900'dür. 
Ondan önce 1870 yılında açılmış ama hemen bir yıl sonra kapatılmıştı.
Aslında 1900 yılında açılan Darülfünun, dördüncü üniversite açma denemesidir.
O nedenle üniversite çok önceden açılmıştır hatta Sahn-ı Seman'ın devamıdır
iddiaları gerçeği yansıtmaz, doğru değildir. 

İstanbul Üniversitesi Merkez Binası, Beyazıt
Osmanlı Devleti'nde bir dönem Harbiye Nezareti (Savaş Bakanlığı) olarak kullanılan 
İstanbul Üniversitesi rektörlük binası ve önünde bulunan Atatürk anıtı
Eskiden bu bölgede Eski Saray vardı, bu sarayın artık yıkıntı haline gelmiş kalıntılarını II. Mahmut
ortadan kaldırtmış ve burada bir kışla inşa ettirmişti. 

19. yüzyılın sonuna ait olan bu fotoğrafta merkez binanın eski hali görünüyor.
O zamanki adıyla Harbiye Nezareti binası (Savaş Bakanlığı)
eski adıyla Bab-ı Seraskeri..
Girişten, Merkez Binası'na giden ana yol

İÜ Merkez Binası'nın oldukça büyük bir bahçesi var

Bahçenin arkasında görülen bina, merkez binasıdır
Eski fotoğrafta da gördüğümüz gibi nezaret olarak kullanıldığı yıllarda burada bahçe yok.
Burası,1988 yılında dış cepheleri temizlenerek onarım geçirmiştir. 

Seraskerlik binası iken burada talim yapıldığı için bahçe yoktu. Ağaçlandırma Dârülfünun emini olduğu yıllarda
İsmail Hakkı Bey (Baltacıoğlu) tarafından başlatılmıştır.

Baltacıoğlu bu bahçeyi rektörlük yaptığı 1924-27 arası yaptırmış olmalı. Darülfünun rektörü iken üniversiteye
muhtariyetini (özerklik) sağlayan kanunun çıkarılması ve yürürlüğe konulması, üniversite binasının ilga
edilmiş olan Harbiye Nezâreti’ne nakli,
müderrislerin yalnız kendi dersleriyle uğraşmalarının sağlanması, üniversitenin
merkezî bir kütüphaneye kavuşturulması gibi işleri gerçekleştirdi. 1927’de rektörlükten istifa etti;

Anıtsal kapının iki yerinde yer alan köşklerden bir grup bina görünüyor
Bâb-ı Seraskerî olarak tanınan bütün bu yapılar, Seraskerlik Dairesi’nin Sultan Abdülaziz zamanında Neo-Rönesans üslûbunda yapılmış ana binasının girişini meydana getirmektedir. Mühendishâne’den yetişme Ali Paşa tarafından yapılan ve bina eminliğini Altunîzâde İsmâil Zühdü Paşa’nın yürüttüğü bu büyük binanın girişindeki âbidevî kapı ve yan köşklerin mimarı olarak da Fransız asıllı Bourgeois’nın adı geçmektedir. Nitekim İstanbul Arkeoloji müzelerinin ilk müdürlerinden Dr. A. Dethier’nin yazılarında mimarının Bourgeois olduğu belirtilir. Neo-klasik ve Mağrib üslûpları karışımı karma (eklektik) bir dış görünüşe sahip olan bu kapı ve köşk kompozisyonu, yan köşklerin planı ve düzeni açısından klasik ve klasik öncesi Türk mimarisinin izlerini taşımaları bakımından ayrıca dikkat çekicidir. Bu dönemlerde Batı etkilerini dış mimaride en çok gösteren yapılardan Dolmabahçe Sarayı’nda ve özellikle harem bölümünde de böyle bir durumla karşılaşılmaktadır. kaynak

Üniversitenin anıtsal giriş kapısının içeriden görüntüsü
Yeşil zemin üzerine altın varakla yazılmış bu kitâbe düzeni kapının iç tarafında da yer almakta, ancak burada Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin hattıyla tarih beyti, “Askere Nüzhet kulu tebşîr eder târîhini / Lutf-i Şâh Abdülazîz açtı der-i nasr-ı azîz” olan manzume bulunmaktadır. Kaynak

Anıtsal girişten girildiğinde uzaktan merkez binaları görünür

Kediler her yerde...

İstanbul Üniversitesi Merkez Binası'nın Anıtsal Girişi
Bugün İstanbul Üniversitesi merkez binasının giriş kapısı olan bu âbidevî kapı, güney (dış) tarafındaki yazıda belirtildiği üzere Dâire-i Umûr-ı Askeriyye girişi idi. Kesme küfeki taşı kaplamalı ve iki tarafından dendanlı kulelerle sınırlandırılmış olan üçlü bir giriş takı biçiminde inşa edilmiştir. Ortada geniş ve yüksek, hafif at nalı bir kemer ve iki yanında sütun demetlerine oturtulmuş daha alçak ve dar iki kemer vardır. Yanlardaki kuleler iki katlı olup üst katlara girişler arka taraftaki kapılarla sağlanır. Günümüzde ilâve edilmiş “İstanbul Üniversitesi” yazısının altında üçlü bir düzenleme ile Şefik Bey hattı, celîsülüs kitâbe bulunur. Ortasında diğerlerine göre daha irice “Dâire-i Umûr-ı Askeriyye” yazısı, bunun sağında Fetih sûresinin birinci âyeti (إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُبِينًا “Biz sana apaçık bir fetih yolu açtık”), solunda ise aynı sûrenin üçüncü âyeti (وَيَنْصُرَكَ اللَّهُ نَصْرًا عَزِيزًا “Seni kıymetli bir zaferle destekledik”) yazılıdır. Altında ise Şefik Bey’in imzası ile 1282 (1865) tarihi yer alır.

İstanbul Üniversitesi Merkez Binası'nın anıtsal girişi
En üstte Roma Rakamlarıyla 1453 (MCDLIII) yazıyor

Bu tarih bize İstanbul'un fethiyle bir bağlantı kurulduğunu gösteriyor.
Kitabede bulunan Fetih suresinin birinci ve üçüncü ayetleri de bu varsayımı doğrulamaktadır.
Unutmayalım burası savaş bakanlığının cümle kapısıydı ve kapıda altın çağı ima eden sözlerin yer alması,
geçmiş parlak başarılara özlem duyan Osmanlı askeri idareciler için yol gösterici olmuş olmalı.

Dış cephede Sultan Abdülaziz’in tuğrası “T.C.” harflerinin bulunduğu oval madalyonla kapatılmıştı.
2013 yılında bu konuda çıkan haberlerden sonra "TC" madalyonu kaldırılmış. Görüldüğü gibi Mayıs 2019'da çektiğimiz fotoğrafta Abdülaziz'in tuğrası var. 

Kaynak
Fotoğraflar: Birce Simay Kahyaoğlu


* Bu bilgiyi şuradan aldım. Ayla Ödekan, Türkiye Tarihi, cilt 3, Cem Yayınevi, s. 410

Metin için, şu kaynaklardan yararlandım: 
https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2020/02/19-yuzyl-osmanl-devletinde-sivillerin.html

https://kaynaklarlatarih.blogspot.com/2020/02/turkiyede-universitenin-ksa-tarihi-1900.html

1 yorum:

seven dedi ki...

hocam temanız çok kötü